Simülasyon teorisinde bize yansıyan hatalar

Simülasyon teorisindeki bariz hatalar

Önce bu linklerdeki videoları izlemenizi öneriyorum.

Bir bilgisayar içinde mi yaşıyoruz?

Çok uzun bir belgeselin küçük bir bölümünün linkini aldım. Bu belgeselin tüm bölümlerini izlemenizi şiddetle öneririm.

Ben de belgeselde söylediği gibi bir bilgisayar içinde, tıpkı matrix filmindeki gibi yaşadığımızı düşünüyorum. Belgeselde de bu durum inceleniyor. Önce videoyu özetlemeye çalışayım.

2010 yıllarında çekilen belgeseli, o tarihe göre değerlendirmeniz lazım. Belgesele göre; “Bilim insanı Rich Terrile, evren ve insan yaşamının, bilgisayarlarda simüle edilmiş, bilgisayar oyunlarına benzediğini düşünüyor. Bilgisayarlarda insan beyni yaratılabilir diyor. Bilgisayarların işlemci gücü her 13 ayda iki katına çıkıyor. Şu an gezegendeki en iyi bilgisayar insan beyniyle karşılaştırılabilecek düzeyde ve hız yönü çok daha iyi. Bu gelişme hızıyla önümüzdeki 10 yıl içinde etrafımızdaki her şeyi bilgisayar ortamında yapabileceğimiz bir düzeye geleceğiz.; diyor.”  Belgeselin öngörüsü olan 2020 yılında, çevremizi tam olarak oluşturabileceğiz” düşüncesi tam olarak gerçekleşmese de çok gerçekçi görüntüler oluşturabiliyoruz. Bazı film kareleri bilgisayarla yapılıyor ve izleyen gerçek görüntü sanıyor.

Elbette en önemli şey çevre ve doğayı değil, insan beynini simüle edebilmektir. Terrile’a göre 50 yıl sonra bir leptop insan beyniyle eşdeğer olabilir. Üstelik her ikisi de yaklaşık aynı hacme sahip ve aynı miktarda enerjiye gereksinimleri olacaktır.

Terrile, “bir kutu içine koyduğumuz bir beyinle bir laptopa, sorulan sorulara verdikleri cevaplardan, onları ayıramazsak, ikisinin eşdeğer olduğunu düşünebiliriz” diyor. İşin daha ilginç yönü benim fark etmediğim başka delilleri de görmüş olması.

Örneğin; bir bilgisayar görüntüsü ne kadar gerçekçi olursa olsun yeterince yakından bakılınca piksellere ayrılır. Oysa gerçek hayatta böyle olmayacağını düşünebiliriz. İşin ilginç yönü gerçek hayatta da görüntüye çok yaklaşırsak ona benzer bir durumla karşılaşırız. Görüntüye yaklaştığımızda atom ve atomaltı parçacıklara ineriz.

Bu atomaltı yapı başka bir benzerliği daha ortaya çıkarıyor. Bir bilgisayar oyunu düşünün. İçine girip geziyorsun. Program nereye gidersen orasının görüntüsünü ekranda oluşturur. Bakmadığın yerlerin görüntüsü yoktur. Gerçi arka planda nasıl olmaları gerektiği hesaplanıyordur.Bizde gerçek dünyada atomaltı parçacıklara baktığımızda bize nokta şeklinde gözükürler. Onlara bakmazsak bir yapı şeklinde olmazlar. Aslında kuantum parçacıkları bir parçacık değildir. Onlar dalga şeklindedir. İşte bizim onlara bakmamız onları parçacık şekline büründürür. Tıpkı oyundaki gibi…

Terrile bu durumlardan dolayı bir bilgisayarın içinde olabileceğimizi söylüyor. Hem de bu simülasyonları yapanların torunlarımız olabileceğini de vurguluyor. Bu durumun benim söylediğim şeylere ne kadar uyduğunu görüyorsunuz. Aramızda tek ve önemli bir fark Terrile insanı beden olarak görüyor. Ruh kısmını hesaba katmıyor. Eğer ruhu da işin içine katarsak durumun daha anlaşılır olduğunu görürüz. Hem anlaşılır hem de daha kolay uygulanabilir duruma gelir. Ayrıca bu sistemin gereği ortaya çıkar. Yani bu programı yapan şeyin can sıkıntısı ürünü olmaktan çıkarız. Bir anlam yüklenmiş oluruz.

