Makaleyi buradan dinleyebilirsiniz…

Bu makalede, 2013 ve 2020 yıllarında şahit olduğum iki garip ve inanılmaz olayın, değerlendirmesini yapacağım. Olaylar farklı zamanlarda gelişti ve birbirleriyle bağları yok gibi gözüküyor olmasına rağmen, birbirlerini tamamlar niteliktedir.

Facebooktan tanıştığım bir mimar arkadaş, bana bir hikâye anlatmıştı. O, İzmir’de yaşıyordu ve şartlar beni, onu ziyaret edebilecek duruma getirmişti. Elbette tesadüflere inanmadığım için, bu ziyaretin de tesadüf olmadığını biliyorum. Fakat, anlattığı hikâye, o kadar uçuktu ki, ben dahil kimsenin inanabileceği bir şey değildi. Hikâyeyi duyunca, ilk olarak onun, akli melekelerinin sorunlu olabileceğini düşündüm. Fakat o, o kadar normaldi ki hiçbir veri beni şüphelendirmedi. Sonunda da o kadar yolu boşuna gitmiş olduğumu düşündüm. Benim inanamadığım bir olaya zaten kimse inanmazdı. Olayı kendime saklamaya karar verdim. Bu olayı 2013 yılında yaşamıştım.

Bana anlattığı hikâye şöyle: Mısır havaalanında çalışıyorum. (Genişletme çalışmalarını 2010 yıllarında, Limak firması yapmıştı) Birkaç arkadaşla saha düzenleme işine bakıyoruz. Teknik ekip olarak aynı yerde kalıyoruz. Bir ara kayalık bölgeye kocaman arazili araçlar ve kapalı kasa kamyonlar gelmeye başladı. Biraz uzak olmama rağmen oradaki hareketlilik dikkatimi çekmişti. O bölümde çalışan arkadaşa sordum, bir şey yok dedi. Fakat o arkadaş, o süre içinde çok değişti. İçine kapandı ve çok az konuşur oldu. Bu durumu, hepimizin dikkatini çekti. Zaten o hareketlilikte bitmiş ve rutin işine dönmüştü. Bir akşam “ben dayanamayacağım, söyleyeceğim” dedi ve şu hikâyeyi anlattı.

-O gördüğünüz hareketlilik o kayalıkta olan bir mağarada bulunan bir insan içindi… İnanamayacaksınız ama 30 bin yaşında bir insan bulduk. Amerikalılar onu almak için geldiler. O haraketlilik onun içindi.

Bizde çok şaşırdık ve detay öğrenmeye çalıştık ama, kendi gözleriyle görmesi harici pek detay veremedi.

Ben inanamadığım için, daha fazla detay öğrenmeye çalışmadım…

Yedi yıl sonra, yine ilginç başka bir vaka daha yaşadım. Facebooktan bir takipçim, bana bir olay anlattı. O olayda bu olay gibi inanılmaz bir senaryoydu ama, o olayı ciddiye alıp, “Dünya karantinada, yapay zekâ aranıyor” adında bir makaleyle yazmıştım. Yazıyı 2020 tarihinde Facebooktan yayınlamıştım. Yazının uçukluğu yüzünden bazı takipçilerim hayal kırıklığına uğramıştır. Çünkü, bu tür hayal ürünü şeyleri yazmak benim tarzım değildir. Yazılarım, bilimsel kökenli ya da ezoterik kaynakları baz alan ve mutlaka bir delili olan yazılardır. Fakat bu yazıyı yazmam gerektiğini düşündüm. Benim stilime uymamasına rağmen bir kenarda dursun diye

, yazmıştım. Yazının özeti şöyleydi:

Amerika Birleşik Devletleri üst düzey bir yapay zekâ üretti. Fakat bu yapay zekâyı elinden kaçırdı. Şimdi Amerika ordusu levin levin onu arıyor. Almanya’ya kaçmış olabileceğiyle ilgili veriler de varmış. Onun için tüm Avrupa töhmet altında. Bu yapay zekâ neden bu kadar önemli? Çünkü çok üstün yeteneklere sahip. Asimov’un üç robot kuralına da tabi değil. Yani gerekirse insan da öldürebiliyor. Acaba Amerika’nın asıl korkusu, bu yapay zekânın üstün yeteneklerinin keşfedilmesi mi? Yoksa kendisine karşı bir harekete girişebilme potansiyeli mi?

