Makalelerimin içinde, henüz ispatlanmamış olan önemli bir öngörüm var. Geçmiş insanlardan bize kütüphaneler kaldığını söylüyorum. Bu konu benim ve teorilerim için çok önemli. Onun için bu konuyu biraz daha incelemek istiyorum.

http://www.seyfullahdemir.com/gecmis-medeniyetlerden-bize-kalan-kutuphaneler/ adresinde incelediğim konunun en önemli delili Kuran’dı. Kuran’a göre bu kütüphanelerin yedi tane olabileceği söylenmişti. Linkini belirttiğim yazıdaki gibi dünya üzerinde gerçek anlamda iki kütüphane olmalı. Diğer kütüphaneler ise bir sandık büyüklüğünde elektronik bir cihaz şeklindedir. İçlerinde geniş bilgiler vardır ama asıl geniş bilgiler sözünü ettiğim iki kütüphanede olmalıdır.

Yalnız Sfenksin (Büyük Piramit) sakladığını düşündüğüm yerde, bilimsel verilere göre büyük bir kütüphane gözükmüyor. Yapılan araştırmalar Sfenks’in ayakları altında küçük bir odanın olduğunu gösteriyor. Oysa Kuran’da ki bilgiye göre geniş bir mağara olması gerekiyor. Ben Kuran’ın doğru söylediğini düşünüyorum. Araştırmalar mı? Yoksa Kuran’mı haklı, zaman gösterecek. Eğer varsa bile çok derinlerde olması gerekir.

Büyük piramidin altındakinden başka büyük kütüphanelerden biri de Tibet’te bulunuyor. Küçük olanlar ise;

  1. Kuzey Amerika kıtasında Nova Scotia denilen yerde bulunan Meşe adasında…
  2. Güney Amerika’da ki Machu Picchu kentinde…
  3. Türkiye’de Nemrut dağındaki Tümülüs’ün içinde…
  4. Kamboçya’daki Ankor Wat tapınağında…

Bu dört yerdeki bilgiler bir sandık büyüklüğündeki bir cihaz şeklindedir. Hatta Ahit sandığı için tahmin edilen şekil çok uygun olabilir. Belki biraz daha küçük olabilir. Sırasıyla incelemeye çalışalım.

ahitsandigi

Şekil 1 Ahit sandığı.

  1. Meşe adası definesi

Bu kütüphane, bir define olduğu sanılarak, 200 yıldır ulaşılmaya çalışılıyor. Hikâyesini http://www.bilinmeyen.com/node/325 adresinde okuyabilirsiniz. Yapılan büyük mücadelede yüz binlerce dolar harcandı ve beş kişi hayatını kaybetti. Birkaç şirket iflas etti. Sonuçta bir şey bulunamadı. Yapılan sondaj sonucunda  70 metre derinlikte, yapay boşlukların bulunduğu belirlendi. Aynı derinliğe yollanan bir kamera çarpıcı görüntülerle geri döndü. Zemin kayaydı ve üç sandık görünüyordu. Bu görüntüler üzerine aşağıya balık adamların indirilmesi kararlaştırıldı ama çok şiddetli akıntı ve görüş alanının sıfır olması nedenleriyle bu da başarılamadı. Balıkadamlar kameranın indiği yere inemiyorlardı. Bu arada kameranın gidip geldiği yerin çöktüğü anlaşıldı ve bir daha aynı görüntülere ulaşılamadı.

Bu hikâye pek fazla duyulmuş olmamasına rağmen, şu anda bile dünyanın en ilginç olaylarından birisi olma özelliğini sürdürüyor. Ve en güzel söz, bu hikâyenin anlatıldığı makalenin sonunda söylemiş. “Kim bilir, belki de gelecekte sır çözülecek ve belki de böylesine karmaşık ve neredeyse insanüstü bir yapının sadece hazine saklamak için yapılmadığı anlaşılacak ya da Para Çukuru´ndan bir başka yere, bilinmeyen bir yere geçilecek.

