Neden dünya denilen bu gezegendesin? Merak ediyorsan oku…
Kuran’a göre tekâmül ve bilimsel anlamı…
Öncelikle belirtmeliyim ki! ben, hiçbir dinin ya da düşüncenin mensubu değilim. Yazdıklarım tamamen, kendi düşüncelerimdir. Bu minvalde niyetim, ne İslam’ı yermek, nede yüceltmektir… Benim amacım yıllardır yaptığım araştırma ve incelemelerin sonucunda ulaştığım bilgileri paylaşmaktır. Bu düşüncelerim hiçbir kesimin düşünceleriyle moda mod uymaz. Her kesimin -bana göre- doğrularını alıp yanlışlarını eleştirmekteyim. Din konusu kutsal değer olduğu için, pek eleştirmek istemem ama bazen zorunlu oluyor.
Ben, tüm dinlerin kutsal olduğunu ve insanların tekâmül etmeleri için, oluşturulduğunu düşünüyorum. Dinlerdeki asıl amaç, kişilerin Tekâmül edebilmeleri için, yaşam alanı oluşturmaktır. Onun için, çeşitli dinler ve faklı akımlar vardır. Tüm bu inanışlar insanların yapısı ya da bozması değildir. Her şey ana planın eseridir. Ana programa Kuran Levhi Mahfuz demektedir. Onun için, “benin dinim doğru, seninki yanlış” demek, sadece inançla söylenebilir. Hiç kimsenin elinde delil yoktur. Var olduğu söylenen delillerle, kişi, ancak kendini kandırır. Başkası için o deliller, saçmalıktan başka bir şey değildir. Kişi, daha doğmadan, hangi inançta doğacağı bellidir. Çünkü en iyi tekâmülü, o yaşam alanında yapacaktır. Kişinin kalbi o inanca mühürlenmiştir. Onun için, başkasına saçma gelen deliller, ona bilimsel kanıtlarmış gibi gelir.
Yaşam alanı olarak düşünmeyi, bir kandırmaca gibi görmek doğru değildir. Yazılarımda bizlerin, henüz çocukluk dönemini bitirememiş olduğumuzu söylüyorum. İşte dinler, bizim bu çocukluk döneminde, doğru yönde gidebilmek için, uymak zorunda olduğumuz şeylerdir. “Doğru” kelimesi yanlış anlaşılmasın. Benim söylediğim “doğru” sadece tekâmül için, yapılması gerekenleri yapmayı içerir. Eğer çocuğunuz okula gitmek istemezse “onun özgür seçimidir” diye düşünmezsiniz. Gelecekteki refahı için, onu ikna eder, olmazsa zorlarsınız. Kendi kararlarını vermesine ancak belli bir yaştan sonra izin verirsiniz. İşte dinler, tam olarak bu işi yapmaktadır. Onun için, kıyamete kadar hükümleri vardır. Çünkü kıyametten sonra, kendi kararlarımızı verebilecek olgunluğa geleceğiz.
Kıyamette, tüm dinler kalkacaktır ve gerçek bilgi hâkim olacaktır. Fakat her din mensubu “gerçek bilginin” kendi dininde olduğunu sanmaktadır. Oysa gerçek bilgi bir din içermeyecektir. Bu bilgilerin ne olacağını zamanı geldiğinde öğreneceğiz.
Edindiğim bilgileri, hem Kuran’dan hem de, bilimden elde ettim. Fakat asıl baz aldığım, bilimdir. Önce, bilimsel konularla geliştim. Sonra, aynı şeylerin birçoğunun Kuran’da da olduğunu gördüm. O zaman bizi yönlendirenlerin, her iki yöntemi de kullandığını anladım. Tüm yazılarımı okuyanlar, beni çok daha iyi anlayacaktır. Çünkü her makalem, ana konunun bir köşesiyle ilintilidir.
