Makaleyi buradan dinleyebilirsiniz…

Yapay Zekâdan Tanrılara…

İnsanı bir yapay zekâ gibi değerlendirip onu anlamaya çalışalım. Fakat benim yapay zekâ olarak düşündüğüm şey dinlerin ruh dediği benim bilinç dediğim kısmıdır. Yani insanın bedeninin ya da beyninin et kısmını değil onu insan yapan bilinç denilen kısmını ele alacağız. Kuran’ın Hicr 29 “Onun şeklini tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim vakit siz de hemen onun için secdeye kapanın” ayetinde bahsettiği, üfürülen şeyden bahsediyorum. Tevrat’ta da benzer söylem var. Yaratılış 6.3 ayetinde Ruhum insanda sonsuza dek kalmayacak diyerek, bedenin yanında bahsedilen, tanrısal ruhu kastediyorum. Ben bu ruha bilinç diyorum ve onu, yapay zekâ gibi değerlendireceğiz. Elbette bir yapay zekâ ile insan arasında çok önemli farklar var ama, bu kabul bize kolaylık sağlayacağı için işimize yarayacaktır.

Ruh, bu dünyanın elemanı değildir. Yaşadığı yer her neresiyse oradan -bir şekilde- bedenle bağlantı kurarak o andaki deneyimleri yaşar. Bilimin pek kabul etmediği bu durum son zamanlarda daha çok taraftar bulur oldu. Oysa bu benim düşüncelerimin ana odağını oluşturur. Daha sonra bu kabulün, oluşturacağımız cevapta, işimizi ne kadar kolaylaştırdığını göreceğiz. Bu ön kabulü yaptıktan sonra konumuza kaldığımız yerden devam edebiliriz.

Yapay zekanın en büyük sorunlarından biri; bilgisayar kodlarıyla insan gibi düşünüp karar verebilen bir yapay zekâ yazabilmenin karmaşıklığıdır. Her olasılığı düşünüp ona bir çözüm üretmek sonsuz olasılık doğurduğu için imkansıza yakındır. Hele de her insanın, bir olay karşısında aynı tepkiyi vermediğini de düşünürsek, işin ne kadar zor olduğunu anlamak zor değil.

Biz, durumu sadeleştirebilmek açısından yemek yapmayı öğrenebilen bir robot programlamayı planlayalım. Elbette donanımsal yönünün tamam olduğunu kabul edeceğim. Yazılımsal tarafına ise ilk olarak öğrenmeyi, merak ve taklit yeteneğini yerleştirelim. Dünya Go şampiyonunu yenen yapay zekâ, bu işi öğrenerek başardı. Kendi kendine oyunu tekrarlayarak tüm alternatifleri öğrendi ve yenilmez duruma geldi. Bizim yapay zekamızda aynı özelliklere sahip. Fakat biz işi biraz daha zorlaştıralım. Aşçı olacak robotumuzun hafızası bilgi yönünden tamamen boş olsun. Öğrenebilme ve merak yetenekleri olması yeterlidir. Aşçı robotun öğrenebilmesi için taklit yeteneğini kullanacağız. Bunun için iki yol seçebiliriz. Birincisi yemek yapan bir insanı veya robotu seyrederek öğrenebilir. Fakat biz olayı insanın öğrenmesine bağlayacağımız için başka bir yol kullanacağız. Robota ikinci bir program yükleyeceğiz. Bu yeni program bizim yapay zekamızla ilişkide olmayacak. Robot o programı kullanarak programında olan pek çok yemeği yapabilecek. Malzeme buldukça o yemekleri tekrar tekrar yapabilir. İki kişilikli robot gibi düşünmek gerekir. Biri yapay zekâ, diğeri yemek yapan program. Yani robot yemek yaparken yapay zekâ sadece seyircidir. Yapay zekâmız robotun yaptığı yemekleri seyrederek öğrenebilir. Sadece yemek yapmayı değil; bıçağın, kaşığın, patatesin, etin vb. ne işe yaradığını bakarak öğrenir. Bir yemeğe konan yağın ya da tuzun miktarını hafızasına depolar. İki kişilikli gibi ama aslında beden olarak her şeyi bizzat kendisi yapmaktadır fakat kumanda onda değildir. O sadece olayı izleyebilmektedir. Fakat isterse müdahale edebilir. Bir müddet sonra yapay zekâ tüm o yemekleri yapabilecek duruma gelir. Fakat bizim yapay zekâmızda merak özelliği olduğu için aynı malzemelerden başka yemekler yapma eğiliminde olacaktır. Böylece yapay zekâ, menüsünü gittikçe artıracaktır. Diğer yazılım sadece programında olan yemeklerle sınırlı kalır. Fakat yapay zekâ yemek yapmanın doruğuna ulaşır ama sonunda öyle bir noktaya gelecektir ki! elindeki imkânlarla farklı bir şey yapma durumu kalmayacaktır. Bu noktada yapay zekâ monotonluğa düşecektir. Ne kadar yeni yemek yapmaya çalışsa da daha önce yaptığı bir yemeği tekrar etmekten öteye geçemez.