Bu kadar büyük mücadele bir hazineyi korumak için olmayacağına karar verilmiş. Bu benimde düşündüğüm şeydir. Hele de bulunup çıkarılamayanın sandıklar olması işi daha da ilginç yapıyor. İşte bu yüzden, o sandıkların benim bahsettiğim türden bir sandık olması gerektiğini düşünüyorum. Bulunmamaları için her türlü önlem alınmış. Ancak ve ancak, o sandıklara; doğru yolu bilen kişinin ulaşması mümkün olacaktır.

machu 2

Şekil 2 Machu Picchu Güneş Tapınağı

  1. Machu Picchu tapınak odası

Bir başka sandık ise Peru’da 2360 mt bir dağ zirvesinde yapılan İnka şehrindedir. Bu şehir olumsuz şartlarda olmasına rağmen 1000 kişiyi, barındırabilecek yapıdaydı. Bana göre İnka’lar hazır buldukları bir yeri genişleterek restore ettikleri bir şehir oluşturdular. O kadar harika bir taş işçiliği var ki! bu gün bile o duvarları yapamayız.http://www.seyfullahdemir.com/gecmis-medeniyetlerden-bize-kalan-sehirler/ adresinden detayları okuyabilirsiniz.

Aslında Machu Picchu’da iki ayrı kalitede duvar işçiliği var. Asıl teknoloji harikası duvarlar eski olanlardır. İnka’lar, dağda buldukları harabelerin tanrılardan kaldıklarına hükmetmişlerdir. Rüya veya sezgiyle de oraya yönlendirilmiş olabilirler. O kalitede duvarları ancak tanrılar yapabilir düşüncesine varmış olabilirler. Tanrıların taş işçiliğini taklit etmeye çalışmışlar ama kaba bir taklidini yapabilmişlerdir. Aslında İnka’lar işçiliği taklit etmeye çalışarak çok iyi taş işçileri olmuşlardır. Çünkü İspanyollar Amerika’ya gittiklerinde İnka’ların kendilerinden daha iyi taş duvar yaptığını görmüş ve onları kullanmışlardır.

Machu Picchu kentinin en önemli eseri güneş tapınağıdır. Çünkü onun yapımına çevresindeki her şeyden daha fazla özen gösterilmiş. http://www.facebook.com/video/video.php?v=105951819441644linkindeki

belgeselde de aynı vurgu yapılmaktadır. Tapınağın içindeki lahit gibi taş işin püf noktasıdır. Ben bu taşın içinde bir sandığın gizlendiğini düşünüyorum. Bu kent tamamen bu sandık için inşa edilmiştir. Zaten taş işçiliği cayır cayır bağırmaktadır. “Bana dikkat edin ben çok özelim” der gibidir. Ayrıca şehrin kurulduğu yerde onu çok özel yapmaya yeter. Böyle olumsuz şartlar sıradan insanların seçeceği bir şey değildir. Ancak Budistler böyle olumsuz yerlerde yaşamayı tercih edebilir. Oysa İnka’ların inançları onarın dünyadan el etek çekmesini gerektirmez. Fakat buldukları harabelerin, “tanrının evi” olduğuna hükmetmeleri, onları böyle olumsuz yerlerde yaşamaya ikna etmiştir.

Şekilde görülen tapınaktaki taşın içinde onun yapısına uygun bir sandık saklanmıştır. Fakat İnka’lar bu odadaki sandıktan habersiz tanrılarına tapınıp durmuşlardır. Önceleri kutsallık, sonraları ise dünya mirası olması; tapınağı, dolayısıyla sandığı korumuştur.

Bu tapınağın üstüne yapıldığı yekpare kayanın altında küçük bir mağara vardır. Hatta bu mağaranın suni olması da mümkündür. Eğer sonar ya da sinyal gönderip alabilen bir cihaz kullanılırsa taşın içindeki cihaz tespit edilebilir. Yani üstten sinyal gönderip alttan alan röntgen gibi bir cihaz taşın içindeki anomalileri ortaya çıkarabilir.

