Makaleyi buradan dinleyebilirsiniz…

Kıyamet, pek çok kaynakta bahsedilen bir durumdur. Benim kıyamet konusunda epey farklı görüşlerim var. Öncelikle belirteyim ki! kıyamet felaket değildir. Kıyamet: Sözlük anlamıyla kalkmak, diriltmek, dikilmek, ayaklanmaktır. Bu anlam, insanlığın uyanacağı zamana vurgu yapar. Fakat mevcut inançlar kıyametin bir felaketle olacağını söyler. Hatta Kuran’dan bile, bu anlamı çıkarırlar. Oysa göreceğiniz gibi, Kuran kıyameti, felaket anlamında kullanmaz.

İnsanlığı organize edenler, bilerek gaflet uykusuna yatırmışlardır. Bunun sebebi; insan kendi durumunu anlayamadığından, isteyerek tekâmül etmez. Yani bilinci yetmediği için, tekâmülün değerini bilemez. Onun için, zorunlu tekâmüle sokulur. İşte, gaflet uykusu bu yüzdendir. Bu uykuyu Erich Fromm mantıklı bir şekilde açıklamaktadır.

 [stextbox id=”grey”]Aklın gelişip, olgunlaşması, ancak onun tam bir bağımsızlık ve özgürlüğe sahip olabilmesine bağlıdır. Buna ulaşana dek insanoğlu, içinde bulunduğu gruptakilerin çoğunluğunun doğru olarak inandıkları ya da öyle sandıkları şeyleri, doğru olarak kabul etmek eğiliminde olacaktır. Vereceği kararlar, sürü ile ilişkilerinde duyduğu ihtiyaç ve onlardan uzaklaşıp, yalnız kalmak korkusunca belirlenecektir. Bu arada, bazı bireyler sürü dışına atılmaktan korkmayıp, yalnız kalabilme gücüne erişerek, doğru bildiklerini söylerler. İşte bunlar, insan soyunun gerçek kahramanlarıdır. Onlar olmasalar, biz hâlâ kaya kovuklarında yaşıyor olacaktık.[/stextbox]

İnsanlık, bu güne kadar, bireysel uyanışlar yapan insanlar tarafından ileri doğru taşınmıştır. Önceleri toplum, o insanları dışlasa da, onların getirileri yüzünden ilerleyebilmiştir. Günümüzde, eskiye göre uyanmaya hazır insanlar daha çoktur. Fakat kıyamet kişilerin hazır olup olmamalarına bağlı değildir. Kıyametin en önemli şartı, insanların bir üst boyutta yaşayabilmelerine bağlıdır. Yani eğer tüm insanlar, bir üst boyutta yaşayabileceklerse, kıyametin olmasına bir engel yok demektir. Çevreme baktığımda, hem uyanmaya hazır, hem de oldukça tutuk insanların iç içe yaşadığını görmekteyim. Ve anladığım kadarıyla, kıyametin olmasına bir engel yok gibidir. O tutucu insan gurupları da, diğerleri sayesinde, üst boyuta rahatlıkla uyum sağlayabilecek seviyededirler.

Öncelikle Kuran’dan kıyamet olayını inceleyelim. Çünkü Kuran, son kitap olması hasebiyle, içinde kıyametle ilgili ,en çok bilgi saklayan kaynaktır. İnsanlığı, uyuduğu bu gaflet uykusundan kaldırmak için, çok önemli bir olay olması gerekir. Zira; İsa peygamber televizyona çıksa, dizim kaçıyor diye kanal değiştirecek insan türü var. Onun için öyle bir olay olmalı ki! insanlar “ne oluyor” demeli. Gerçi pandemi süreci, “ne oluyor” dedirtti. Bu süreci görünce artık insanlığın tahmin ettiğimden daha hazır olduğunu anladım. Pandemi sürecini, ön tatbikat gibi görmekteyim.

İşte, insanlığa kıyamette “ne oluyor” dedirtecek olaya Kuran, “Sur’a üfleme” demektedir. İnsanlar uyandırılıp dikkatleri bir noktaya çekilecektir. Aslında iki noktaya çekilecektir. Çünkü Sur’a iki kere üflenecektir. Bu olay fiziksel bir olaydır. İnsanların dikkatini çekecek olan şeyler, geçmişten kalan kütüphanelerdir. Bu kütüphaneler iki tanedir. Kuran onları, Dabbe ve Yecüc-Mecüc adlarıyla sembolleştirmiştir. İlk kütüphaneyi açtığımızda birinci Sur’a üflenme gerçekleşmiş olacaktır. 

