Makaleyi buradan dinleyebilirsiniz…

Bu konuyu, bilimsel kaynaklar yanında, çok farklı kaynaklardan da, inceleyeceğiz. Bilimsel kaynakların, zamanda geriye gidilebileceği ama, ileri gidilemeyeceğini söylediğini biliyoruz. Gerçi biraz ütopik olmakla birlikte, takyon denilen parçacıkların keşfedilmesi durumunda, ileriye doğru da yolculuk yapılmasının mümkün olacağı anlaşılmaktadır. Şimdilik, ışıktan hızlı olduğu hesaplanan takyonların varlığına dair en ufak bir veri bulunamamıştır. Fakat varlıkları fiziksel formüllerde öngörülmektedir. Bu durum bize açık bir kapı bırakır. Eğer gelecekte bu takyonlar keşfedilmişse, zaman yolculuğunun da önü açılmış demektir.

O zaman, bizim aramamız gereken şey, gelecekten gelmiş biri veya geleceğe ait olması muhtemel, bir eşyanın varlığı olmalıdır. Gelecekten geldiğini iddia ettikleri, pek çok kişi olmuştur. Fakat o kişilerin hemen hepsi fos çıktı. Daha bu yılın başında gelen kişi “11 Mart’ta bir insanın şempanzeden çocuğu olacak. Doğan melez çocuk konuşabilecek ve iki türün özelliklerini barındıracak” dedi. Bu zamana kadar öyle bir olay duymadım. Bunun gibi pek çok olay olmasına rağmen hiçbirinin doğru olamayacağını düşünüyorum.

Eğer gerçekten gelecekten gelen varsa, ortalığa çıkıp ben gelecekten geldim diye yaygara yapmamalı. Gelecekten haber veren, zaten o haberle geleceğe etki etmiş olacaktır. Böylece o kişi geri gittiğinde geleceği bıraktığı gibi bulamayabilir. Hiç kimse öyle bir risk almaz. Şöyle düşünelim; geçmişe gidip Hitler’i öldürerek, dünya savaşının çıkmasını engelleyelim.  Geri geldiğimizde, kesinlikle dünya eskisi gibi olmayacaktır. Belki de sizin dedeniz ya da babanız değişen şartlar içinde ölecek ve siz hiç doğmamış olacaksınız. Ya da dünya savaşı başka bir sebeple çıkıp, ülkenizin tamamen ortadan kalkması söz konusu olabilir. Ya da geri geldiğinizde bakıyorsunuz ki! Ruslar hiç uzaya çıkmamış; Amerika hiç aya gitmemiş. Tarihin akışı tamamen değişmiş.

Bu ve buna benzer sebeplerle zaman yolculuğu yapanlar bile, olaylara etki etmemelidirler. Fakat tarihteki önemli olaylar anında orada olmak ve seyretmek isteyebilirler. Benim öyle imkânım olsaydı, Peygamberler, Einstein ve Atatürk gibi tarihte iz bırakmış bazı kişileri uzaktan seyretmek isterdim.

Benim en önemsediğim zamanda yolculuğa delil, Yunanistan’da bulunan Antikitera mekanizmasıdır. O mekanizma MÖ 150-90 yılları aralığına ait olduğu sanılmaktadır. Öncelikle o aletin ne işe yaradığını Bilim Teknik dergisinden okuyalım. “Yapısını ve işleyişini, değişik alanlardan birçok bilim insanının ortak bir çabayla çözdüğü makinenin, tahta bir kutunun içinde çalıştığı düşünülüyor. Bronz çarklardan ve göstergelerden oluşan makinenin bütün parçaları 2 mm kalınlığındaki tek bir levhadan kesilmiş; hiçbir parçası dökme değil ya da başka bir metalden oluşmuyor. Çok zarif bir çark sistemiyle donatılmış makinenin, klasik bir saatten çok daha karmaşık bir yapısı var. Ön yüzünde dairesel bir gösterge, Yunan burçlar kuşağı ve Mısır takvimi bulunuyor. Arka yüzünde de dairesel iki gösterge var. Bunlar Ay’ın evrelerini ve tutulma örüntülerini gösteriyor. Makine, yan yüzlerinin birinden çıkan bir kolun çevrilmesiyle çalıştırılıyor. Antik bilgisayarın Güneş’in ve Ay’ın konumlarını -hatta Ay’ın elips yörüngesinden kaynaklanan hızlanmasını- hesaplamada, Güneş ve Ay tutulmalarını belirlemede kullanıldığı anlaşılmış durumda. (Makineye bir tarih giriliyor, kol çevriliyor ve makine o tarihte Güneş’in, Ay’ın ve gezegenlerin gökyüzündeki konumlarını veriyor.)” Bilim ve Teknik, sayı 495, Şubat / 2009