Metin Kutusu:  
Şekil 1 Ayın dünyaya bakan yüzü yüzlerce kraterle doludur.

Diğer yazılarımı okuyanlar ne demek istediğimi anlamıştır ama, okumayanlar için bir özet yapmak istiyorum. Ben, ruhumuzun Matrix filmindeki gibi bir şekilde, başka bir ortamdan bir cihazla beynimize bağlandığını düşünüyorum. Yani insan bedeni, ruhun gelişebileceği deneyimleri yaşaması içindir. Ruh geçmişte bir zamanda yaratılıp gelişime tabi tutuldu. Bu gelişimi bedenlerde yapmaya devam ediyor. Bizler yaşadığımız bilgisayar ortamına, doğumla girip, ölümle çıkıyoruz. Doğum ve ölüm arasında dünyada yaşadığımız her şey, ruhun tekâmül etmesine katkı sağlıyor. Tekâmül etmenin zekâ geliştirmek olduğunu bilmek gerekir. Yani insanlık gittikçe akıllanıyor. Bu zekâ gelişimi hem IQ hem de EQ yönüyle olmaktadır.

Şekil 1 Ayın dünyaya bakan yüzü yüzlerce kraterle doludur.

Ruh ilk oluşturulduğunda akıl yönünden sıfır olduğu için herhangi bir yerde yaşamayı beceremez. Yaşamayı beceremediği için, kendiliğinden yaşamayı beceren bir canlıya monte edilir. İşte, kendiliğinden yaşamayı becermesi için, bu dünya denilen simülasyon oluşturulmuştur. Bu simülasyonda hayvan, kendi başına varlığını sürdürebilen özelliğe sahiptir. Kendiliğinden yaşayabilmek için içgüdü denilen mekanizma ile desteklenmiştir. Fakat ruh taşıyan hayvanların bebekleri hayatı öğrenerek gelişir. Öğrenmek onu tekâmül ettiren bir şeydir. Tüm memeli bebeklerinin öğrendiğini, oysa sürüngenlerin birçoğunun bu süreci yaşamadığını görüyoruz. Bir timsahta yavrularını korur ama annesi onları eğitmez. Timsah yavruları için yaşayabilme mekanizması doğuştandır. Oysa memelilerin, bebeklerine, yaşamak için eğitim vermesi gerekir. İşte bu eğitim onların ruh taşıdığının bir göstergesidir. https://www.youtube.com/watch?v=UdTvsWIs6Dc videodaki  kedi yas tutuyor. Bu insani bir özelliktir. Ölüm farkındalığı çok az canlının farkında olduğu bir gerçektir… hayvanlar da ilkel olsa da zekâ geliştirir.

Ruh ilk olarak bu varlığın beynine monte edilir. Hayvan içgüdüleriyle yaşamaya çalışırken ona sunulan zor hayat şartlarında, hayatta kalmaya çalışır. Bu hayatta kalma mücadelesi ruhu çözüm oluşturmak için zorlar. Ruh yavaş yavaş etkilenir ve gittikçe daha çok olaylara etki etmeye başlar. Bilinçsiz dönem dediğim bu dönemin 48 bin yıl kadar sürdüğünü söylemekteyim. Bu dönemden sonra ruhun yönlendirilerek gelişiminin yapılması, daha çabuk gelişimini sağlar. Onun için yarı bilinçli dönem dediğim dönemde ruh çok daha farklı bir gelişime tabi tutulur. (Daha detaylı bilgiyi burada bulabilirsiniz)