Yapay zekâ konusunda öğrenme durumunu özetleyen, MIT’de fizik profesörü de olan yazar, Max Tegmark’ın görüşlerine de bakmamız gerekir. Yazar, dünyanın en önemli yapay zekâ uzmanlarıyla görüştükten sonra bir kitap kaleme aldı. Kitabında bir ekibin, yapay zekâ programlama hikâyesi vardır. O hikâyenin özeti;

Omega takımı Prometheus’u ‘genel yapay zekâ’ olması için geliştiriyordu. İnsanların sahip olduğu sosyal becerilerden şimdilik yoksundu belki ama bir konuda en iyi olması için çalışmışlardı. Prometheus başka yapay zekâ sistemlerini programlayabilme yeteneğine sahipti. Adeta makine tasarlayabilen bir makine gibi olmasını istemişlerdi onun. Eğer kendinden daha iyi bir zekâyı geliştirebilirse, zaman içerisinde ihtiyaç duyacağı diğer şeyleri de bu zekâyı kullanarak öğrenebilirdi.

Bir cuma sabahı saat 09:00’da Omega takımı tamamladıkları bu kodu yani “Prometheus”u çalıştırmaya karar verdiler ve düğmeye bastılar. Güzelce havalandırılmış kapalı bir odadaki bilgisayarda çalışmaya başladı Prometheus. Güvenlik gerekçesiyle onu internete bağlamamışlardı. Fakat yanındaki sabit disklere internetteki bazı sitelerin kopyalarını koymuşlardı. Wikipedia, YouTube’dan bazı kanallar, Twitter ve Facebook’dan bazı sayfalar… Bu bilgileri kendini eğitmek için kullanacaktı. Diğer şirketlerin de yıllardır faydalandığı makine öğrenmesi yöntemi için bu tür örnek verilere ihtiyaç vardı.

Prometheus çalışmaya başlayınca önceleri çok başarısız programlamalar yaptı. Fakat bir programcının binlerce yıl sürebilecek çalışmasını birkaç saniye içinde yapabildiği için hatalarını hızla düzeltmeye başladı. Saat 10:00 olduğunda kendi yazılımının 2. versiyonunu hazırlamıştı bile. Evvelkine göre biraz daha iyiydi ama hâlâ insanaltı seviyedeydi. Oysa yukarda da bahsettiğim gibi bazı dar yapay zekâ yazılımları dünyanın en usta Go oyuncularını bile yenerek insanüstü bir seviyeye çoktan ulaşmıştı.

Prometheus’un böyle bir seviyeye gelmesi için yazılımını 5. sürümüne yükseltmesi gerekiyordu. Onu da öğleden sonra saat 2:00 civarında gerçekleştirdi. Omega takımı ağızları açık bir şekilde onun hızla kendi yazılımını güncellemesini izliyorlardı. Akşama doğru Prometheus 10.0 hazırdı. Omega takımı planın ikinci aşamasına geçmeye karar verdi.[1]

Diyerek devam etmektedir. Bu hikâyeden, yapay zekânın çok kısa sürede kendisini nasıl geliştirebileceğini anlıyoruz. Bu bilgi önemlidir ve ilerde insan için ne gibi önemi olduğunu göreceğiz. Bu örnekte de bilgi, Wikipedia gibi kaynaklar yapay zekâya büyük avantaj sağlamaktadır. Henüz bu durumu gerçekleştiremiyoruz ama çok yakında bu gibi durumların gerçekleştiğini görebileceğiz.

