Neden dünya denilen bu gezegendesin? Merak ediyorsan oku…
Uzaylılar mı, Atlantisliler mi, yoksa melekler mi?
Zecharia Sitchin, Sümer tabletlerine yeni bir yorum getirdi ve Eric Von Daniken’in savunduğu düşüncelerin bir benzerini geliştirdi. Her iki yazara göre insanlığı, uzaydan gelenler oluşturmuştur. Sitchin’in gerekçesi çok açıktır. Madenlerde çalışan uzaylıların yerini tutacak bir köle yaratma isteği, insanı ortaya çıkardı. Daniken’e göre ise, net bir gerekçe yoktur. Ben bu durumu uzaylılara bağlamıyorum. Evet, uzaylılar kadar gelişmiş olan bir tür, zaten dünyada vardı. İnsandan önce yüksek teknolojiye ulaşmış bir tür yaşamaktaydı. Tevrat bu insanlara Nefilim demekteydi. Sitchin’e göre bunlar Nibiru’dan gelenlerdir ama ayet tanrı oğullarından başka birilerini de kastetmektedir. Yani tanrı oğullarından ayrı, birileri daha dünyada bir yerlerde yaşamaktaydılar.
[stextbox id=”warning”]Yaratılış 6. 4. İlahi varlıkların insan kızlarıyla evlenip çocuk sahibi oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde Nefiller vardı. Bunlar eski çağ kahramanları, ünlü kişilerdi.[/stextbox]
Ayetteki tanımdan anlaşıldığı gibi “Nefiller, eski çağdan kalmadır”. Bu tanım güzel detaylar içerir. Demek ki yaşanılan çağ yeni bir çağdır ve eski çağdan kalan başkaları vardır. Zaten bu sitede bu çağ değişimi ile ilgili bilgiler vermekteyim. İşte bizde bu geçmiş devir insanlarının delillerini arıyoruz. Bu insanları biz Atlantisliler olarak tanıyoruz. Hemen bazılarından itiraz sesleri yükselecektir ama bu cevap uzaydan gelmiş olanlardan daha mantıklıdır ve ayrıca elimizde delillerimiz de vardır. Bu delillere sırası geldikçe makalelerimde değineceğim ama önce benim vermeye çalıştığım ana mantığa değinmeliyim. (Atlantis ismini Sokrates’in hatırı için kullanıyorum. Siz, başka bir isim verebilirsiniz. Örneğin Kuran’dan bir isim kullanmak da mümkün. Bana göre zaten Atlantislilere Kuran, “Semud kavmi” demektedir.)
Dünyadan; bir tarladan ürün hasadı yapılır gibi, “insan” hasadı yapılmaktadır. Yani bir “tür” dünyaya gelir, gelişir ve hasat edilir. Yazılarımda etraflıca araştırdım. Dinler ve Tanrı açısından da olayları değerlendirdiğimizde aklınıza yatacaktır. Eğer hasat yapıldığını kabul edersek, Atlantislilerin bizden önce hasadı yapılan son tür olduğu da kabul etmiş oluruz.
Nefilimler, yeryüzünde tanrıların da yaşadığı (Pagan tanrıları) şehirlerde yaşamaktaydılar. O bölgelere insanların gitmesi kesinlikle yasaktı. Kuran’daki bilgilere göre gelecekte, dünyada dört adet böyle şehir kurulacaktır. Acaba Atlantisliler de, dört şehir mi kurmuşlardı bilmiyoruz ama bu döneme altınçağ denmektedir. Hem dini hem de kadim kaynaklar, gelecekte böyle bir zamanın yaşanacağını söylemektedir. Atlantislilerin altınçağ için kaç şehir kurduklarını bilemiyorum ama birinin Kamboçya’daki Ankor şehrinin olabileceğini düşünüyorum. Sümer yazıtlarından bir şehrin de, Orta Doğuda ki Baalbek şehri olduğu anlaşılmaktadır. Gılgamış destanında bu şehirden bahsedilmektedir. Bu dönemi Kuran; Zülkarneyn’in yolculuklarında anlatır. Zülkarneyn ikinci yolculuğunu bu şehirlere yapmıştır. Çünkü altınçağ dönemini yaşayan bu insanlara tüm sırlar açılmıştı. Yani onlar ile güneş (bilgi) arasında hiçbir engel olmamıştır. (Nefiller ile tanrılar aynı dönem insanlarıdır ama Nefiller 1000 yıl kadar bu şehirlerde yaşayıp, gittiler. Oysa tanrılar seçilmiş görevlilerdi. Onun için çok uzun zamanlar görev yapmışlardır)
Anladığım kadarıyla; bir tür hasat edilene kadar, bir önceki tür tarafından organize edilmektedir. Bu organize her dalda olmaktadır. Bu dalların en önemlileri, bilim ve dinlerdir. Zaten dinler için yönlendirildiğimize sanırım kimse itiraz etmez, ama bilim için, aynı şeyi söylemek daha zordur. Fakat en bariz örnek olan Einstein’ı düşündüğümüzde olay çok açık gözükür. Dört yaşında konuşabilen ve tüm okul hayatı sorunlu olan biri, patent enstitüsünde çalışırken –dikkat edin araştırma görevlisi bile değil- dünyayı yerinden oynatacak şeyler söyleyebiliyor. Üstelik beyin yapısının eksisi var artısı yok. Evet, beyninde küçük farklıklar bulundu ama bunların sonradan olma ihtimali daha yüksektir. Beynini kullanmasından gelen özelleşmeler yaşamıştır. Fakat çocukluğunda öğrenme güçlüğü çekmesi, onun normalin altında biri olduğunu gösterir. Öyle birisinden dünyanın en inanılmaz teorilerini beklemezsiniz. Çünkü Einstein’ın söyledikleri çağının yüz yıl kadar önünde olan şeylerdir. Bilim Einstein’ın söylediklerinin üstüne yüz yıldır tek bir harf koyamamıştır. Onun teorilerini anlama ve ispatlama aşamasına yeni geldik. Bilimde bu kadar ileri adımı zamanı gelmeden yapabilmek mümkün değildir. Bu durum süper zekâ ile açıklanamaz. Dünyada bir sürü süper zekâ insan yaşadı ve yaşıyor olmasına rağmen bir tane daha Einstein çıkmamıştır. Bu işin içinde başka şeyler olduğu aşikârdır. Yani birileri ona yol göstermiş olmalıdır. Elbette bu durumdan onun bile haberi yoktur ama eminim bir şeylerden şüphelenmiştir. Fakat açıklayamayacağı için başarılarını sezgilerine bağlamıştır. Aslında aynı sezgilere peygamberler vahiy demektedir. Çünkü onlar vahiy geldiğini anlıyorlardı. Sezgi konusunu burada, dâhiliği burada detaylı inceledim. Ayrıca insanlığın yönlendirildiğini anlamak için burayı da okumalısınız.
Söylediklerimi anlayabilmek için öncelikle dinlerden başlayarak incelemeliyiz. Bizlere aktarılan bilgilerin büyük bir bölümü din kisvesi altında sunulmuştur. Din kisvesi altında sunulan bilgiler hem insanları bir düzen içine koymuştur hem de bizlere güzel bilgiler aktarmışlardır. Ateistler dinlere inanmadığı için o bilgileri kabul etmeyebilirler ama o bilgiler bize tanrıdan değil de, bizden daha zeki insanlar tarafından gönderildiğini anlamak gerek. Dinler, birkaç ayrı durumu bünyelerinde taşırlar. Öncelikle hitap ettikleri bir kesim vardır. O kesim içine giren insanlar için, kesinlikle doğru ve tartışılmaz olarak algılanırlar. Her din kendi inanan gurubuna hitap eder. Ayrıca her din dünyada, farklı farklı yaşam alanları oluşturur. İnsanların deneyimlemeleri için ayrı ayrı ortamlar var ederler. Kişiler geliştikçe dinlerin oluşturduğu eşiği aşabilirler. O zaman kişi o dinin söylediklerini saçma görebilir. Dinler ayrıca rekabet ortamı da oluşturur. Dinlerin var olma gerekçelerini buradan daha geniş olarak okuyabilirsiniz. Dünyada gerekmeyen hiçbir şey yoktur. Yani, dinler de insanlık için olmazsa olmazlardandır. Her ne kadar dünyadaki ölümlerin ve vahşetin sorumluları olsalar da…
Biz her şeyi, bize verilen bilgiler ve duygular yüzünden maddeye bağlamış bulunuyoruz. Onun için, ruhun varlığına itiraz ediyoruz. Eğer, insanın bir ruh taşıdığını kabul edersek; önümüze uçsuz bucaksız bir alan çıkmaktadır. Ve denildiği gibi ruh, bir enerjiyse, enerjinin sakınımı gereği; evrenden yok olması mümkün değildir. O zaman ruh ölümsüz demektir. Zaten dinlerin kastettiği de budur. Yani ruhlar ölümsüzdür. Sadece geçici bir süre bedenleri deneyimleyip giderler. Bu düşünce bize ruhun gelişen bir şey olması gerektiğini söyler. Ruh, sırf laf olsun diye, bir bedene sahip olup, bir sürü eziyetler çekerek ölmesi, çok makul değildir. Bunun bir gerekçesi olması gerekir. Ruhun gelişmesini sağlayan mekanizma, madde bedenlerden geçmektedir. Peki, gelişen bu ruhlar ne olmaktadır. İşte benim anlatmaya çalıştığım şeyde, bu soru üzerine şekillenmektedir. Gelişen ruhlar, gün gelir madde bedene ihtiyaç hissetmeden, saf bilinç olarak yaşayabilecek seviyeye gelecektir ve hasat edilecektir. Bazıları için doğal olarak kabul edilebilecek bu durum, bazıları için ise akıl almazdır. Ruhun varlığını kanıtlayacak elimizde kesin deliller yok. Her ne kadar kesin delil yok diyorsam da, aslında epey ciddi sayılacak delillerimiz var. Fakat bu deliller bütün bilim insanları tarafından kabul görmezler. O delillerin farklı açıklamasının olabileceğini de düşünenler var.
Eğer, ruh bir gelişme içerisindeyse böyle bir sonuca doğru gitmesi kadar doğal bir şey olamaz. Bu gelişmenin en önemli delili Flynn etkisidir. James Flynn’a göre insanlık her on yılda 3 puan zekâ artışı yaşamaktadır. Konuyu buradan daha detaylı okuyabilirsiniz. İnsanlığın her on yılda bir 3 puan zekâ artışı ancak ruhun varlığının kabulü ile anlaşılabilir. Öyle ya! on yıl içinde insan beyninde genetik bir değişim olmadığı halde, insan daha zeki nasıl olabilir?