 [stextbox id=”warning”]Zümer 68. Ve sûra üflenmiştir. Göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılmıştır. Ancak Allah’ın dilediği müstesna. Sonra ona bir daha üflenmiştir. Bu defa da hep onlar kalkmışlar bakıyorlardır.[/stextbox]

Sûr’a üflendiğinde dünyada büyük bir dalgalanma olacaktır ve dünyadaki bildiğimiz her bilgi yerle bir olacaktır. Bir kısım insanın bu dalgalanmadan etkilenmeyeceği anlaşılıyor. Sanırım onlar da bu işi organize edenler olacaktır. Kıyamet insanlığı değil, insanlığın bu güne kadar büyük emeklerle elde ettiği bilgiyi alt üst edecektir. 

 [stextbox id=”warning”]

Taha 105. (Ey Muhammed!) Sana dağların kıyametteki durumunu sorarlar, de ki: “Rabbim onları ufalayıp savuracak.”. 

Taha 106. ”Böylece yerlerini dümdüz boş bir halde bırakacak.”

Taha 107. “Orada ne bir çukur, ne de bir tümsek göreceksin.”

[/stextbox]

Ya da, 

 [stextbox id=”warning”]Kehf 47 O gün dağları yürütürüz; yeri alaçık (çırılçıplak) görürsün (dağlar savrulup dümdüz olmuştur) onları toplamışız, hiçbirini bırakmamışızdır.[/stextbox]

Bize şifrelenen şeyin, bilgi olduğunu söylüyorum. Bu ayetlerde ise dağlar inançlardır. Örneğin; materyalizm bir dağ, Hinduizm bir dağ, Müslümanlık bir dağdır. İşte tüm inanç sistemleri yok olacak ve tek gerçek bilgi hâkim olacaktır. Böylece dünyada herkes aynı doğruyu bilecek ve inanacak olduğundan ne bir çukur, ne bir tümsek kalmayacaktır. Herkes aynı noktaya gelecektir.

Bu ayetlere verilen “felaket” anlamı doğru olamaz çünkü, daha önce Ad, Semud kavmi gibi kıyamet yaşamış halklar zamanında, dünyada dağ kalmamalıydı. Yani günümüzde dağ falan görmemeliydik.

 [stextbox id=”warning”]NAZİ’AT 6,7. “Büyük bir sarsıntının olacağı o günde o sarsıntıyı, peşinden gelen başka bir sarsıntı izleyecektir.”[/stextbox]

Sonra bir daha Sur’a üflenecektir. Yani ilk olarak bir kütüphane açılacak ve akabinde diğer kütüphanede açılacaktır. Peygamberden rivayet edilen bir hadise göre, bu iki kütüphane peş peşe açılacaktır.

 [stextbox id=”grey”]“İlk çıkacak kıyamet alameti, güneşin battığı yerden doğması ve kuşluk vakti insanların üzerine “dâbbe”nin çıkmasıdır. Bu alametlerden hangisi önce belirirse, ötekisi onu kısa zamanda takip edecektir (Müslim, Fiten, 118; Ibn Hanbel, “Müsned”, II, 201)[/stextbox]

Hadiste, güneşin battığı yerden çıkması demek; yeraltına gizlenen bilgilerin tekrar gün yüzüne çıkması demektir. Güneş, bilgidir. Yecüc-Mecüc Tibet’teki, Dabbe ise Mısır’daki kütüphanedir. Bu konuyu “Zülkarneyn’in bize bıraktığı sırlar” adlı makaleden daha detaylı okuyabilirsiniz.

O kütüphaneler, bizden önceki medeniyetlerin görevlileri tarafından hazırlandığını düşünüyorum. Ben, bizden önceki son türe, Atlantisliler demeyi uygun gördüm ama, Kuran’a göre onlar Semud kavmi olabilir. Tevrat ise, nefilim der. Siz başka bir isim de verebilirsiniz. Kuran, bu bilgileri, Semud kavminin Mesihi olan Zülkarneyn’in gömdüğünü anlatır. Bu konuyu “Zülkarneyn kimdir?” adlı makaleden okuyabilirsiniz. Ayrıca kehf suresinde konuyu detaylı anlatır. Kehf suresinde “bilgi”, “gençler” olarak şifrelenmiştir.  İşte bu bilgilere vakıf olacak olan Mehdi ve arkadaşları, tüm dünyayı organize edebilecektir. Ayrıca Peygambere göre;

 [stextbox id=”grey”]Mehdi çıktığı zaman Ehl-i Kehf’e gidip selam verince Allah onları diriltecek ve Mehdi’nin yanında yerlerini alacaklardır.” (Kitab ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, s. 39)[/stextbox]

Bu hadis tamda bu durumu anlatmaktadır. Yedi uyurlar da denilen bu gençlerin birde köpekleri vardır. İşte, kapının önünde olan o köpek, Mısırdaki “Sfenks”tir. Yani “Sfenks” Dâbbedir ve Dâbbe kıyamette insanlara doğruyu bilmediklerini anlatacaktır. Ayetlerindeki anlatım aynı şeydir. Ayetlerde de bilgi dağlarının dümdüz olacağı anlatılmıştı.