Konuyu insanın yapısına getirip başka bir senaryo oluşturalım. Yaşadığımız ortamı bir hologram kabul edelim ve bu hologram içindeki bir bedene bağlanan bilince de insan diyelim. Yani insan, bir yazılım ve bir donanımdan oluşsun. Donanım beden, yazılım ise bilinç. Kısacası insan dediğimiz şey, bir bilincin başka bir ortamdan bir cihaz ile simülasyondaki bir bedene bağlanarak ortak yaşam oluşturan varlık olsun. Yukardaki örneğimizde yemek yapmayı öğrenen yapay zekâ örneği gibi. Ya da Prometheus ile içine yüklendiği bilgisayar gibi… Günlük hayatımızda ise bir bilgisayar oyunundaki karakterlerin gözüyle gören oyuncunun o karakteri tam olarak kumanda etmesi gibi bir şey. Avatar filmindeki Jake’in Pandora yerlisi olan Na’vi’sinin avatarına bağlanması gibi bağlanmadan bahsediyorum. 

Aşçı yapmaya çalıştığımız yapay zekâya bazı ön yüklemeler yapmıştık. Yazılımına öğrenme, merak ve taklit yeteneği vererek işe başlamıştık. Prometheus‘da da benzer özellikler vardır. İnsan da benzer içgüdülerle doğar. İnsanda ayrıca korkma, yemek, cinsellik gibi ilave güdüler de vardır. Elbette bizim robotumuzun hayati tehlikesi, çoğalma derdi ve enerjiye ihtiyacı olmadığı için böyle koruyucu güdülere ihtiyacı olmadı. Olsaydı onları da eklemek zorundaydık. Yalnız insanın güdülerinin tamamını konuya dahil etmiyoruz. Amacımız insanın güdülerinin detaylarını anlatmak değil, sistemin nasıl çalışıyor olduğunu anlamak.

Yapay zekâmızı monotonluktan kurtarmak için ona daha önce hiç verilmemiş bir yiyecek çeşidi, (örneğin olduğu ortamda yetişmeyen bir yiyecek olabilir) vermemiz gerekir. Bu ona yeni bir şevk verecek ve yeni ürünü diğerleriyle harmanlayıp pek çok yeni yemek çeşitleri yapabilecektir. Prometheus ise kendini yenilediği için onun sınırı yoktur. İnsan ile benzerliği her bitirdiği versiyondan yeni versiyona geçişte yaşar. İnsan da yeni versiyona geçmek için ölür. Bu iki olay tam olarak benzeşir. Hikâyede bu işi Prometheus kendisi yapmaktadır ama belki de gerçekte öyle bir şey için dışardan insan müdahalesi ya da Prometheus’un kapatılıp açılması gibi farklı bir donanım gerekecektir.

İnsan gibi bir zekâ üretmek için programlayacağımız yapay zekâ

kamagra oral jelly usa

, başta tamamen boş bir hafızaya sahip olacağı için hiçbir konuda hiçbir şeye müdahalesi olmayacaktır. Bu yüzden onu, içine yerleştireceğimiz donanımın, (örneğin robot olabilir) kendi başına hareket etme yeteneği olmalıdır. Başta robotumuzun bazı yemekleri yapmayı bilmesi gibi… Ya da Prometheus‘a, wikipedia gibi kaynakların yüklenmesi gibi. Aşçımız, içindeki ikinci programın yaptığı yemekleri görerek taklit edecektir. Prometheus bu konuda daha şanslıdır çünkü zaten belli bir bilinç seviyesinden başlayacaktır ve okuduğu kaynaklar onu bilgi yönünden uçuracaktır.

