Makaleyi buradan dinleyebilirsiniz…

stextbox id=”grey”]

Dehanın, zeki, akıllı olmakla bir ilgisi yok. Hele testlerde 100 tutturmanın ya da 10 yaşına gelmeden 6 dili ana dili gibi konuşmanın, deha ile hiçbir ilgisi yok. Deha, bilinmezliği, romantikliği, anlaşılmazlığı içeriyor.

Bilim adamları, mistik dehayı bir sürü istatistik yığınıyla açıklamaya kalkıştılar. Ne yazık ki, 18inci yüzyıl Shakspeare sonelerindeki tutku, data yığınlarıyla açıklanamadı. 

[/stextbox]

Bu bilgiler, Bilim Teknik dergisi Kasım 1993 sayısından alınmıştır. Görüldüğü gibi Süper zeki olmakla dâhi olmanın bir ilişkisi yoktur. Zekâ belli bir düzeyde her insanda bulunur fakat dâhilik çok az insana nasip olmuştur. Dâhi: bir konuda kimsenin düşünmediğini bir şekilde düşünerek, ilişkisiz konular arasında bağ kurabilendir.

Focus dergisi son 1000 yılın dâhilerini kapağında şöyle sıraladı.

[stextbox id=”grey”]

Alan Turing: İkinci dünya Savaşı’nda Almanların “çözülemez” dediği şifrelerini çözen çok zeki bir matematikçi, bir kahraman ve intihara sürüklenmiş bir dâhiydi.

Galileo Galilei: Evrenin merkezinin Güneş olduğu fikrini kabul etmiş, bu nedenle de Vatikan’ı karşısına almıştı…

Sir Fred Hoyle: Bağımsız astrofizikçi ve evrenbilim gurusu, yaşayan bir efsane… Hayata, evrene, dahası her şeye dair ürettiği fikirler ve mihenk taşı sayılacak buluşlarıyla milenyuma damgasını vuran bir bilim savaşçısı… Karbonla insan hayatının kökeni arasındaki ilişkiyi keşfeden bir dahi…

Albert Einstein: Modern zamanların en ünlü bilim insanı… Uzay, mekân ve zaman kavramlarını değiştiren bir fizikçi. 

Nikola Tesla: Elektrik teknolojisine ilişkin çalışmaları sürekli göz ardı edildi. O, göz kamaştıran bir zekânın sahibi olmakla birlikte, Edison’un gerisinde kalmış, adsız bir kahramandı.

Arthur Clarke: Yirminci yüzyılın en yaratıcı filmlerinden birine konu olan, “2001: Bir Uzay Efsanesi” adlı kitabın yazarı…

Marie Curie: Varşova doğumlu kimyacı Marie Curie, radyoaktivite konusundaki çalışmalarda bir öncüydü ve Nobel ödülünü iki kez kazanan ilk kadın oldu.


John Maynard Keynes: Varlıklı bir çevrede yetişti. Ancak yaşamını, dünyayı içine düştüğü ekonomik krizden kurtarmaya adadı. Amacı, ülkesi ve tüm dünya ülkelerinde yaşayan insanların ekonomik ve toplumsal açıdan daha iyi koşullara kavuşmasını sağlamaktı.

William Shakespeare: Tüm zamanların yazarı. Daha yirminci yüzyıl bitmeden başlayan, “bin yılın en önemli dâhisi kimdi?” sorusu hâlâ yanıtını bulamadı. Ama yüzyılın son günlerinden beri, ısrarla bir tek isim üstünde duruluyor, William Shakespeare.

[/stextbox]

Bu isimlere başka isimlerde eklenebilir. Fakat günümüzde bir dâhinin yaşamadığı, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Bunun nedenini de anlamaya çalışacağız. Fakat öncelikle, dâhiliğin beyinden mi kaynaklandığını anlamalıyız. Aslında bu sorunun kolay bir cevabı yok.

Einstein’ın beyni incelendi ve pek büyük bir farklılık bulunamadı. Bulunan farklılık, beyinde sinirsel iletimi ileten yardımcı hücre denen hücrenin, dört kat kadar fazla olduğudur. Fakat bu gelişmiş sinir ağı, Einstein’ın dâhiliğinin nedeni miydi yoksa sonucu muydu belli değil. Einstein ise başarısını sezgilerine bağlamıştı. Sezgi konusunu “Vahiy’ ve ‘sezgi’yle oluşan bir medeniyet” adlı makalede inceledim.

İşte, bu bilgiler ışığında, dâhiliğin çok farklı bir sebebinin olduğunu düşünüyorum. Eğer dâhilerin dünyaya geldiği zamanlar ve konular incelenirse bir ipucu yakalanabilir. Her dâhi, kendi konusunda dünyanın gelişiminin yönünü değiştirerek, önünü açmıştır. Yukarda ki isimlerin yaptıklarını anlamaya çalışırsak, durumu daha iyi kavrarız.