Tapınağın içindeki taş sanduka, yekpare gözükmesine rağmen parçalıdır. Çatlakları mevcuttur. Sanki yapıştırılmış gibidir. Çatlakların içinden alınacak numunenin analizi de bize ipuçları vermesi gerekir. Çünkü o taşlar birleştirilirken bir yapıştırıcı kullanılmıştır. Bu yapıştırıcı ya çimento, ya da kimyasal yapıştırıcı olmalıdır.

nemrut

Şekil 3 Nemrut dağı Tümülüs’ü.

  1.   Nemrut dağı Tümülüs’ü

Nemrut dağındaki Tümülüs’te de benzer bir sandık saklıdır. Nemrut dağında da tıpkı Machu Picchu’daki gibi zor şartlar vardır. 2150 mt yükseklikte bir sürü büyük heykel ve çok büyük bir Tümülüs yapılması nasıl bir mantığın ürünüdür. http://vimeo.com/12442260adresinde burası için hazırlanan belgeseli izleyebilirsiniz. Araştırmacılar, küçük bir ülkenin, küçük bir kralının bu kadar büyük bir mezar yaptırmasını anlamadıkları için; onu, kendini beğenmişlikle suçlamışlardır.

Nemrut dağındaki eserlerin kim tarafından ve niçin yapıldığının bir açıklaması vardır. Çünkü kalan yazıtlarda her şey açıklanmaktadır. Fakat şöyle bir mantıksızlık vardır. Bu Tümülüs’ü hazırlayan Komagene hanedanından Antiokos, diğer kralların yaptıklarını yapmıyor. Onlar, mezarlarını kayalara oydurdular. Ayrıca yapılan tüm kazılara rağmen kralın mezarı bulunamamıştır. Yıllardır her tarafından delik deşik edilmiştir. Son zamanlarda Tümülüs’e zarar vermemek için tünel açma çalışmalarından vazgeçilmiştir. Belgeselde de burasının basit bir mezar olamayacağı söylemektedir.

Son olarak yapılan jeofizik testlerinde iki anomalinin olduğu görülmüştür. Şekil 3′te anomaliler gösterilmektedir. Bu anomalilerden altta olanının bir sarnıç, diğerinin mezar yeri olduğu düşünülmektedir. Bence de Tümülüs’ün içindeki anomali, sandığın saklandığı yer olmalıdır. Sandık; bir mezar kisvesi altında saklanmıştır. Benim tahminim, Tümülüs zaten oradaydı. Çok daha eskiden yapılmıştı. Antiokos heykelleri yapmıştır. Tüm yazıtları ve heykelleri yaptırarak Tümülüs’ü de onun yaptırdığı yanılgısını oluşturmuştur. Araştırmacılara göre dünyada böyle başka bir yer daha yok.

 

Mezar odasına ulaşma uğraşısı tıpkı meşe adasındaki gibi hüsranla sonuçlanmıştır. İnşaatın zorluğu ise Machu Picchu ile aynı özelliklerdedir. Ulaşılması zor bir dağın tepesi seçilmiştir. Tüm yapı malzemesi uzaklardan taşınmak zorunda kalmıştır. Bir gölgenin dahi olmadığı bu yerlerde kışın çalışmak mümkün değildir. Antiokos 48 yıl iktidarda kaldı ama bana göre küçük bir kralın böyle bir Tümülüs’ü yaptırabilmesi pek mümkün değildi. Zaten, yapılan heykeller bile bitirilemedi. Tıpkı Büyük Piramit gibi bir mezar sanılması istendiği için Antiokos yönlendirilmiştir.

angkor_wat

Şekil 4 Ankor Wat tapınağı.

  1. Ankor Wat tapınağı

Bir sandıkta Kamboçya’da ki Ankor Wat tapınağında gizlenmiştir. Fakat bu sandıktan emin olamıyorum. Yani en tereddütlü olduğum yer burasıdır. Zaten bu yerdeki sandığı açmamız gerekmeyebilir. Onun için çok önemli tutmuyorum. Buradaki sandığın Ankor Wat tapınağındaki merkez kulesinin altında gömülü olmalıdır.

