Makaleyi buradan dinleyebilirsiniz…

Kuran’da kıyametin belirsiz bir tarihte kopacağı kesindir ama Kuran’ın mevcut yorumuna göre “Mesih” yada Mehdi konusunda pek bir şey yoktur. Yoktur diyorum ama aslında, farklı bir bakış açısıyla çok şeylerin olduğunu görmek mümkündür. Bana göre Kuran, pek çok sembol içine Mehdi’yi gizlemiştir. Kuran’ın sembolik yorumuna bakarsak çok başka şeyler söylediğini görebiliriz.

İlk olarak “Mehdi” kelimesiyle başlayalım. Kuran’da pek çok yerde mehdi kelimesi geçer ama, bunların çoğunluğu “Hidayete erdirilen” ya da “hidayete vesile olan” anlamlarındadır. Yani özel bir kişi veya dönemi içine almaz. Oysa bizim aradığımız, sözlü gelenekte olan, kıyamette gelecek olan kurtarıcı diyebileceğimiz Mehdi’dir. Ben mucizevi bir şekilde göklerden inecek, ya da insanüstü güçlere sahip bir kurtarıcı beklemediğim için, sözlü gelenekteki İsa ve Mehdi’yi aynı gurubun elemanları olarak görüyorum. Daha doğrusu o guruptan herhangi biri bu tanımlamaları karşılar. Çünkü gerçekte bu kelimeler birer dönemi ve o dönemleri organize edecekleri kasteder. Benim beklediğim ekip, doğup büyüyen, dünyada herkes gibi yaşayan, meşhur ve zengin olmayan, bir miktar insan gurubudur.

İlk olarak Ali İmran 46 ve Maide 110 ayetlerini analiz ederek başlayabiliriz. Çünkü bu ayetler sözlü gelenekteki İsa gökten inecek ve mehdiye yardım edecek hadislerini destekler bir yapı içerir.

Veyukellimu-nnâse fî-lmehdi vekehlen vemine-ssâlihîne

وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًا وَمِنَ الصَّالِح۪ينَ

Ayetin meali: “Beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak ve iyilerden olacaktır” şeklindedir. Kelime kelime açarsak:

  1. ve yukellimu-nnâse : ve insanlarla konuşacak
  2. fî-lmehdi                : beşikte veya mehdi dönemi içinde ya da mehdi iken
  3. vekehlen                : “ve yetişkinlik çağında” ki bu çağ 40 yaş üstünü kapsayan bir dönemdir.
  4. vemine-ssâlihîne     : ve salihlerden ya da salâha erenlerden anlamına gelir.

Aynı söylem Maide 110 ayetinde de var ama zaten birbirinin kopyası niteliğindedir.

Bu ayetlerin söylediği şey şudur. Ayetler İsa peygambere hitaben “sen beşikte ve kemale ermişken insanlarla konuşuyordun”. Her iki ayette de dikkat etmemiz gereken yer “fî-lmehdi vekehlen” sözüdür. Mehdi kelimesi, her iki ayette de İsa Peygamberle ilgili hikâyenin içinde geçmektedir. Her iki ayette de tüm mealciler “fî-lmehdi” kelimesine “beşik” anlamı vermişlerdir. Bunun nedeni de Meryem 29 ayetinde mehdi kelimesinden sonra sabi yani çocuk kelimesinin geçmesi ve kelimenin bir anlamının da yatak olmasıdır. Yani kelimeye beşik anlamının verilmesi gayet mantıklıdır. Fakat Ali İmran 46 ve Maide 110 ayetlerinde beşik anlamı yerine oturmuyor. Çünkü filmehdi kelimesinden sonra gelen vekehlen kelimesi Arapçada insanları kasteder ama 40 yaş üstü olanları kapsar. “fi” eki ise İngilizcedeki “in” kelimesi gibi “içinde” anlamı verir ve sonraki kelimeleri de içine alır. Bu durumda çeviri şöyle olmalıydı. “(İsa) İnsanlarla konuşacak, beşiğin içinde yaşlıyken, ve salih kişilerdendir.” Moda mod çeviri böyle olunca, mealciler beşikte yaşlı olunamayacağından “hem beşikte hem de yaşlıyken” diye çevirmişler.