Bilinç için beden, bir hapishanedir. Yani bilinç=ruhtur ve ruh, yetenekleri kısıtlı bir kutuya sokulmuş gibidir. Yeteri kadar geliştiğinde bu hapishaneden çıkacaktır. İşte dinlerde bahsedilen melekler: bu hapishaneden kurtulabilen, geçmiş dönem insanlarıdır. Onlar bedenlerinden kurtularak, saf bilinç olarak yaşamaya devam etmektedirler. Ayrıca, meleklerin bir zamanlar insan olduğu konusunu Kuran’da söylemektedir.
[stextbox id=”warning”]ENBİYA 26 Böyle iken dediler ki: “Rahmân çocuk edindi.” Allah bundan münezzehtir. Doğrusu melekler (Allah’ın çocukları değil.) ikram olunmuş kullardır.[/stextbox]
Ayetten görüldüğü gibi, melekler bir dönemler insandı. Tekamül ederek melek olmuşlardır. Kuran, ruh konusunu gizlediği için bu işi biraz gizlemiştir. Onun için tekâmül yerine “ikram olunmuş” sözünü kullanır. O insanlar, dünyayla ilgilenmeye devam edip, arkadan gelenleri organize ederler. Bir bayrak yarışı gibi birbirlerini yetiştirerek, bu sürece katkıda bulunurlar. Bir devrenin bitip de, saf bilinç halinde yaşamaya başlama zamanına dinler, “kıyamet” der. Pek çoğunun saçmalık olarak gördüğü dinler: üst devrenin; gerçeğe vakıf olmayan alt devreyi hazırlamak için, oluşturduğu mekanizmalardır. Bu mekanizmaların gayesi en kısa sürede insanları geliştirmektir. Gelişme iki yönlüdür. Biri bildiğimiz matematik zekâ yönüyle, diğeri kâmil insan olma yönüyledir. Bu ikisinin toplamına tekâmül denir. Kâmil insan yönüyle de matematik zekâ yönüyle de geliştiğimiz çok açıktır. Tarihsel süreci her iki yön ile incelersek gelişme çok belirgin olarak göze çarpar. Fakat bahsettiğimiz gelişmeler ortalama insan kalabalıkları üzerinden değerlendirilmelidir. Yoksa Aristo’yu baz alıp, tüm dünya o zaman Aristo düzeyindeydi demek, çok yanlıştır. Aslında bu duruma en güzel örnek Galileo’dur. Galileo, dünya dönüyor derken insanlığın ortalama seviyesi kişilerin içindeki şeytanı çıkarmak için insanları yakmakla meşguldü. Galileo da ölümden, “dünya dönmüyor” diyerek kurtulabilmişti. Bu arada belirtmeliyim ki! insanlar kıyamet sonrası hemen bedensiz yaşama geçmezler. Arada süper insan dönemi var. Fakat, süper insan dönemindeki ruhsal yetenekler, bedensiz döneme yakın olduğu için, o dönemi de bedensiz dönem gibi düşünüyorum.
Atlantisliler bizden 25-30 bin yıl ileride oldukları için, çok daha zekidirler. Ayrıca beden hapishanesinden kurtuldukları için, ruhsal yeteneklerini de kullanabilirler. Onun için bizi istedikleri gibi yönlendirebilirler. 25-30 bin yıl evrimde çok az bir zaman gibi gözükebilir ama gerçek öyle değildir. Şekil 1’deki parabol zekânın gelişmesini gösteriyor ve zaman geçtikçe parabol daha büyük oranla eğimi dikleniyor. Yani artık kısa süreler çok fark yaratmaktadır. Örneğin dede ile torun arasındaki fark görülebilecek seviyededir. Biri elektronik cihazlarla sörf yaparken, diğeri açıp kapamadan bile acizdir. Yalnız dedenin yaşam deneyimi aradaki zekâ farkının görünmesini engeller.
Anlayacağınız gibi insanın gelişmesi beden olarak değil de “ruh”en olması gerektiği aşikârdır. Bilim ruhun varlığına sıcak bakmaz ama son dönemlerde yapılan çalışmalar artık epey esnediklerini göstermektedir. Elde ettikleri sonuçlar yüzünden, eskisi kadar net karşı çıkmalarını engellemektedir. Ben en önemli delillerden birinin flynn etkisi, bir başkasının Ölüme Yakın deneyim yaşayanların anlattıkları, bir diğeriyse insanın rüya görmesini görmekteyim. Uyku halinde bedenin dinlenmesi gerekir. Oysa beyin faaliyet içindedir. Çünkü ruh yorulmadığı için beden dinlenirken, ruh faaliyetine devam eder. Ayrıca bazı bilimsel araştırmalar ruhun varlığıyla ancak anlaşılır olabilmektedir. Yazılarımdan çok daha fazlasını okuyacağınıza emin olun.
Hep insanın “ruh” yönüne vurgu yaptım. Oysa insan ruh ve beden ikiliğinden oluşmaktadır. Beden ruh için geçici eğitim gördüğü bir durak görevi yapmaktadır. Ruh beden ile öylesine bir olmaktadır ki bedenin var olan içgüdülerini de kendi dürtüleri olarak algılar. Tıpkı Avatar filmindeki gibi; ruhumuz, avatar bedenini kumanda eder. Hayat mücadelesini iliklerine kadar yaşar. Çünkü öldüğünde ne olacağını bilmediği için, hayatta kalmak ve daha iyi bir hayat yaşayabilmek için elinden gelen her şeyi yapar.
Ruhun, böyle bir mücadeleye sokulması gereksiz değildir. Çünkü ruhun gelişmesi, tekâmülle olmaktadır. Fakat bilinç seviyesi düşük olan ruh, tekâmül için istek duymaz. Çünkü tekâmül başkalarına hizmetle olur. Oysa yeterli seviyede olmayan ruh; başkalarına hizmeti zül görür. Onun için tekâmülün negatif yönü devreye sokulmuştur. İşte dünyadaki bu hengâme, o işe yarar. Ruh, başkalarına değil, kendine hizmet için madde bedeniyle beraber dünya hayatına gönderilmiştir. Böylece insan kendi isteği olmadan, zorunlu tekâmüle sokulmuştur. Tekâmülde ölüm, yaşam kadar önemlidir. Onun için etik olmayan bunca vahşet veya savaşlar tekâmülü hızlandıran araçlardır. Daha detaylı bilgiyi buradan okuyabilirsiniz.
Bizi yönlendiren Atlantislileri biz, tanrı olarak algılıyoruz. Bu durum pek etik gözükmemesine karşın bir zorunluluktur. Çünkü zekâ özürlü insanları yönlendirmek, çok zor bir işlemdir. Başına buyruktur, söz dinlemez ve en önemlisi kendini çok akıllı sanır. Böyle bir yaratığa yaptırım uygulayabilmek için bu yol seçilmiştir. Fakat onlar yaratıcı değildir. Yani Atlantisliler dâhil, her şeyi oluşturan üst bir mekanizma vardır. Bu mekanizmaya “kaynak” ya da saf enerji demek gerek. Fakat “enerji” olayı tam olarak yansıtmaz, onun için kaynak demeyi tercih edeceğim. Bizler, Kaynağın eserleriyiz. Kaynak, -her nasılsa- bilincin değerine vardı. Yaptığı planlar gereği bir evren ve bu evrende, insan (veya insan gibi canlılar) planladı. Bu canlılar, bilinçsiz enerjiyi bilinçli hale getirmek için oluşturulmuştur. Bu sürecin bir kısmı madde dünyasında, bir kısmı ruh dünyasında gerçekleşmektedir. Ruh dünyasına yükselen kesim, arkadan gelenleri organize etmektedir. Arkadan gelenler sıfır zekâ ile başlamaktadır. Onun için belli bir düzeye gelene kadar yönlendirilmeleri gerekir. Yoksa kendi başlarına bu süreci başaramazlar. İnsanlığın ilk yıllarında görevliler, insanların arasında yaşayarak onları geliştirdiler. Onları hem gen olarak geliştirmeye çalıştılar hem de medeniyet kurabilmeleri için gerekli bilgileri öğrettiler. Onlara tarla sürmeyi, ekin ekmeyi, hayvan bakmayı öğrettiler. Tarlalarında ekecekleri genleri değiştirilmiş tohum vererek büyük avantaj sağlamalarına yardımcı oldular. Bize de bu tohumları nereden buldukları sorusunu miras bıraktılar. Sümer veya Mısır medeniyetlerinin yoktan ortaya çıkışı bu sebepledir.
İşte, Sümerleri geliştiren tanrılar bu mantıkla hareket etmişlerdir. Bu süreç Sümerlerle son bulmadı. Sümer tanrıları, Mısır tanrıları, Yunan tanrıları ve Roma tanrıları aynı kategoridedir. Tüm pagan dinleri bu çalışmaların eseridir. Bu arada Kızılderili ile Hint tanrılarını da unutmamak gerekir. Fakat Yahudilerin farklı bir misyon yüklü oldukları gözükmektedir. Çok tanrılı bir dinin tek tanrılı hale çevrilmiş ilk hali karşımıza çıkıyor. Bu durum üç büyük dinin ilk versiyonudur ve dünyada matematik zekâyı (IQ) geliştirecek yaşam deneyimi kısmını oluşturmaktadır. Ayrıca Yahudiler dünyada lokomotif olarak kullanılmıştır. Sebebinin ne olduğunu bilemiyorum ama dünyadaki bilim ve teknolojiye Yahudilerin katkısı çok fazladır. Einstein’ın Yahudi kökenli olması tesadüf değildir. Her dönemde dünyayı yönetmeyi başarmaktadırlar. Bu durumun Atlantisliler tarafından özellikle planlandığı görülmektedir. İki büyük dinin de kökeni Tevrat’tır. Musevilik ise sadece Yahudilere özgü bir din olarak oluşturulmuştur. Nüfus olarak az olmalarına karşın özel önem verildiği aşikârdır. Bu durumu açıklayamam ama bir tahmin ileri sunabilirim. Belki Yahudiler çok kurallara bağlı olduğundan kolay yönlendiriliyor olabilirler. Dünyanın her yerine dağıtılarak dünyanın yönü onlar aracılığı ile belirlenmiştir. Hemen her ülkede yönetici konumlarda olabilmeleri ve gizli örgütlenerek planlarını uyguladıkları için kullanılmış olabilirler. Belki genlerinde yapılan bir değişiklik nedeniyle kolay yönlendirilebiliyorlar. Önceleri bu yönlendirme kendilerine verilen bir telsiz (ahit sandığı) sayesinde oluyordu. Sonra genleri sayesinde telsize gerek kalmamıştır. Sanırım tüm peygamberlerin Yahudi kökenli olmasının sebebi de bu olabilir. Dünyada çıkan tüm savaşların altından Yahudiler çıkabilir. Bunun kötü gözükmesine aldanmayın, savaşlar insanlığın gelişmesinin ana lokomotifidir.