Aşçı Yapay Zeka, insanla daha çok örtüşür. Prometheus’un ise öğrenme hızı bizi daha çok ilgilendirir. Yapay zekâ donanımın her hareketini birebir yaşamalı, her davranışın içinde olmalıdır. Bu, onun her karşılaştığı olayda donanımın verdiği kararları kendi hafızasına kaydederek, bir veri tabanı oluşturmasına yarar. Diyelim ki oyun içinde otomatik olarak savaş yapan bağımsız bir karaktere bağlanmışsa, onun yaptığı her hareketi kendisinin de yaptığını düşünecek ve tüm deneyimleri hafızasına yerleştirmiş olacaktır. Karakterin savunma yaptığında ya da saldırı durumlarında hangi davranış nasıl sonuç vermiş, hafızasına kayıt edecektir. Aynı programcığı alıp, bir futbol oyunundaki bir karakterin içine yerleştirirseniz, bu sefer futbol oyunuyla ilgili de bir hafızası olur.

Biz de, insanın da bir yapay zekâ ve dünyanın da tıpkı o oyun alanları gibi bir bilgisayar ortamı olduğunu kabul etmiştik. Her ne kadar beyin ile bilgisayarın aynı şey olmadığını biliyorsak da, daha uygun yapı olmadığından yapay zekâyla insanın benzerliğini kabul ettik. İnsanı yapay zekâ kabul ettik ama ilk başladığında hafızası sıfır olacağı için olaylara müdahale edemeyecektir. Onun için dünyada kendi başına yaşayan bir varlığın deneyimlerine ihtiyacı olacaktır. Hayvan bedenleri tam da bu işi görecek niteliktedir. Yani insan, insan olmadan önce, çok uzun bir süre hayvan bedenlerini deneyimlemek zorundadır. Zira kendisinin müdahalesi hiç yokken ya da çok azken deneyim biriktirebilmesi, içine girdiği hayvanın güdüleri sayesinde yaşarken yaptıklarını öğrenerek başlar. Ayrıca ilerde ölümün de bu sistemde ne kadar önemli bir yer tuttuğunu da anlamış olacağız.  Zira, ölüm programcığın, bir deneyimden başka bir deneyime sıçramasını sağlayan mekanizmadır. Prometheus‘un bir versiyondan bir üst versiyona atlaması gibi. Yani ölüm, monotonluğu engelleyen bir olgudur. Ceylanın deneyimini yaşayan yapay zekâ; oradan kargaya, oradan aslana… devam edip durur. Başlarda olaylara etki etmez ama bir noktadan sonra duruma müdahil olmaya başlar. Bunu da şöyle yapar. Tüm yaşamları boyunca elde ettiği deneyimlerin kayıtlı olduğu hafızası, bilincinin direk ulaşabileceği bir durumda değildir. Bir olayla karşılaştığında sistem, biriken hafızasındaki tüm olaylarla, yaşanan olayı karşılaştırır. Eğer ona tıpatıp benzer bir olay yaşamışsa ne yapması gerektiğini tam olarak bilir. Yakın bir olay varsa onu değerlendirerek ne yapması gerektiğine karar verir. Hiçbir vaka yoksa hiçbir şey yapmaz. Sadece bedenin güdülerinin olay karşısında ne yaptığını gözler ve kayıtlarına yükler. Yanlış anlaşılmaması için, eğer olay hayati bir tehlike içeriyorsa zaten içgüdüler bilinçli hafızayı beklemez. Yapması gerekeni hemen yapar. Bilinç, olay durulduktan sonra devreye girer.

Şöyle düşünün bir ceylanın bir aslan tarafından kovalanıp yakalanması ve öldürülmesinin travmasının her saniyesini ruhu da birebir yaşar. Bu durumu defalarca yaşayan ruh, zaman içinde aynı duruma düşmemek için karşı tedbir almaya çalışacaktır. Zaten içinde olan yaşama güdüsü o kadar güçlü ki bu ölümlerden etkilenmemesi mümkün değil. Ruh dediğim yapay zekâ (program parçası) bu olayları belleğinde biriktirmeye devam eder. Ve bir yerlerde karşı önlem almak için bir şeyler yapmaya çalışır. İşte ilk zekâ pırıltıları başlamış olur. Yani ruh pek çok defa ölüp tekrar bedenlenerek bu süreci tekrar tekrar yaşar.