Oysa bu durum sözlü gelenekteki “İsa peygamber kıyamette gelecek” sözüyle beraber düşünüldüğünde, hiçte saçma olmaz. O zaman çeviri şöyle olur. “(İsa) İnsanlarla konuşacak mehdiyken (veya mehdi dönemindeyken) ve kemale ermişken ve o salih kişilerdendir. Çeviriyi biraz daha düzelttiğimizde “Hidayete erdiren, yaşı kemale ermişken insanlarla konuşacak. O salih kişilerdendir.” Şekline bürünür ki anlam tam oturur. Burada fî-lmehdi kelimesinin hidayete erdiren ya da vesile olan anlamını kullanarak mana vermiş olduk. İsa peygamberin 40 yaşına kadar yaşamadığı bilinmektedir. Demek ki bu ayetler ikinci gelişe işaret ediyor olmalı. Yani hadislerle örtüşmektedir. Fakat buradaki kasıt onun kişiliği değil, getirdiği öğretidir. Ben, İsa peygamber gelecek dendiğinde, onun öğretisinin hakim olacağını anlıyorum.

Bu mantıkla baktığımda daha önce yaptığım Deccaliyet, İsa ve Mehdi dönemleriyle de örtüştüğünü görüyorum. Aslında bu dönemler İnsanlığın durumuna açıklama getirmek için yaptığım ayrımdır. Mehdi ya da İsa diye birinin gelmesinden çok, o dönemleri organize edecek biri ya da -büyük bir ihtimalle- birileri olacaktır.  Yani kişilerden çok Deccâl, İsa, Mehdi zihniyetlerinin olacağı zamanların olması gerektiği sonucuna varıyorum. Yoksa İsa peygamberi diriltme derdinde değilim.  Mehdi konusuna devam edelim.

Kuran’da önemli gördüğüm bir sembol de (demir yani) “hadid”dir.

 [stextbox id=”warning”]Hadid 25 Doğrusu Biz elçilerimizi hakikatin apaçık belgeleriyle gönderdik; onlarla birlikte Kitab’ı ve insanlığı adâletle ayakta tutsun diye mizanı indirdik; ve içinde hem kahredici bir güç hem de insanlar için sayısız faydalar bulunan demiri indirdik: Ki böylece Allah, kendisine ve elçilerine gıyapta destek çıkanları seçip ayırsın: Şüphesiz Allah tarifsiz bir güç ve kuvvet, üstünlük ve yücelik sahibidir.(İslamoğlu)

[/stextbox]

Öncelikle tefsircilerin verdiği anlamı düşünürsek çok saçma bir açıklama yaptıkları ortadadır. Bazıları “demir, dünyaya gökten indirildi” anlamına geldiğini düşünmektedirler ve zamanı geldiğinde o demirle kılıç, tank, tüfek ya da başka bir şey yapılacak ve böylece peygambere yardım edenler açığa çıkacak anlamında olduğunu yazmaktadırlar. Bu tür tefsir çok sorunludur ve sanırım başka açıklama bulunamaması sebebiyle kabul görmektedir. Ayeti böyle anlayanların yazdıklarına nette çokça itiraz vardır. Özellikle Kuran’ın insan yazımı olduğunu savunanların eline koz verilmektedir. Dünyada ki tüm elementler uzaydan gelmiştir. Dünyada üzerinde ya da içinde hiçbir element oluşmamıştır. İçlerinden sadece demiri alıp onu da mucize ayetmiş gibi sunarsanız dalga konusu olmanız normaldir.

Öncelikle ayette geçen “demir” ne anlama gelmektedir, onu araştıralım. Bunun için Kuran’ın sunduğu bir çözüm var. Bir kelimenin anlamı açık değilse, başka ayetlerdeki kullanımına bakmak gerekir. Kelimeye verilmesi gereken anlam, başka bir ayette açıklanabilir. Buna en güzel örnek, Enbiya 26 ayetindeki “kul” kelimesinin, Araf 194 ayetinde açıklanması, verilebilir.

Yaptığım araştırmada karşıma çıkan hemen her demir kelimesi metal olan demiri çağrıştırıyordu. Fakat Sebe 10 ayeti çok başka şeyler söylediği belli idi. 

