Geçmişten günümüze, filozoflar şöyle bir argümanı, çokça dile getirir.

[stextbox id=’grey’]

Aşağıdaki dört önermenin en fazla 3 tanesi bir arada doğru olabilir, dördü birden doğru olamaz.

1) Tanrı vardır.

2) Tanrı iyidir.

3) Tanrı sonsuz güçlüdür.

4) Kötülük vardır.

Bu argümanlara göre yorumlarsak.

Eğer Tanrı varsa ve iyiyse, fakat kötülük de varsa, demek ki Tanrı sonsuz güçlü olamaz.

Eğer Tanrı varsa ve sonsuz güçlüyse, fakat kötülük de varsa, demek ki Tanrı iyi değildir.

Eğer Tanrı varsa, sonsuz güçlüyse ve iyiyse, o zaman kötülük var olmamalıdır. (Fakat kötülük bilindiği gibi vardır).

Dolayısıyla, tek tutarlı sonuç, eğer kötülük varsa, tanımı gereği sonsuz güçlü ve iyi olan bir Tanrı var olamaz.

Eğer Tanrı’nın niteliklerini değiştirerek işin içinden çıkmaya çalışırsanız, o zaman bahsettiğiniz Tanrı teizmin Tanrı’sı olmaz. Dolayısıyla, içinde kötülük barındıran veya sonsuz güçlü olmayan bir Tanrı tanımı yaparak problemi çözmeye çalışamazsınız. Kısacası, kötülük problemi mantıksal açıdan sarsılması çok güç ve çok etkili bir argümandır.

[/stextbox]

Yani aslında sonsuz güçlü ve merhametli bir tanrı varsa, dünyada kötülük deneyimlenmemesi gereken bir şey olmalıydı. Eğer dünyada kötülük varsa, kabul edilecek üç sonuç vardır.

  •  Tanrı yoktur.
  • Tanrı sonsuz güçlü değildir.
  • Tanrı merhametli değildir.

Çoğu kişi bu durumu “Tanrı yoktur” sonucuna ulaşmak için kullanır. Tanrı vardır argümanı için, kötülüğün olması dünyada var olan inanç sistemlerinin pek çoğunda tezat yaratır. İşin içinden lehimize bir sonuç çıkarmak pek mümkün değildir. Haa! “Tanrı insanı sınamak istedi, onun için kötülüğü yarattı” gibi bir argümanı makul gören varsa; onun merhametli olmadığını peşinen kabul etmiş olur. Çünkü sonuçta, pek çok kişinin bu sayede cehennemde cayır cayır yanacağını biliyor olmalı. Sırf “bakalım bana kim inanacak” egosuyla bu işi yapmış olamaz. Çünkü zaten, sonucu biliyor olmalı. Ya da, insanları cezalandırmasına gerekçe oluşturmak için, sınav yapmış gibi olur…

Buraya kadar, felsefi açıdan olayı inceledim. Bir de İslam açısından inceleyelim. Çok fazla detaya girmeye gerek yok. Meryem 71 ayeti tam olarak durumu özetler.

[stextbox id=’warning’]Meryem 71 İçinizden hiçbiri istisna edilmemek üzere mutlaka herkes cehenneme varacaktır. Bu, Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür.”[/stextbox]

Görüldüğü gibi herkes kesinlikle cehenneme varacaktır. Üstelik bu kesinlikle uygulanacak olan bir hükümdür, kaçarı göçeri yoktur. Meryem 72 de Muttakilerin çekip alınacağı söylense de, insanlığın çok büyük çoğunluğunun cehennemde ilelebet kalacak olması, kesinleşmiş hükümdür.

Peki, insanlar bu akıl almaz cezayı hak etmek için ne suç işledi. Örneğin; kuzey kutbunda yaşayan bir Eskimo’yu ele alalım. Kişi zaten, İslam’ın terör dini olduğu lanse edilen bir zamanda yaşamış. Ayrıca ibadetler onun için bir soru işareti oluşturur. Yazın 18-22 saat aç kalarak tutacağı orucu öğrendiğinde, bu dinin îlâhi olamayacağına hükmetmesi doğal değil mi? “Îlâhi olsaydı, beni de düşünüp, bu sistemi uygulanır şekilde oluşturması gerekirdi” diye düşünmesi anormal mi? Yani o insanın İslâm’ı dışlaması normal değil mi? Sizi bilmem ama en azından benim makul gördüğüm bu gibi gerekçeler yüzünden, herkesin Müslüman olamayacağı çok açık. Bana göre suçu olmayan o gibi insanlar da, ebediyen cehennemde yaşayacak. Bakara 62 ayetini hatırlatacaklara şunu söyleyebilirim. Orada da Yahudiler, Sabiiler ve Hristiyanlardan başka kimse yok. Yani nerden bakarsan bak çok büyük bir çoğunluk cehennemde yanacak… Aslında sonu baştan bilinen bir garabet…