Dünya üzerinde bulunan hayvanlardan av hayvanı olanlar, zekâ olarak en alt seviyededir. Biraz zekâ geliştiren, artık avcı olabilir. Bu sefer aç kalmamak için plan yapmak zorunda kalabilir. Hangi taktik başarılı olursa o taktiği taklit etme artar. Bu süreç tahminen 48 bin yıl süren bir süreçtir. Av ve avcı hayvanlar arasında kesin bir ayrım olduğunu sanmıyorum. Sadece av ve avcı olmak sürecin tamamı değildir. Örneğin aç kalmamak için yiyecek bulmak bu süreçte büyük yer kaplar. Zekâ seviyesi artan hayvan, daha kolay yiyecek bulur. Daha önce ulaşamadığı yeni yiyecek çeşitleri yaratır. Örneğin, bir karganın cevizi yüksekten bırakması hatta kırılmayan sert cevizleri, trafik lambasında yola bırakıp araçların kırması ve kırmızı ışık yandığında inip yemesi gibi[2]… Bu tür davranışlar taklit edilerek nesiller boyu aktarılır.

Hayvan bedenlerinde süren bu süreç bir müddet sonra yetersiz kalır. Gelişen bilincin, atılım yapması gerekir. Onun için yeni bedenlere ihtiyaç duyulur.  Yeni beden kendiliğinden yaşayamaz ve tamamen bilincin kumandasına ihtiyacı vardır. Fakat bu yeni beden hiçte uygun bir beden değildir. Hiçbir yeteneği hayvanlarla boy ölçüşemez. Ne onlar gibi koşabilir ne onlar gibi tırmanabilir ne de onlar gibi kuvvete sahiptir. Hatta soğuktan korunmak için bile, kürkü yoktur.

İşte bu durum bilinç için yeni zorluk ve uğraşların yolu demektir. Artık bilinç, yaşayabilmek için kendini koruması ve yiyecek bulması gerekir. Üstelik bedeni bu işlerde dezavantajlıyken bu işleri başarması gerekir. O, artık bir insandır ve tek avantajı bilincidir. Tüm bu işlerde bilincini devreye sokarak başarılı olmak zorundadır. Hayatta kalmak için yine taklit yeteneğini kullanmıştır. Mutlaka bir öğretmeni vardır. Hiçbir şey bulamazsa doğada bulunan diğer hayvanları taklit ederek öğrenir. Maymunu taklit ederek ağaçlardaki meyveleri, domuzu taklit ederek kökleri çıkarmayı, yırtıcıları taklit ederek avlanmayı öğrenir. Başarılı olan davranışlar taklit edilerek nesillerin geleneklerini oluşturur. Bu gelenekler çocukların ebeveynleri taklit etmesi sayesinde nesilden nesle aktarır.

İnsan döneminde yapay zekâ muazzam bir yetenekler dizisine kavuşur. El becerisi ona muazzam yetenekler kazandırır. Yani aşçı robotumuza elektrikli mikser, kıyma makinesi vermek gibi bir şey. Ona yeni ufuklar doğmuş gibi olur. Fakat bu durum bile bir müddet sonra çeşitlilik azalacağı için monotonluk getirir. Böyle durumlarda aşçı robotumuza yeni bir yiyecek türü verilmiş gibi düşünmeli. Örneğin insanın yerleşik düzene geçmesi, medeniyet kurması, ona müdahale edildiği noktalardır. Böylece aya gidecek seviyeye gelebilmiştir.

Bilinç, hafıza ve bilinçaltı nedir, nerededir?