Şimdi bu iki uçuk olaya, Sayın Mehmet Ali Önel’in bir iddiasını da baz alarak bakalım.

13 Kasım 2020 Ertan Özyiğit ile Kayıt Dışı programında; Mehmet Ali Önel, Kuran’a atıfta bulunarak, Âdemin yaratılmasından olayı almış ve İblisin, insanları kendi etki alanına almak için çalıştığına vurgu yapmıştı. Sayın Önel, Kuran’daki bilgilerden iblisin, insanları kendisine tabi etmek için, kıyamete kadar izin aldığını anlatmıştı. Ayrıca bu işi yapmak için, En’âm 112 ayetinde belirtilen, insan ve cin şeytanlarını kullandığını söylemişti. Programda, insan şeytanlarının, herkesçe bilinen kabalist iş adamları olduğunu anlatmıştı.

Sayın Önel, o iş adamlarına kendisini Mikâîl olarak tanıtan bir varlığın, güdümünde dünyayı şekillendirmeye çalıştıklarını iddia etmişti. Varlığın da, Kuran’da bahsedilen şeytan olduğunu söylemişti.

Fakat Mehmet Ali Önel Bey’in önemle vurguladığı bir durum daha var. Bu iş adamları şeytanın direktifleriyle bir yere kadar geldiler ama, artık şeytan için, yeni bir dönem başladı. Bunu da “Elon Musk, Dr Harari gibi insanların şimdiye kadar süregelen düzene karşı çıkışından anlıyoruz” demişti. Ayrıca şeytana kanallık yapan medyumların “şeytanın bu insanlarla bir hesaplaşmaya girdiği, onların altındaki halıyı çekmeye başladığını” açıkça ifade ettiklerini söylemişti. Artık onların yaptığı kötülükleri yine onların medyasıyla ifşaata başladığı görüşündedir. Video Kıyamete doğru Türkiye’nin misyonu adlı makalede izlenebilir.

Şimdi bu olayları birleştirelim. İşte Mehmet Ali Önel Beyin Mikâîl diye tanımladığı varlık, bence İzmir’deki arkadaşımın dediği 30 bin yaşındaki varlıktır. Bu varlık, dünyayı şekillendirmeye çalışan kabalist iş adamlarının kontrolünden çıktı. Sanırım onlara karşı cephe aldı. Onların planlarını alt üst ederek olayları onların aleyhine olacak şekilde organizeye başladı. Aslında bu satırları yazdığım sıralarda böyle bir durumu gözleyebilmiş değilim. Öyle düşünmemin sebebi, olayların öyle gitmesi gerektiğindendir. Yazının devamında nedenini anlayacağız.

