Sekil-051

Şekil 1:100-140 Milyon yaşında çekiç.

Bu çekiç fosili bulan bayan Emma Llano Uplift dağında bulmuş olduğu iddia edilmektedir. Yaratılış Müzesi müdürü Dr. Carl E. Baugh, Hans – Joachim Zillmer’e fosil için yapılan araştırmaları inceleme imkânı vermiştir. Araştırmalarda “çekicin sapının kristalize olup taşlaşabilmesi için 100-200 milyon yıl gerektiği” belirtilmektedir. Bu çekiç bir su birikintisi içinde üzeri alüvyonlarla kaplanarak (en az 2 atmosfer basınç altında) oluşmuş olduğu düşünülmektedir. Çekiç birçok bağımsız kuruluş tarafından incelenmiş ve gerçek olduğuna hükmedilmiştir. Ayrıca demir kısmının yüksek kalitede olduğu anlaşılmıştır. Bu çekicin içeriği bugün bizim kullandığımız demir içeriğine sahip değildir. Çekici bulanlar fosili ayırtırken demir kısmını çizmişlerdir. Çentik oluşan yerin 60 yıldır paslanmamış olduğu gözükmektedir. Bu çekicin bizim şu anda kullandığımız yöntemle yapılmadığını gösterir. Bu gün üretilen çelik içinde bakır, titanyum, manganez, kobalt, molibden, vanadyum, tungsten veya nikel gibi maddelerden az miktarda bulunmaktadır. Oysa bu çekiçte bu maddeler yoktur. Yapılan açıklamalarda bu günkü teknolojimizle böyle bir üretim yapılmadığı için bu çekicin insan ürünü olamayacağı söylenmektedir.

Çekicin içinde bulunduğu kayayla kaynaşmış olması onların aynı zamanda var olmalarını gerektiğini gösterir. Kayanın yaşı en az 100-140 milyon yıl olduğundan bu oluşumun en alt sınırının 100 milyon yaşında olduğu düşünülebilir.

Sekil-13

Şekil 2 50 milyon yıllık lavların altından çıkan bir kap.

Şekil 2’de bulunan tokmakla çömlek de aynı şekilde ilginçtir. Elbette bu eserler insana ait olsaydı sorun yoktu. Fakat bu eserler 50 milyon yaşında. Bu eserlere 1877 de bir tünel çalışması sırasında rastlanmıştır. 50 milyon yıl önce patlamış bir volkanın lav akıntısı içinde bulunmuşlardır. Tokmak 30 cm uzunluğunda ve kap ise 10 cm çapındadır. Günümüzde sarımsak ezilen kaplara benzemektedir. 50 milyon yıl önce lavların altında kalırken sahipleri orayı çoktan terk etmiş olmalıdır.

İspanyollar Amerika kıtasına gitmeden önce orada birçok tarım ürünü yetişiyordu. Yüzlerce tür yanında patates, domates, çilek, salatalık gibi ürünler de beyaz adam gelmeden evvel Amerika’da, çoğu And dağlarında yetişiyordu. Soframıza koyduğumuz sebze ürünlerinin yarısını Amerika’nın keşfine borçluyuz. Gerçekten Amerika’daki eski uygarlıkların sofraları gelen İspanyollara nispeten daha zengindi. Bu ürünlerin birçoğunun vahşi çeşitlerinin kıtada bulunmaması çok ilginçtir. Acaba Kızılderililer o türleri nasıl elde etmişlerdi.

Şekil 3’de 1900 yılında Girit’e yakın Antikitera adası yakınlarında bir batıkta bulunanbu makine 80’den fazla parçadan (30’u dişli) oluşmaktadır. Yapılan çalışmalarla harika yapısı anlaşılmıştır. Bronz çarklardan ve göstergelerden oluşan makinenin bütün parçaları 2 mm kalınlığındaki tek bir levhadan kesilmiş; hiçbir parçası dökme değil ya da başka bir metalden oluşmuyor. Çok zarif bir çark sistemiyle donatılmış makinenin klasik bir saatten çok daha karmaşık bir yapısı vardır. Ön yüzünde dairesel bir gösterge, Yunan burçlar kuşağı ve Mısır takvimi bulunuyor. Arka yüzünde de dairesel iki gösterge var. Bunlar Ay’ın evrelerini ve tutulma örüntülerini gösteriyor. Makine, yan yüzlerinin birinden çıkan bir kolun çevrilmesiyle çalıştırılıyor. Antik bilgisayarın Güneş’in ve

antikitera2

Şekil 3 Antikitera makinesi ve prototipi.