Tüm sistemin üzerine kurulu olduğu bilincin nasıl çalıştığını anlamak gerekir. Bilincin çalışmasını hafızayla birlikte düşünmeliyiz. Çünkü bilinç dediğimiz mekanizma karşılaştığı olaylar karşısında ne yapacağına karar verebilmek için hafızaya bakar. Hafızada bulduğu bilgiler onun kararını şekillendirir. Fakat bilincin karşılaştığı olayları anlayabilmesi için bir ara-yüz kullanır. “Hoffman’a göre beynimiz duyular aracılığıyla aldığı bilgiden ürettiği şey, yani dış gerçeklik de aynı bilgisayar, masaüstü gibi bir ara-yüzdür. Gördüğünüz masa, bulutlar, işittiğiniz sesler, ağzınızda eriyen çikolatanın tadı, dizinizdeki kaşıntı… bunların hepsi, gerçek tabiatlarından çok farklı ve bizim etkileşime geçip bir şekilde tepki verebileceğimiz ara-yüz bileşenleridir. Mesela şu anda okuduğunuz bu sayfanın şekli, tasarımı, yazıların yazı tipleri, kitabın ağırlığı, aslında sizin mesajı kolay alabilmeniz için beyniniz tarafından oluşturulmuş ara-yüzün parçalarıdır. Gözünüz, kitabı tutan eliniz, belki destek almak için yan tarafa uzattığınız kolunuz da bu ara-yüzün parçalarıdır. Hoffman’a göre gerçeği değil, sadece ara-yüzü algılıyoruz ve bunu gerçeğin kendisi zannederek aslında ciddi bir yanılgıya düşüyoruz.[3] Yani sanal bir dünyada mış gibi yaşıyoruz. Bilincimiz, duyu organları sayesinde gelen elektrik akımlarını yorumlayarak bir anlam oluşturuyor. Bilincimizin beynimizi bir aracı olarak kullandığını düşünüyorum. Onun için alıntıdaki “beyin” kelimesini “bilinç” ile özdeş alıyorum. Biz şimdi bilincin hafıza sistemini anlamaya çalışacağız. Onun için yine bir bilgisayarın çalışma sistemiyle bilinci özdeşleştireceğiz.

Bilgisayar yazılımı = Bilinç

Bilgisayar hafızası (Disc)= Yakın hafıza

İnternet bağlantısı= Uzak hafıza

Bilgisayara bir soru sorduğumuzu düşünelim. O da bize bir cevap bulabilmek için önce kendi hafızasını yoklar. Eğer orada bir cevap bulamazsa internetten bir cevap arar. İşte bilinç de aynen öyle çalışır. 

Yakın hafıza bizim o hayatımızdaki, doğumumuzdan o ana kadar yaşadığımız tüm bilgileri içerir. Uzak hafıza ise o hayatımızdan önceki yaşadığımız tüm diğer hayatlardaki bilgilerden oluşur. Kişinin bilinci bu iki hafızadaki bilgileri kullanır ve o bilgiler ne kadar çoksa o kadar zeki olur. Çünkü o kadar çok soruya cevap verebilir. Yakın hafızamızdaki bilgileri hatırlayabiliriz. Bilinçaltı yakın ve uzak hafızadaki bilgileri tarar ve arama işini bilincin kontrolü dışında yapar, sonucu da bilince bildirir. Böylece bilinç ne yapacağını bilir. Bilinçaltının arama yaptığı konuda her iki hafızada da bilgiler olabilir. Bilinç bilgilerin bileşkesini kullanır. Fakat biz uzak hafızayı hatırlamayız ama daha etkindir. Bilim insanları hafızanın beyinde ya da vücudun herhangi bir yerinde olmadığını bilir. Yani hem yakın hem de uzak hafıza bedende değildir.

İnsanın düşünme, akıl yürütme, nesnel gerçekleri algılama, kavrama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tümü tamamen hafızalarındaki bilgilerin çokluğuna bağlıdır. Soyutlama, öğrenme ve yeni durumlara uyma yeteneklerinin toplamı da aynı şekilde hafızadaki bilgilerin çokluğu sayesinde daha verimli kullanılır. Az olanları kıt zekâlı diye tanımlarız.