Artık hayvan bedenlerine değil, direk kendi kumanda ettiği insan bedenlerine enkarne olur. Her ruhun gelişimine uygun bir yaşam, program içinde oluşturulur ve ruh, o yaşamları deneyimleyerek gelişir. İnsan denen canlıya medeniyet kurdurarak, gelişimin pik değerler yapması sağlanır. İşte bizim, Sümer ya da Mısır tanrıları diye tanıdığımız varlıklar, bu süreçleri başlattı. Bu tanrılar, sırf bu işi yapmak için, bir önceki devreden gönüllü olarak kalmış, görevlilerdir. Terrile programı torunlarımız yapmış olabilir diye düşündü ama torunlarımız bizden sonra gelecek kuşakları organize edecekler. Bizi, bizden öncekiler organize etmiştir.

İnsanlığın bu simülasyon dünyasındaki sonu kıyametle olacaktır. Kıyamette insan,ne yok olacaktır, nede bu dünyada kalacaktır. Bir üst konuma çıkacaktır. Artık yeni bir versiyonda yaşayabilecek seviyede bir bilince sahip olacaktır. Nasıl ki! hayvan bedenlerinden insan bedenlerine geçişte yeni bir şevkle tekamüle devam etmişse, kıyamet sonrası da yeni bedenleriyle aynı şevkin daha muazzamını yakalayabilecektir. Kendinden önceki Atlantislilerin yaptığı gibi, kendinden sonrakileri geliştirebilmek için görevliler bırakacak ve o görevliler Atlantisli görevlilerin bıraktığı bayrağı devralacaktır.

Metin Kutusu:  
Şekil 2 Aydaki oval bir krater

Asıl yaşanılması gereken dünya öte dünyadır. Yani bizim ana vatanımız orasıdır. Ara ara bedenlenerek farklı deneyimler yaşasak da dönüp dolaşıp gideceğimiz yer orasıdır. Fakat, bu durumu, dinler; zaten binlerce yıldır söyleyip durmaktadır. Yani bizler gerçek olmayan bir dünyada yaşıyoruz ama öylesine buradaki meşgaleye dalmışız ki! Her şeyi salt gerçek sanıyoruz. Oysa burası bir bilgisayarın içi. Sanal bir dünya. Elbette bu programı yapanlar, bizim bu dünyayı salt gerçek sanmamızı isterler. Onun içinde bizim kesin delillere ulaşmamızı engellerler. Fakat, bu sanal dünyanın sonu yaklaştığı için, benim gibi bazı sivri zekâlıların planlarını deşifre etmesine de ses çıkarmazlar.

Şekil 2 Aydaki oval bir krater

Şimdi simülasyonun yakalayabildiğim bariz hatalarına bakalım.

İlk hata ayın dünyaya bakan yüzündeki meteor kraterleridir.

Ne alaka diyebilirsiniz. Şöyle düşünün ayın bir yüzü sürekli dünyaya dönüktür. Öyleyse uzaydan gelen bir meteor nasıl olurda ayın dünyaya dönük yüzeyine çarpar. Oysa görünen kraterler yuvarlağa yakındır. Buda bu meteorların aya dik olarak çarptıklarını gösterir. Bunun olabilmesi için meteor dünyadan atılmalıdır. Uzaydan gelen bir meteor aya değil koskoca dünyaya çarpar. Dünyayı es geçip aya yönelen meteor da Aya dik çarpamaz. O zaman oluşturacağı krater daire değil oval olurdu.Oval bir krater şekil 2’de gözükmektedir. Aydaki o kraterin ismi Atatürk krateridir.Oysa şekil 1’de göreceğiniz gibi oval krater yok denecek kadar azdır. Bunun benim bilmediğim başka bir sebebi de olabilir.