Sümerlerden sonra oluşan diğer medeniyetlerin Sümer medeniyetini ve tanrılarını kopyaladığı sanılmaktadır. Ama bence bu bilgi tam doğru değildir. Bence o medeniyetlerin birbirine benzemeleri aynı kişiler ya da aynı planı uygulayan aynı ekibin elemanları tarafından organize edilmeleri sebebiyledir. Görevliler bir yerde bir medeniyeti geliştirip, belli bir seviyeye getirmiştir. Sonra tanrı krallara bırakıp ayrılır, bir müddet daha devam eden medeniyet yıkılır. Aynı görevli bir başka yerde başka birilerini alıp eğitir. Böylece birbirine benzer medeniyetler olmuş olur. Tevrat’ı tek tanrılı bir dine çeviren de aynı kaynaktır. Yani dünyadaki insanları organize etmeyi kendine görev edinen bir kısım Atlantisli görevliler, tüm olayların müsebbibidir. Fakat bir sorun var: bu insanlar o kadar uzun yıllar nasıl yaşayabilmektedir. Ben bu konuyu burada inceledim. Bu durumu destekleyen başka verilerimiz de var. Örneğin, insana ait olduğu düşünülen Antikitera Makinesi, Bağdat Pili gibi teknolojik eserler yanında, antik çağda yapılan beyin ameliyatları bu görevlilerin insanlara öğrettiği şeylerdir. Onlar gittikten sonra insanlık bu bilgileri devam ettiremedi. Babadan oğula geçen öğrenme şekli, bir noktada kesintiye uğradı. Böylece tarihsel süreçte insanlık; önce geriledi ve sonra tekrar yükseldi olarak gözükür. Sonraki yükselmesi artık kendi zekası sayesinde olacaktır..

Şekil 2 Machi Picchu’da iki ayrı taş ustası olduğu görülüyor. Alttaki duvarı yapan usta çok daha muazzam iş çıkarmış.
Antik eserlerimize baktığımızda da bu durumu görmekteyiz. Örneğin piramitlerin ilk yapılanı sonrakilerden çok daha heybetli ve sağlamdır. Aynı şekilde Göbeklitepe’de ilk yapılan tapınaklar çok daha büyük ve T’ler çok daha heybetlidir. Gittikçe tapınaklar ve T şeklindeki taşlar küçülmüş ve en üstteki tapınaklar sadece küçük bir oda şekline dönüşmüştür. Machi Picchu’daki ilk duvarlar tam bir sanat eseriyken üstüne yapılan duvarlar çocuk oyuncağı gibi kalıyor. 30-32 bin yıl önceki mağara duvar resimleri 9500 yıl önceki Çatalhöyük resimlerinden çok daha modern ve sanatsal değeri yüksek. Eski eserlerde görülen bu ilerleme süreci normal sürece terstir. Günümüzde tam ters olarak, sonradan yapılan eserler öncekilerden çok daha muazzam olmaktadır. Öncekilerin ters seyir işlemelerinin sebebi insanları organize eden tanrıların gittikten sonra zeka özürlü insanın bilgiyi ve beceriyi gittikçe kaybetmesi sebebiyledir. Bu ters gidişat yanılgısını oluşturan bir etki de bizden önceki türlerden kalan eserlerdir. Örneğin Almanya’da bulunan ve Mamut dişinden yapıldığı düşünülen 40 bin yıllık aslan başlı insan gövdeli heykelcik Avrupa’ya homo sapiensin gelişinden 5 bin yıl daha eskidir. O zaman bu eser bizden önce dünyada medeniyet geliştirmiş bir türe ait olmalı. İnsan o zamanlarda taştan araç yapımının daha ilerisine ulaşamamıştı. Oysa bu heykelcik; iki farklı canlı türünü tek heykelde birleştirebilecek kadar hayal gücüne sahip biri tarafından yapılmıştır. İşte ben o heykelciğin Atlantislilerden kaldığını iddia ediyorum.
Bizler de gelecekte Atlantislilerin yaptığı her şeyi yapacağız. Biz de yerimize bırakacağımız şempanzeleri hazırlayacağız. Şempanzeler ise şu anda otomatik dönemlerini yaşamaktadırlar. Sıfır zekâyı epey aşmış ve fark edeceğimiz bir zekâ düzeyine gelmişlerdir. Belgesellerde insana en çok benzeyen tür olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Hatta insana ait birçok özelliği bünyelerinde sakladıkları gözükmektedir. Örneğin alet kullanabiliyorlar, aynada kendilerini tanıyabiliyorlar, intikam alabiliyorlar, yas tutabiliyorlar ve en önemlisi, zevk için öldürebiliyorlar. Bu özellikler aklın veya farkındalığın var olduğunun delili olarak görülüyor. Bunlar içinde insana ait en önemli özellik zevk için öldürmektir. Çünkü hayvanlar ihtiyaçları dışında zevk için öldürmez. Yanlış anlaşılmasın, bu özelliklerin hepsi –zevk için öldürmek hariç- başka hayvanlarda da var. Nette pek çok zeki hayvan videoları bulabilirsiniz. Zeki türler var ama bizler beden olarak yerimize şempanzeleri bırakacağız. Ruh olarak ise tüm zeki hayvanların ruhları kullanılacak. Yani şu anda hayvan bedenlerindeki ruhlar da tekâmül etmeye devam ediyor. Biz gittikten epey sonra beden sıçraması yapıp, insan bedenlerinde tekâmüle devam edecekler. Olayı daha iyi anlayabilmek için burayı ve burayı okumak gerek.
Farkındaysanız Atlantislilerden kalan ekipleri tanrı, yaratıcıyı Kaynak olarak adlandırdım. Kuran’da bu durum, ayrı ve net değildir. Kuran benim görevli olarak düşündüğüm mekanizmaya Yüksek Melekler Topluluğu (YMT) adını verir ama ayetler bazen YMT’na bazen, kaynağa atıfta bulunur. Ayrıca benim dediklerime Kuran’ın sıra yorumunda rastlamazsınız. Gerçi günümüzde pek çok kişi eski yoruma karşı çıkmaktadır. Örneğin; eski yoruma göre Kuran’da ne tekâmül, ne de yeniden doğuş düşüncesi yoktur. Oysa yeni yorumda tekâmül kesin, yeniden doğuş ise müteşabihtir. Benim en fazla makalem bu konu üzerinedir. Kuran’la ilgili pek çok makalem olduğu için, link vermeyeceğim. İsteyen siteden okuyabilir.
Oluşturduğum teorinin en önemli ayağını bilim oluşturur. Çünkü bilim, benim yaptığım bu çalışmayla ilgili pek çok veriye ulaşmıştır. Örneğin yaratıcı üzerine yapılmış çok güzel bir araştırmayı buradan okuyabilirsiniz. Ayrıca bilim de benim gibi tüm evrenin bir bilgisayar içindeki hologram görüntüsü olduğunu düşünmektedir. Aynı araştırmanın başka bir bölümü olarak buradan okuyabilirsiniz.
Gördüğünüz gibi, tüm evrenin bir amacı olduğunu düşünenlerdenim. Onun için bilimsel verilerin de bizi bu amaca götürmesi gerekir. Yaptığım bilimsel incelemeler de beni aynı sonuca götürdü. Evren büyük patlamayla oluşturulmuş ve tekâmülle geri alınmaktadır. Yani O’ndan geldi, O’na dönmektedir. Konu çok uzun olduğu için makalelerimden okumalısınız ama burada küçük bir özet yapacağım. Evrende bulunan madde –özünde enerjidir- ruhu oluşturan şeydir. Yani tekâmüle sokulan şey fizikten tanıdığımız “atom”dur. Büyük patlama sonucu madde oluşumu kendiliğinden doğal süreç olarak oluştu. Fakat bu maddenin tekrar geri dönüşü doğal olamaz. Çünkü iki yönlü doğal akım olmaz. Onun için tekâmül süreci devreye sokuldu. Biz maddeyi parçacık olarak tanıyoruz ama aslında o hep dalgadır. Çift yarık deneyinde biz bakmadığımız sürece madde, dalga olarak duruyordu. İşte tekâmüle sokulan madde, olasılık dalgası dediğimiz şeydir. Tekâmül ederek frekansını yükseltir. Zaten evren genişlerken sürekli soğumuş ve bu da frekansın ve enerjinin azalmasını sağlamıştı. Tekâmül bu işlemin tersine çevrilmiş halidir. Hem frekansın -dolayısıyla E=mc2 gereği- hem de enerjinin artışı sağlanmıştır. Yedi gök katında gerçekleşen bu yükselmenin finali Kaynağa geri dönmektir. Kaynaktan gelen madde bilinçsizdir ama Kaynağa dönen madde süper bir bilince sahip olacaktır. İşte tüm bu sistemin oluşmasının gerekçesi… Yani her şey evrenin en değerli şeyi olan “bilinç” içindir. Bu konuyu daha iyi anlayabilmek için buradaki makalelerimin yanında diğer bilimsel makalelerimi de okumalısınız. Zor anlaşılacak bir konu, epey fizik bilgisi gerektirir. Anlamasanız da üzülmeyin, yalnız değilsiniz. Bilimsel konuları anlayan az olacağı için, kısa kesip diğer konulara döneceğim.
Bir özet yapmak gerekirse; dünyamızda Atlantislilerin yaptıkları planlar hâlâ daha uygulamadadır. İlk dinler (pagan dinleri) Atlantislilerin insanları açık olarak, yani aralarında onlarla beraber yaşayarak yetiştirme çalışmalarıdır. İlk tanrılar, sonra tanrı krala dönüşmüştür. Yerlerine seçtikleri insanları bırakmış ve onları yönlendirmişlerdir. Daha sonra peygamberlik dönemi gelmiştir. Musa’yla Firavunun mücadelesi tanrı kraldan peygamberliğe geçişi sembolize eder. İnsanlar geliştikçe, tanrılar insanlardan uzaklaşmış ve göklere (uzaya değil öte dünyaya) çekilmişlerdir. Peygamberlik dönemi de Kuran’la son bulmuştur. Aslında vahiy dönemi bitmiştir ama sezgi dönemi hâlâ daha devam etmektedir.