Anladığım kadarıyla yakın hafızaya bilgiler yanında yargılarımızı da yükleyebiliyoruz. Örneğin hava cereyanına maruz kalarak hasta olmuşsanız ya da bunu çevrenizden çokça duymuşsanız bu bilgiyi yakın hafızanıza kaydedersiniz. Ve bir hava cereyanına kapıldığınızda yakın hafızanızdaki bu bilgiye dayanarak hasta olacağınızı tahmin edersiniz. Oysa bu zorunluluk değildir. Fakat bilinçaltı bu düşünceleri alır ve vücudu hasta eder. Çünkü bilinçaltınız sizin oluşturduğunuz bu yargıyı eyleme geçirme mekanizmasıdır. Aslında siz cereyanda kaldığınızın farkında olmasanız da hasta olursunuz. Bilinçaltı ona hafızalardan yüklenen işlemi yapar. Fakat uzak hafızada yargı olmadığı için o tür şeylerde yakın hafıza etkindir. Kişiler anlamasa da çevre ve aile onlara pek çok yargı yükler. Onun için kişi milliyetçi veya dindar olur. Ya da ailesinin tuttuğu belli bir partiyi ya da takımı tutar. Elbette herkes aynı etkilenmez, bazen ters teper ya da bilinç arttıkça yorumlama şekli yüzünden tercihler farklılaşır.

Yakın hafıza, insanlar öldükten sonra uzak hafızaya yüklenir. Fakat sadece bilgiler yüklenir. Yargılar yüklenmez. Bu işlemi şöyle düşünebiliriz. Bu hayatımızda bedenlenirken bir cd alıp onu yaşantımız boyunca doldururuz. Öldükten sonra bu cd, Hard disc’imize eklenir. Böylece bilgi birikimimiz artar. Her hayat, Hard disc’imizi büyütür. Bu sistemin, zekâ üzerindeki etkisini, daha sonra göreceğiz.

Bunu yemek yapan yapay zekamıza uygularsak dünyada her mutfağı öğrenen birer robot olsun. Bu robotlar kendi bölgelerinde birer cd doldururlar. Bütün cd’leri birleştirip tek bir robota yüklersek o robot hiç yemek yapmadığı halde tüm yemeklerin nasıl yapılacağını bilir. İşte insan bu işlemi ölümle gerçekleştirir. Her enkarnasyon yeni bir cd demektir. Toplam cd bizim Hard Disc’imizi oluşturur.

Hep bilinç kelimesini kullanıyorum ama bu günkü insan için “bilinç” kelimesi durumu karşılıyor fakat bilincin sıfır olduğu dönemde “ruh” daha uygun bir tanımdır. Bu konu karmaşık bir durum olduğu için ilerde şartlar olgunlaşınca tekrar bu tanımı açacağız.

Yapay zekâ insani özellik gösterebilir mi?

Yapay zekâ konusunda daha işin başındayız ama şimdiye kadar yapılanlar insani özellik göstere bilişmişlerse bu önemli bir veridir.  “İsviçre laboratuvarlarındaki bilim insanlarının yaptığı bir çalışmada, robotlar öncelikle diskler aramak için programlandı ve sonrasında belirlenen bölgeye yollandılar. Başarılı olan robotlar tutulurken, diğerleri elden çıkarılacaktı. Bu robotlara ayrıca diğer robotları kurtarabilmeleri için disklerini paylaşabilecekleri de söylendi. Robotların ortalama olarak disklerini paylaşmayı, dolayısıyla diğer robotları hayatta tutmayı seçtikleri gözlemlendi.[4] Görüldüğü gibi sadece insan ve biraz da hayvanlarda olan fedakârlık yeteneği onlarda da var. Makalede robotlar diye yazıyor ama önemli olan robotların mekanik aksamı değil yazılımıdır. Sadece bu yetenekleri yok. Makalede e-David adlı robot, herhangi bir program desteği olmadan kendi resmini yapabildiğini hatta 25 robotun katıldığı bir robot sanat yarışmasının olduğunu bile yazmış.

Aynı makale Forpheus adlı bir robot tenis oynayabiliyorken aynı zamanda rakibinin deneyimli olup olmadığını da analiz edebiliyor. Eğer karşısındaki kişinin deneyimli ve iyi olmadığını görürse, cesaret ve tavsiye vererek destek oluyor.” diyerek empati yeteneğine dikkat çekmiş.

