Makaleyi buradan dinleyebilirsiniz…

Diğer makalelerimde, özgür irade konusunda bir şeyler söyledim ama bu makalede hem bilim hem de dinler açısından daha detaylı bir inceleme yapmak istiyorum. Önce bilim açısından bakalım.

Bilim insanlarına sorarsanız, size direk olarak “Özgür irade yoktur” derler. Yapılan pek çok araştırma, sinirbilimi camiasında, özgür iradenin bir illüzyondan başka bir şey olmadığı tartışmalarına sebep oldu. Bu yaklaşıma göre, eylemlerimiz çoğunlukla bilinçaltından belirleniyor. Niyetlerimizin bilinçli olarak farkında olduğumuzda, seçimlerimize dair genellikle makul açıklamalar geliştirebiliriz, fakat bu durum tamamen geçmişe yöneliktir. Beyin aktivitemize karşı gelerek kararlar alan “hayalet bir mekanizma” söz konusu değilse ve beyin aktivitemizin bir sonucuysak, peki bu nasıl mümkün olabilir?

Buradaki önemli soru, beyin aktivitemizin sonucu muyuz? Eğer linkini verdiğim videoyu izlerseniz[1] insanın bir konuda karar vermeden 6 saniye önce, beyninin karar verdiğini göreceksiniz. Bu durumu açıklamak oldukça zor. Deneyde parmağıyla düğmeye basmadan, beyninde 6 saniye önce karar verilmiş. Bu erken kararı veren kim ya da ne? Deneyi yapan, daha karar vermeden önce, hangi parmağını kullanacağını söyleyebiliyor.

Buna benzer başka bir deneyde katılımcılardan, dönen kadranı ile bir saati izlemelerini ve ara sıra ve rastgele olarak kollarını bir biçime sokmaları istendi. (Sonraki deneyler bir butona basma ve diğer benzer hareketlerle sürdürüldü.) Daha sonra katılımcılardan kollarını hareket ettirmeye karar verdiklerinde, saat kadranının nerede olduğunu belirlemeleri istendi. Bütün bunlar sürerken araştırmacılar katılımcıların beyin aktivitelerini elektroansefalografi ile görüntüledi.

Katılımcıların kollarını “istedikleri” bir biçime sokmalarına dair hareket ettirmeye karar verdikleri anın, aslında bu hareketi gerçekleştirdikleri andan yaklaşık 200 milisaniye önce olduğu bulgusuna ulaşıldı. Şaşırtıcı bir biçimde, beynin motor bölgelerindeki elektriksel aktivite, hareketten 550 milisaniye önce yükselmeye başlıyordu, – yani hareket ettirmeye dair bilinçli karardan yaklaşık 350 milisaniye önce. Anlaşılan “Beyin bizim için bir karar hazırlıyor, sonra biz bunu bilincimize çıkarırken, zarlar zaten atılmış oluyor.[2]” Bu durumlar özgür irade konusuna ciddi bir sekte vurdu.

Fakat burada benim bir itirazım var. İnsanı beden olarak görmenin getirdiği açmaz olduğunu düşünüyorum. Yani karar veren şeyin, et beyin değil de, ruh olduğunu ve et beynin sadece bir aktarıcı olduğunu kabul ettiğimizde, sorun nispeten çözülür. Et beynin yavaş çalıştığını ve bu yavaşlığın çözümü için, kararların önceden devreye alındığını düşünmeliyiz. Tabii burada ruh ve beden arasındaki zaman durumunu da değerlendirmek gerekir. Ruhun, zamanı istediği gibi kullandığını düşünmek durumundayız.

Zaman konusunda “Zamanın yapısı[3] adlı makaleden durumu anlamaya çalışmalısınız. O makaleden ruh ile beden ortamlarından zamanın farklı hızda aktığını anlayabilirsiniz. Yani bin yıla bir günlük bir zaman farkı söz konusu.

Ayrıca, “Kuran’da İblis ve Şeytan, neyi temsil eder?” adlı makalede, ruhun değil de, bir kopyasının dünyaya gönderildiğini anlatmaya çalıştım. Bu kopyaya Kuran İblis demektedir. Daha önce de bu yapıyı açıklamaya çalışırken, bir cd olarak tanımlamıştık. İşte o aracı beden, insanın beyin nöronlarıyla iletişime geçer.

