Makaleyi buradan dinleyebilirsiniz…

Rüyaların insan hayatındaki yerini, çoğumuz ihmal ederiz. Çoğu zaman gördüğümüz rüyaların bir anlam ifade etmemesi onları dikkate almamamıza sebep olur. Aslında manevi yönü ihmal ettiğimiz oranda, rüyalarımızı da ihmal ederiz. Manevi yönü ihmal etmeyen Budist veya Hindular rüyalarına bizden fazla önem verirler. Fakat rüyalar iki guruba ayrılır. Birinci guruptakiler Sigmund Freud’un dediği gibi, günlük yaşamda bastırılarak bilinçaltına atılmış istekler, semboller biçimine bürünerek rüyalarda ortaya çıkar. İkincisi haberci rüyalardır. Bu haberci rüyalar bazen yapmamız gerekeni, bazen önemli bir haber, bazen de bir tehlikeden korunmamızı söyler.

Bizler manevi yönü ihmal ettikçe, bu tür rüyaları göremez oluruz. Çünkü haberci rüyalara inanmayan biri için, rüyanın bir değeri olmayacağından, görmesini sağlayan rehberi, rüyayı gereksiz görebilir. O zaman insan, sadece bilinçaltı rüyaları görür. Günümüzde bu durum, hâkim pozisyondadır.

Yazılarımda her insanın bir rehber ruhunun olduğunu yazmaktayım. Bu tür düşünce tarzı, Michael Newton’un bütün eserlerinde de vardır. Bu rehberlerin görevi, öğrencilerinin en yüksek tekâmüle ulaşmasını sağlamaktır. Bu rehber ruhtan Kuran, “denetleyici” olarak bahseder. İşte rehber ruh, dünyada bedenlenen öğrencisinin planlanan hayatı yaşayabilmesi için, onu kollar ve gözetler. Eğer planların dışına çıkacak bir durumla karşılaşırsa, onu iç sesi veya rüyayla uyarabilir. Bu rüyalarda verilen mesaj, çoğunlukla sembollerle verilir. Fakat bu nevi rüyalar, tamamen kişinin kendi gelişmesiyle ilgilidir.

Bazı durumlarda rüyayla dünyanın gelişimine etki yapılır. Rüyaların en önemli özelliği bedenin değil ruhun yeteneğinin oluşudur. Yani bir insan rüya görebiliyorsa bu durum onun bir ruh taşıdığını gösterir. İşte bu özellikten yararlanarak hangi hayvanların ruh taşıdığını da bulabiliriz. Çevremizde, rüya gören hayvanların olduğu biliniyor. Bu konuda, bilim teknikten bir makale okuyalım.

Hayvanlar Rüya Görüyor mu?

 [stextbox id=”grey”]Evde hayvan besleyenler, çoğu kez kedilerin ya da köpeklerin gözlerinin, uykudayken rüya görüyormuşçasına göz kapaklarının altında oynadığını bilirler. Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar, insan dışındaki memelilerin ve kuşların da Rem uykusu uyuduğunu gösteriyor; ancak, gerçekten rüya görüp görmedikleri kesin olarak bilinmiyor. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden araştırmacılar, yeni bir yöntemle farelerin, gündüz öğrendikleri becerileri gerçekleştirirken etkin olan beyin bölgelerinin uyku sırasında da zaman zaman etkin duruma geldiğini gözlemişler. Yavru kuşların da gündüz öğrendikleri şarkıları, geceleri uykularında “tekrarladıkları” daha önceki araştırmalardan biliniyordu. Bu bulgular, rüyaların, gündüz yaşanan deneyimlerin bellekte depolanmasında rol oynadığı görüşünü de destekliyor. Ancak, onlar bize anlatamadıkça hayvanların rüyalarında neler gördüklerini belki de hiç öğrenemeyeceğiz.[/stextbox] Temmuz 2001 BİLİM ve TEKNİK

Görüldüğü gibi memeliler ve kuşların rüya gördüğü tespit edilmiş. Ben bu yazıyı okumadan önce, Kuran’dan da bu sonuca ulaşmıştım.