Antik dönemlerde tanrılar insanların yanına uçan araçlarla gidip gelirlerdi. İşte kadim bilgilerimizde olan, “gökten gelenler” bu tanrılardır. Biz bu gökten gelme işini uzaya bağladık. Çünkü geçmişte üstün bir medeniyetin varlığı kabul gören bir sav değil. Eğer Atlantisliler bilinseydi uzayla bağlantı yapılmazdı.
Kutsal mekânların (görevlilerin) bize aktardıkları kutsal kitaplardaki bilgileri, çoğu kişi yaşanmış vakalar olarak düşünür. Bu düşünce yüzünden İsrailli bilim insanları, Tevrat’ın doğruluğunu ispatlamak için, Kudüs’ün altını üstüne getirdiler ama bir şey bulamadılar. Kutsal kitaplar tarih kitabı değildir. Onlar sembolik dille insanları yönlendirme çalışmasıdır. Onun için bazı yaşanmış olaylarla, senaryolar; harmanlanarak insanlığa sunulmuştur. Sunulurken bir inanış oluşturulmasına özen gösterilmiştir. O dinin hitap edeceği seviyedeki insanların kabul edecekleri şekilde oluşturulmuş ve satır aralarına ilginç bilgiler sokuşturulmuştur. Ayrıca insanlar bedenlenirken hangi inanca mensup olacağı bellidir. O inanç ruhuna işlenmiştir. Yani Kuran deyimiyle, “kalbi o inanca mühürlenmiştir”. Onun için saçma bile olsa, her inanç taraftar bulur. Kalbin mühürlü olması demek: başka bir inanç için “bir insan böyle bir saçmalığa nasıl inanır” derken, kendi saçma inançlarını bilimsel veri olarak görmektir.
Tüm inançlar, insanlar için tekâmül alanı oluşturmak içindir ama, Kuran’ın ikinci bir görevi daha var. Insanlığı kıyamete hazırlayacak önemli bilgiler içerir. Bunlardan en önemlileri elle tutulur gözle görülür bazı verilerdir ama, henüz bu verilere ulaşamadık. Benim anladığım kadarıyla Atlantisliler, bize iki tane kütüphane bıraktı. Kuran, bu kütüphaneleri Ashabı Kehf, Yecüc-Mecüc ve Dabbe kelimeleri içinde sembolik olarak anlatır. Dünyada bulunan antik eserlerin hemen hepsinin bu işle bir bağı vardır. Ama en önemli iki kütüphaneden birinin Tibet’te, diğerinin Mısır’da olduğunu düşünüyorum. Ve bu konuda en güzel bilgiler, bize Kuran’dan gelmektedir. Uzun olan kütüphaneler konusunu, Zülkarneynin bize bıraktığı sırlar adlı makalemden okumalısınız, çünkü kütüphaneler konusunda bilgi, sadece Kuran’da yok. Daha pek çok kadim bilgi, bize mesaj iletmektedir. Meselâ; Budist söylencelerindeki Agarta hikâyesi de, bu kütüphanelerden, Tibet’tekini sembolize eder.
Dinsel literatürde, bize aktarılan bilgiler içinden önemlilerden biri de, kıyamet vurgusudur. Hâliyle onunla beraber kurtarıcı düşüncesi de işlenmiştir. Ben bu konulara diğer yazılarımda değiniyorum ama, özellikle kıyametin bir yok oluş olmadığını vurgulamak istiyorum. Kıyameti yok oluş gibi sunmalarının asıl sebebi, insanların tekâmül ettiklerini anlamamaları içindir. Zaten takdir edersiniz ki, batı dünyasında ruh konusu epey gizlidir. Tekâmülün IQ yönünün gelişimi; ancak insanlığın dünyasal değerlere yönlenmesiyle olabilirdi. EQ yönü için maneviyata yönelmek gerekir. Onun için ateizm ve üç hak din dediğimiz kısım, insanlığın IQ yönünü, Budizm, Hinduizm gibi dinler ise EQ yönünü geliştirir. Eğer dinler ruhun varlığına inanırsa dünyasal değerlere önem vermez. O zamanda bilimin, -haliyle insanlığın- gelişmesi sekteye uğrardı. Bu durumu anlamak için Budizm inancına sahip hiçbir bilim insanı olmadığını, hatta Budizm hakkındaki kitapları bile, batılıların yazdığını bilmek, yeter sanırım. Her iki ucun ortasında olan Müslümanlık ve Hinduizm’den ise çok az bilim insanı çıkmıştır. Yani eğer öte dünyaya gideceğinizi düşünüyorsanız dünyasal konulara önem vermezsiniz. Onun için dünyada olan bilim insanları veya zenginler hep batıdan çıkar. Bunun en önemli sebebi Materyalizmin, insanların önüne hedef olarak, dünyasal değerleri koymasındandır. Haliyle insanlara sunulan zenginlik, meşhurluk, kariyer gibi hedefler, ön planda olur. Oysa maneviyata önem veren dinlerin hedefi de manevidir. Bu konuda daha fazla bilgi almak için, Cennet ve cehennemin anlamı adlı makalemi okuyabilirsiniz.
“Eğer, bizden önce birileri yaşadıysa fosilleri ya da şehirleri nerede?” diye mantıklı bir sorunun, cevabının da olması gerekir. Aslında, pek çok fosilin olduğunu söylemeliyim. Bilim iki türlü fosil bulmuştur. Hem teknolojik alet, hem de insan kemiklerinden oluşan koleksiyonumuz var. Bilim, dünyada bizden önce iki ayağı üzerinde yaşamış olan yirminin üzerinde hominid türü buldu. Bu türlerden hiçbiri bizim atamız değildir. Insana en fazla 200 bin yıl ömür biçen bilim, 800 bin yaşındaki ayak izini yapanları, geri zekâlı olarak düşünür. Ne hikmetse sadece onların değil, diğer tüm hominidlerin de geri olduklarında hemfikirdirler. Buna onları götüren sebebin; bu türlerin yok olmuş olmaları, olduğunu düşünüyorum. Yani bilime göre; dünyada iki ayağı üzerinde yaşayan pek çok tür yaşadı ama, bu türlerden sadece insan akıllanabilmiştir. Bunu çok akıllıca bulmuyorum. Buna sebep, Cro magnon veya Neandertal denen türlerin, epey zeki olması gerektiğini düşündüğümdendir. Alet kullanan, sakat olduğu halde uzun süre yaşayan ve çiçekli bir seramoniyle gömülen bu insanları geri yapmak, sadece bir kabuldür. Hatta gen yapılarından konuşabildiklerine dair ipuçları bile elde ettik. Rusya’da bulunan bir Cro-magnon kalıntısının üzerinde, kürklü bir pantolon, işlemeli bir gömlek, boynunda bir kolye vardı. Takılar, deniz kabuklarından ve hayvan kemiklerinden yapılmıştı. Antropologlar, kalıntıların 33.000 yıl öncesinden kalmış olduğunu belirlediler. Yani bilimin, tek teknoloji üreten türün insan olduğunu söylemesi, artık kabul gören bir sav değil ama, henüz yeni bir teori ortaya atılmadığı için, herkes susma eğilimindedir. Oysa bizden önce yaşamış olan her tür; özellikle Atlantisliler, teknoloji üreten bizim gibi akıllı varlıklardı. Onların fosilleri Neandertal ve Cro-Magnonlardır. Bu konuyu Neandertaller+Cro-Magnonlar=Atlantisliler adlı makalenden okuyabilirsiniz. Oradaki verileri incelerseniz, gelişmiş, üç boyutlu düşünebilen bir insanın varlığını görürsünüz.
Aslında, bu bilgilerin zamanından önce dünyada olmaması gerekir. Dediğim gibi tekâmül sürecine olumsuz etki ederler. Onun için bu bilgilere ulaşmamız engellenir. Bilhassa, geçmiş türden kalan teknolojik eserler, görevliler tarafından yok edilir. Fakat yok edilmemesi gereken yerlerin varlığına da, farklı bir çözüm bulmuşlardır. Meselâ, Machi picchu, piramitler veya Ankor Vat gibi yerlere geliştirdikleri insanlardan bir türü yerleştirip oraları kullanmaları ve kendi izlerini bırakmaları sağlanmıştır. O şehirleri hazır bulup yerleşen halk, kendi eserlerinin de harmanlandığı bir tarih bırakmıştır. Biz o şehirleri, içinde sonradan yaşamış halkın yaptığını sanıyoruz. Oysa orası sonradan bir kısım değişikliklere uğramış olsa da, çok eskiden kalmıştır. Sadece taş eserler seçilmiştir. Zaten taştan başka hiçbir şeyin uzun süre dayanamayacağını düşünürsek neden o şehirlerin taştan yapıldığını anlayabiliriz. Böylece hem şehirlerin yaşaması sağlandı hem de yeni gelişen tür kendinden öncekilerden kaldığını anlamadı. Bu konuyu daha detaylı olarak Geçmiş medeniyetlerden bize kalan şehirler adlı makalede inceledim. Ayrıca daha pek çok teknolojik eserler vardır. Meselâ; Hindistan’ı anlatan Türk Hava Yolları’nın netteki yazısında, paslanmayan demir sütundan şöyle bahseder.
[stextbox id=”grey”] Asoka Sütunu: Yedi metre yüksekliğindeki bu sütun M.S. 5. yüzyılda Hindi Kralı Chandra Varman tarafından buraya yerleştirilmiştir. Bu demir sütunun hangi teknolojiyle bu kadar kusursuz yapılabildiği ve aradan geçen 2 bin yılda, en küçük bir paslanmanın bile oluşmamasındaki gizem henüz çözülemedi. [/stextbox]
Bu sütun, ortalık yerde durur ve milattan sonra veya biraz önce yapıldığı düşünülür. Fakat teknolojik olarak o zamanlar yapılamayacağı düşünüldüğünden, çözüm getirilemez. Oysa o sütun çok daha eski yapılmıştır ve onu bulan Chandra Varman mezar taşı olarak kullanmıştır. Bunun gibi eserler vardır. Ben bir kısmını, “Teknoloji ürünü fosiller soru işaretleriyle dolu” adlı makalede yazdım. Arzulayan çok daha fazlasını nette bulabilir.
Geçmişimizde bu örnekler gibi pek çok şey var. Size ilginç bir örnek daha. Sümer dilinde, Ti kalay demek. Ti-an-a-ku da kalay çıkarılan yer demek. Amerika’da antik dönemden kalan ve kalaylarıyla meşhur Tiahuanaco şehri var. Bu durum bir tesadüften çok daha ileri bir durumdur. Her iki kelimenin kaynağı da, aynı yerden demektir.