Ay’ın konumlarını -hatta Ay’ın elips yörüngesinden kaynaklanan hızlanmasını- hesaplamada, Güneş ve Ay tutulmalarını belirlemede kullanıldığı anlaşılmış durumda (makineye bir tarih giriliyor, kol çevriliyor ve makine o tarihte Güneş’in, Ay’ın ve gezegenlerin gökyüzündeki konumlarını veriyor). Bu makineyi kimlerin yaptığı anlaşılamamıştır. Yunanlıların sırf güneş sistemini takip edebilmek için hesap makinesini ya da bir radyoyu bulmadan bu aleti bulmuş olması çok gariptir. Birkaç defa tamir edildiği anlaşılmaktadır. M.Ö 100-150′lerde yapıldığı düşünülen bu aleti insanların yapmış olabileceğine inanılmaktadır. Yoksa o alet tanrılardan insanlara miras kalmış olmasın… Çünkü o zamanlarda ayın evrelerinin yada tutulmalarının bilinmesinin o kadar önemi yoktu. Kılıçla savaşan ve insanların en önemli derdinin varolma savaşı olduğu dönemlerde en son icat edilecek şey bu makine olurdu. İcatları belirleyen şey ihtiyaçlardır. Ayın eliptik yörüngesinin hızlanmaya etkisini hesaba katacak kadar gelişmiş biri kalkıp saat yerine böyle bir şeyi icat etmesi beklenmez.

Sekil-12-300x163

Şekil 4 Yaklaşık 300-325 milyon yıllık çömlek.

 1912′de Oklahama’daki Thomas Büyükşehir Elektrik fabrikasında, iki işçi, fabrika kazanına kürekle kömür atarlarken şaşırtıcı bir bulgu ile karşılaştılar. Kömür parçalarından biri kaldırmak için oldukça büyüktü, bu nedenle işçilerden biri kömürü kırdı. Kömür parçasını kırdığında içinde demir bir çömlek olduğunu gördü. Şekil 4’deki çömlek kömürden çıkarıldığında, çömleğin kalıbı iki parça içinde de görülebiliyordu. Pek çok uzman, demir çömleğin etrafındaki kömürü inceledi ve çömleğin yaklaşık 300 – 325 milyon yıl önce yapıldığını belirlediler. Bu, demirin, MÖ 1200 yılları civarında kullanılmaya başladığını iddia eden bilim için açıklanması mümkün olmayan bir bulgudur. Demirin oksijenle birleşerek yanması sonucu yok olması bizim eskiden kalma demir aletlere ulaşmamızı engelliyor. Onun içinde bilim eskiden demirin kullanılmadığını söyler. Fakat böyle ilginç bir bulgu her şeyi altüst eder ama bilim bunu koyacak yer bulamadığı için görmezden gelir. Elimizdeki en eski insansı fosili 7-8 milyon yıllık iken 300 milyon yıllık bu çömleği nereye koyacağız. Bilimin bu tür verileri dikkate alması demek var olan teorilerin çöpe atılması demektir. Eğer var olanların yerine yenisini koymazsanız eskisini atamazsınız. İşte şu anda bu durumu yaşıyoruz. Bu veriler var ama yeni teori olmadığından verileri görmezden geliyoruz.

Nette böyle bir sürü veri var. Fakat nette çok fazla da yalan ve yanlış bilgi var. Onun için bu eserlerin ne kadarının gerçek ne kadarının yalan olduğunu anlamak zor. Ben yukarıya ciddi bulduklarımı almaya çalıştım. Antikitera makinesinin belgeselini de seyretmiştim ama o alete oluşturulan çözüm çok farklı da olabilir. Bunların haricinde Bağdat pili diye anılan bir eser daha var ve elektrik ürettiği kanıtlandı.

Antikitera makinesiyle Bağdat pili nispeten yakın zamanlara ait eserler. İnsanlar tarafından kullanıldıkları kesin ama bu eserlerin mevcut teorimize göre olmaması gerekir. Hiçbir elektronik aletin olmadığı bir yerde elektrik üreten bir pil ne işe yarar. İşe yaramayacak bu pili neden yapsınlar. Acaba o eserler tanrılardan kalan bazı nesnelerin çalıştırılabilmesi için miydi?

Eğer bu fosillerden tek biri bile gerçekten geçmişten kalmış gerçek bir eser ise dünya tarihi yeniden yazılmak zorunda.

Seyfullah DEMİR