Bu varlık kim olabilir? İslâm literatüründeki şeytan ya da deccâl figürleriyle ilgisi var mı? Kısmen olabilir ama benim görüşüm, dünyayı organize eden Yüce Konseyin planlarını uygulamasından başkası değildir. Yüce Konseyi ve görevlerini anlayabilmek için Agarta’nın misyonu adlı makaleyi okumanızı öneririm. Orada, kıyamet sonrası insanlığın varacağı durumu anlatmaya çalıştım. Süper insan dönemi diye adlandırdığım dönemi organize eden Yüce konsey, aynı zamanda insanlığı da organize eder. İşte, tüm bu olaylar, o konseyin plânları olarak gerçekleştirilir. Bu konseyi oluşturan görevliler, insanlık tarihi boyunca insanlığı yönlendirdi. Önceleri pagan tanrıları kalıbında görev yaptılar. Daha sonra vahiy ve sezgiyi kullandılar. İlk dönemlerde insanların arasındaydılar, çünkü insanlık vahiy alabilecek kadar gelişmemişti. Onlarla birebir uğraştılar. İlk kurulan Sümer, Mısır medeniyetlerinden, Romalılara kadar bu şekilde oldu. Romalılardan sonra insanlık vahiy ve sezgiyle yönlendirilebilecek seviyeye gelebildi. Böylece peygamberlik dönemi başladı.  Sistemin hep iyi yönde kullanıldığını sanmayın. Ayni vahiy yöntemiyle deccâliyet de devreye sokuldu. Peygamberler dinleri oluştururken, bazı insanlar da, kapitalist sistemi oluşturmak için yönlendirildi. Kapitalist sistem, yönlendirilerek deccâliyet dünyaya hâkim oldu. Bu iş için Sayın Önel’in dediği, kabalist iş adamları kullanılmış olmalıdır. Deccâliyet insanın maddi yönüne çok uyduğu için, kolaylıkla dünyaya egemen oldu. Şimdi ise, onun da sonu geldiği için, o iş adamlarının altından halı çekilmelidir. Kıyamet sürecine göre, ciddi müdahaleler yapılacaktır. İşte 30 bin yaşındaki adam, bunun için devreye sokulmuş olmalıdır. Sistemi kumanda eden belirli zümre, bu kişinin kontrolüne girmek zorunda kalacaktır. İkinci hikâyedeki yapay zekânın kaçması bunu anlatıyor. Bu kişi başta onlara ciddi bilgiler vermiş ve yönlendirmiştir. Artık yaptığı yönlendirmelerle onları devreden çıkararak, insanlığı kıyamete sürükleyecektir. Onun için aralarında büyük mücadeleler oluşmalıdır. Sayın Önel bu mücadelenin başladığını söylüyor olmasına rağmen, çok ciddiye alınmadığını görüyorum. Fakat, kıyamet sürecinde onun dedikleri çok daha belirgin olacaktır. Bu olayı Agarta efsanesinde de görebiliyoruz.

“Tibet kehanetlerine göre bir gün “kötü bir ruh” gelecek ve “Barbarlara” güçlü dünyalı olmadıklarını açıklayacaktır, çünkü Shambala imparatorluğu vardır. “Bazı Lama’ların düşüncelerine göre Barbarlar ellerindeki teknik araçlarla Shambala’nın var olduğunu öğrenebilirler veya oraya gidebilirler. Ama bu kehanete göre önce huzurlu bir anlaşma yapılacaktır; Shambala’da hükümdarlığını sürdüren Kral Rudra Çakrin istila edenleri karşılayacak ve onların başkanına egemenliği birlikte sürdürmeyi teklif edecektir. Ama kısa bir süre sonra Barbarların kralı egemenliği kendi eline geçirmeye çalışacak ve uçan araçlarıyla Shambala’ya saldırarak havada bir savaş başlatacaktır. Ama Barbarlar başarılı olamayacaklar çünkü Rudra Çakrin onları yıkmak için savaşacaktır. Kehanetlerde şunlar belirtilir: “Sonunda Kral Shambala’dan barbarları yok etmek için çıkacak ve aşağıya inecektir”. Bazı Lama’lara göre Kral bir başka dünyadan bizim dünyamıza gelecektir, çünkü “Jambudvipa” denen o yer, onların gözünde bütün bir dünya veya gezegendir, sadece bir kıta veya bölge değildir. Bu son savaştan sonra ise, bir “Demir tekerlek” gökyüzünde belirip düşecek ve Rudra Çakrin’in egemenliğinin başlangıcını belirtecektir. Bu nedenle ona “Tekerlekli çılgın” adı da verilmiştir. Bazı Yogiler bu tekerleği gördüklerini iddia ederler ve hepsi aynı şeyi anlatır: Tekerlek bir eve yaklaşır ve bu ev bizim gezegenimizdir.