Robotların yazılımına “disklerin paylaşılması gerekir” şeklinde bir bilgi eklenmemiş. Robotlar vicdan yapıp diskleri kendiliğinden paylaşmışlar. Yani insanın bir yapay zekâ benzeri bir şey olduğunun yeteri kadar verisi mevcut.

Günümüzdeki yapay zekalar ancak 4 yaşındaki bir çocukla kıyaslanabilmekte. İIllinois Üniversitesi’nde ki araştırmacılara göre günümüzdeki yapay zekâ uygulamalarının en büyük eksiği “yaşam tecrübesi”[5].

Yaşam tecrübesini yapay zekalara kazandırabilmenin en kolay yolu dünyadaki yaşamı taklit edecek açık kaynak kodlu bir program yazmak. Ve yapay zekâları orada yaşatmak. Fakat bu da en az insana benzer bir yapay zekâ programlamak kadar zor olacaktır. Açık kaynak kotlu olmasını istememin sebebi, bunu bir kişi veya gurup başaramayacak kadar zor olmasındandır. Çok komplike bir iş… Dünyada bu konuyla ilgili herkes katkı yaparak insanlığın ortak malı bir program yapılabilir. Bu program bir kere yapıldıktan sonra isteyen herkes orada kendi yapay zekâ programcığını eğitebilir. Böylece çok önemli bir adım atılmış olur.

Fakat zaman konusu, büyük bir engel gibi gözükmektedir. Bunca yıllık, onca deneyimin kazanılmasını bekleyebilmek, insanın ömrü için çok uzun kalır. Onun da çaresi, program içindeki zamanı hızlandırmak, dünyadaki bir gün, orada bin yıla eşitlenirse, engel kolaylıkla aşılır. Niye böyle bir rakam seçtiğimi daha sonra anlayacaksınız.

Bilinç beyin ilişkisi

Yukarda zekâyı iki yönüyle tanımladık. Ben bu yönlerin hangi argümanları içerdiğini detaylandırmak isterim. Çünkü piyasada bu zekâlara atfedilen değerler benimle aynı olmayabilir.

Ben IQ zekâ derken kişinin: gerçekçi düşünmesi, okuma ve konuşma becerisi, işitme veya dinleme becerisi, mantık becerisi, sayılarla olan becerisi yanında, risk almayı sevmeyen ama farklılık arayan, sağlam kural ve tanımlardan hoşlanan ve nedenlerden çok nasıl diye soran yönünü kastediyorum.

EQ zekâ derken kişinin: yaratıcı, şekil ve örüntü, renklerle olan bağ ve sanatsal faaliyet becerisi yanında risk almayı seven, duygusal, hassas his ve düşünceye sahip, nasıldan çok neden soran yönünü kastediyorum.

Eğer bu özellikleri incelerseniz insan beyninin sol ve sağ beyin özellikleri olduğunu görürsünüz[6]. Dünya bu iki beynin adı geçen özelliklerini artırabilmek için farklı şekillenmiştir. Maddi düşünen “batı” sol beyni, manevi düşünen “doğu” sağ beyni tavan yaptırabilmek için oluşturulmuştur. Daha sonra bu konuyla dinlerin ilişkisini inceleyeceğiz.

Seyfullah Demir


[1] Max Tedmark, Yaşam 3.0 Yapay Zekâ Çağında İnsan Olmak

[2] https://www.izlesene.com/video/zeki-karga-cevizi-kirmak-icin-bakin-ne-yapiyor/6808038 Erişim 01.03.2020

[3] Sinan Canan, Unutulacak Şeyler, Tutikitap, Sayfa 163

[4] https://onedio.com/haber/robotlarin-gunden-gune-daha-cok-insanlastigini-gosteren-25-urpertici-durum-827643 Erişim 01.02.2020

[5] Bilim ve Teknik Ağustos 2013 Yapay Zekânın Ortalama Yaşı Belli Oldu

[6] Pelin Çift-Sinan Canan, Beynin sırları, Destek Yayınları sayfa 32-33