Bazıları, kutsal kitaplardaki kimi bilgileri referans aldığım için itiraz edebilir. Ben, hem bilim hem de dinler aracılığıyla bizlere bilgiler verildiğini düşünüyorum. Bilimdeki bilgiler gözleme ve matematiğe dayalı olmasına rağmen, dinlerdeki tamamen kabule dayalıdır. Fakat bilim bizi dinin verdiği bilgilere götürmez. Onun için kutsal kitaplardaki şifrelenmiş bilgilerin benim için çok değeri vardır, çünkü o bilgileri başka hiçbir yerde bulamayız.
Girişe koyduğum bu yazının delilleri, diğer sayfalarda verilmektedir. Konuyu daha iyi anlayabilmek için, bütün makalelerin okunmasını tavsiye ederim ama, hiç olmazsa linkini verdiğim yazıları okumalısınız. Okuyucularım açısından, en büyük sorun inançları olacaktır. Hem bir yaratıcıya inanan, hem de inanmayan kendinden bir şeyler bulacağı gibi, düşüncelerine uymayan pek çok şey bulacaktır. Eğer kendinizi kapamadıysanız, lütfen sabırla okumaya devam edin.
Sizde “bu kadar saçma düşünce olur mu?” gibi saçma bir şey yazmadan önce lütfen yazılanların hepsini okuyun. Yok, okumadan “benim bildiğim doğrudur” diye düşünüyorsanız, siz bir tv kanalı açıp, bir dizi seyredin. Ya da, gidin mayın tarlası oynayın. Zaten her şeyi biliyorsunuz. Nirvanaya erdiğiniz için bu sitedeki bilgiler, hatta dünyadaki herhangi bir bilgi, size bir şey katmaz. Fakat unutmayın ki! bu sitede okuyacağınız şeylerin çok büyük bir bölümü, ilk defa bu sitede açıklanmaktadır. Yani başka yerlerde bu düşünceleri bulamazsınız.
Kıyamete doğru hızla giden insanlığın önümüzdeki süreçte öğreneceği çok şey olacaktır. Eğer bu sayfaları okuyorsanız siz başkalarından bir adım öndesiniz demektir.
[stextbox id=’black’]Not: Enbiya 26 ayetine itiraz edenler var. Kuran’da kul olarak çevrilen tek kelime yok. Fakat Enbiya 26 ayetinde kul (عِبَادٌ) olarak çevrilen kelime iki ayette geçer. Eğer google (عِبَادٌ) yazarsanız çevirisinin “ayçiçeği” olduğunu görürsünüz. Diğer ayet olan Araf 194’de ise kul kelimesinin anlamı çok açıktır. Bizler ancak oradan bu kelimeye anlam verebiliyoruz. Kuran bu özelliği ile eşsizdir. Anlamı açık olmayan kelimeleri başka ayetlerde açar. Bu kelime de öyledir.
“Araf 195 Çünkü Allah’tan başka taptıklarınızın hepsi sizin gibi (عِبَادٌ) kullardır, eğer da’vanızda sadıksanız haydi onlara çağırın da size icabet etsinler”[/stextbox]
Seyfullah Demir
Bu videodaki uzaydan gelen uzaylılar yerine Atlantislileri koyun…
Seyfullah Demir

Solda Yunanistan’da Gistovo gölü, sağda ise DSİ nin yaptığı bir sulama barajı. Gistovo gölü de Atlantisli’l’lerden kalma bir sulama barajıdır. Geçen 25 bin yıl yüzünden beton taş görünümü almış ve barajda dolmuş küçük bir göl kalmıştır.2000’li yıllarda Bilecikte çalışmıştım. Romalılar epey uzaktan borularla eski şehre su getirmişti. bizde su borusu döşerken romalıların yaptığı hattı kırmıştık. Orada taşı yontup o toprak boruları içine gömmüş ve üzerine beton gibi birşey kaplamışlardı fakat ilginç olan borunun üstüne yaptıkları beton ile içine koydukları taş birbirinden ayırt edilemiyordu. özellikle hattı takip etmek istedim ama 10 mt yüksekliğindeki dik bir kayanın yarı belinden geçirdikleri boru dışardan hiç anlaşılmıyordu. 2000 yılda beton tamamen taş görünümüne dönmüştü
yaklaşık 10 ay önce
https://t.me/pump_upp – best crypto pumps on telegram
Make 1000% and more within 1 day, join channel @pump_upp !
yaklaşık 3 yıl önce
Sayın hocam,
Ben emekli bir bayanim…
Ruh var. Ben gördüm. Hemde iki kere. Birincisi 17 yasinda yanimda babaannem öldü, o anda odada ikimizden baska kimse yoktu…onun agzindan beyaz duman desem, duman degil, yaklaşık 30 cm boyunda şekilsiz, bir sey cikti havaya dogru cikti gitti. Ben arkasindan bakakaldim. O zamanlar ne oldugunu anlamadim. Anneme soyledim ruhu cikmis gitmis sana gozukmus herkese gozukmez dedi.
İkincisi ve en ilginci:
25 yasinda evlendim, esim ataeist idi. Bende onun konusmalari ve soylemleri ile ateist oldum. Bu yaklasik 10 sene surdu. Esimin abisi vefat etti.
7. Gunu evde kuran okunuyor. Ben inanmiyorum ya, ‘ aman bitsede gitsek ne sacma sapan şeyler bunlar, dua okumakta neymis, deyip sikintidan patliyordum. Elimdede kuran kitabi var, ben bunlar dusunuyorum…
İcimden bir ses mutfak camina bak dedi… Kafami kaldirdim cama baktim. Çarpıldım, ben şok oldum. Agzim dilim baglandi. Ölen kişinin ruhu eve gelmis ve camdan bana bakiyor. Hocam hayatimda hic o kadar korktugumu hatirlamiyorum. Siyah beyaz, 35 yasindaki halini gordum. Resim veya fotoğraf degil, hareket ediyordu.
Kafami cevirdim, tövbe ettim, allaha yalvardim, bildigim butun dualari okudum. Aradan 15 dakika gecti, bakayim gitmismi diye cama baktim yoktu. Gitmisti….
Mutfak cami havalandirma bosluguna bakiyor,oraya bir insanin gecmesi, girmesi mumkun degil, ancak bacadan girmesi gerekir, ayrica evde bayanlar arasinda kuran okunuyordu,evde erkek yoktu..
Bir gün oncede yine kizi camda gormustu , Çığlık çığlığa babami camda gordum demisti , ama ben ona inanmamistim.bir gun sonra bana gorundu….
Bu olaydan sonra okudugum kitaplar ve internetten arastirmalarim sonucu size kadar geldim..
Hocam reenkarnasyon var, ruh var.
Ölen insanin ruhu nereye gidiyor. Kaybolmuyor. Demek ki tekamül etmek için yeni bir bedende dunyaya geliyor…
Neyse bu olaydan sonra, herseye inanmaya basladim. Allah bazi sevdigi kullarina mucize gosterirmis,iste bende bu mucizeyi yasadim ve cok aydinlandim.dunyaya artik farklı bir gozle bakiyorum…
Keske 55 yasinda degilde, çok daha gençken bu gerçeği fark etseydim, insanlara ve dunyaya bakisim, yasayisim daha farklı olurdu.
Saygılarımla
İyi gunler sayin hocam
yaklaşık 3 yıl önce
Merhaba Bellisima Kardeşim,
Herkese bu tür fenomenler yaşamak nasip olmaz. Bu konuda şanslısın ama bu tür şeyler Allah’ın sevgili kullarına görünmez. Çünkü Allah’ın sevgili olmayan kulu yoktur. Bunun nedeni sizin dünya görünüşünüzde meydana gelmesi gereken değişiklik içindir. “Keşke” demenize gerek yok. Yaşamanız gerekenler neyse onları yaşamışsınız. Sizin için en uygun hayat bu hayat olduğu için yaşadınız. Dünyadaki herkes yaşaması gereken hayatı yaşar. Kişinin ateist olması onu suçlu yapmaz. O ateist hayatı deneyimler. Ondan öğrenmesi gerekenleri öğrenir.
Yaşadığınız fenomenler tamamen sizin içindir. Başkalarını ikna etmez. Size inansa bile onun için bir fenomen olmaktan öteye gitmez. Ama siz inanırsınız. Hayatınıızı ona göre değiştirip farklı yaşama yönelirsiniz. Bence fenomen yaşamanızın sebebi de odur. Sonuçta sizde arayışa girmiş ve bana kadar gelmişsiniz. Makalelerimi başkalarından daha kolay anlayacağınızı görebiliyorum. Biraz daha okumanızı öneririm. Çünkü henüz tam doğruya ulaşamadığınız görebiliyorum. İyi okumalar…
yaklaşık 4 yıl önce
Hocam kuranda konusan tanri kaynak mi yoksa ona bagli birisi mi?
yaklaşık 4 yıl önce
http://seyfullahdemir.com/wp-admin/post.php?post=572&action=edit
Makaleyi okumalısınız…
yaklaşık 4 yıl önce
Değerl hocam bilgilendirmeleriniz için çok teşekkür ederim. Ancak yıllardır kader konusunda edindiğim tüm bilgilere rağmen hâlâ kavramını netlestiremedim.Sayet kararlarımız ve yaşantımız önceden plânlı ise sorumluluğumuz olabilirmi.? Ya da kader neyi kast etmektedır. Cevaplamanız beni çok mutlu eder. Saygılar sunarım.
yaklaşık 4 yıl önce
Merhaba Ayten Hanım,
Evet önceden planlı hayatı yaşarız ama kararlarımız bize aittir. Yani özgür irademizle karar veririz. Şöyle örnek vereyim. Bir robot yaptığınızı hayal edin. Onun her durum karşısında nasıl davranacağını ve hangi kararı vereceğini hesaplayabiliyorsunuz. Çünkü içindeki programı siz oluşturdunuz. Girdileri bilirseniz çıktının ne olacağını siz robottan çok önce bilirsiniz.
Ayrıca, siz onun karşılaşması gereken olayları ayarladığınızı düşünün. Robotun karşılaşacağı her olayda vereceği kararı biliyor olduğunuzdan sonraki hayatını da vereceği o karara bakarak şekillendiriyorsunuz. Yani siz sadece robotun ne karar vereceğini biliyorsunuz; onun, o kararı vermesine etki etmiyorsunuz. Bu onun özgür iradesiyle vermiş olduğu bir karar olmaz mı?
yaklaşık 5 yıl önce
Kuran’da :Bakara 34:Meleklere İnsana secde etmesi emredilir.Yalnız ihlis secde etmez.Bu durumda melekler ve iblis başka bir varlıktır.Yine melek ve cinler hakkında açıklamalar vardır.Tevil de ileri gitmişsiniz…
yaklaşık 6 yıl önce
https://www.birgun.net/amp/haber-detay/rusya-da-bir-cocuk-mars-ta-dogdugunu-iddia-etti-188883.html h bu haber yazinizi dogrular nitelikte saygilar hocam
yaklaşık 6 yıl önce
Tanrı yok, dünya uzaylıların ürettiği hologram’ insanlığı sarsacak!