 [stextbox id=”warning”]Sebe 10 Andolsun ki, biz Davud’a tarafımızdan bir fazilet verdik. “Ey dağlar! Onunla beraber tesbih edin.” dedik ve bunu kuşlara da emrettik ve ona demiri yumuşattık.[/stextbox]

Ayette Davut peygambere bazı ayrıcalıklar tanındığı söyleniyordu ama “ona demiri yumuşattık” söylemi belirgin bir anlam vermiyordu. Demir işlemeyi Davut peygamber bulmadığına göre, verilen faziletin hadid 25 ayetindeki demirle bir bağı olmalıydı. Daha sonra, değerli bir dostumdan çözüm geldi. 

 [stextbox id=”warning”]Kaf 20 Sur’a üfürülmüştür, işte va’d edilen gün budur.

Kaf 21 Her nefis beraberinde sevk eden ve şahitle gelir. 

Kaf 22 Sen kesinlikle bundan gaflette idin yani bilmiyordun, şimdi perdeni senden açtık, işte artık görüşün keskindir.

[/stextbox]

Ayetteki “görüşün keskindir” sözü “hadid” kelimesinin anlamı olarak çevrilmektedir. Bu anlamı demir kelimesinin fiil hali olarak aldıklarından, Hadid 25 ayetindeki hadid kelimesiyle özdeşleştirmediler. Oysa Hadid 25 ve Sebe 10 ayetlerindeki demir kelimesi de, fiil olarak alınmalıdır. Kâf 22 ayetinde hadid kelimesi asla yerine oturmuyor. Aslında orada Arapça keskin anlamında olan (حاد) “haad” kelimesi kullanılmalıydı. Hadid kelimesine “keskin” anlamının verilmesi, tamamen cümlenin gelişinden kaynaklanmaktadır. Yani Kuran, Hadid kelimesine başka bir anlam yüklemiştir. Ben bu anlamın “görüşü keskin kişi” anlamına geldiğini kabul ediyor ve diğer ayetlere de bu anlamı yüklüyorum. Fakat buradaki görüşün keskinliği, sıradan bir keskinlik değildir. Kıyameti yaşayan kişinin, gaflet uykusundan uyanmış olması hali gibi bir duruma, görüş keskinliği diyeceğiz.

Şimdi Sebe 10 ayetindeki “ona demiri yumuşattık” sözü, çok başka bir anlama bürünmüş oldu. Bu demektir ki Davud bir demirci değil, gaflet uykusu biraz aralanmış kişi demektir. Bu da bana, Mehdi’nin, tarihteki Davut peygamber kişiliği arkasına gizlendiğini söylüyor. Zaten ayette “tarafımızdan bir fazilet verdik” sözü de bu durumu destekler bir yapı içermektedir. Fakat buradan anlıyoruz ki, Mehdi tam olarak uyanmamış ama, yine de kimsenin ulaşamayacağı şeylere ulaşabilecek durumdadır. Görüşü tam açılmamıştır ama, yine de mucizeler yaratacak şeyler yapabilecektir.

Hadid 25 ayetine dönersek: Peygamberlerin özellikleri anlatıldıktan sonra, demirin indirildiği söylenmektedir. Demek ki bu peygamber özelliklerinden, demir denen neyse, onda da olmalıdır. Ayrıca, bu demir peygamberden sonra, yardım edenleri meydana çıkarmalıdır. İşte, ayetteki demiri, görüşü keskin kişi olarak aldığımızda, anlamın tam olarak oturduğunu görüyoruz. Peygamberden çok sonra, Kuran’ın gerçek anlamını meydana çıkarıp, Allah’ın ve Peygamberin amacına hizmet edecek bir ekip oluşturabilecektir. Bu durum hadislerle de desteklenmektedir.

Demir kelimesi kasıtlı seçilmiştir. Çünkü demirin sertliği bilinen bir durumdur. Bu ayetteki “içinde hem kahredici bir güç hem de insanlar için sayısız faydalar bulunan demir” diyerek “demir gibi bir karakter” yapısına vurgu vardır. 