Neden ruhun kendisi bu işi direk yapmaz. Sanırım bunun nedeni tekâmüle gönderilecek ruhun, tüm yetenekleriyle dünyaya gelmesi istenmediğindendir. Yani bir bebeğe bakın. Bebek zekidir ama bilgi olarak sıfırdır. Oysa ruh, o güne kadar öğrendiği her şeyi bilir.  Onun için bir ruhun bilinç seviyesi olarak bir kopyası çıkarılır ve tekâmüle gönderilir. Hafızası boş olur. Böylece dünyaya gelen bebek, öğrenerek yeni deneyimler yaşar. Ölünce, doldurduğu cd öncekilerle birleştirilir.

İblisimizde tıpkı ruh gibi, enerji kökenli bir şeydir. Onun için o da, astral düzeyden aşağı inemez. Yani İblis astral düzeyden beynimize bağlanır. Bunu nasıl yaptığını bilmiyorum ama bu işin bir kuantum durumu olduğunu sanıyorum.

Zamanın yapısı” adlı makalede astral düzey ile görünen evren arasında 1 güne 1 yıl gibi bir zaman farkı olduğunu okumuşsunuzdur. Oradan, dünyada 80 yıl yaşayan birinin astral düzeyde 115 dakikalık bir rüya gördüğünü söyleyebilirim. Yani dünyadaki 80 yıla karşılık, astral düzeyde yaşayan İblis için 115 dakika geçmiş demektir. Demek ki yukardaki deneylerdeki durum yaşanabildiğine göre. İblis, vücudun tepki verebilmesi için, dürtüyü önceden gönderebilir. Ve biz, olayın gerçekleştiği anı hatırlıyor oluruz. Elbette bu benim açıklamam ve beni de, çok memnun etmedi. Fakat benim için önemli olan konu, karar verilmiş olmasıdır. Çünkü bu kararın da bizim tarafımızdan verildiği kesin. Ne zaman verildiği konusu ikinci planda kalır.

Özgür irade konusunu açıklayabilmek için paralel evrenlerin de anlaşılması gerekir. Benim düşüncelerim ile bilim arasındaki en önemli fark, bu durumdur. Paralel evrenler konusunu devreye sokmayınca, “özgür irade yoktur” demek kolaydır.

Her madde, bir olasılık dalgasıdır. Olasılık dalgasının genel hali evrenimizdeki tüm maddeyi temsil eder. Genel olasılık dalgasının en genel hali astral düzeydedir. Görünen evren ise, o olasılık dalgasının bir kısmının çökmüş halidir. İşte paralel evrenler bu durumda devreye girer.

Şekil 1 Olasılık dalgası durumları

Paralel evrenler, genel olasılık dalgasının farklı çökme durumlarına denk gelir. Genel bir olasılık dalgası, her bir parçacığın bulunması muhtemel olan konumlarına işaret eden, birçok sivri yapıya sahip dalgaların birleşimidir. Durumu daha iyi anlamak için, şekil 1 a’ya bakmak gerekir. Şekildeki dalgalı yüzey, olasılık dalgasının genel halidir. Olasılık dalgasının yüzeyi, onu oluşturan dikey çizgilerin tepelerindeki plâtodan oluşur. Şekil 1 b’deki olasılık dalgası tek bir parçacığa ait dalgadır ve çöktüğünde en büyük olasılıkla c’deki gibi en yüksek noktasına çökmesini bekleriz. (İlle en yüksek tepeye çökmez ama, olasılık olarak en güçlü olasılıktır.) İşte astral düzey bütün parçacıkların olasılık dalgalarının toplamından oluşur. Şekildeki plâto onların toplamıdır.

Sayın Greene, Schrödinger’in kuantum denkleminden, görünen evrenin oluşumunu anlatabilmek için, şu örneği kullanmıştı: Sahnede dans eden bir dans topluluğunun bütün elemanları, bir sahne gösterisi sırasında, aynı anda yere çömelirken, içlerinden birinin yanlışlıkla çömelmeyi unutup ayakta kalması, gibi bir durum yaşandığını söylemektedir. Schrödinger’in kuantum denkleminde çöken kısım (yani çökmeyi unutan dansçı) görünen evreni oluşturur. Bizim evrenimizde çöken oyunculardan biri, paralel evrenlerden birinde ayakta kalan kişi olacaktır. Böylece her paralel evrende başka bir dansçı çökmemiş olacaktır ama, bu dansçıların hepsi aynı gurubun elemanlarıdır. Yani tek bir denklemin çeşitli görünümleri olacaklardır. İşte “paralel evrenlerde eşizlerimiz var olmalıdır” düşüncesi bu durumdan beslenir.