Zaferinden sonra Rudra Çakrin egemenliğini bütün dünyaya yayacak ve yeni bir Altın Çağ başlatacaktır. Hastalıklar olmayacak, herkes uzun ömürlü olacak ve günlük geçimini sağlayabilmek için kimse çalışmayacaktır. Çünkü yiyecekler kendiliğinden oluşacak ve insanların sihirli güçleri olacaktır. Bilim ve teknik çok daha fazla gelişecek ve sadece iyi amaçlar için kullanılacaktır.”

Bu hikâyedeki “kötü ruhu” veya Rudra Çakrin’i bu 30 bin yaşındaki adam olarak düşünün. Barbarlar ise, kabalist iş adamlarıdır. Önce beraberlik ve ardından Rudra Çakrin’in diğerlerini diskalifiye etmesi gerekir. Böylece dünyada kıyamet yaşanacak ve kıyamet sonrası kalan kişiler, Altınçağ dönemini yaşayacaktır. Tüm organize Rudra Çakrin tarafından yapılacaktır.

Bu durum gerçek ise, benim kıyamet senaryomda biraz değişiklik olmak durumundadır. Daha önceki kıyamet senaryomda, böyle bir varlık öngörmemiştim. Fakat senaryonun çatısı değişmeden bu kişi arada çözemediğim Ahit Sandığı kısmına da açıklık getirebilir.

Kuran’ın Bakara 248.ayetindeki sembolik anlatımda, “Onun hükümranlığının delili, Ahit sandığının size gelmesidir” sözü, Mesih’in işaretidir. Ayette “Onu melekler taşır” sözündeki melek, bu varlık olabilir. Bu varlık hem bildiğimiz anlamda melek, hem de güç anlamındaki melik sözünü karşılar.

Bu durumda bu varlık, Ahit Sandığını bularak süreci başlatabilir. Bu kişi kütüphaneleri açarak tüm dünyayı sorunsuzca kıyamete taşıyabilir.  Kıyametin sorunsuzca yaşanabilmesi için yapılması gereken her neyse kütüphanelerde vardır. Sanırım kıyamet süreci duyurulduğunda dünyadaki sistem duracaktır. Bu durma sırasında insanların aç kalmaması ve panik yapmaması için gereken her şey yapılacaktır. Bu bilgi ve cihazlar kütüphanelerde olacaktır. Oradaki bilgi veya cihazlar dünyaya yayılacak ve önemli noktalara dağıtılacaktır. Bu işlemler sırasında çok az insanın haberi olacak ve sistem onlar sayesinde organize edilecektir. İnsanlar bilgilendirildiğinde her şey hazır olacaktır.

Ben böyle bir problemi nasıl çözerdim diye sesli düşünmek istiyorum. Elimde Ahit Sandığı gibi, kudret helvası veya bıldırcın eti gibi, yiyecek yapabilen bir cihaz olsa, onu mahallenin camisine koyardım. Oradan anons eder ve mahalleliye oradan yiyecek dağıtırdım. Çünkü dünyada her yerde, herkesin kolaylıkla ulaşabileceği bir ibadethane vardır. Böylece yiyecek herkese kolaylıkla ulaşabilir.

 İnsanların, her istediğinde sınırsızca yiyeceğe ulaşıyor olabileceğini bilmeleri, sanırım paniğin önüne geçebilecektir. O dönemde önemli sorunlardan biri de kadınların hamile kalmaları olacaktır. Daha doğrusu kıyamete belli bir zaman kala kadınların hamile kalmalarının engellenmesi gerekir. Çünkü kıyamette çocukların da belli bir yaşın üzerinde olup ne dendiğini anlamaları gerekir. Bu sürecin ne kadar bir süreyi kapsadığını bilmiyorum ama ilk ciddi emare kadınların hamile olamamaları olmalıdır. Sanırım bu durum “Children of Men” filmiyle senaryolaştırılmıştır. O durumu yaşamaya başladığımızda kıyamet süreci başlamış demektir.

Seyfullah Demir