Alan Turing, Almanların yenilmesine katkı yapmıştır. Eğer Almanlar savaşı kazansaydı dünyanın nasıl bir yer olacağını hayal etmeye çalışın. Fakat Almanları, Alan Turing yenmemiştir. Sadece katkı yapmıştır. Onun asıl yaptığı şey günümüzdeki bilgisayar teknolojisinin temellerini atarak, dünyanın yönünü değiştirmektir.

Galileo, gökyüzünde tam bir devrim yapmıştır. Ondan önce evrenin merkezinde dünya vardı ve daha farklı olması hayal bile edilemiyordu. Üstelik tüm dini inançlara da ters düşmüştü.

Sör Fred Hoyle ise hiç düşünülmeyen açılımlar yaparak bu günkü bilgi birikimimize ulaşmamızı sağlamıştır.

Einstein için bir şey söylememe gerek var mı? Tek tek hepsini inceleyip konuyu uzatmak istemiyorum.

Bilim insanlarına göre dahilik, beyinle ilişkilidir. Ben bu savı doğru bulmuyorum. Dahi olduğunu bildiğimiz Einstein’ın beyni incelendi, olumlu yönde pek bir şey bulunamadı. Hatta Einstein’ın beyni normal insanların beyninin, dörtte üçü kadarıydı. Oysa ortaya attığı fikirlerin bir eşi daha dünya üzerinde yoktur. Bu durum, onu özel yapan şeyin, beyni olmadığını gösterir.

Bir fikir vermesi bakımından Nikola Tesla’nın fikirlerini üretirken, yaşadıklarını yazdığı yazıyı okumak gerek.

 [stextbox id=”grey”]…Bu ışık patlamalarını hâlâ zaman zaman yaşıyorum. Yeni bir fikrin zihnimde parıldayıvermesi gibi durumlarda ortaya çıkıyor. Ama artık eskisi kadar heyecan verici değil bu, eskiye nazaran daha etkisiz. Gözlerimi kapattığımda, ilk önce mutlaka çok koyu ve tek tonlu bir mavi fon görüyorum. Tıpkı açık ama yıldızsız bir gecede olduğu gibi. Birkaç saniye içinde bu alan parıltılar saçan ve bana doğru ilerleyen yeşil ışıltılarla doluyor. Neden sonra sağ tarafımda birbirine paralel ve yakın ışınların oluşturduğu iki ayrı sistem görüyorum. bu iki sistem birbirleri ile dik açı oluşturacak şekilde duruyorlar; sarı, yeşil ve altın renklerinin hakim olmasına karşın, her türlü rengi içeriyorlar. Sonra bu çizgiler daha da parlaklaşmaya başlıyor ve her yere parıltılar saçan belirgin noktalar serpiliyor. Bu resim yavaş yavaş görüntü alanımdan çıkıyor ve sola doğru kayarak yok olup gidiyor, yerini pek de hoş olmayan ölü bir griliğe bırakıyor. Burayı çabucak kabaran ve kendilerine canlı formlar vermeye çalışıyormuş gibi duran bulutlar doldurmaya başlıyor. İşin ilginç yanı şu ki, ikinci aşamaya geçilinceye değin bu griliği belirgin bir şekle benzetemiyorum. Her seferinde, uyuyakalmadan az önce, gözlerimde kimi şeylerin ya da insanların görüntüleri canlanıyor. Onları gördüğüm anda anlıyorum ki bilincimi yitirmek üzereyim. Eğer ortaya çıkmıyorlarsa ya da bunu reddediyorlarsa biliyorum ki bu uykusuz bir gece geçireceğim anlamına geliyor…[1][/stextbox]

Ben bu insanların tıpkı peygamberler gibi insanlığın bilimine yön vermeleri için, kullanıldığı kanaatindeyim. Peygamberler ile bu insanlar aynı statüdedir. Fakat aralarında önemli bir fark vardır. Peygamberler getirdikleri değişimlerin kalıcı olmalarını sağlamış, bilim insanları ise, sürekli ilerlemelerini istemişlerdir. Bu insanlara sezgi yoluyla bilgiler verilmiş ve hiç görülmeyen çözümler oluşturmuşlardır. Eğer bu insanlar olmasaydı, bilimin bu seviyeye gelebilmesi için, uzun yıllar daha gerekliydi. O zaman da insanlık, kıyamette ulaşması gereken seviyeye ulaşamayacaktı.