 [stextbox id=”warning”]NEML 82 O söz başlarına geldiği (kıyamet yaklaştığı) zaman, onlara yerden bir dâbbe (mahlûk) çıkarırız da, bu onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.[/stextbox]

Bu tüm inanç sistemleri için aynı sonucu verecektir. Materyalist öte dünyanın varlığına şaşıracak, dindarlar kendilerinin inandığı gibi bir sistemin olmadığına şaşıracaktır. Herkes doğruyu bilmediğini anlayacak. Kehf 47

 [stextbox id=”warning”]KEHF 47 O kıyamet gününü hatırla ki, dağları yürüteceğiz ve yeryüzünü çırılçıplak göreceksin. Bütün insanları, mahşerde toplayacağız hiçbir kimseyi bırakmayacağız.[/stextbox]

Tüm inançlar yerle bir olduktan sonra (ilk ruhlar oluşturulurken kaç tane oluşturulmuş ise hepsi) kıyamet anında bedenli olarak dünyada olacaklar. Çünkü seçim yapılacaktır. Öte dünyada yaşayabilecekler ile yaşayamayacaklar birbirinden ayrılacaktır.

 [stextbox id=”warning”]ZİLZAL 1-7 Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı, Yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı, Ve insan: “Ona ne oluyor?” dediği zaman. O gün yer, Rabbinin ona vahyetmesiyle haberlerini anlatacaktır. O gün insanlar, amellerinin karşılığı kendilerine gösterilmek üzere bölük bölük çıkacaklardır. Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.[/stextbox]

Kıyamette açılan kütüphaneler sayesinde yer ağırlıklarını yani içindeki bilgileri dışarı çıkarıp atmıştır. Artık hesap günüdür. Fakat bu bildiğiniz gibi bir hesap günü değildir. İnsanların tekâmüllerine bakılacak. Tekâmül ruhun titreşimi olarak görünür. Fakat titreşimi renk olarak algılanır.  Yani amel defterinin açılması demek onun  tekâmülünün seviyesinin anlaşılması demektir ve onun ruhunun rengi onu ele verecektir.

 [stextbox id=”warning”]İsra 71 Kıyamet günü bütün insanları önderleriyle çağıracağız. O gün, kimin amel defteri sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve en küçük bir haksızlığa uğratılmayacaklar.[/stextbox]

Ruhun rengini ise ancak yine ruhsal varlıklar görebilecektir. Demek ki kıyamette ruhsal varlıklar da dünyaya gelecektir. İşte ayette geçen “önderleriyle çağıracağız” sözü tüm sistemi organize eden üst ruhların da dünyada insanlara yardım edeceğini anlıyoruz. Bu ayet;

 [stextbox id=”warning”]Furkan 25 O gün gökyüzü beyaz bulutlar halinde yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.[/stextbox]

Ayetiyle de desteklenmektedir. Kıyamette gökyüzünden bölük bölük yardımcı olacak ruhlar inecektir. İnecek olanlar Altınçağ görevlileri de olabilir. Eğer onlarsa sanırım onlar UFO’larla geleceklerdir. Tahminim hem üst ruhlar hem de o görevliler geleceklerdir.

Önemli bir konuya daha değinmem gerek. Ruhsal varlıklar da tekâmül etmektedir. Yani tekâmül süreci ancak Kaynakla bir olunduğunda bitecektir. Onun için kıyamet tekâmülün sonu değildir. Hatta asıl tekâmülün fazlası bedensiz yapılacaktır.

 [stextbox id=”warning”]Şura 5 Nerde ise gökler O’nun azametinden tâ üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyorlar. Melekler Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yeryüzünde bulunan kimseler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.[/stextbox]

Bu ayette Kaynağın frekansının çok yüksek olduğunu anlatmaktadır. Meleklerde aynı yapıdadır ama onların frekansı daha düşüktür. Aynı ayete bu bilgilerin sıkıştırılması hepsinin yapısının aynı olduğunu gösterir. Fakat frekansı en düşük insandır. Ondan dolayı kendi başına işleri organize edemez, onun için ona yardım edilir. Frekansın yüksekliği tekâmülün yüksekliğini gösterir ve her frekansın rengi farklıdır. Her insanın ruhu da aynı özelliktedir ve rengi vardır. Melekler hangi rengin cehenneme, hangisinin cennete gideceğini anlayabilirler. Sanırım melekleri insanlar görmese de Mehdi ve arkadaşları irtibatta olacaktır. Frekansları çok yüksek olduğu için onları gözlerimizle göremeyeceğiz ama isteseler bize bir görüntü oluşturabilirler. 