Araştırmalarımı yaparken ilk ulaştığım sonuç şuydu! Eğer Tanrı diye bir şey varsa ve insanı yarattıysa, kesinlikle insana ihtiyacı var olmalıdır. Kuran’da bu ihtiyacın iki farklı anlatımla anlatıldığını gördüm. İlki çok çocukça ve bencilce olarak
[stextbox id=”warning”]Zariyat 56 Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.[/stextbox]
düşüncesiydi. Bu mantık, hiçte bir tanrıya yaraşır mantık değildir. Çevrenizde bir tanıdığınız, bir sürü robot yapsa ve onları belli kurallara uymaları için, içlerinden bir robotu uyarıcı olarak görevlendirse; o robotlardan bazıları özgür iradeleriyle, görevlendirilen robota inanmasa ve, bu inanmayanları ateşe atıp yaksa; onu sadistlikle suçlarsınız. “İlle de inanmalarını istersen, hepsine sen ulaş” dersiniz. Böyle adaletsiz ve güvensiz bir yöntemi, insaf dışı görürsünüz. (En azından ben görürüm.) Fakat Allahın böyle yapacağına inanırız. Onun böyle bir hakkının olduğunu düşünürüz. Ben bu mantığın doğru olamayacağını düşündüğüm için, incelemeye devam ettim.
İnceledikçe ikinci ama, biraz gizli bir mantık daha gördüm.
[stextbox id=”warning”]Enbiya 16-17 Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık.[/stextbox]
mantığıydı. Bu iki mantık birbirleriyle çelişiyordu. Öyle ya! hem eğlence istemiyordu, hem de kendine tapınan kullar yaratmıştı. Bu iki durum, bana iki farklı amaç gibi göründü. Bana göre; ilk mantık mevcut İslam inancını oluşturdu. Yani bugünkü İslam inancı bu mantığa göre şekillendi. (Elbette tek başına bu ayetler değildir. Durumu kısaca anlatabilmek için, bu ayetleri seçtim.)
İkinci mantıktaysa, gizli bir amaç var gibi duruyor. Tanrının canı sıkıldı da bu işleri yaptı gibi durmuyor. Bir amaç olmalı. Bu amacı incelemeye çalıştığımda, yine biraz gizlenen ruh konusuna ulaştım. İnsan ruhu tanrıdandır ama tanrı bir parçasını dünyaya neden göndersin? Üstelik burada tanrıyı tanımayan, ona söven, onu istemeyen bir sürü insan olacağını bile bile… Kuran’a göre Allah insanın kötü olacağını bilmektedir. Fakat ona rağmen yine de gizli bir sebepten yaratması gerekmiştir. Bunca hakareti duymayı göze alacak kadar önemlidir.
[stextbox id=”warning”]Bakara 30 Bir zamanlar Rabb’in meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. (Melekler): “Âa!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz” dediler. (Rabb’in): “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” dedi.[/stextbox]
Meleklerin dahi bilmediği bu önemli sebep, bizim ve evrenin yaratılmasının asıl sebebidir.
İşte bu sebebi incelediğimde, insanın ruhunu ve bu ruhun tekâmülünü görmekteyim. Tanrıdan çıkan ve insan sayesinde, yine O’na döndürülecek olan ruhun, geri dönüşü; tekâmülle olabilecektir. Bu mantık, meleklerin bir zamanlar insan olduğunu söyleyen ayetle de, desteklenmektedir.
[stextbox id=”warning”]ENBİYA 26 – Böyle iken dediler ki: “Rahmân çocuk edindi.” Allah bundan münezzehtir. Doğrusu melekler (Allah’ın çocukları değil.) ikram olunmuş kullardır.[/stextbox]
Ayetteki “ikram olunmuş kul” sözünün karşılığı tekâmüldür. Bu mantığa göre bir zamanlar dünyada yaşamış olan Atlantisliler, şimdi melekleri oluşturmaktadır. Fakat bir insanın kan döken canavardan, bir meleğe dönüşmesi için, epey zaman geçmesi gerekir. Melek olmanın yolu, bozgunculuk ve kan dökmekten geçiyor. İşte Bakara 30’da, meleklerin bilmediği şey budur. Fakat, meleklerin bilmediği şeyi, benim biliyor olmam, garip gelebilir. Gerçekte, melekler her şeyi biliyorlar. Bu anlatım tarzı bizi bilgilendirme yöntemidir. Onun için, bende bu bilgiyi bilebiliyorum. Yani biz görelim diye, o ayetler, o şekilde oluşturulmuştur. Hep, Kuran’ın sembolik dille yazıldığını söylüyorum. Gerçi bu ayette pek sembol yok. Direk olarak meleklerin insanlardan oluştuğunu söylemektedir. Bu ayette tek gizlenen şey tekâmüldür. Aslında anlatılan şey “bir zamanlar dünyada yaşamış birileri, tekâmül ederek melek oldular” mantığıdır.