İnsanlığın yönlendirildiğine üç örnek” adlı makalemde, evrenin, insanlığa gelmesi gereken bilgiyi sürekli yayınladığını yazdım. Zamanı geldiğinde o yayını alabilecek biri ya da birileri mutlaka oluyor. İşte Tesla’nın anlattığı şey, bu yayının onda yaptığı etkidir. Bu etki peygamberlere de benzer etkiyi yapmıştır. Aynı etki Einstein’ı da etkilemiştir. Daha doğrusu dâhi dediğimiz herkes, bu etkiye maruz kalmıştır. Fakat sanırım, herkeste etkisi farklı olmuştur. Peygamber vahiy derken, Einstein sezgi demektedir. Tesla ise vizyon diye tanımlamaktadır. Bilim insanları ile peygamberlerin durumu biraz daha farklıdır. Peygamberler, aşkın bir varlığın, ona bilgiler verdiğinden emindir. Bilim insanları ise, şüphelense bile bunu ispatlayabilecek durumda olmadıkları için, susmayı tercih etmişlerdir.

Dünyaya yapılan yayın belli bir frekans değerindedir. O değere ulaşan ruh, o yayını alabilmektedir. Daha önceden kişi, yapılan yayını aldığında onu yorumlayacak bir seviyeye getirilir. Bilgi ve ilgi olarak o yöne gitmesi sağlanır. Yani kişi bedenlenmeden önce, o yöne gidecek şekilde bir hayat planı oluşturulur. Böylece kişi hayatı boyunca, bilmediği hedefine doğru gider.

Dünyaya gelmesi gereken bilgi, bazen birkaç kişi tarafından birden alınabilir. O zaman, birden fazla kişi aynı şeyi bulmuş olur. Bu durum dünyada azımsanmayacak miktarda yaşanmıştır. Fakat bilgiyi alan herkes, onu hakkıyla değerlendirmeyebilir. Örneğin; bir Budist, Einstein’a verilen bilgileri alsa bile, onun için hiçbir anlamları olmayacaktı. Onun için bilginin zamanı ve yerinin de önemi vardır. İnsanlığın hızlı geliştirilmesi için, bilgi zamanından önce, bu dâhiler aracılığıyla, gönderilmektedir. Özellikle bilim ve teknoloji bu sayede çok hızla geliştirilebilmektedir. Önemli bir detay da, bizler tüm dâhileri tanımıyoruz. Çoğu kişinin, kendinden dahi haberi yoktur. 

Geçmişteki dâhilerle ilgili olarak şöyle bir yorumum var. Kuran’ın seçilmiş ırk olarak söylediği İsrail Oğullarının bu durumla bir ilgisi olabilir. Sanırım Harun’un soyu, gen olarak değişikliğe uğratılarak bir tür anten haline sokulmuştur. Ve İsrail Oğullarının dünyaya dağıtılmalarının altında yatan sebep de, bu olabilir. Böylece o alıcılar sayesinde dünya şekillendirilmiştir.  Ve bu teori doğruysa, dâhilerin ezici çoğunluğu, Harun’un soyundan olabilir. Her dehanın geçmişi İsrail Oğullarına dayanmayabilir ama, çoğunluğun Harun’la bir bağı olmalıdır. Fakat, kutsal mekânların insanla iletişimi artık çok kolaylaşmıştır. Geçmişte tüm dâhiler Harun’un soyundan olmak zorunda olmuş olabilirdi ama, günümüzde, tüm insanlar vahiy ve sezgi alabilecek seviyede olduğu için, her insan potansiyel dâhidir. Üstelik zekâ olarak, süper zekâ olmasına bile gerek yoktur. 

Bu tür insanların antenlerinin alacağı bilgi onun ilgi alanı ve arzularıyla şekillenir. Eğer kişi bilim adamıysa hedefi, buluş yapmak üzerine olacaktır. Böylece kendi çalıştığı yöndeki bilgiyi çekecektir. Kişi tüccar ise daha çok para isteyecektir ve o konudaki bilgiyi çekecektir. Böylece dünyayı bu kişilerin şekillendiriyor olması gayet doğal hale geliyor.

Günümüzde bilim olması gereken yerdedir. Fakat yine de insanlık kıyamette uyandığında bu güne kadar öğrendiklerinin yetersiz ve hatalı olduğunu görecektir. Hem dindarlar, hem de materyalist bilim insanları çok şaşıracaktır. Fakat her iki gurupta kendileri için avunacak bir şeyler bulacak ama, kabul etmedikleri pek çok durumun gerçekliğine şaşıracaklardır.

Dindarlar; bir yaratıcının olduğuna sevinecek ama, ömürleri boyunca cennete gitmek için uğraşırken cehenneme gidecek olmalarına şaşıracaklardır. Fakat öte dünya diye bir yerin olması onların avuntusu olacaktır.

Materyalist insanlar; her şeyin fizik kurallarına göre işliyor olmasına sevinecek ama, bir yaratıcının olmasına çok şaşıracaklardır. İnsanlığın gelmesi gereken seviyeye gelmesinde yaptıkları katkı avuntuları olacaktır.

Seyfullah DEMİR

Tesla, Anlaşılmamış Dahi, Margaret Cheney