 [stextbox id=”warning”]Kehf 49 O gün herkesin amel defteri ortaya konulmuştur. Ey Muhammed! Günahkârların, amel defterlerinden korkarak: “Eyvah bize! Bu nasıl deftermiş ki, büyük küçük hiçbir şey bırakmadan hepsini saymış dökmüş” dediklerini görürsün. Onlar, bütün yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.[/stextbox]

Kıyamet anında sistem otomatik çalışacak ve tüm ruhların bedenleriyle bağını kesecektir. Böylece insanlar kendilerini öte dünyada bulacaktır. Fakat cennete gideceklerin bu otomatik süreçten korunması gerekir. Kıyamet anı yaşanmadan önce cennete gidecekler bir araca alınarak öte dünyaya gidişleri engellenecektir. İnsanlar rehberlerini görmese de onlar görevlerini yapacak ve tekâmülü yetmeyenleri ayıracak ve onların öte dünyaya gitmelerine engel olacaklardır. Böylece tekâmülü yetenler cehenneme gidecek ve yetmeyenler dünyada altınçağı yaşamak için yeni oluşturulacak şehirlere yerleştirileceklerdir.

Bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Mevcut inançta, ilk Sur’a üfürüldüğünde insanlar ölecek, ikincisinde dirileceklerdir. Meallerde ölüm, bayılma, çarpılma gibi farklı tanımlamalar kullanılmıştır. Fakat başka ayetlerde de kabir kelimesi kullanıldığı için, çoğunlukla “ölüm”, doğru kabul edilmiştir. Benim görüşüm doğru çeviri “ölüm sarhoşluğu” şeklinde olmalıdır.  Kabirlerden bahseden Kamer 7 gibi ayetlerdeki kabir kelimesi bedenlerdeki gaflet uykusudur. İlk sura üfürüldüğünde ölüm sarhoşluğuna giren insanlar, ikinci sura üflendiğinde uyanacaktır. Yani beden kabirlerinde doğru bilgiye ulaşacakları için ayağa kalmış dikilmiş olacaklardır.

 [stextbox id=”warning”]

Yasin 51. Sûr’a üfürülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar.

Yasin 52. Onlar: “Eyvah başımıza gelenlere! uykumuzdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân’ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler” derler.

[/stextbox]

Ayetlerde de görüldüğü gibi insanlar uykudan uyandırılmıştır. Oysa kabirlerinden kalkmış olsalar, uyuyor olmazlardı. Zaten dünyada pek çok insanın kabri yoktur. Kabri olmayan nereden kalkacak.

 [stextbox id=”warning”]Taha 108. O gün, hiçbir tarafa sapmadan o davetçiye (Sûr’a üfleyenin çağrısına) uyarlar. Öyleki, Rahmân’ın heybetinden sesler kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka hiçbir şey işitemezsin.[/stextbox]

O gün öyle dehşetli bir gündür ki kimsenin söyleyecek sözü yoktur. Kimse “olmaz böyle şey”, “ben böyle şeyi kabul etmiyorum” gibi şeyleri söyleyemeyecek, ancak fısıltı halinde konuşabileceklerdir… Çünkü açılan kütüphaneler onların gaflet uykusunda olduğunu o kadar kesin söyleyecektir ki kimse tereddüt etmeyecektir.

 [stextbox id=”warning”]ENBİYA 97 Ve gerçek vaad yaklaştığında, işte o zaman kâfir olanların gözleri beliriverir. “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim kimselerdik.” derler.[/stextbox]

Ancak ve ancak kütüphaneler açıldığında gerçeğin farkına varacak olan insanlık nasıl bir gaflet uykusunda olduğunu anlayabilecektir. Burada adı geçen Kafir kelimesi tüm insanlık için geçerlidir. Kafir: gerçeği örten demektir. Kuran’ın gerçek anlamını Müslümanlar da inkar etmektedir.

 [stextbox id=”warning”]

Mü’minûn 101. Sûr’a üflendiği zaman aralarında artık ne soysop (çekişmesi) vardır, ne de birbirlerini soruşturacaklardır.

Mü’minûn 102. Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.

[/stextbox]

O günlerde milliyet, ırk, dil, din veya akrabalık bağının hiçbir önemi kalmamıştır. Zaten gerçekte de asla bir önemleri yoktur ama dünya hayatında önemli değerler olmuşlardır.

 [stextbox id=”warning”]

Abese 33. Kulakları sağır eden o gürültü geldiğinde,

Abese 34. O gün kişi kaçar, kardeşinden…

Abese 35. Anasından , babasından..

Abese 36. Eşinden ve oğullarından.

Abese 37. Onlardan her birinin o gün başından aşan işi vardır.

[/stextbox]

Ayetlerde o günün dehşetine vurgu var ama aslında çocuğunuz sizinle eşit şartlarda bir ruh olduğunu anlayacaksınız ve sizin onun için hiçbir şey yapamayacağınızı anladığınızda onunla ilgilenmeyeceksiniz. Bu işte hiç kimse ayrı tutulmayacaktır. Yani inançların hiçbir önemi olmayacaktır.