 [stextbox id=”grey”]Haris bin Muğayre-i Nasrı der ki: İmam caferi sadık aleyhisselam’a “İmam (Yani Hazreti Mehdi) ne ile tanınır?” diye arzedince şöyle buyurdu.

Heybet ve vakar ile.

Başka ne ile tanınır?

Ayrıca helal ve haram ile, Halkın ona olan ihtiyacı ile onun hiç kimseye muhtaç olmamasından tanınır, onun yanında Resulullâh’ın silahı bulunur. 

[/stextbox]

Görüldüğü gibi ayet ile hadis üst üste çakışmaktadır. Ayette zikredilen “kahredici bir güç”, hadisteHeybet ve vakar ile“, ayette “insanlar için sayısız faydalar” sözü “Halkın ona olan ihtiyacı ile” örtüşmektedir. Hadiste bahsedilen “Resulullah’ın silahı” Kuran’dır. Yani Hadid, peygamberden çok sonra Kuran’ı kullanarak bir ekip oluşturacak ve onlar insanlığı kıyamete hazırlayacaktır. 

İslâm inancına göre peygamberlik bitmiştir. Bu süreçten sonra sadece Mehdi ya da İsa gelecektir. Ayette bahsedilen demir, ancak bu ikisi olabilir. Onlar da kıyamette geleceği için, ayetler bu şekilde yorumlanmalıdır.

Başka bir hadiste:  [stextbox id=”grey”]Aralarında kadınların da bulunduğu 314 kişilik bir grup oluştururlar. Onlar her zalime galip gelirler. Onların kalpleri demir gibidir ve onlar gündüz arslan, gece de abiddirler. Ne evvelkiler, ne de sonrakiler fedakârlıkta onlara yetişemez. (Ukayli “En-Necmu’s-sakıb fi Beyanı Enne’l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale’t-Temam ve’l kamal”) [/stextbox] diyerek bu ekibin 314 kişi olacağını söyler.

Benim düşünceme göre, bu ekibin üç görevi olacaktır. İlki: bizleri kıyamete hazırlamak, ikincisi: bizden bedensiz yaşama geçemeyecekleri altın çağda eğitime almak, üçüncüsü: Âdemoğlundan sonraki dünyanın halifesini yetiştirmek. Yani Mehdi biz ve bizden sonraki bir dönemin organizasyonunu yapacak. Bizim dönem bir çağ ise, bizden sonrakiler başka bir çağ insanı olacaktır. Yani mehdi iki dönemin organizatörü olacak. Bu durum size bir şey çağrıştırıyor mu bilmem ama bana, Kuran’daki Zülkarneyn’i hatırlatıyor. Yani Kuran Zülkarneyn kıstası içinde de mehdinin yapacağı işleri anlatmış. Zülkarneyn konusunu “Zülkarneyn kimdir?” adlı makaleden okuyabilirsiniz.

Kuran’ın mehdiyi anlattığı önemli bir ayet gurubu daha var. Hadis desteğiyle bu ayetleri de inceleyelim. Bakara 246-251 ayetleri bize güzel bilgiler sunmaktadır. Bu ayetleri doğru anlayabilmek için, önce kullanılan sembolleri anlamak gerekir.

Kuran’ı bilenler, Kuran’ın büyük bir kısmında İsrailoğulları ile ilgili konuları işlediğini bilirler. Sanki Kuran İsrailoğulları üzerine şekillenmiş gibidir. Bunun nedeni Kuran’ın seçtiği anlatım tarzıdır. Musa’nın göçü de tamamen insanlığın göçüdür. Yani İsrail oğulları da bir semboldür.

İsrailoğulları=İnsanlık. 

Davut=Mehdi.

Talut=İsa dönemi.

Câlut=Deccaliyet dönemi.

Su=para.

Nehir=Maddiyat, yani materyalist sistemin imkânları, olarak alırsak ayetlerin gerçek anlamı ortaya çıkmaktadır. 