Şimdi eşiz kavramının ne anlama geldiğini inceleyelim. Doğu dinlerindeki ruh eşi kavramına bakacağız. Sanırım orada, ruh eşiyle ruh ikizini aynı anlamda alırlar ama, onlar ayrı varlıklardır. Ruh ikizi, bizim dolanık parçacığımızdır. Tam olarak bizim diğer yarımızdır. Ruh eşi ise, ikiz ruhtan sonra, bize en yakın olan ruhlardır. Bu ruhlar birden fazladır. Bu durumu anlayabilmek için, çam ormanının ortasında bir ağaç olduğunuzu düşünün. Size en yakın birkaç ağaç, sizin ruh eşinizdir. Yani çevrenizdeki ilk halka ruh eşidir ama, ikinci halka biraz daha uzak ruh eşidir. Halka büyüdükçe ruh eşleri size daha az benzer. Ormanın en ucundaki de sizin ruh eşinizdir ama, size hiç benzemez. Onun için ruh eşi dediğimizde, bize en yakın olanları kastedeceğiz. Sayın Greene’in dediği, yanımızda çöken kişi yani en yakın ağaç, bizim ruh eşimizdir.

Paralel evren, bizim madde yapımızı belirler. Ruh ile beden farklı yapılardır. Madde bedenimizin ruh eşleri diğer paralel evrenlerdedir. Ruh ikizimiz ise, ikiz evrendedir. Önemli olan bedenimizin ruh eşi ve ruh ikizi değil, ruhumuzun ruh eşleri ve ruh ikizidir. Biz ruh eşi ve ruh ikizi dediğimizde ruhumuzun eşizlerinden bahsettiğimizi bileceğiz. Ruh eşi ve ruh ikizi aynı zamanda bedenlenebilir.

Ruh ikizi ve ruh eşi kavramlarını daha iyi anlamak için, MS 2150 kitabını okumanızı öneririm. Orada, jon Leik’e “ikiz ruhlarından biri olan Lea’nin zihin yapısı seninkiyle aynıdır; ikinizle ilgili her şey hem senin hem onun zihnine kaydolur”[4] deniyor. Bu anlatımdaki hata, birden fazla ikiz ruh varmış gibi… oysa tek ikiz ruhu olabilir. Oda, bizim dolanık parçacığımızdır, ikincisi yoktur. Fakat “ikinizle ilgili her şey, hem senin, hem onun zihnine kaydolur” sözü, harika ötesi bir anlatım. Ben ikizimizle paralel yaşandığını ve her şey için, aynı kararı verdiğimizi düşünüyordum ama, buradaki anlatım çok daha ileri ve daha doğru. Tek hafızanın olması, durumu çok daha iyi tanımlar. Her yaşantıda ayrı ayrı cd doldurulur ama, aynı bilgiler ile dönüş yapılmayabilir. Onun için, ikisinin cd’leri tek bir hard diskte birleştirilir. Böylece farklı yaşansa bile, aynı tekâmül süreci yaşanır. Her bedenlenmede bilinçaltı aynı olur. Onun için de verecekleri her karar paraleldir. Ayrıca kitap, ikiz ruhların beraber çok az bedenlendiklerini söylüyor ama, belki de hiç bedenlenmezler.

Kitapta bir de, eşruh tanımı var. İkiz ruhundan sonra, kişiye en uyumlu olana eşruh deniyor. Ve onlar ruhun titreşiminden tanınabiliyor. Ormanda çevrenizdeki ağaç örneğinden anlayabilirsiniz. Olasılık dalgası da bir frekansa sahiptir. Size en yakın frekans, en yakınınızda olanlarda olur. Kitaba göre, on bin kişilik bir gurupta, 11 tane ruh eşi olabilir[5] denmektedir. Ruh eşleri aynı dönemde bedenlenebilir ama kötülük dönemini yaşadığımız için, çok az olmalıdır.

Bu konuların özgür iradeyle ne ilgisinin olduğunu sorabilirsiniz. Şimdi o konuya bakalım.

Schrödinger’in kuantum denkleminden, sayısız paralel evren oluştuğunu ve hepsinde bize yakın ya da uzak eşizlerimizin olduğunu anladık.

Bir olay üzerinden özgür iradeyi anlatmaya çalışayım.