 [stextbox id=”warning”]İnşikak 6. Ey insan! Kuşkusuz sen Rabbine doğru çaba üstüne çaba sarfetmektesin, nihayet O’na varacaksın.[/stextbox]

Ayette Ey insan! Diyerek dikkati insana çekmektedir. Her fırsatta Müslümanı öne çıkaran Kuran bu ayette tüm insanların çaba sarf ettiğini ve tümünün bu işi başaracak olduğunu vurgulamaktadır. Yani dinli, dinsiz herkesin bu sürece tabi olduğunu anlıyoruz.

 [stextbox id=”warning”]

İnşikak  7. O vakit kitabı sağ eline verilen,

İnşikak  8. Kolay bir hesapla hesaba çekilecek,

İnşikak  9. Ve sevinçli olarak ailesine dönecektir.

İnşikak  10. Ama kitabı arkasından verilen,

İnşikak  11. “Yetiş ey ölüm!” diye bağıracak

İnşikak  12. Ve alevli ateşe girecektir.

[/stextbox]

Tüm insanlar başaracak ama kimisi kıyametten bir müddet sonra bu işi başaracak. İşte ayette “kitabı sağdan verilen cennete gidecek” deniyor. Aslında bu durumda çok faklı bir incelik daha var. Kıyamette tekâmülü yetecek olanlar cehennem ile öte dünyanın kastedildiğini bilecek ve cehenneme gitmekten korkmayacaktır. Oysa tekâmülü yetmeyenler bu durumu anlayamayacağı için onlara cennete gidecekleri söylenecektir. Böylece üzülmeyeceklerdir. Çünkü yıllarca onlara övülmüş olan yere gitmek en büyük hayalleridir ve diğerlerinin durumlarını bilemeyecekleri için hiç üzülmeyeceklerdir. Sevinçle cennete gideceklerdir. İşte cennete gidenler bir miktar daha tekâmül edip diğerleri gibi cehenneme gideceklerdir. Bu durum kesinleşmiş hükümdür. Çünkü O’na döndürülebilmenin en kısa yoludur.

 [stextbox id=”warning”]Meryem 71. İçinizden hiçbiri istisna edilmemek üzere mutlaka herkes cehenneme varacaktır. Bu, Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür.[/stextbox]

Ayette  dediği gibi, bu durum kesinleşmiş hükümdür. Çünkü, ona döndürülebilmenin en kısa yoludur. Bu işin kesinleşmiş hüküm olması, tartışmasız herkesin, kesinlikle cehenneme gideceği anlamı taşır. Fakat kıyamet anında tüm insanlar cehennemde yaşayabilecek seviyeye gelmediğinden, Meryem 72 ayetinde onlar kastederek ”Allah’dan korkup, sakınanları kurtaracağız” diyerek tekâmülü yetmeyenlerin cennete gidecekleri vurgulanmaktadır. O insanlar ise, cennette yani Altınçağda tekâmül ederek yeterli seviyeye geldiklerinde cehenneme alınacaktır. Böylece kesinleşmiş hüküm gecikmeli olsa da gerçekleşmiş olacaktır. Ve mevcut inancın oluşabilmesi için, durum dengelenmiştir. Cehennemin o kadar kötülenmesinden sonra, herkesi kesinleşmiş hüküm ile oraya sokmak oluşması gereken inanç için içinden çıkılamayacak sorunlar oluşturabilirdi.

Sözlü gelenekte, kıyametin büyük alametleri

Şimdi, kıyamet alametlerinin sözlü geleneğindeki önemli gördüğüm alametleri değerlendireceğim. Küçük alametler dediğimiz ve hadislere dayalı alametlerin hemen hepsinin gerçekleştiği, genel bir kabuldür. İsteyen netten araştırabilir. Aslında hadislere çok önem vermem. Çünkü, aktarımı kişilere dayalı olduğu için içindeki sembol kaybolabilir. Örneğin; yukarda da bahsettiğim “güneşin batıdan doğması” olayı var. Hadisi değerlendirenler, bu hadisteki güneş kelimesini, gökteki güneş sandığı için, dünyayı tersine çevirmek ya da kutuplara takla attırmak gibi mevzulara girmektedir. Oysa, buradaki “güneş” bilgiyi temsil ettiği için, gizlenen bilginin açığa çıkmasını anlatır. Fakat aldığım hadislerde, siz  de göreceksiniz ki söylenmesinde özellikler var. Yani bu hadisler pek değiştirilmemiş. Sanırım fazla sembol içermediğinden, anlayan doğru anladığı için, sorunsuz aktarmış.  [stextbox id=”grey”]

“Ona Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu göstermesidir. Antakya denilen bir yerden Tabut’u (kutsal emanetler sandığını) ortaya çıkaracaktır.”(Suyuti, el- Havi li’l Feteva, II. 82)