Metin Kutusu:  
Şekil 3 ayın pozisyonuna göre güneşin konumu

İkinci delilim çok daha elle tutulur ve anlaşılırdır. Önce yukardaki izleyin. Videoyu çeken Kanada’da bulunan Şenol adında bir arkadaştır. Önce ayın aydınlanan yüzeyine göre güneşin olması gereken yöne bakın. Fakat gerçekte güneş çok başka bir yerdedir. Bu nasıl olabilir. Güneşten farklı bir aydınlatma aracı daha var gibidir. Fakat o yönde başka bir aydınlatma aracı da yoktur. Sanki fizik kanunları çiğneniyor gibidir.

Şekil 3 ayın pozisyonuna göre güneşin konumu

Şekil 3 de ayın aydınlanma yüzüne göre güneşin olması gereken yönü kırmızı ok ile gösterdim. Oysa videoda açıkça görüldüğü gibi güneş sarı okun gösterdiği yöne doğrudur.Bu doğa kanunlarına ters bir durumdur.

Bu şuna benzer. Elinizde tuttuğunuz bir topa arkadaşınız el feneriyle ışık tutuyor ama topun aydınlanması gereken yüzü değil de farklı bir yönü aydınlanıyor gibidir. Bunu başaran mucize gösterdi sayılır.

Bu durumlar kimsenin dikkatini çekmiyor gibi. Çekmiyor demek çok doğru değil, Adını bahsettiğim Kanada’daki arkadaş bu tür şeylerin peşinde. İşi gücü bu tür uyumsuzlukları yakalamaya çalışmak gerçi onun bu durumu açıklamak için oluşturduğu teori benden epey farklı. . Oysa bu durumlar tam olarak içinde bulunduğumuz simülasyonun kanunlar dışında bir şeyler olduğunu gösteriyor. Sanırım kıyamet yaklaştıkça simülasyon hataları daha çok görünür olacaktır. Bu hatalar bir simülasyonda yaşadığımızı göstermektedir. Simülasyonun kırıldığı noktalardır. İyi bir gözlemciyseniz Sizde bu tür fenomenleri görebilirsiniz. Dediğim gibi zaman geçtikçe artacaklar. Yakalayanların, bu yazının altına yazmalarını rica ediyorum. Yalnız kişi fenomen yaşayabilir. Kişiye yönelik fenomenleri yazmayın. Çünkü hemen herkes bir fenomen yaşamıştır. O zaman bu sayfa curcunaya döner. Yakaladığınız doğal olmayan fenomeni delillendirin yani video çekin. Sadece siz değil, başkalarının da size inanmasını sağlayın…

Bu durum bana kuran’daki Kamer 1 ayetinin nasıl olabileceğini çağrıştırdı.

Kamer 1 “saat yaklaştı,ay yarıdı.” şeklindedir. yani Kuranda bulunan çok az kıyamet alametinden biridir. başka alametler ise,dabbe ve Yecüc-Mecüc olduğu düşünülür. Oysa onlar alamet değil, kıyametin olduğunda olacaklardır. sonuç olarak ayın yarılması gerçekten olmayacaktır ama ay yarılmış gibi gözükebilir. onun için şekil dört size bir fikir verebilir.

Mademki fizik kanunlarına tabi olmadan ayın güneşe bakanyüzü değil de ikinci bir güneş var gibi başka tarafı aydınlık gösterilebiliyorsa; O zaman, aynı durum şekil 4’deki gibi oluşturulursa ay yarılmış olabilir.. En azından benim çıkarımım bu yönde… ay zıt iki yönden aydınlanıyor gibi olursa şekildeki görüntü oluşur…Bu da ayın yarılmış gibi görünmesi olabilir

şekil4: Ay, zıt yönlerden aydınlanırsa ortada karanlık bölge oluşabilir…

Seyfullah Demir

  • You activated the 2nd sidebar. Add widgets here from the Dashboard to remove this message