 [stextbox id=”warning”]EN’AM 38 – Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır, sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.[/stextbox]

Bu ayete göre yürüyen hayvanla, memeli hayvanlardan bahsediliyor. Diğer tür ise kuşlardır. Bu hayvanların insan gibi ümmet oldukları ve tanrının huzuruna çıkacakları söyleniyor. Öte dünyaya, madde gidemez. Ancak enerji yapısı olan ruh gidebilir. Ben ruh ile bilinci aynı şey olarak kabul ediyor ve öte dünyada olan bilincin astral beden aracılığıyla beyne bağlandığını düşünüyorum. Bu yapı hayvanlarda da aynıdır. Evcil hayvanların rüya gördüklerine dair, birçok bilgi nette mevcuttur. Kişilerin kendi deneyimleri ve çektikleri videolar var.

Bu durumda dünyada yaşayan hayvanlardan, sürüngenler ve balıkların ruh taşımadıkları sonucu çıkar. Sanırım küçük böcekler ve yengeç gibi hayvanlarda ruh taşımaz. Fakat ahtapot ve mürekkep balıkları ruh taşıyordur. Çünkü belgesellerde çok zeki oldukları gözükmektedir. Ayrıca dünyanın denizlerinde var olan ve diğer canlıların kullanmadıkları bölgeleri kullanıyorlar. Böylece dünyanın kullanılmamış bölgesi kalmamış olur. Özellikle mürekkep balıkları derin denizlerde yaşar. Daha üst seviyede ise yunus ve balinalar var.

Ruhu olan hayvanların oyun oynadıklarını düşünüyorum. Özellikle yavruları çok hareketli olur. Hatta çokta meraklı olurlar. Her tarafı incelemek isterler. Ruhu olmayan hayvanlar, çok daha stabil bir hayat yaşar. Çok hareketli olmazlar ve avlanmak haricinde yavaştırlar. Yani bir yılan veya timsahın yaşantısı ile, bir ceylan ya da aslanın yaşantısını incelediğimizde aradaki farkı anlayabiliriz.

Ruh ve rüya konusunu daha iyi anlayabilmek için, bir olayı anlatmak istiyorum. Eşi beklenmedik bir şekilde intihar eden biri, sürekli ağlayıp duruyordu. Sürekli “neden?”, “neden?” diye sızlanıyordu. Netten bu durumu bana sordu? Ben ona “neden kendisine sormuyorsun” dediğimde önce ilgilenmedi. Sonra çocuğunun sürekli babasını rüyasında görmesi ve çok mantıklı şeyler anlatması üzerine, beni aradı. Ona önce ölümün doğal olduğunu anlattım. Sonra eğer eşinin kendisine ulaşmasına izin verirse, ulaşacağını söyledim. Bunun için önce inanması gerektiğini anlattım. İkna olmuş olmalı ki! birkaç gün sonra eşiyle konuştuğunu ve intiharının gerekçesini anlatıp, çok pişman olduğunu söylemiş. Kadıncağız ikna olmuş bir vaziyette bana teşekkür edip durdu. Aslında birçok kişi tamamen tesadüfen olmuştur diye düşünebilir. Yorum sizin…

Başka yazılarımda insanlığı yönlendiren kutsal mekânların bilimi ve dini kullandığını söylemiştim. Bunu önceleri insanların arasına girerek bizzat onlarla yaşayarak, sonraları ise vahiy veya sezgi yöntemi ile yaptılar diye anlattım. Fakat başka bir yol daha kullanılmıştır. Bu yol ise “rüya”lardır. Şimdi insanlığa rüya yolu ile yapılan sanatsal veya bilimsel katkıları yazacağım. Bunun dini yönü çok daha fazladır ama insanlar için inanılmaz olanı manevi değil de madde olanlardır.

Bilimsel rüyaların en önemlilerinden biri Niels Bohr’un atomun yapısını çözmeye çalışırken gördüğü rüyadır. Bohr rüyasında;

 [stextbox id=”grey”]Kendini kızgın gazlarla dolu güneşin merkezinde ve gezegenler ince ipliklerle bağlı oldukları güneşin etrafında dönüyorlardı. Her gezegen Bohr’un yanından geçerken birde düdük çalıyordu. Sonra yanan gazlar soğuyup katılaştı, güneş ve gezegenler uzaklaşıp gitti.[/stextbox]

 ve Bohr uyandı. Böylece modern atom teorisi bu rüyayla başlamış oldu.