“Mehdi, Rumlarla savaşmak için bir ordu gönderir. Onun fıkıh bilgisi on aliminkine bedeldir. O, Tabut-u Sekineyi de Antakya mağarasından çıkarır.” (Naim bin Hammad, Kitab-ül Fiten) 

[/stextbox]

musadagi

Antakya’daki   Musa Dağı

Ahit sandığının bir mağaraya gizlendiğini çok başka bir kaynaktan öğreniyoruz. Protestan Kilisesinin, Kitabı Mukaddesten çıkardığı Yahudi Tanak metinlerinden biri olan, Makabiler’in ikinci bölümünde, güzel bilgiler var. O sıralarda Babil’iler Kudüs’ü almak üzeredir. Kitapta, Kudüs’ün Babillilere yenilmesinden önce, Yeremya’nın; ikisinin günümüz Eski Ahit’inde yer almadığı, üç tapınak yadigarını alarak, bir mağaraya gizlediği anlatılır: [stextbox id=”warning”]

2.Makabiler 2:4-8;Musa’nın çıkıp Rab’bin mirasını gördüğü dağa çıktı. Yeremya oraya vardığında içi boş bir mağara buldu, konutu, sandığı ve yakmalık sunuyu oraya taşıdı ve kapıda durdu ve kapattı.

Sonra onu izleyenlerden bir kısmı yeri işaretlemek için çıktılar ama bulamadılar. Yeremya, bunu fark ettiğinde onları ayıplayarak; yer bilinmeyecek, ta ki Rab halk cemaatini toplayana ve onlara merhamet edene kadar, der.

[/stextbox]

Görüldüğü gibi Yeremya peygamber, Ahit sandığını bir mağaraya gizleyerek kıyamete (yani halk cemaati toplanana) kadar, gizli kalmasını sağlamıştır. Yukarıdaki hadislerden, mehdinin bu sandığı bulacağını anlıyorum. Ben bu kutsal emanetlerin en önemli görevinin, mehdiye, kütüphanelerin yerini ve nasıl ulaşacağı bilgisini vereceğini düşünüyorum.

Daha önce, Ahit sandığının nerede olabileceğiyle ilgili bir fikrim yoktu. Bu bilgilerden sonra, Antakya’da bir mağarada olduğuna ikna oldum. Antakya’da Musa dağı diye bir yerin olduğunu öğrenmem benim için, sürpriz oldu. Sadece onunla kalsa iyi; aynı dağın dibindeki eski, harap olmuş bir yerleşim yerine de Horep denilmektedir. Tevrat’ta Rab’bin dağının ismi Horep’tir. Yani Yeremya peygamberin ahit sandığını Antakya’ya getirmiş olması, kuvvetle muhtemeldir. Ayrıca Antakya’da var olan bir söylentiden de bahsetmem gerekir. Antakyalılar; bir depremle Antakya’nın batışından 40 yıl sonra, kıyametin kopacağına inanır. Belki de Ahit sandığı bu bahsedilen depremin müsebbibidir. Ahit sandığının Antakya’da bulunması, bir deprem etkisi yapacaktır. Bahsedilen deprem, bu tür bir deprem olabilir. Konumuza dönersek:

Büyük alametler: Deccâl, Dabbetül Arz, Güneşin battığı yerden doğması, Yecüc Mecüc’ün çıkması, İsa’nın gökten inmesi, Duman, Ateşin çıkması ve Yer çöküntüsü başlıkları altında toplanmıştır.

Bunlardan Deccâl ve İsa’nın gökten inmesinin birer dönem ismi olduğunu “Deccâl, İsa, Mehdi üzerine bir söyleşi” adlı makaleden daha detaylı olarak okuyabilirsiniz.  Dabbetül Arz ve Yecüc Mecüc konusunu yukarıda anlattık.

Duman: Müminleri nezleye tutulmuş gibi bir duruma getiren ve kâfirleri sarhoş eden bir dumanın çıkışı ve bütün yeryüzünü kaplaması.

Bu söz ile Sur’a üflenmesi aynı şeydir. Kütüphaneler açıldığında ortaya çıkacak olan bilgi yüzünden, herkes, apışıp kalacaktır.  Benzer anlatım Kuran’da da vardır. Şaşkınlıktan insanların gözleri fal taşı gibi dışarı fırlayacaktır. İbrahim 42

 [stextbox id=”warning”]İbrahim 42. Ey Peygamber! Sakın zalimlerin yaptıklarından Allah’ın gâfîl olduğunu sanma! Ancak Allah, onların cezalarını, gözlerin dışa fırlayacağı güne erteler.[/stextbox]

Yer Çöküntüsü: ”Biri doğuda, biri batıda, biri de Arap yarımadasında olmak üzere üç yer çöküntüsü meydana gelecektir.”