Antikitera mekanizmasının kimin ne işine yaradığı belli değil. Tarım yapan insanların ekim zamanını bulmak için kullanıldığı gibi saçma bir argüman öne sürülmüş. Oysa herkes güneşe bakarak hangi ürünü ne zaman ekeceğini rahatlıkla anlayabilir. Onun için kimse öyle bir cihaza ihtiyaç hissetmez. Her yörenin kendine özgü, zaman belirleme şartları vardır. Benim çocukluğumda köyümüzde karların erimesiyle bellemeler başlardı. İmece usulü yapılan bellemelerden hemen sonra, havalar müsaade ederse vol vurma dediğimiz, belleme sonrası tarlanın düzeltilmesi işlemi yapılırdı. Eğer belleme sonrası tekrar kar yağarsa, tarla yumuşamış olacağından, tercih edilen bir durumdu. Fakat kar yağmasa da o işlem yapılırdı. Süreç tarihe bakılarak değil, daha çok hava şartlarına bakılarak gerçekleştirilirdi. Kimse zamanın hassas olduğunu, ekimin gününe gün olarak yapılacağını düşünmezdi. Bazen geç kalınır, bazen de erken ekim yapılabilirdi. Üstelik bu makine ayın hızlanma örüntülerini bile tespit edebiliyordu. Bu durumun asla tarımla bir ilişkisi olamaz.

Bana göre, Antikitera mekanizması tek durum hariç, hiç kimsenin işine yaramazdı. O da, zaman yolcusunun işine yarayabilirdi. Hem de muazzam bir kesinlikle, sadece onun işine yarayabilirdi. Bir zaman yolcusu, hangi tarihe yolculuk yaptığını anlamak zorundaydı.  Bu mekanizma; Güneş’in, Ay’ın konumlarına göre kesin tarihi verebilecek durumdaydı. Hatta Ay’ın hızlanma örüntülerini bile hesaba katabilecek hassaslıkta ölçüm yapabilirdi. Bu da zaman yolcusuna, hangi zamana gittiğini kesinlikle söylerdi.

Buradan anladığım bir şey de, zaman makineleri, kesinlikle gidilmesi gereken zamana, tam olarak insanı gönderemiyor olmalıydı. Zaman makinesi belirlenmiş tarihe insanı gönderebilseydi, böyle bir mekanizmaya ihtiyaç olmazdı.

Zaten cihaz o dönemler için, ne teknolojik olarak, ne de malzeme olarak yapılabilecek durumda değildi. Cihazın uzun zaman kullanıldığı ve birkaç kere tamir edildiği anlaşılmaktadır. Zaman yolcusu, gittiği zamanda, cihazın tamir edilmesini de, düşünmesi gerekirdi. O cihaz oralarda bozulursa, gidilen zamanda bulunabilecek materyallerle yapılması önemliydi. Çünkü oralarda uzun zaman kalınması söz konusu olmalı. Onun için, bozulursa tamir edilebilmeliydi. Bu cihaz için bronz kullanılması tamamen bu sebeple olmalı.