NASA çalışanı Dr. Rich Terrile, yaptığı araştırmalar sonucu oldukça ilgi çekici bir iddia ortaya attı. Gerçekliğimizin detaylı bir hologram olduğunu savunan R. Terille, bunun üst bir aklın sonucu olduğunu söylüyor. Peki Dr. Rich Terrile’nin ortaya attığı bu iddia ne kadar doğru ve elinde ne gibi kanıtlarla bunu sunuyor? İşte o açıklama.
NASA da bilim adamı olarak çalışan DR. Rich Terrile araştırmaları sonucunda bizim gerçekliğimizin detaylı ve kapsamlı bir hologram olduğunu ve bunu bir uzaylı üst akıl yaptığı sonucuna vardı.
Dr. Terrile şöyle devam etti: ‘Şu anda bizler kozmik bir bilgisayar yazılımı içinde bir dünyada yaşıyoruz ve bu dünyada tek bir bilinci farklı şekillerde yaşıyoruz ölüm, diye bir şey yok , hayat sadece bir rüyadır. bizler sadece kendilerimizin hayalleriyiz.’
Aslında bu teori daha öncede ortaya atılmış ve adı simülasyon teorisi olarak ortaya atılmışyı. Dr. Terrile aynen Matrix gibi bir dünyada yaşadığımızı bunu da yeni yeni anlamaya başladığımız kuantum fiziği ile açıklayabileceğimizi belirtti.
“Quantum fiziğinde maddeyi oluşturan parçacıklar gözlenmedikleri sürece kendilerini tanımlamazlar. öyle bir simülasyon dünyada yaşıyoruz ki neyi gördüğümüz neyi görmeye ihtiyacımız olduğu ile ilgilidir.” ve Dr. Terille ekliyor bir üst akıl bizim gerçekliğimiz ile oynuyor.
NASA çalışanı Dr. Rich Terrile, daha önceden ortaya atılmış bu iddiayı 2011’de tekrar gündeme getirmişti “Yaşadığımız evrenin bir simülasyon olma ihtimali kuvvetli” açıklamasıyla tekrar tartışmalar alevlendi.
Silikon Vadisi’nde de herkes konuştuğu bu iddia sonrası, olayı takip eden günlerde iki milyarder iş adamının insanlığı bu simülasyondan kurtarmak için gizli bir yatırım yaptığı haberi ise olayı başka bir boyuta taşımış oldu.
Silikon Vadisi’nin bu konuya olan ilgisi ise sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojilerinden geliyor. Rich Terrile, “Gelecekte dijital insanlar çoğalacaksa, neden biz de şimdiden öyle olmayalım?” Elon Musk ise “40 yıl önce yalnızca iki çubuk ve bir toptan oluşan pong oyunu vardı. bugünse milyonlarca kişinin aynı anda oynadığı realistik video oyunları var. Yakında oyunları gerçeklikten ayırmak imkansız olacak” diyerek teoriyi desteklediğini açıklamış.
Görüşü destekleyenler ise insanların gelecekte yaşayan evrilmiş benliklerimiz, kendilerini ilerletmek gibi özel bir maksatla atalarının yaşayacağı farklı bir gerçekliği tasarlamış olabileceğini savunuyor.
Bizim tutarlı işleyen bir evrende yaşamamız, bu görüşü daha savunulabilir bir hale getiriyor. ayrıca evrenin yapıtaşları atom altı parçacıklara bölünebiliyor ve bunlar da pikselleri çağrıştırıyor. haliyle evrenin bu yapısı onu teoride programlanabilir kılıyor.
Kaynak: http://www.internethaber.com/tanri-yok-dunya-uzaylilarin-urettigi-hologram-insanligi-sarsacak-foto-galerisi-1792437.htm
yaklaşık 6 yıl önce
Agartalilarin merakina dusup nette aranirken bu sayfayla karsilastim,ustad gonlune benligine ozune saglik muhteşem bilgiler su gibi içtim,hicbir cumlenizde yok bu boyle degildir inkari dogmadi icimde,kendimi tanitan bu yazi icin cook tesekkur ederim. Facebook sohbetlerinize katilmak isterim. Saygilarimla
yaklaşık 6 yıl önce
Diyelimki her şey bir illusion, hayal etmek için bile bir modele ihtiyaç vardır. Acaba hangi ihtiyaç bu illusionu yarattı. Mantık her zaman gerçekliğin ispatını arıyor.sizce? Saygılar
yaklaşık 6 yıl önce
Nurgül Hanım,
Yazılarımda cevap var. Okunmaya devam ederseniz sanırım sizde ikna olursunuz…
yaklaşık 6 yıl önce
Meleklerin insan olduğunu söylediğin yere kadar okudum, sonra bıraktım. İnanç meseleso değil ayeti yanlış anlaman. “Kul” kelimesi insan manasına gelmez. Allah dışında her varlık Allah’a kuldur, insan olsun olmasın.
Dinî terimleri tam kavramadan, bunlardan faydalanmak suretiyle bir teori üretmeye çalışmak ise ayrı bir fecaat. Bu nedenle geri kalan kısım da gözümde önemsizleşti.
Ancak fikrin, temel anlamıyla (birilerinin bizi hasat etmek amaçlı üretmiş olması) dikkate değer olduğunu düşünüyorum.
yaklaşık 6 yıl önce
Bünyamin kardeşim,
Kuran’a ne kadar hakimsin bilmiyorum ama kul kelimesi o kadar basit bir anlam ifade etmez. Çünkü Kuran’da kul olarak çevrilen tek kelime yok. Senin çevirisini kabul etmediğin Enbiya 26 ayetinde kul (عِبَادٌ) olarak çevrilen kelime iki yerde geçer. Eğer google yazarsanız çevirisinin “ayçiçeği” olduğunu görürsünüz. Diğer ayet olan Araf 194’de ise kul kelimesinin anlamı çok açıktır. Bizler ancak oradan bu kelimeye anlam verebiliyoruz. Kuran bu özelliği ile eşsizdir. Anlamı açık olmayan kelimeleri başka ayetlerde açar. Bu kelime de öyledir. (Diğer kul anlamına gelen kelimeleri bu açıklamanın dışında tutmak gerekir.)
“Araf 195 Çünkü Allah’tan başka taptıklarınızın hepsi sizin gibi kullardır, eğer da’vanızda sadıksanız haydi onlara çağırın da size icabet etsinler”
Hatta ayet bazılarının bu kelimeye yüklediği “sâlih kul” anlamını bile kabul etmez. Ayette de görüldüğü gibi (عِبَادٌ) kul kelimesi müşrikleri de içerir. Eğer Araf 195 ayeti olmasaydı kimse bu kelimeyi kul diye çeviremezdi. O zaman ayçiçeği olduğunu söylemeleri gerekirdi.
yaklaşık 5 yıl önce
Değerli kardeşim yorma istersen kendini. Bilgeliğin dudakları anlamayan kulaklara kapalıdır.. Ayrıca mükemmel paylaşımlar çok teşekkür ederim…
yaklaşık 7 yıl önce
Seyfullah Bey; Selamlar..
Edgar Cayce’in “Tufan öncesi Atlantis” kitabında Önceki enkarnasyonları Atlantiste olup, son enkarnastonları Edgar cayce ile aynı zamanda olan ve danışan olarak Cayce in okumalarında geçen 300 e yakın kişinin transta iken önceki yaşamlarından kesitler vermekte ve Atlantiste bu önceki yaşamların biri olarak söz edilmektedir….
Sorularım:
1) Cayse’nin kendiside Atlantisten Mısıra göç edenler arasında olup tanınan bir rahip olduğu okumalar vardır. Ve çevresinde 300 e yakın kişi ile yapılmış okumalar söz konusu. Dünya geneline vurursak belki yüzbinlerle ifade edilecek bir sayı ortaya çıkar..Bu sizin Atlantislilerin boyut atladığı tezinize ters düşer mi? Yada bunların hepsi görevli enkarnasyonlar mıdır?
2) İkinci sorum şu; Tarihin belli dönemlerinde belirgin derecede farklı amaçları olan ve dünyayı değiştirmeye ve yeni bir anlayış yaratmaya girişen kişilerin grupların olduğunu tarih incelemelerimizden anlıyoruz. Örneğin 68 kuşağı vs. Yada günümüzde yaşanan Atatürk karşıtı kişiler.. Bu sözettiğim ortak benzer amaçları gerçekleştirmeye yönelik enkarnasyonların coğrafi bölgeler, ülkeler şehirler gözetilerek oluştuğu veya oluşturulduğu ne derece gerçekliği vardır.
3) Üçüncü sorum; Kuşak farkı dediğimiz olayın bazı amaçları gerçekleştirmek için aynı bölge ve ülkelerde aynı zaman diliminde enkarne olmak diye de anlayabilir miyiz?
4) Dördüncü sorum; Küçüklüğümden beri düşünmüşümdür. Bilimsel buluşlar ve teknolojik gelişmeler geçmişte gerçekleşen kronolojisinde olmaya bilir miydi? örneğin insanlık fosil enerjiye bu kadar bağımlı olmadan başka bir kaynağı kullanıyor olabilşir miydi?