Arkeolog H.V. Hilprech, bir Babil’linin yüzüklerine ait olduğu sanılan iki akik parçası üzerindeki çivi yazısını bir türlü sökemiyordu. Rüyasında bir Nippur rahibi onu mabedin hazine odasına götürdü ve şöyle dedi:

 [stextbox id=”grey”]Yirmi ikinci ve yirmi altıncı sayfalarda ayrı ayrı neşrettiğin o iki akik parçası aynı asıldandır, bunların yüzükle ilgisi yoktur. Kral Grikalzu, MÖ 1300’de Bel mabedine üzerine adak yazılmış, silindir şeklinde bir akik taşı göndermişti. Tam o sırada biz rahipler bir emir aldık; Tanrı Ninib’in heykeli için bir çift akik küpe yapmamız gerekiyordu. Büyük bir korku içine düştük, çünkü elimizde akik yoktu. Emri, yerine getirmek için silindiri üçe bölmekten başka çaremiz yoktu: böylece üç halka elde ettik. Bunların her biri adak için yazılan yazının bir kısmını ihtiva ediyordu. İlk iki halkadan tanrı heykeline küpe yaptık, işte seni bu kadar uğraştıran o iki halka küpelere aittir. Onları yan yana koyarsan doğru söylediğimi anlarsın. Kazıların arasında üçüncü halkayı bulamadın, onu hiçbir zaman bulamayacaksın.[/stextbox]

 Uyanan Hilprech bu anlatılanların doğru olduğunu ispatladı. Böylece çivi yazısının okunabilmesinin önü açıldı.

Rüyalar çoğu zaman böyle detaylı değildir. Detaylı rüyalara bir örnek daha verelim. Nobel ödüllü Otto Loewi, tik ve parasempatik sinirlerin uyarılması sonucu, bu sinirlerin uçlarında kimyasal maddeler serbest hale geçiyor ve bu maddeler sinirsel uyarıyı sinirin girdiği organa aktardığını biliyordu ama, bunu ispatlayacak bir yol bulamıyordu. Gece rüyasında bir şeyler gördü ve bunları uyanıp not etti. Fakat sabah kalktığında ne yazdığını okuyamadı. Ertesi gece aynı rüyayı yine gördü. Bu sefer, laboratuvara gidip gördüğü deneyi gerçekleştirdi.  Loewi iki kurbağa kalbi aldı, bunlardan biri sinirleri ile beraberdi, diğerinin sinirleri çıkarılmıştı. Sinirleri olan kalbin yavaşlatıcı sinirini  yanı vagusu uyardı, kalp yavaş atmaya başladı. Bu kalbin içinde bulunduğu tuzlu suyu sinirsiz kalbe uyguladı, sinirsiz kalp sanki kendi yavaşlatıcı siniri uyarılmış gibi yavaşladı. Loewi deneyi başka şekilde tekrarladı. Böylece Loewi sinirlerin kalbe doğrudan doğruya etki etmediğini fakat uyarılınca kimyasallar çıktığını ve olayın kimyasallar aracılığıyla oluştuğunu kanıtlamış oldu.

Bazı rüyalarda ise çözüm, sembolik olarak verilir. Bohr’un rüyası gibi. Benzen’in yapısının keşfindeki rüyada semboliktir. Benzenin mucidi Kekule’nin  rüyası ise şöyle;

[stextbox id=”grey”]Kekule ateşe karşı bir sandalyede oturuyor. Atomlar çevresinde zıplayıp duruyor. Mütevazi olanlar arka plana çekilmişler. Çeşitli şekilde ve büyüklükte olanlar da var. Aralarından biri dikkat çekiyor, Yılanlardan biri kendi kuyruğunu ağzına alıyor. Halka olan yılan dikkatleri üstüne çekiyor.”[/stextbox]

Uyanan Kekule benzen’in halka şeklindeki formülünü keşfetmiş oldu. Böyle rüyalarda genellikle kişi rüyayı nasıl yorumlayacağını da bilir.