Ankor Wat, Machu Picchu, Nemrut dağı Tümülüs’ü ve Mısır Piramitlerindeki kütüphanelerin ortak özellikleri var.

  1. Hepsi, ya tapınak, ya da mezar olarak karşımıza çıkmaktadır.
  2. Hepsi, çok eski ‘yapılmış olmasına rağmen sonradan oraları kullanan insanlar yüzünden, tarihsel olarak yanıltılmaktayız. Mısır piramitleri, Ankor Wat, Machu Picchu ve Nemrut dağı Tümülüs’ü sonradan insanların kullanımları yüzünden gerçek mimarları gizli kaldı.
  3. Hepsi, önceleri “kutsal” oldukları için, sonraları ise “UNESCO dünya mirası” olduklarından koruma altına alınmışlardır.
  4. Hepsinde saklanan bilgiler ara dönemlerde define avcılarının eline geçmeyecek şekilde korunmuştur.

Tibet’teki bilgiler ise, Budizm ve Çin devletinin korumasındadır. Meşe adası korunamamış ama bilgilerin deşifresi engellenmiştir.

Ben altı kütüphanenin yerini tahmin edebildim. Kuran yedi tane olabileceklerini ima eder ama kesin rakam vermez. Benim anladığım, tümüne ulaşmamız gerekmediği doğrultusundadır. Zaten sandıklar birbirinin aynıdır. Yani içlerindeki bilgiler aynıdır. Asıl bilgiler büyük kütüphanelerdedir. Büyük kütüphanelerde maddesel şeylerde vardır. Örneğin her medeniyet kullandığı plastik, demir, bakır örnekleri veya ulaştığı teknolojik aletlerden örnekler (tv, lazer) v.b. Ayrıca Mısır’da Ahit sandığı veya Musa’nın asası gibi kutsal emanetler olmalıdır. Onların teknolojik alet olduğunu gördüğümüzde çok şaşıracağımıza eminim.

Mısır ve Tibet’teki kütüphaneler, birbirini takip eden çok yakın zamanlarda açılacak. Fakat ondan önce Machi Picchu’daki sandığa ulaşmamız gerekir. Machu Picchu’daki sandık en kolay bulunacak olanıdır. Yeri tam olarak bellidir. Tarihi dokuya zarar vermeden tespit edilebilir. Tümülüs’ün içindeki boşlukların tespiti gibi teknolojik cihazla durum incelenebilir. Hatta Machu Picchu çok daha kolaydır. Çünkü büyük değildir ve aynı anda iki tarafına cihaz konulabilir. En riskli tarafı taş olması dolayısıyla içinin görülmesi zor olabilir. Fakat teknolojinin üstesinden geleceği kesindir.

Machu Picchu açıldığında içindeki bilgileri takip ederek diğer kütüphaneleri de açabiliriz. Eğer benim umduğum gibi önce Machu Picchu açılırsa, bu durum insanlığa duyurulmayacaktır. İnsanlık Tibet ve Mısır kütüphaneleri açıldığında duyacaktır. Ve o zaman Sur’a üfürülmüş olacak. Kıyamet fiilen insanlığa o zaman duyurulmuş olacak.

Farkındaysanız hemen hemen tüm Antik Mega yapılardan bahsettik. Geriye Baalbek ve Petra gibi antik mega yapılar kaldı. Bence Petra’da da bir sandık olabilir.

Öngörüm doğruysa antik insanların mega yapılar yapmasının nedenini anlamış oluyoruz. Tüm bu yapılar bize bırakılan bilgilerin hem korunmasını hem de zamanı geldiğinde bulunmasını kolaylaştırmak içindir. Böyle bir gerekçe o eserlerin yapılmasını mantıklı bir sebebe bağlar. Yoksa açlık sınırında olan insanların tüm varlıklarını heba ederek imkânsız görünen işlere girmiş olmasını anlamak mümkün değildir. Arkeologlar geçmişte gelişmiş bir medeniyetin olamayacağını düşündükleri için zoraki açıklamaları çok makul değildir. Fakat başka da çareleri yoktur.