Diyelim ki! bir araba aldınız ve yaralanmadığınız bir kaza yaptınız. Kaza sonrası pek çok alternatiften birini seçeceksiniz. Alternatiflerden birkaçı şöyle olsun.

Arabayı yaptırıp hayatınıza kaldığınız yerden devam ediyorsunuz.

Kazalı arabayı yaptırmadan satıp, yeni bir araba alıp devam ediyorsunuz.

Kazalı arabayı yaptırıp satıp, yeni araba almadan devam ediyorsunuz… gibi. İsteyen şıkları çoğaltabilir. 

Siz bu alternatiflerden birini seçip uygularsınız. Bu durumda diğer alternatifler kimse tarafından uygulanmaz mı? İşte paralel evrenler burada devreye girer. Aynı durum paralel evrendeki eşizlerinizin de başına gelir ve onlar diğer şıkları tercih eder. Elbette sizinle aynı tercihi yapan birileri de olacaktır. Fakat sayısız paralel evrenlerdeki eşizleriniz evrende olabilecek tüm olasılıkları tercih eder. Siz ve eşizlerinize tercihleri yaptıran şey, o zamana kadar ulaştığınız bilgilerinizdir. Yani benim yakın ve uzak hafıza[6] diye tanımladığım yerlerdeki bilgileri kullanan bilinçaltı, sizin ve eşizlerinizin kararını şekillendirir. Burada şöyle bir durum ortaya çıkıyor. Bizim hafızalarımızdaki bilgileri bilen bizden daha üst biri, bizim ne karar vereceğimizi hesaplayabilir. Bu pek de özgür irade sayılmaz ama sonuçta hesaplanabilir olsa da, bizim kararımızdır.

Diyelim ki kaza sonrası uçuk bir alternatif durum olsa ne olur? Örneğin; kaza yaptıktan sonra aracı bırakıp gidin ve bir daha ilgilenmeyin. Bu durum da ne olacak? Hani eşizlerinizin ormandaki ağaçlar gibi size yakın ve uzak olduğunu söylemiştik ya! İşte uzak olan eşizlerinizden en az biri, o tercihi yapacaktır. Yani evrende var olan alternatif durumların hepsi, birileri tarafından tercih edilecektir. Çünkü evren blok evrendir ve tüm alternatifleriyle evren bir bütündür.

Bu evren dışında bir tercih yapılamaz. Çünkü öyle bir alternatif yoktur. İnsan doğa kanunları dışına çıksa bile, blok evren dışına çıkamaz. Ben, blok evren dışına örnek verebileceğim, bir hayal gücü bile oluşturamıyorum.

Anlamayanlar için, blok evren ve özgür irade durumunu, başka bir örnekle açıklayayım. Geçmişte oğluma aldığım bir kitap vardı. Kitap bir yere geldiğinde bir soru soruyor. Verdiğiniz cevaba göre sizi yönlendiriyor. Örneğin “Ahmet eve gitsin diyorsan, 60.sayfaya git, okula gitsin diyorsan 80.sayfaya git” gibi… Sizin yaptığınız tercihe göre senaryo değişiyor ve macera farklı bitiyor. İşte o kitap blok evren. Özgür irade ise hangi sayfaya gideceğinizin tercihi. Fakat siz neyi tercih ederseniz edin, bütün hikâye elinizde tuttuğunuz kitabın içinde.

İnsanların başına gelen olaylar planlanıyor. Örneğimize uyarlarsak kaza yapmak bizim tasarrufumuzda değil demektir. Kaza yapmamız sağlanmış ama, sonrasındaki seçim bize bırakılmış. İşte özgürlüğümüz o kadar. Buradan baktığımızda tüm paralel evrenler, paralel olayları yaşar demektir. Tamamen aynı şeyler yaşanmasa da, özdeş olaylar yaşanır. Örneğimizde yaşanan kaza, sayısını bilemiyorum ama, pek çok paralel evrende organize edilir. Bunların aynı zamanda olması gerekmez. Sanırım olaylar, blok evren içindeki her alternatifin gerçekleşebilmesi için, organize edilir. Yani önemli olaylar, insanların insafına bırakılmadan başlarına getirilir.