Sembolik rüyalara bir örnekte Elias Hove’nin dikiş makinesini yaparken gördüğü rüyadır. Aslında çokta sembolik değildir. Hove dikiş makinesini çalışır hale getiremiyordu. Bir türlü can alıcı çözümü bulamıyordu. Bunaldığı bir dönemde, rüyası ona yol gösterdi. Hove rüyasında vahşi bir kabileye esir düştüğünü gördü. “Elias Hove” diye kükredi kabile reisi, “sana bu makineyi derhal bitirmeni emrediyorum, yoksa öleceksin”. Elias’ın dizlerinin bağı çözüldü, elleri titremeye başladı ve yüzünden soğuk bir ter boşandı. Düşünüyor, taşınıyor, makinenin eksikliğini bir türlü gideremiyordu. Onu öldürmeye götüren kabile savaşçılarının ellerindeki ucu göz gibi delikli mızraklar dikkatini çektiğinde sorunu çözdü.

Özellikle müzik, şiir, resim gibi sanatlarda da rüyalardan çok yararlanılmıştır. Birkaçının ismi şöyle;

Richard Wagner opera Tristan İsolde.

1.Tartini Şeytan sonatı (Rüyasında sonatı ona şeytan çalmıştı).

Şair Colerdge Kubilay şiiri (Rüyasında gördüğünün hepsini hatırlayamadı).

Voltaire La Henriade (Eserin bir kısmını rüyasında gördü).

Bunların haricinde birçok kişi daha rüyalarından yararlanmıştır. En bilinenleri şunlardır: Dande, Goethe, Masefield, Cocteau, Shelley, Tolstoy sayılabilir.

Rüyaların insanlığın gidişatına epey etki ettiği görülmektedir. Aslında rüya ile alınan bilgiler çok daha fazladır ama hepsinden haberimiz yoktur. Rüyalarda şöyle bir durum daha vardır. Eğer dünyaya mutlaka iletilmesi gereken bir bilgi taşıyorsa, kişi rüyayı unutsa bile tekrar hatırlatılmaktadır. Sanat yönünden olanlarda ise unutulan kısım tekrar hatırlatılmamaktadır. Demek ki yeterli görülmektedir.

Rüya konusunu işlediğim için benim hayatımı da yönlendiren birkaç rüya var ama en önemli olanını anlatmak istiyorum.

 [stextbox id=”grey”]Bir odada geniş bir yatakta yatıyorum, üstümde elbiselerim var ama, yorgan gibi bir şey yok, oda karanlık ama, ben sanki görünmez bir lamba tarafından aydınlanıyor gibi, görünür vaziyetteyim. Odada biri daha var ama görünmüyor, hem karanlık tarafta tavana yakın duruyor hem de zaten bedeni yok. Benim yattığım yatak aslında inisiye bilgileri bana empoze eden bir araç. O, bedensiz varlıkta yatağın fonksiyonları hakkında bana bilgi veriyor. Aslında rüyam boyunca hiç konuşmadı ama, bana bir sürü şey anlatmış gibi oldu. Ben yatakta sere serpe yatıp bilgilerin vücudumu sardığını hissetmeye çalışırken (o anda hiçbir şey hissetmediğimi de belirtmeliyim) o da beni seyrediyor. Gözleri yok ama bana baktığını biliyorum. Yatağın büyük olduğunu söylüyorum, oda bana ‘evet’ diyor. Yatakla uğraşırken bir kenarını kaldırdım ve altında bir yatak daha olduğunu gördüm. Bedensiz varlığa dönüp “burada bir yatak daha var” dedim ama ağzımdan söz çıkmadı düşüncelerimle söyledim oda aynı şekilde bana ‘evet’ dedi ve uyandım.[/stextbox]

Bu rüyayı gördüğümden beri bilgi birikimim o kadar süratle arttı ki! kendime kavuşamıyorum. Bu sitede yazdığım her şeyi bu rüyadan sonra öğrendim. Ve öğrenmeye de devam ediyorum. Özellikle şunu belirtmek istiyorum. Ben bu rüyadan önce ateist ve materyalist dünya görüşüne sahiptim. Benim için bilimin söylediğinden başkası safsata idi. Özellikle dinleri uyuşturucu olarak görüyordum. Şimdi dinlerin insanlığa yaptığı olumlu katkıyı görebiliyorum. Her ne kadar inançsızlar hâlâ daha insanlığı zehirlediğini düşünse de, ben o insanların yetersizliğini dine değil, insanın kendi seviyesine veriyorum.

Seyfullah Demir

Kaynaklar;

-Ağustos 1972 Bilim Teknik Dergisi