5) son sorum; Big bang den başlayan açılımın tekamül ile tersine işlediğini kabul ediyoruz. Bir makalenizde YMT. Arşı taşıyanlar, Kaynak vs. tanımlarını açıklamıştınız. İnsan aklımızla tasavvur edeceksek ben çok katlı bir piramit yapı tasavvur ediyorum. Piramitin en tepesindeki Kaynak yada Yaratıcı vs. Büyük patlamayı başlatan güç büyük patlamayla oluşan evrenin dışında olmalı belki de içindedir. Ama dışında olduğu ve yarattığı evrene müdahale etmediği varsayımında ilerlemek istiyorum. Piramit yapının en alt basamağında olduğumuzu varsayıyoruz.(belki bizden alt basamaklar da vardır.) Bizimle ilgilenen ve sürekli iletişim kurup yönlendiren bir üst basamağın farkındayız. Dinleri vahyedenler vs. de bu bizden üstteki seviyeden. Durum böyle ise görülüyor ki; Bizde mevcut olan özgür irade ve deneme yanılma ile tecrübe ederek ögrenme (tekamül) Bizi yönlendiren bizden üst seviyedeki varlıklar içinde geçerli olmalı. Yani melekler rehber ruhlar YMT. Arşı taşıyanlar vs. de bizler gibi özgür iradeye sahip (sadece yeryüzü bedenlerimizden kaynaklanan negatif hariç) deneme yanılma ile öğrenen sürekli farklı yeni fikirler geliştirmeye çalışan varlıklar. Evren içinde yeni yaşam alanları ve bunlar içinde tekamülün olması için çalışan varlıklar. Yani sonuç; bizden üst seviyedeki bizden sorumlu ve bizi yönlendirenler de bu konuda kendilerine göre bir özgür iradeye sahip ve deneme yanılma hata yapma hakkına sahip gibi görünüyor. Siz ne diyorsunuz bu düşüncelerime. Bu konuda bir kaynak tavsiye edebilirsiniz.. Teşekkürler..
yaklaşık 7 yıl önce
Mevsim Rengi Kardeşim,
1- Cayce yada benzerlerinin Atlantisli olması ancak görevli gelmişse mümkündür. Çünkü onlar insan boyutunu bitirip gittiler. Tekrar insan olmaları onların lehine değildir. Dediğim gibi sadece görevli olursa, göderildikleri görevlerinde de tekamüle devam edebilirler. Fakat pek çok kişi görevli gibi görünebilir, fakat görevli olmayabilir. Çünkü insanlığın yönlendirilebilmesi için yine insan kullanılabilir. İlham çok iş görür. Einstein gibi… Tahminim her iki yöntemin de kullanıldığı yönündedir…
2- Ben, bizi yönlendirenlerin bilgisi harici bir yaprağın dahi düşmeyeceğini savunuyorum. Onun için dediğin gibi dünyaya yön vermek için insanları kullanırlar. Bunun en bariz örneği 1900 yılları başlarında Avrupalıların bilime yaptığı katkı. Dikkat edilirse o kuşak modern bilimin sıçramasını sağlayarak dünyayı yeni bir döneme sokmuştur. Bizim etkisini anlayamadığımız daha doğrusu doğal süreç sandığımız pek çok yönlendirme yapılmıştır…
3- Ben farklı bir alternatif olacağını düşünmüyorum. Elbette teorik olarak bu mümkündü… Düşünsene atmosferin %78’i azot. Azot enerji kaynağı ama kullanamıyoruz. Belkide çok kolaylıkla ayrıştırılabilir ama bize o bilgiyi vermiyorlar. Aklına gelen varsa bile engelleniyor. Çünkü tekamül için fosil yakıt kullanılması daha verimli…
4- Kuşaklar arası zeka seviyesi de değiştiği için misyonlarının da farklılaşması gerekir. Bunu belli aralarla gerçekleştirirler. 1900 yıllarındaki bilim insanları, 68 kuşağı yada dinlerin oluşturulma anlarındaki kuşaklar hep değişim için tetiklenmişlerdir. Daha doğrusu hayat planları ona göre oluşturulmuştur. Özellikle bir dinin yayılması için peygamber önemli değildir. Asıl arka plandakiler önemlidir. Dedi koduyla din değiştiren insanlar olmasaydı hiçbir din bu günkü durumuna gelemezdi. İnternet çağında ben bilgilerimi çok az bir kesime ulaştırabiliyorum. Pek çoğuda güzel bir hikaye gibi okuyup geçiyor. Özümseyen sayısı çok az. Örneğin Müslümanlık insanlara ne dedi de guruplar halinde Müslüman oldular. Zorla oldular savını kabul etmiyorum. Çünkü bu gün kaç kişi zorla Müslüman olur. Geçmişte de olmazdı. Müslüman gibi görünüp tehdit kalktığında eski durumuna dönerdi. Demekki o insanların kalpleri Müslümanlığa kilitlendi.
5- Piramidi bilmem ama yapı 7 kademeli level şeklindedir.
1. kat hayvanlar
2. kat insanlar
3.4.5.6.7. katlar ise melek ve YMT…
Kaynak evrenin dışındadır.
Dünyamızda neler oluyor anlayabiliyoruz ama yukarısı için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. Elbette tekamül hiç durmuyor. Kaynağında tekamül ettiğini düşünüyorum. Ama onların yöntemleri hakkında hiçbir fikrim yok. Keşke bir kaynağımız olsaydı da tavsiye edebilseydim. Böyle bilgilerin ortalıkta gezdiğini sanmayın….
yaklaşık 7 yıl önce
Merhaba,, emeğinize yüreğinize bedeninize ruhunuza beyninize sağlık… Çok teşekkür ederim bunları okuma imkanını bana verdiğiniz için….Bahsi geçen grup kuruldu mu facebookta,,sohbetler vs,,adı nedir ben nasıl dahil olabilirim? olabilir miyim ?
yaklaşık 8 yıl önce
yalniz ozur dileyerek bir duzeltme yapmak istiyorum, Kuantum un babasi Max Planck tir, bize sonrasinda ki gelismelerde her ne kadar Albert Einstein gibi gozuksede
yaklaşık 8 yıl önce
DMT ve epifiz beziyle ilgili birşeyler araştırırken birden blog sayfanıza yönlendim.İlk okuduğum makaleniz şu an yorum yaptığım yer.Gerçekten de kafamdaki bir çok soruya bu makalenizle cevap buldum.Diğerlerini okumak için sabırsızlanıyorum.Çünkü sizin de belirttiğiniz gibi diğerlerini de okuyarak ancak pazıl tamamlanacak.
Emekleriniz için teşekkür ederim
yaklaşık 8 yıl önce
Merhaba
Melekler de Allah’ın kullarıdır.
Zuhruf 19
Onlar, ki kendileri Rahmanın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Kendileri onların yaratılışlarına şahit mi oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorumlu tutulacaklar.
Bu ayet net söylüyor.
Aynı şekilde
Bakara 186
Kullarım senden Beni sorarlarsa, Ben çok yakınım. Bana dua ettiğinde, dua edenin duasına cevap veririm. Onlar da Bana cevap versinler ve Bana iman etsinler ki, doğru yolu bulmuş olsunlar.
ve Zümer 53
De ki: “Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan/aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlak Rahim’dir.”
Bu son iki ayete göre de tüm insanlar da Allahın kullarıdır.
yaklaşık 8 yıl önce
Güzel bir tespit Nimoza kardeşim,
Kuran, hem melekler hem de insanlar için aynı kelimeyi kullanıyor oluşu her ikisini de aynı kabul ediyor anlamı taşır. Melekler ile kullar arasındaki farkın da sadece tekamül olduğunu biliyoruz. Kuran bu farkı belirtmek için meleklere ikram olunmuş kul der. Yani tek fark tekamüldür…
yaklaşık 8 yıl önce
Yazılarınız gerçekten çok ilgimi çekti… Yavaş yavaş hepsini, sindire sindire okuyacağım… Kafamadaki binlerce soruya cevap olabilir diye düşünüyorum ve belki de son zamanlarda varoluşla ilgili yaşadığım karmaşayı biraz olsun düzene sokar…. Keşke çok önceleri karşılaşsaymışım yazılarınızla.Belki beynimi biraz olsun rahatlatabilirdim… Saygılar…
yaklaşık 8 yıl önce
Renan Seçkin Hanım kahin Vanga kehanetlerini anlatırken.
Suriyenin işgaline bağladığı
1- “o zamanlar insanların bilinci de değişme aşamasında olacak”
2- “ve dünyaya en eski öğreti gelecek”
…
çok ilginç.
https://youtu.be/rCrgr4sQN2Q
yaklaşık 8 yıl önce
Çok güzel bir konuya değinmişsiniz.Bu yazıyla her şey gün yüzüne çıktı.Emek verip yazdığınız için teşekkürler.
yaklaşık 8 yıl önce
Yazınızı ilgiyle okudum. İnsanların dizi izleme ve mayın patlatma oyunlarıyla boş zaman geçirmesi konusunda size katılıyorum. İnsanlar inançlıda olsa araştırmalı, inançsız insanlarda inanan insanları aşağlamamalıdır. Sizin yazınız iki kesimede saygılı bir yazı olmuş. bilgilendirme için teşekkürler.
yaklaşık 8 yıl önce
Yasin Suresi 71 : “Görmediler mi ellerimizin yaptıklarından kendilerine nice hayvanlar yarattık ta kendileri onlara malik oldular.”
Yasin suresindeki “ellerimizin” ifadesi Arapçada EYDİYNA olarak geçmektedir ve çoğulu ifade eder. Birden ziyade kişiyi belirtir.
Her iki ayetten yüce topluluğun Allah’ın izni doğrultusunda sorumlu oldukları yerlerde madde, bitki ve canlı yaratma görevini üstlendikleri anlaşılmaktadır.
yaklaşık 8 yıl önce
grup sohbeti tartışma açısından,hatta tartışmaların daha hızlı neticelendirilmesi açısından faydalı olacaktır fakat serbest platform ya da buradaki yorumlar gibi tekrar tekrar dönüp faydalanamayacağız bu da bir dezavantaj tabi.
bir de hararetli tartışmalar sonrası “sen bana bunu dedin,ben şunu dedim” diye geriye bakmak isteyeceğiz.
ışık ve sevgiyle..
yaklaşık 8 yıl önce
Arkadaşlar fırsatım olduğunda facebookta akşamları ayrı ayrı kişilerle sohbet yapıyorum. Çoğunlukla konular benzer oluyor. Sanırım bu sohbetlerde daha çok kişi olması faydalı olacaktır. Öncelikle gurup ismi konusunda açtığımız ankette sizlerin önerilerinizi bekliyoruz. Sonra sohbete katılmak isteyenlerin bana bildirmeleri gerekiyor. Onları sohbete ekleyeceğim.
Bazı saatleri kararlaştırıp o akşamları gurupta bir konu belirleyip o konu üzerine konuşmak paylaşım yapmak yararlı olacaktır.
yaklaşık 8 yıl önce
Yukarıdaki yalnızca hızla yazılmış bir örnekti 30-40 sayıları ile yola çıkma. Kuranda geçen sayılarla yola çıkılıp ne kadar çokta mucizeymiş olduğu anlaşılır mı anlaşılmalı mı ?
Bu yol ne kadar ussal yada dinsel ?
Sitedeki arkadaşlarımdan yorum alabilir miyim.