Kuran, kan döken bir canavardan meleğe dönme süresini de vermektedir. Secde 5 ayeti bu durumu anlatır. Ayetin daha geniş anlatımını “Zamanın Yapısı” adlı makaleden okumanızı tavsiye ederim.
Tekâmül, yeniden doğuş düşüncesiyle beraber düşünülmelidir. Tek hayatta tekâmülü bitirmek mümkün olamayacağından, her ikisini beraber düşünmek zorunludur. Fakat mevcut yorumlara göre, İslam da, yeniden doğuş yoktur. Oysa benim yaptığım incelemeye göre, Kuran’da yeniden doğuş olduğu düşüncesi, olmadığı düşüncesinden daha baskındır. Bu konuyu “Kuran’da reenkarnasyon inancı var mı?” adlı makaleden okuyabilirsiniz. Son zamanlarda yeniden doğuş düşüncesi, bazı ilahiyatçılar tarafından da, Kuran’da müteşabih yani anlamı kapalı, kabul edilmiştir. Bazıları, Kuran’a geçmişte yapılan yorumu, günümüzde de son sürat savunmaktadır. Eğer incelerseniz, ortaya attıkları ayetler, yeniden doğuşu değil, yaşanmış olan önceki hayatlarına geri gidebilmelerini yasaklar. Bu durumu yeniden doğuşa atfetmektedirler. Oysa yeniden doğuş da, aynı şekilde, yaşanmış bir hayatın tekrarını kabul etmez. O hayattan alınacak olan, alınmıştır. Hayatı tekrar ederse, yeni bir şey alamayacağı için, gereksiz bir bedenlenme olmuş olur.
[stextbox id=”warning”]MÜ’MİNUN 99 – 100 Nihayet onlardan (yani müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında, “Rabbim, der, lütfen beni (dünyaya) geri gönder,” “Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.” Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.[/stextbox]
Bu ayet anlattığım mantıkla incelendiğinde, harika bilgiler içerir. Aynı hayatın tekrarı kabul edilmez ve ölümden tekrar dirilene kadar, bir berzah hayatı vardır. İşte bu berzah hayatı da, dünya hayatı kadar önemlidir. Yeniden dünyaya gelebilmek için, bir hazırlık dönemi gerekir. Önceki hayatında elde edilen kazanımlar, berzah hayatında ruha yüklenir. Ondan sonra, bir sonraki hayat için, hazır olunabilir. Ayetteki yeniden diriliş mevcut inanış için, kıyametteki son diriliş olarak alınır. Gizlenen tekâmül konusu yüzünden, öyle anlaşılması istenmiştir. Açık olmayan bu bilgileri, peş peşe dizdiğimizde çok farklı şeyler görüyoruz. Ancak o zaman buradaki “yeniden dirilişin” çok kereler olduğu anlaşılabilir.Bundan başka önemli ayetlerden biri de: [stextbox id=”warning”]
Meâric 4 Melekler ve Ruh, elli bin sene uzunluğundaki bir günde Ona yükselir.[/stextbox]
Ayette O’na yükselmek üzere olan ruhun bir gününün uzunluğu verilmektedir. Yani elli bin yıl, ruhun yolculuk ya da tekâmül süresi değildir. Ruh, bir günün uzunluğu elli bin yıl olduğu bir günde, arşa yükselecek anlamı taşır. Bu durumda kuantum katlarının en altında bir gün bin yıl, en üstünde elli bin yıl sürdüğünü görüyoruz. Bu durumun detaylarını “Zamanın yapısı” adlı makaleden okumanızı öneririm. Dikkat etmeniz gereken bir konu ise süre konusudur. Bizim, öte dünyadaki gün ya da dakika kavramları hakkında bir fikrimiz yok. Kuran, öte dünyadaki zamanı tanımlamak için bile, dünya zamanını kullanır. Bizde aynısını yapacağız. Yani öte dünyada gün dediğimizde bunun süresi dünyadaki bir günün geçtiği süre kadardır. Bu tanıma göre [tooltip layout=”box” text=”O, gökten yere, (yukarıdan aşağıya) işleri düzenler, sonra da o işler, sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde O’na yükselir.” effect=”1″]Secde 5 [/tooltip]ayetini şöyle anlamalıyız. Ahirette, dünyadaki 24 saat kadar bir zaman geçtiğinde, dünyada bin yıl geçmiş demektir.