Bu durum benim söylemlerim açısından gayet makul bir durumdur. Altınçağda yaşayan görevliler, müdahale etmeleri gereken yerlere yolculuk yapmış olmalılar. Onlar ne maddi ne de manevi bir çıkar için, yolculuk yapmazlardı. Onların tek amacı, geliştirmeye çalıştıkları Ademoğullarının, tekamülünü en kısa zamanda yaptırabilmekti. Onun için zamanda geriye giderek bazen ilk yapılan basamak piramidinin mimarı, yazar, hekim, mucit, mühendis, heykeltıraş, astronom İmhotep, bazen mimar yazar, doğa bilimci, Roma İmparatorluğu komutanı ve filozof olan Plinius olarak, insanoğluna yeni bir kapı aralamaktı. Fakat zaman yolcuları ille de kendileri, o eserleri yapmış olmayabilirler. Benim düşüncem daha çok, onlara öğretmenlik yapmış olmalıdırlar. Bu kişilerle tanrı diye tanıdığımız, Yahwe, Enlil, Pachamama, Apollon ya da Zeus gibilerini karıştırmamak gerekir. Onların eğitimi dini temelli ve daha üst yapıya sahipti. Onlar, o çevredeki tüm toplumu hedef alırlardı. Oysa bu tür müdahaleler daha çok, teknolojik temelli olurdu. Ve benim düşüncem bu konuda en çok katkı Yunan ve Romalılara yapılmıştır. Romanın asker yapısı içine girip bir soruna çözüm oluşturmak en kolay yöntemlerden olabilir. Bence, Roma betonu da bu tür müdahaleden oluşan bir üründü. Ayrıca Yunan ve Roma eserlerindeki harikulade mühendislik, bu sayede onlara empoze edilebilmiştir. Başlarda çokça katkı olmuştur. Sonra katkı azalmış ve zaman içinde, tamamen bırakılmış olmalıdır. Bu müdahalelerin bırakılması, önce duraklamayı ve akabinde gerilemeyi getirmiştir.

Eğer müdahalenin türünü anlamak istiyorsanız iki adet belgeseli seyretmeniz yeterlidir. Aşağıya koyduğum belgeselleri izlerseniz o eserlerin ne muazzam bir mühendislik eseri olduğunu göreceksiniz.

Bu müdahaleler dünyaya yön veren her medeniyete yapılmıştır. Buna Arap, Osmanlı medeniyetleri de dahildir. Fakat bu medeniyetlere zamanda geri giderek müdahale gerekmemiştir. Çünkü o dönemlerde insanlar, sezgi empoze edilebilecek kadar gelişmiş olduklarından, zamanda yolculuğa gerek kalmamıştır. Fakat Roma dönemi ve öncesinde ancak zaman yolculuğu yapılarak müdahale yapılabilmiştir. Onlara ruhsal yönden etki yapılamazdı.

Osmanlıdaki padişahlardan, Yavuz Sultan Selim’e kadar olan padişahlara, sezgiyle yol gösterilmiştir. Onlar sayesinde Müslümanlık belli bir coğrafyada yayılmış ve etkin olmuştur. Çünkü o zamanlarda tekâmül edecek pek çok kişiye Müslümanlık katkı yapacaktır. Fakat Osmanlının Avrupa’daki Hristiyanlığı da ortadan kaldırması engellenmiştir. Çünkü kapitalist sistem onlar sayesinde kurulabilecektir. Hatta o sistemin oluşmasına Osmanlı bile katkı yapacaktır. İpekyol’una sahip olması, Avrupalıyı başka arayışlara sokmuş ve Amerika kıtası bulunmuştur. Atatürk bile sezgiyle yönlendirilmiş ve yeni bir devlet kurması sağlanmıştır. Atatürk’ün verdiği kararların ne kadar isabetli olduğunu, bugün çok daha iyi anlıyoruz. Bu sayede Türkiye Doğu ve Batı arasında bir sentez oluşturabilmiştir.

Atatürk’ün yapması gerekenden fazlasını yapmaya başlaması, onun ölümüne sebep olmuştur. Eğer Atatürk sanayileşmeyi gerçekleştirebilseydi, yani ardından gelenler tarafından yok edilmeseydi, bugün havacılık sektörü tamamen Türkiye’nin tekelinde olacaktı. Yani bizde Avrupalı gibi, sömürge devletlerinden biri olacaktık. Bu durum bizim ellerimizin kirlenmesine vesile olacaktı.

Türkiye’nin tarihsel akışı bana kıyamette farklı bir misyon yükleneceğini gösteriyor. Özellikle, Hatay’ın Türkiye’ye katılması, iki önemli açılım yapmaktadır. Bunlardan biri “Kuran’a göre Mehdi” adlı makalede yazdığım gibi, Ahit sandığı Hatay’da olmalıdır. Ayrıca “Kıyamete doğru, Türkiye’nin misyonu” adlı makalede anlatmaya çalıştığım gibi Mehdi de Türkiye’den çıkmalıdır. Böylece, bu iki önemli figür, aynı coğrafyada birleştirilmiştir. Kıyamette Türkiye çok önemli bir rol üstlenerek, insanlığın kıyamete götürülmesinde, başı çekecektir.

Seyfullah Demir

https://www.youtube.com/watch?v=IAleF50Nbak