Şundan çok önemli benim bakış açımla matematik yolu ile kıyamet çıkaran en korkutucusu Mehdi A-arayan bulan var ! Ah matematik sen her şeye ne de kadirsin. Biz Türk Milleti seni ne kadar sevmesek te !
yaklaşık 8 yıl önce
Ne anlamamızı istedin anlamış değilim nimoza kardeş.
Başka ayet var mı bu konu ile ilgili daha önce melekler insan oluşuyla ilgili çağrıştıranı bile var mı başka ayet !
Saygılar şimdiden vereceğin cevap için teşekkürler.
‘Kuran 19 ” şifresi üzerine kurulu mu bu ne kadar bilimsel öncelikle dinsel nimozacığım ? Youtube Edip Yüksel ile dolu son bir yıldır.
Sistemi Tevbe Süresi son iki ayet bozuyor o da iki ayeti atıyor.
Üzerinde on dokuz var ayetiyle yola çıkıp….çıkartıyor kafasına estiğini mi ?
”Biz insana, ana ve babasına iyilik etmesini öğütledik. Anası onu zahmetle taşır, zahmetle doğurur. Ana karnında taşınması ile sütten kesilmesi otuz ay sürer. Nihayet olgunluk çağına erince ve kırk yaşına varınca: ‘Rabbim, bana, anama ve babama verdiğin nimete şükretmeğe ve razı olacağın yararlı işler yapmağa beni yönelt. Benim soyumu ıslah et. Ben tövbe edip, sana teslim olanlardanım,’ demelidir.”
Ahkaf Süresi 15.Ayet
İyi bir matematikçi de çıksa edip-reşad matematikçi de değil üstelik çıksa yukarıdaki ayette geçen 30-40 sayılarından yola çıkıkıp tüm matematik kavramları permitasyon kombinasyon çarpanlar bölenler vb. inçelese en yakın sonuçlara ulaşsa dese ki bu ayet insanla alakalı bende tüm insanla alakalı insanın maddi yönü ile ilgili konularda 30 sayınını kullandım insanın ruhsal yönünü anlatan ayetlerde de ilgili 40 sayısını kullandım çarptım çıptım böldüm parçaladım.Şuradaki iki ayet insanın maddi-manevi yönü ile ilgili bu genel sisteme uymadı atın gitsin bu karışmış dese kimsede bu matematikçilerin sisteminin yanlışlığını ispat edemese….olay şifre idi ya ne halt edilir…….matematik öyle bir bilim ki her kapıya felsefeden daha çok yol açar…Türk milleti hapı önceden yutar neden mi bakın sosyal yönden gerçekten zeki Türk milletinin okul karnelerine…Edip hiç ilgilenmediğimiz yönden olta atıyor denize… anlarsınız.
yaklaşık 8 yıl önce
Tespit Kardeşim,
Biz buralarda birilerini eleştirmek yada övmek derdinde değiliz. Herkes yapması gerekeni yapıyor. Edip Beyinde hitap ettiği kesim var. O da onlara hitap ediyor. Siz istiyorsanız takip edebilirsiniz… Ayrıca bizler gereken ayetleri yazıyor ve yorumluyoruz. Sizin ortalığı ayetlerle doldurmanızı istemiyorum. Bizler gerekenleri zaten yorumluyoruz. Eğer çok istiyorsanız özelden mesaj atın. Zamanım olduğunda size yorum yapabilirim…
yaklaşık 7 yıl önce
Merhaba, Kur’an’da bahsi geçen şeytandan kasıt altbenlik midir acaba ? insanda emanet olan bir ruh var geliştirmesi gereken ve bunun tersine hayvani içgüdüleri var, şeytanda ademe secde etmeyeceğinden, boyun eğmeyeceğinden bahsediyor onu senin yolundan saptırıcam ? yani tekamülüne ters etki edecek bir takım şeyler değil mi bunlar ? başka bir makalede mikroorganizmalardan gelerek bu hale geldiğimizi savunmuşsunuz, bende aynı fikirdeyim, altbenliğin kaynağı ilkel organizmalara dayanıyor o zaman ve bizim tekamülümüzü engelleyen de bu o zaman ? fakat işin ironik kısmı Cennet’de de bu dürtülere hitap edecek bir yaşam varsa neden bunlardan arınmamız gerektiğindedir ? yani insanın aslı bir hayvandır ve öyle mi kalacaktır yoksa bu seviyelerden geçerek bunlardan kurtulacak mıdır ? sizin anlatılarınızdan bunlardan mutlak surette kurtulacağımızı çıkardım fakat Kur’an’dan bunu çıkaramadım…birde spiritüel dinlerde Allah’ı zamana ve mekana indirgediğinden sapıklık olduğunu öne süren görüşler var çünkü ayetlere göre o bunlardan münezzehtir fakat yazılarınızda Allah’da kendini zamana ve mekana hapsetti demişsiniz, bu sistemi Kur’an yazılım demişsiniz, o halde yazılımı kuran kim ? böyle düşünürsek şirke düşmüş olmaz mıyız ? michael sikkofield adlı bir blogda tasavvufun sapıklığına değinilmiş, aslında tüm bunların üstbilinç dediğimiz, Illuminati adlı örgütün bir kurmacası olduğunu söylemiş, eğer böyleyse de her şey çok baside kaçmış olacak, siz ne dersiniz ?
yaklaşık 7 yıl önce
İnsanın beden yapısı ile ruhsal yapısı arasındaki farkı bu radan okuyabilirsiniz. http://seyfullahdemir.com/ademin-cennetten-kovulus-sembolizmi/
Zor hayatlar tekamül etmek için çok daha iyidir. Onun için dünyada bu kadar haksızlıklar var.
Sistemi kuranı yazılarımda Kaynak olarak adlandırmaktayım. Allah programı altprogram…
İllüminati hakkında çok fazla bir bilgim yok.
yaklaşık 8 yıl önce
İkram olunmuş kullar.
İkram nedir?
1 .Konuğu ağırlama.
2 .Bir şeyi armağan olarak verme, sunma
3 .Alışverişte satıcının alıcıya yaptığı indirim.
4 .Sunulan şey.
Melekler konuk mu oluyor? Konuklarsa nereden gelip nereye gidiyorlar?
Umarım ki cehaletim birilerinin anlamasına vesile olur. 🙂
yaklaşık 8 yıl önce
Hadi hayırlısı Seyfullah hocam.Yeni kitap çalışmanız var mı bu arada sayın hocam.
Meleklerin bir zamanlar insan olduğu konusunu Kuran’da söylemektedir. diyorsunuz.
Enbiya Süresi 26.Ayeti Delil gösteriyorsunuz.
Bunun dışında buna yakın her hangi bir ayet var mı Sadece bir ayetle mi kalınmış hocam.
yaklaşık 8 yıl önce
Seyfullah hocam yenileme site çalışmalarında kolaylıklar dilerim.Çalışmalarınızın dillere çevrilmesi gerçekten önemli ancak Rusça ile kalınmamalı.Almanca neden demediniz.Çevirisine hemen katkı sağlayacak Yurt dışında bilen Türklerimiz Kürtlerimiz Çeçenlerimiz Çerkezlerimiz Lazlarımız Boşnaklarımız vardır.
Hocam akıl vermek gibi algılamaz sanız sanal alemde ’19’ şifrelemesi ve edip yüksel you tube’ da seminerleri hat safhada 6 Aydır izliyorum sizin bu konudaki bakışınızı da merak etmiyor değiliz. Özellikle Kuantum Fiziğine bakışı.
Saygılar.
yaklaşık 8 yıl önce
Tespit Kardeşim,
Ben, eğer mümkün ise beş dile çevrilmesini sağlamaya çalışacağım. Bunlar İngilizce, Rusça, Almanca, Çince ve Arapça… Fakat gönüllü biri çıkıp ben Urducaya çevirebilirim derse memnuniyetle ondan da yararlanacağım. Yani dil konusunda sınırlama asla yoktur. İngilizce ve Rusçayı hemen yapmak istiyorum. Türkiye’nin dışından en büyük okuyucu kitlem Ukrayna, Rusya, Amerika ve Almanya’dır.
Dediğim gibi biri ben Almancaya çevirebilirim derse müteşekkir olurum…
yaklaşık 8 yıl önce
Yorumlara ne olmuş böyle hepsi silinmiş yorumlardan faydalanıyorduk
yaklaşık 8 yıl önce
Tespit Kardeş,
Sadece yorumlar değil yazılarda gitti.
yaklaşık 6 yıl önce
Sevgili Seyfullah Bey
melekler şayet tekamülünü tamamlamış ruhlar ise ortaya şöyle bir çelişki doğmuyormu ?
melekler bilindiği üzre insanlardan önce yaratıldı, Ademoğlu daha sonra… eğerki tekamülünü tamamlayan insanlar melek oluyorsa ilk yaratılan melekler kimler ? Başka evrenlede yaratılılan ve tekamülünü tamamlayan aynı zamanda insan varolmadan önce yaşamış varlıklar diyecekseniz şayet bu din olgusuna ters düşmüyormu ?
Tüm kainat Muhammet peygamber için yaratıldı kelimesi mesela.. insanları ve cinleri yanlız bana ibadet etsinler diye yarattım… sanırım burda alalen ortaya çıkan “insanlar için yazılmış bir kitap , bir din , ve Allah olgusu ortaya çıkmazmı “? Tüm kainatı yaratan insan oğlunu ayrı bir kulvara sokmuş olmuyormu veya her farklı evrendeki varlıklara ayrı bir peygamber ve kitapmı iniyor.. sanırım bu işin ucu Din olgusunun insan yapımı bir meziyet olduğuna dair ip uçlarına götürmezmi ?
teşekkürler cevaplarınız için
yaklaşık 6 yıl önce
Sevgili kardeşim,
“Melekler şayet tekamülünü tamamlamış ruhlar ise…” demişsin. Yanlış anlamışsın. Melekler bedenli yaşamı bitirmiş ruhlardır. Onların bitirdiği şey bedenli tekamül sürecidir. Yoksa tekamül etmeye devam ederler. Melek aşamasından sonra yüksek Melekler Topluluğu olurlar. Ondan sonra Kuran’da çokça vurguladığı şey olur. “O’ndan geldik O’na döneceğiz” mantığının sonucu olarak O’na dönerler.
Yani insan veya melek farklı varlık değildir. Onun için önce kim sonra kim gibi bir tanım yanlıştır. Fakat melekler insanları organize ederler. Yani bizi organize edenler bizden önce dünyada yaşamış insanlardır. Bu bir döngü…
Aslında tüm sorularının cevapları blokta var. Diğer makaleleri de okumanızı öneririm. Örneğin…
http://seyfullahdemir.com/kurana-gore-insanin-yaratilmasinin-geregi/