Burada İslam’da ki külli ve cüzi irade kavramlarını görüyoruz. Külli iradeye müdahale edemiyoruz ama, cüzi irade bizim tasarrufumuzda. Bu açıdan bakınca, birinci ve 2.dünya savaşları gibi olaylar külli iradeye girdiği için, engellenemez olay sayılırlar. Ayrıca bu olayların pek çok paralel evrende de gerçekleştirildiğini sanıyorum. Belki de tüm paralel evrenlerde. Yukarıda örneğini verdiğimiz kazalar gibi olaylar ise, daha az bir kesimde olmuş olabilir. Zor anlaşılacak ve bizim kapasitemizi çok aşan bir durum. Sanırım bu senaryolar Brahatma tarafından organize edilir ve Yüce konseye uygulattırılır.

Öncelikle bu kavramları “Agarta’nın Misyonu” adlı makaleden okumalısınız. Yüce konsey, benim Süper İnsan dönemi dediğim insanların ulularından oluşur. Onlar Brahatma denen üst yönetimin direktifleri doğrultusunda olayları idare ederler. Brahatma en üst yönetimdir. Onun üstü Kaynaktır. Kaynak programı oluşturdu ve içine karışmaz. Brahatma tüm paralel evrenler dahil, tekâmül eden ruhlardan oluşur. Yüce konsey de, aynı şekilde, her paralel evrendeki insan döneminden tekâmül eden ruhlardan oluşur ama, onlar süper insan dönemini yaşamak için, tekrar bedenlenirler. Ve bu işi, her gurup kendi gezegeninde yapar. Bedensiz döneme geçilince, artık bedenlenilmeyeceği için, tümü aynı ortamda olur.  Kuantum evren tekdir ama, görünen evrenin paralelleri sayısızdır.

Kısacası kısmi özgür irademiz var ama, kimileri hesaplanabilir bu iradeyi özgür kabul etmeyebilir. Ben durumu şu şekilde yorumluyorum. Evet bize çok fazla müdahale ediyorlar, evet irademiz hesaplanabilir ama, yine de bize ait olan bir şeyler var ki, sürekli bilinç geliştirebiliyoruz. Özgür karar alma yetimiz olmasaydı, bilinç geliştiremezdik. Sadece bu durum bile, beni ikna etmeye yetiyor.

Yaşadığım bazı ilginç olaylar yüzünden bize ne kadar etki edebildiklerini anladım. İki kere araba kullanırken uyudum ve biri beni dürterek uyandırdı. Bu dürtme de irkilerek uyandım ve beni kim dürttü diye baktım ama, arabada yalnızdım. “Sana öyle geldi” diyebilirsiniz ama inanın gerçekten beni dürttüler. İster cin deyin ister peri… biri beni dürttü. Günümüzde bundan çok daha ilerisini yaşayan insanlar oluyor ama kimseye inandıramıyor. Çünkü bu tür fenomenler kişiye özgüdür. Başkası için değil kendisi için yaşattırılır. O dönemler ben bu durumu “eceli insanı korur” diyerek ölüm zamanımın gelmediği için, olması gerektiğine bağlamıştım. Ecelim geldiğinde de bir daha dürtülmem ve öylece giderim diye düşünüyordum.

Dürtmelerden çok ileri bir durum daha yaşamasaydım, dürtmeleri de gündem yapmazdım. Köyde evimin üst katını ahşapla kaplıyorum. Bunun için bir masa tezgahında kalas gibi şeyler hazırlıyorum. Tam işimi bitirmek üzereyken, eğilip masanın altına baktım ve kendi kendime “masanın altına el sokulmaz diye düşündüm”. Çünkü elektrikli testerenin alttan hiçbir koruyucusu yok. Elini sokarsan hızarın dişleri paramparça eder. Ben bunu düşündüm ve doğruldum. Doğrulur doğrulmaz elimi masanın altına soktum ve hızar orta parmağımın tırnağını parçaladı. Ne olduğunu anlamadım. Ben oraya el sokulmaması gerekir diye düşünürken, elimi oraya nasıl sokmuşum bilmiyorum.  O zaman, isterlerse bizi kukla gibi kumanda edebileceklerini anladım. Fakat herkes aynı durumda mıdır, bilmiyorum. Bu olay bana rehber ruhum tarafından yaptırılmıştır. Sanırım, benim bu durumu öğrenmem gerekiyordu.

Seyfullah Demir


[1] https://www.dailymotion.com/video/xv558u

[2] https://bilimfili.com/ozgur-irade-bir-yanilsama-mi

[3] http://seyfullahdemir.com/zamanin-yapisi-2/

[4] MS 2150 Sayfa 16

[5] MS 2150 Sayfa 226

[6] http://seyfullahdemir.com/bilinc-hafiza-ve-bilincalti-nedir-nerededir/