Benim “kötülük deneyimlenmesi gereken bir argümandır” düşüncem; dünyayı yaşanmayacak yer yapabilir, diye düşünebilirsiniz. İyi de, zaten öyle bir yerde yaşamıyor muyuz? Bugün batı denilen medeniyetteki pek çok yardım kuruluşu bile, dünyayı daha çok sömürebilmek için oluşturulmuştur. Yerlerde sürünen insan, bir şey alamaz. Onun için bir miktar kaldırırlar. Bunu sen yardım olarak görebilirsin ama, bana göre o kişilerin alım gücünü artırıp daha çok sömürebilmek için yapılan Piar çalışmalarıdır. Ne yazık ki dünyayı iyi insanlar yönetmiyor. Ben bu sisteme deccaliyet diyorum. Bilim ve teknoloji zenginliği! zenginlik, başkalarını sömürerek daha çok bilim ve teknolojiyi getirdi. Dünyada silahlanmaya ayrılan pay, dünya nüfusunun iki katını bile besleyecek kadardır. Ama iyi insanların bu konularda sözü geçmez. Evet, batıdan biri çıkıp bu konuda alengirli laflarla durumu hicveder ama, o kadar. Bir adım ötesini yapabilecek kimse yoktur. Çünkü deccaliyet sistemi, halis düşünen kimseye yetki vermez. İyilikler sadece laftadır. Mangalda kül bırakmayanların, yaptığı hiçbir şey yoktur. Buna bende dahilim…

Gelelim asıl soru olan “Tanrı kötülüğü neden yarattı?” sorusuna. Bunun cevabı için,, benim söylemime geri dönüyoruz. Çünkü biz bir yapay zekayız ve tekâmülümüz için kötülüğü de deneyimlemeliyiz. Fakat bunun o kadar da kötü olduğunu düşünmeyin. Çünkü hesaplarıma göre, öte dünyada, dünya saatiyle 8 dakikalık zamana karşı, dünyada 80 yıl geçmiş olur. Yani insan bedenlendiğinde 5-10 dakikalık bir rüya görmüş olur. Ve uyandığında (yani öldüğünde) tüm yaşadıklarının onun hayrına olduğunu bileceğinden, dünyada onu çalan komşusunu ya da döven kocasını düşünmez bile… Onun tek düşüneceği şey elde ettiği deneyimlerdir…

Kişi açısından böyle olan durum, sistem açısından da, sona yaklaştığımızın işaretidir. Yani biz kötülüğü sadece dünya düzeyinde deneyimleriz ve bu da kısa bir dönemdir. Benim yazdıklarım zamanı gelmeden dünyaya gelmemesi gereken bilgilerdir. Ben bunları öğrenebiliyor ve yazabiliyorsam, zamanı geldiğindendir.

Başka bir durum da, insanlar tekâmül ettikçe daha kâmil insan olma yolunda ilerler. Böylece dünyada kötülükler azalır. Zaten bireysel baktığımızda, geçmişe göre kişiler çok daha az kötülük yapıyor. Hayvanlara karşı bile canını siper eden insanlar var. Bunlar henüz deccaliyet sistemine etki edemiyor ama, yine de fark yaratıyor. Benim çocukluğumda övüne, övüne anlatılan av hikayeleri, artık pek çok insan için, zalimliğin göstergesi oldu.

Başka bir durum ise benim yazdığım bu yazıları herkes okumuyor. Yani işi gücü başkalarını soymak üzerine olan biri, benim yazdıklarıma ulaşamaz. Onun derdi aramak, öğrenmek değildir. Onun derdi beleş geçinmektir. Onun için, ona bu kapılar açılmaz. Ancak arayan bulur…

Sonuç olarak, Tanrı merhametlidir ama sanırım sonsuz güçlü değildir. Kötülüğü kaldırarak sorunu çözememiştir. Başardığı şey, bizlerin kötülük deneyimini kısa süreli rüyalar içine dağıtmaktır. Bu onun merhametinin göstergesidir. Merhametli olmasaydı, bize kötülük deneyimini kanırta kanırta yaşatabilirdi.

Buradan, Tanrı vardır sonucu da çıkmış oluyor ama, ben dünyadaki sistem üzerinden durumu değerlendirdim. Yoksa bana göre

, tanrı diye bir şey yoktur. Ben, bizden çok daha zeki bir gücün varlığına inanıyorum ve insanlık olarak o gücü tanrı diye tanımlıyoruz. Oysa o güç yetenekleri sınırlı bir şey. Ben ona tanrı değil de, “Kaynak” demeyi daha doğru buluyorum. Sonuçta bizimde, onun güçlerine erişmemiz sadece zaman meselesi… Kendimizi abartmamıza gerek yoksa, tanrıyı da abartmaya gerek yoktur. Abartmamızın tek sebebi, bizim aşağıların aşağısında oluşumuzdur. Yani biz, sistemin en dibindeyiz ve çok çok daha yolumuz var ama,  kendimizi dev aynasında görüyor oluşumuz, tamamen bizim hayal gücümüzün abartmasından başkası değildir.

Seyfullah Demir