 [stextbox id=”warning”]BAKARA   246 – Baksana, İsrail oğullarının Musa’dan sonra ileri gelenlerine! Hani onlar, bir peygamberlerine: “Bize bir kumandan gönder de Allah yolunda savaşalım…” dediler. O da: “Size savaş farz kılınırsa, acaba yapmamazlık eder misiniz?” dedi. Onlar: “Bize ne oldu da yurtlarımızdan çıkarıldığımız ve çocuklarımızdan ayrıldığımız halde Allah yolunda savaşmayalım?” dediler. Bunun üzerine savaş kendilerine farz kılınınca da onlardan pek azı hariç, yüz çevirdiler. Ama Allah, o zalimleri bilir.  [/stextbox]

Bakara 246’dan başlarsak: Öncelikle anlatılan olayların Musa’dan sonra bir dönemde insanların bir komutan (ya da kurtarıcı) istediklerini anlıyoruz. Fakat Davut peygamber zamanında İsrailoğulları ne yurtlarından çıkmışlardı ne de çocuklarından ayrıydılar. Yani bu dönem, Davut ismi geçiyor diye, Davut peygamber zamanında geçen bir durum değildir. Ben şu anda insanlığın içinde yaşadığı dönemi anlattığını düşünüyorum. Şu anda dünyada muazzam bir kurtarıcı beklentisi vardır. Hristiyan ve Museviler Mesih’i, Müslümanlar Mehdi’yi, Hindular Avatar’ı, Budistler Maitreya’yı ve diğer tüm inançlar bir kurtarıcıyı beklemektedir. Özellikle, Tanrıyı kıyamete zorlamak gibi bir düşüncenin bile oluştuğunu bilmek, durumun ne kadar gündem olduğunu ve ayete uyduğunu görebiliyoruz.

Kuran’ın kullandığı üslup gereği; geleceği, geçmiş gibi anlatmayı da içermektedir. Onun için bu ayetler tam olarak günümüzü anlatmaktadır. Tüm dünya bir kurtarıcı bekliyor olmasına rağmen, ayetten anladığım ona çok az insanın yardım edeceğidir. Bu durumu yukarıdaki hadislerden de anlayabiliyoruz. Mehdi ve arkadaşları 300 civarı kişi olacaktır. 

 [stextbox id=”warning”]BAKARA   247 – Peygamberleri onlara: “Allah, size hükümdar olmak üzere Talût’u gönderdi.” demişti. Onlar: “Ona bizim üzerimize hükümdar olmak nereden geldi? Oysa hükümdarlığa biz ondan daha lâyıkız, ona maldan bir genişlik, bir bolluk da verilmemiştir.” dediler. Peygamberleri de “Onu sizin başınıza Allah seçmiş ve ona bilgi ve vücut bakımından bir güç, bir genişlik vermiştir.” dedi. Hem Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah’ın rahmeti geniştir, o her şeyi bilir.[/stextbox]

Ayette, kral olarak, Talut’un gönderildiği söylenmektedir. Fakat insanlığın onu beğenmediği anlaşılmaktadır. Aslında burada insanlıktan çok, gelişmiş ülkelerin, bu duruma sıcak bakmayacağını anlamak gerekir. Çünkü, onların sömürü düzenlerinin sonu geleceği için, durumdan hoşnut olmayacaklar. Dediğimiz gibi, Talut, İsa dönemidir. İsa dönemi barış ve huzurun tesis edildiği dönem olacaktır. Dünyaya adalet ve sükûnet hakim olacaktır. İsa peygamberin geri geleceği şeklindeki inanç doğru değildir. Geri gelecek olan onun barış mesajı olacaktır. “Yanağına tokat vurana diğer yanağını da çevir” mantığı hâkim olacaktır. Haksızlıkların, israfın ve aç gözlülüğün önüne geçileceği için zenginlerin pek hoşlanmayacağı bir dönem olacaktır. Fakat Mehdi özel bilgilere sahip olduğu için kimse itiraz edemeyecektir. 