Doğu ile doğu dinleri yani Budizm ve Hinduizm gibi o bölgede bulunan benzer inançları… Batı ile Materyalizm, Hristiyanlık, Musevilik gibi inançları… Arap Yarımadasıyla da Müslümanlığı kastetmektedir. Tüm bu inançlar yok olacak ve dünya inanç yönünden Tâ-Hâ 105  ya da  Kehf 47’de dediği gibi dümdüz olacaktır. 

Buradaki anlatımla Taha [tooltip layout=”box” text=”(Ey Muhammed!) Sana dağlar(ın kıyametteki durumunu) sorarlar, de ki: ‘Rabbim onları ufalayıp savuracak.'” effect=”2″]105[/tooltip]-[tooltip layout=”box” text=”Orada ne bir çukur, ne de bir tümsek göreceksin.” effect=”2″]107[/tooltip] veya [tooltip layout=”box” text=”O kıyamet gününü hatırla ki, dağları yürüteceğiz ve yeryüzünü çırılçıplak göreceksin. Bütün insanları, mahşerde toplayacağız hiçbir kimseyi bırakmayacağız.” effect=”2″]Kehf 47[/tooltip] ayetlerindeki anlatım aynı şeydir. Ayetlerde de bilgi dağlarının dümdüz olacağı anlatılmıştı.

Ateşin Çıkması: Hicaz taraflarında büyük bir ateş çıkacak ve her tarafı aydınlatacaktır.

“Hicaz tarafıyla” Müslümanlık kastedilmektedir ve sanırım kıyamet Müslüman bir ülkeden başlayarak tüm dünyaya yayılacaktır. “Ateş ile aydınlatmak” mecazi anlamda kullanılarak “Bilgi ile aydınlatmak” kastedilmektedir. Benim şahsi görüşüm, Türkiye bu işi yapabilmek için doğu-batı kültürünün ortak kabul edeceği şekilde organize edilmiştir. Ve İstanbul biçilmiş kaftandır…

Kur’an; kıyamet anında meleklerin de insanlar arasında olacağını söyler. Bunu ben şöyle yorumluyorum. Bizi organize eden görevlilerden bazıları, uçan dairelerle zaman yolculuğu yaparak o ana gelecek ve insanları kanlı canlı halleriyle organize edeceklerdir. 

 [stextbox id=”warning”]Fecr 21-22 Hayır hayır, yer birbiri ardınca sarsılıp dümdüz olduğu zaman, Rabbinin emri gelip melekler sıra sıra dizildiği zaman,[/stextbox]

Görüldüğü gibi iki ayette çok şey özetlenmiş ve deprem olgusu içine de gizlenmiştir. Bu Kuran’ın harika yazımından kaynaklanmaktadır. Ayette “birbiri ardınca sarsılıp” sözü, iki kütüphanenin ardarda açılacağını ve “dümdüz olduğu zaman” tüm diğer inanç sistemlerinin kaldırılıp, “tek doğrunun egemen olduğu anda meleklerde dünyada olacak” demektedir. Kıyamette meleklerin dünyaya ineceği, başka ayetlerde de vardır.

[stextbox id=”warning”]Furkan 25 O gün gökyüzü beyaz bulutlar halinde yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.[/stextbox]

Bu anlatımdan anladığım şu; kıyamette sadece mehdi ve askerleri görev yapmayacak. Onların asıl görevi insanlığı Sûr’a üflenme zamanına hazırlamak olacak. Sûr’a üflendikten sonra, meleklerde dünyaya gelerek Mehdi’ye yardım edecekler.

Görüldüğü gibi kıyamette tüm insanlar inançlarından kurtulup gerçek bilgiye vakıf olacaktır. Bir hadiste de kıyametin kâfirler üzerine kopacağı söylenmektedir. Aslında anlatılmak istenen şey, kıyamet anında tek bir Müslüman dahi kalmayacağıdır. Fakat kâfirde olmayacaktır. Tüm insanlar gerçek bilgiye ulaşmış olacaktır.

Birçok kişi kıyametin zamanının gizli olduğunu söylemektedir. Kuran’da da bu bilginin gizli olduğu, açıkça söylenmektedir. Fakat şöyle bir durum var. Bu bilgi ne zamana kadar gizli kalacaktır. Bir noktada açıklanması gerekmektedir. İşte, kıyametin yakın olduğunu düşünmemin bir sebebi de budur. Kur’an; 

 [stextbox id=”warning”]Enam 67  Her haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır, siz de onu yakında bileceksiniz.[/stextbox]

Diyerek, her haberin zamanı geldiğinde insanlığa bildirileceğini söyler. İnsanlık için en önemli haber olan “kıyamet haberinin” insanlıktan gizli kalacağını düşünmek doğru değildir. Peki, bu haberi kime ve nasıl verecektir?

 [stextbox id=”warning”]Zümer 18 O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah’ın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir. İşte temizakıllılar da onlardır.[/stextbox]

Diyerek, bazı temiz akıllı kullarına hidayet verdiğini veya vereceğini söylemektedir. İşte bu kullarından birine veya bir kaçına kıyametin haberini de vermesi çok doğaldır.