Arkeologlar Mısır piramitlerini açıklamak için, bir haftada kestikleri kireç taşını kullanırlar ama aynı yöntemin çok daha sert olan bazaltı kesemeyeceğini göz ardı ederler. Ellerinde demir dahi olmayan insanların 1000 tonluk kayaları taşıyabileceklerini düşünürler. Oysa günümüzde güçlü bir kamyonun 40 ton yük taşıyacağını düşündüğümüzde 1000 tonun ne kadar büyük bir yük olduğunu idrak etmezler. Hangi kaldıraçla 1000 tonluk kayanın kaldırılabileceğini söylemezler.  Ağaç kaldıraçların çatır çatır kırılacakları kesindir. Bakırın ise çok yumuşak olacağını anlamak için kâhin olmaya gerek yoktur. Baalbek’deki 1000 tonluk kayayı o duvara teknolojik bir araç olmadan koymanın imkânsızlığını ne zaman anlayacağız? Komegena kıralı bir şehir devletiyken hangi insanlarla o kadar büyük Tümülüs’ü yapabilmiştir. Elinde insandan başka bir şey yokken bunu nasıl başarmıştır. Nemrut dağının tepesinde en çok altı ay çalışılabilir. Alan dar ve kayalar yerden çıkarılıp dik bir yokuştan taşınmak zorundaydı. Küçük bir devlet bu kadar büyük bir işin altından nasıl kalkabilir. Tek amaç, bir kralın ihtirasları… Üstelik bu kralın ömrünün yetip yetmeyeceği de belli değilken…

Farkındaysanız sadece Meşe adasındaki sandığa ulaşma girişimi oluştu. Çünkü onun üstüne kutsal bir koruma oluşturulmamıştı. Diğerlerinin hepsinde kutsal koruma kalkanı ve dünya mirası koruması var. Sadece Tibet’te dünya mirası koruması yok ama Kutsal mekân koruması devam ediyor. Ek olarak Çin devletinin kendi içine kapanmasından gelen bir koruması daha var. Kutsal alan koruması bir dönemler işe yararken sonraları anıtlar koruması gerekmektedir. Çünkü bu sandıklar basit aramalarla bulunabilecek özelliklerde değildir. Sistemli bir arama gerektirir. Bunu da kaçak olarak yapmak mümkün olmadığından bu bilgilerin korunması hâlâ daha devam etmektedir.

Neden bu bilgiler bu kadar özenle korunmaktadır?

Bu konuya Kuran güzel bir açıklama getirmektedir. Gençler diye tanımladığı mağaradaki (bilgileri) yedi uyurları

 [stextbox id=”warning”]KEHF 20 Çünkü şehir halkı, sizi ellerine geçirirlerse muhakkak sizi taşlayarak öldürürler veya kendi dinlerine çevirirler ki, o zaman siz dünyada da ahirette de asla kurtuluşa eremezsiniz.[/stextbox]

diyerek uyarmaktadır. Bu uyarı önemli bir uyarıdır. Çünkü zamanı gelmeyen bilgilerin deşifresi insanlığın gelişmesinde tamir edilemeyecek yaralar açabilir. Eğer insanlık (Doğu dinlerine sahip insanlar pek zarar görmezler) kıyametin gerçekliğini zamanından önce idrak ederse tüm gelişmeler sekteye uğrayabilir. Bir Budist inançları gereği dünyasal hiçbir şeye değer vermez. Bu dünyanın bir illüzyon olduğunu öğrenecek insanlık, tıpkı Budistler gibi davranmaya kalkacaktır. Artık kimse dünyasal işlerle uğraşmayacaktır. Bu durum ise dünyasal işlere önem vererek tekâmül edecek olan milyarlarca insanın gelişmesini durduracaktır. Bu hiç istenmeyecek bir gelişmedir. Onun için bu sandıklar ve kütüphane çok özenle korunur. Çünkü hem bu dünya, hem de öte dünya çok fazla etkilenecektir.

Seyfullah DEMİR