[stextbox id=”warning”] BAKARA 248 Peygamberleri, onlara şunu da söylemişti: Haberiniz olsun, Onun hükümdarlığının alâmeti, size o tabutun gelmesi olacaktır ki onda Rabbinizden bir sekine, (sükûnet, gönül rahatlığı), Musa ve Harun ailelerinin bıraktıklarından bir bakiyye (yani kalıntı) vardır. Onu melekler taşımaktadır. Eğer iman etmiş kimselerden iseniz, bunda sizin için kesin bir ibret, bir alâmet vardır.[/stextbox]

Bakara 248’de, İsa döneminin ne zaman başlayacağını görebiliyoruz. Mehdi, Ahit Sandığını (yani Talut’un hükümdarlığının alametini) bulduğunda –ya da dünyaya ilan ettiğinde- dönem başlayacaktır. Bu sayede dünyada sekine, sükûnet, gönül rahatlığı, barış ve huzur olacaktır. Çünkü insanlar birbirini yemeye ara verip ne olduğunu anlamaya çalışacaktır. Ayrıca ayetten Mehdinin hâlâ geçerliliği devam eden iki önemli bakiye elde edeceğini anlıyoruz. Bana göre bu bakiyeler, iki kütüphaneye giriş bilgileri olacaktır. Musa Mısır’daki, Harun Tibet’teki kütüphanenin şifrelerini içermelidir.

Kuran tefsircileri bu hikâyenin 1. Samuel 1-28‘de anlatılan Saul’un kral ilan edilmesinin hikâyesinden kaynaklandığını düşünmektedirler. Oysa bu hikaye Tevrat’taki bilgilerin baz alınabileceği şekilde dizayn edilmiştir. Yani Kuran’da mehdinin gizlenebilmesi için yakıştırılmıştır. Elbette aynı hikâye olmadığının açık delilleri de konulmuştur. Örneğin Bakara 246’da “Bize ne oldu da yurtlarımızdan çıkarıldığımız ve çocuklarımızdan ayrıldığımız halde” denilmektedir. Oysa İsrailoğulları, kral Davut ya da kral Saul döneminde, ne yurtlarından çıkarılmışlardı ne de çocuklarından ayrılmışlardı. Bu durum günümüzdeki durumu yansıtmaktadır. Günümüzde İsrail oğulları bir devlet kurmuş olmalarına rağmen, çoğunluğu dünyanın her tarafına dağılmış durumdadır.

Başka bir örnek ise Bakara 248’deki ahit sandığını kastederek “Onu melekler taşımaktadır” demektedir. Geçmişte sandık melekler tarafından taşındığına dair bir işaret yoktur. Tevrat’a göre Filistin beyleri karar verip göndermiştir. Kuran ise meleklerin taşımakta olduğunu söylemektedir. Bu iki durum olayın henüz gerçekleşmediğinin işaretidir.

Bu durum:

 [stextbox id=”grey”]

“Ona Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu göstermesidir. Antakya denilen bir yerden Tabut’u (kutsal emanetler sandığını) ortaya çıkaracaktır.” (Suyuti, el- Havi li’l Feteva, II. 82)

“Mehdi, Rumlarla savaşmak için bir ordu gönderir. Onun fıkıh bilgisi on aliminkine bedeldir. O, Tabut-u Sekineyi de Antakya mağarasından çıkarır.” (Naim bin Hammad, Kitab-ül Fiten)

[/stextbox]

Hadisleri tarafından da desteklenmektedir. 

 [stextbox id=”warning”]BAKARA   249 – Talut, ordu ile hareket edince dedi ki: “Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan içerse, benden değildir. Kim de onu tatmazsa, işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka (bu kadarına ruhsat vardır).” Derken içlerinden pek azı hariç, hepsi de varır varmaz ondan içtiler. Talut ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde. “Bizim bugün, Câlut ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarına inanıp, bilenler ise şu cevabı verdiler: “Nice az topluluklar, Allah’ın izniyle nice çok topluluklara galip gelmişlerdir. Allah, sabırlılarla beraberdir.”[/stextbox]

Bu ayetteki hikâye de Tevrat’la örtüşmez. Oysa burada dünyada yaşanan sistem anlatılmaktadır. Bakara 249’da Deccâliyetin tam bir tanımı vardır. Nehrin maddiyat olduğunu düşündüğümüzde, geçilen suyun da para olduğunu anlamalıyız. Günümüzde herkes deccâliyetin içinde yaşıyor ve tek gerçek olarak onu görüyor. Kuran, maddiyatı değil, maneviyatı salık verir.  Oysa ayette bir avuç suya izin verilmiştir. Yani insanın, geçimlik kadarını elde etmesine cevaz verilmektedir. Fakat insanlık, tek gerçek olarak parayı gördüğü için, çok az insan geçimlik kadarıyla yetinmektedir. İçinde bulunulan sistem deccaliyet dönemi olduğu için, kimsenin maddiyata karşı durmaya gücü yetmez. Herkes ona uymak durumundadır. Câlut deccaliyeti sembolize eder ve bu gün tüm dünyada hâkim durumdadır.