Ayrıca Kur’an;

 [stextbox id=”warning”]Sad 87-88 O Kur’an, bütün alemler için bir zikir, bir öğüttür. Herhalde onun haberini bir zaman sonra bileceksiniz.[/stextbox]

Diyerek kendisinin de bir zaman sonra tüm insanlık için bir öğüt olacağını söylemektedir. Kur’an, şimdiye kadar tüm insanlık için, bir öğüt olamadı. Kıyamette insanlığa rehberlik yapması, onu tüm insanlığın, öğüt alınacak bir rehber olarak kabulünü sağlayacaktır.

Yazdıklarımın doğru olduğunu düşünürsek, iki adet kütüphane bulacağımızı düşünüyorum. Bunlardan biri Mısır’da Sfenksin sakladığı kütüphane, diğeri ise Tibet’te Budizm korumasında olan Yecüc-Mecüc ile temsil edilen kütüphane. Burayı Tibet söylenceleri, Agarta olarak tanıyor. Bizler bu kütüphaneleri yakın bir tarihte açacağız. Oradan dünyaya yayılacak olan bilgiler; dereden tepeden dünyayı sararken, İnsanlar; “Doğrusu biz gaflet içindeydik”  diyecekler ve doğru bilgilere inanmadıklarını anlayacaklar. Ayrıca bu iki kütüphane zaman içinde tüm dünyaya duyurulacaktır. İşte o zaman Sur’a üfürülerek, inanç dağları yerle bir edilecektir. 

Ruhun gelişebilmesi için oluşturulan düzeni, “Ruhun gelişebilmesi için oluşturulan sistem” adlı makalede yazdım. O makalemde kıyamet noktasını, sistemin çalışması açısından belirlemiştik. Bizi organize eden güç, Kuran’ı yazdırırken bu durumu dikkate alarak bilgi aktarmıştır. Şimdilerde kıyametle ilgili ciddi verilerin ortaya çıkmasını beklemekteyim.

Kıyametin ne zaman olacağı konusu tamamen sırdır. Fakat ben yakında olacağını düşünüyorum. Bunun sebebinin de, insanlığın uyanma vaktinin geldiğini düşündüğümdendir. Zaman konusu çok net olmasa da nasıl olacağı konusuna ciddi yorum yapabilirim. Kıyametin başlangıcının Antakya’da, ahit sandığının bulunuşu ile başlayacağını tahmin ediyorum. O depremde, Antakya’daki Musa veya Kel dağında olan  Ahit Sandığı bulunacak. Sonra Mehdi yada Mesih Ahit sandığındaki bilgiler ile Kütüphaneleri açacak. Bu ara süre 9 yıl olacak. Bu süreyi Kuran, Kehf 25 ayetinde “Onlar, mağaralarında üçyüz yıl kadar kaldılar ve dokuz yıl da buna ilave etmişlerdir.” şeklinde açıklamaktadır. İlave edilen süre bu kütüphaneleri açmak için, verilen uğraşı anlatır. İlk Tibet’teki kütüphane açılacak ve birinci Sûr’a üflenmiş olacaktır. Akabinde Mısır’daki kütüphane de açılarak ikinci Sûr’a üflenme işlemi gerçekleşmiş olacaktır. İki Sûr arasında 40 ay yada 40 yıl gibi bir zaman olabilir. Bunu da, Ebu Hureyre’ye atfedilen bir hadise dayandırıyorum. Zamanın ay, yıl, gün olduğu konusunu hatırlayamadığını söylemişti. Belki de Antakyalıların depremden 40 yıl sonra kıyamet olacak sözü bu süreye açıklık getirebilir. Ben, iki Sûr arasında 40 yıllık süreyi çok fazla görüyorsam da, benimki sadece tahmin… Gerçeği yaşayanlar görecektir…

Kıyamet anı ise bir saniyeden kısa süren bir süredir. Bir tarihler kıyamet anını rüyamda görmüştüm. O rüyanın haberci rüya olduğunu bildiğimden, rüyanın bana gerçekleri söylediğini biliyorum. Rüyamda bir iç çekilmesi gibi bir durum yaşadık ve kendimizi öte dünyada bulduk. İlginç olan, öte dünyayı da dünyamıza çok benzer gördüm. Benzerlik insanların geçiş sürecini kolaylaştırmak için olduğunu biliyorum. İnsanlar uyum sağladıkça öte dünya, gerçek yapısına dönüşecektir. Ayrıca kıyametin çok kısa bir anda olacağını Kuran’daki Nahl 77 ayeti de “Kıyametin kopması ise, göz açıp kapama gibi veya daha az bir zamandan ibarettir.” diyerek beni desteklemektedir. 

Seyfullah DEMİR