Bu durum hadislerle de desteklenmektedir. [stextbox id=”grey”]“Deccâl rüzgârın yönlendirdiği yağmur gibidir. Deccâl bir kavme gelir, onları davet eder. Onlar da davetine icabet edip ona iman ederler. Bunun üzerine Deccâl semaya emreder onlara yağmur yağdırır, yere emreder onlara nebatat bitirir. O kavmin otlağa çıkmış hayvanları akşam olunca zirveleri en yüksek, böğürleri daha geniş ve memeleri sütten dopdolu olarak dönerler.” [/stextbox] anlatımı bu gün deccaliyete tam olarak uyan batının refahını anlatmaktadır. Deccalin “ben sizin rabbinizim” dediği hadisinden de, insanlığın paraya taptığını anlayabiliyoruz. 

 [stextbox id=”warning”] BAKARA   250 – Câlut ve ordusuna karşı savaş meydanına çıktıkları zaman da şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerlerimize sabır dök, ayaklarımızı sabit tut ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!

BAKARA   251 – Derken, Allah’ın izniyle onları tamamen bozdular. Davud, Câlut’u öldürdü ve Allah, kendisine hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediği şeylerden de öğretti. Eğer Allah’ın, insanları birbirleriyle savması olmasaydı, yeryüzü mutlaka bozulur giderdi. Fakat Allah, bütün âlemlere karşı büyük bir lütuf sahibidir. [/stextbox]

Bakara 250-251’de çok güçlü olan deccaliyetin yenileceği söylenmektedir. Mehdi deccaliyeti (yani Câlut’u) yenerek İsa dönemini başlatacak ve sonrasında kıyamet yaşanacaktır. Bu durum “İsa gökten inecek, Deccalı öldürecek veya Mehdî’nin Deccalı öldürmesine yardım edecek” hadisiyle desteklenmektedir.

Ayetteki önemli bir ayrıntı da, Allah’ın insanları yönlendirmek için, yine insanları kullandığı söylemidir. Yani Allah “Ol” diyerek işleri halletmiyor. Bu durum benim “Allah”; evrenin yazılımının adıdır ve gerekli bilgileri evrene yayınlamaktadır savımı desteklemektedir. Bence Mehdi ve arkadaşları, yeterli frekansa ulaşmış kişi olarak evrenin yayınladığı bilgileri işleyebilecek kişiler olacaktır. Tıpkı Einstein gibi, bilgileri sezgiyle alacaklardır. Yeterli frekansa gelen biri ya da birileri bizden öncekilerin bıraktıkları ahit sandığı ve kütüphanelere ulaşarak sistemin şifrelerini ya da sembollerini çözecek ve insanlığı bedensiz yaşama götürecektir. Yani Arşı taşıyanlar ile Yüksek Melekler Topluluğu, Allah programının gereklerini yapmamızı sağlayarak, boyut atlamamıza vesile olacaklardır.

Tekrar olacak ama Mehdi, çok az kişiyle deccaliyete son verecektir. Onun için çok önemli desteğe ihtiyacı olacaktır. İşte bu desteğin en önemli argümanının “bilgi” olduğunu anlayabiliyoruz. Fakat bu bilgilerin en önemlileri kütüphanelerden gelecektir. Mehdiye yapılan yardım ise bu kütüphaneleri açmasını sağlamak olacaktır. Bunun için önce ahit sandığını bulacaktır. Onun içindeki şifreler ile kütüphaneleri açabilecektir. Ahit sandığını bulmasına yarayan ipucu [stextbox id=”warning”] Sebe 10 Andolsun ki, biz Davud’a tarafımızdan bir fazilet verdik.Ey dağlar! Onunla beraber tesbih edin.” dedik ve bunu kuşlara da (emrettik) ve ona demiri yumuşattık.“[/stextbox] ayetinde gizli olabilir. Çünkü Davud’a verilen fazilet ile birlikte dağlar ve kuşların da bir ilişkisi vardır. Buradaki dağların inançlar olduğunu biliyorum ama kuşların bu işle bağlantısını henüz çözemedim.

Bu durum [stextbox id=”grey”]“Mehdi çıktığı zaman, Ehli Kehf’e gidip selam verince, Allah onları diriltecek ve Mehdi’nin yanında yerlerini alacaklardır. Daha sonra yattıkları yere dönüp kıyamete kadar da kalkmazlar. (Kitabul Burhan, VI. Bölüm)” [/stextbox]hadisiyle desteklenmektedir. Bu hadisteki Ehli Kehf’in kütüphaneleri sembolize ettiğini “Zülkarneyn’in bize bıraktığı sırlar…” adlı makaleden okuyabilirsiniz.

 [stextbox id=”warning”]Kehf 25 Onlar, mağaralarında üçyüz yıl kadar kaldılar ve dokuz yıl da buna ilave etmişlerdir.[/stextbox]

Bu ayetten kütüphanelerin 300 yıl hiç açılmadığını anlayabiliyoruz. Mehdi kütüphaneleri açtıktan sonra 9 yıl onları insanlığa açacak şekle getireceğini anlayabiliyoruz. Bu durumu; [stextbox id=”grey”]Al-i Muhammed’in Kaim’inin (Hazreti Mehdi’nin) iki gaybeti (yani kayıp dönemi) vardır. Birisi diğerinden daha uzundur…” [/stextbox](Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani s. 199) hadisiyle de desteklenmektedir. Bu hadise göre mehdinin iki kayıp dönemi olacaktır. Birinin bu 9 yıl olacağı bellidir. Diğerinin ise Ahit sandığını aradığı yada onu anlamaya harcayacağı süre olabilir.

Bu durumlar yaşandığında Kuran’ın dünyada ciddiye alınmasına sebep olacak ve Sâd 87ve 88 ayetleri fiili olarak hayata geçmiş olacaktır.

 [stextbox id=”warning”]Sad 87-88 O Kuran, bütün âlemler için bir zikir, bir öğüttür. Herhalde onun haberini bir zaman sonra bileceksiniz.[/stextbox]

O zaman Kuranın insanlığı kıyamete hazırlamak için gönderildiği, tam olarak anlaşılacaktır. Onun haberi kıyamette ortaya çıkacak olan haberdir.

Bunların haricinde Kuran’da dolaylı olarak Mehdi’ye hitap ettiğini düşündüğüm ayetlerde vardır. Müddesir suresi direk Mehdiyi muhatap alır ve ona seslenir. Mevcut yorumlar, peygambere seslendiğini düşünür ama Kuran peygambere Müzzemmil suresinde seslenmektedir. Zaten Müddesir 8 ayeti “o sura üflendiği zaman” diyerek kıyamette mehdinin hazır olması için uyarıldığını anlayabiliyoruz.

Çevremize baktığımızda dünyasal işlerle öylesine meşgulüz ki! İnsanlığın uyanacak olmasına ihtimal veremiyoruz. Nereden okuduğumu hatırlamadığım ama sevdiğim bir söz var, durumu çok net açıklıyor. “Tv’de İsa peygamber olsa ‘dizim kaçıyor’ diyerek kanal değiştirecek insanlar var”. İşte bu kadar dünyaya bağlanmış birini dahi gaflet uykusundan uyandıracak bir yöntemle insanlık  uyandırılacaktır. Tahminim, Atlantislilerden bize kalan kütüphaneleri açtığımızda dünyada bir şok dalgası olacaktır. Sur’a üfleme bu şok dalgasının adıdır. Bu haber öyle hızla yayılacaktır ki duymayan kimse kalmayacaktır. Dereden tepeden aşacak olan bu şok dalgası insanlara bildiklerinin boş şeyler olduğunu anlatacaktır.

Seyfullah DEMİR.

Önemli bir Not: Soyadımın tesadüfen “Demir” olması beni mehdi yapmaz. Lütfen mehdiliğe soyunduğum gibi saçma düşüncelere kapılmayın.