Çoğunlukla Mearic 4 ayeti, yolculuk olarak alınır. Oysa bunu, yolculuk olarak almak saçmalıktır. Çünkü, o zaman, Kuran diye bir şey olamazdı. Cebrail, sadece O’na çıkmak için, dünya yılıyla 50 bin yıl süren bir yolculuk yapmak zorundaydı. Bir o kadar da geri dönüşte geçer. Yani dediğim gibi, Kuran diye bir şey olamazdı. Bu kavramı “O’na döneceksiniz” söylemiyle beraber düşünmek gerekir. Ayet, O’nunla bir olmaktan bahsediyor. Yani sistemin O’na döndürülmüş olduğu durumu söylüyor. Bunun da ancak tekâmülle gerçekleşeceği görülebilir.
Şimdi de tekâmül etmenin bilimsel karşılığını anlamaya çalışalım. Diğer yazılarımda da yazdığım gibi, ruh dünyada bedenlendikçe gelişir. Tekâmül olarak aldığım bu süreç, tamamen bilincin gelişmesidir. Başlangıçta sıfır olan bilinç gittikçe artar. Bilinç ise, IQ ve EQ denilen zekâlardan oluşur. Aslında tekâmül bir dönüşüm işlemidir. Ruh tekâmül ettikçe kütle kaybeder ve dalga titreşimi artar. Başlangıçta sadece kütle varken, sonra kütle azalarak bilinç artar. Bu artış E=mc2 ile formüle edilir. Örneğin, astral düzeyde oluşturulan atom, tekâmül sürecine sokulur. Bu bildiğimiz hidrojen veya Karbon atomu ya da diğerlerinden başkası değildir. Ruh atom halindeyken, sıfır bilince sahiptir. Atom bir canlı bedenine bağlanarak, otomatik süreç boyunca zekâ kazanması sağlanır. Bu süre yaklaşık 48 bin yıl sürer ama, çok az kazanım olur. Hayvan bedenlerinde tekâmüle sokulan ruh, hayvanın yaşadığı zorlukları yaşayarak etkilenir. Önceleri olaylara etki etmez ama, uzun süren bu sürecin bir yerlerinde etki etmeye başlar. Sorunlara çözüm bulmaya çalışır. Örneğin; karganın cevizi kırmak için, trafik lambalarındaki trafiği kullanması gibi. Bu süreçte hemen bütün hayvanlar kullanılır. Böcekler, balıklar ve sürüngenlerin bir kısmı ruh taşımaz. Rüya ruhun işlevidir, onun için rüya görmeyen hayvanların, ruh taşımayacaklarını düşünüyorum. Bu süreçteki hayvanları, bilim daha iyi tespit edecektir.
Şekil 1’de tekâmül sürecini izleyebilirsiniz. Ruh, astraldeki bir atom olarak başlar, tekâmül ettikçe dalga titreşimi artar. İlk olarak en küçük dalga titreşimi artışında, atom dağılır ve alt elemanları olarak devam eder. Bu noktada ruhun enerjisi “güçlü kuvvet” dediğimiz kuvveti aşar. Böylece ruh alt elemanlarına bölünür. Artık ruh tek atomdan değil proton, nötron ve elektronlardan oluşan bir enerjidir. Titreşimi arttığı için, 4 boyutlu uzayın elemanı olur. Bu uzay, Kuran’da geçen 7 gök katının ilkidir ve içindekileri karanlık madde olarak biliyoruz. Fakat yanlış anlamaya sebep olmamak için, bu proton, nötron ve elektronların süpersimetrik parçacıklar olduğunu anlamak gerekir. Onun için onları göremiyoruz. Çünkü dalga titreşim frekansları, alıcılarımızın alamayacağı seviyeye çıkmıştır.
Kısacası, ayetteki ikram olunmuş kul sözünün karşılığı, tekâmüldür. Ruh tekâmül ederek, dalga titreşimini artırmaya devam eder. Bu sırada sadece titreşimi artmaz, aynı zamanda enerjisi de artar. Enerjisi arttıkça yeni bir kritik değere ulaşır. Enerji “renk kuvvet”ini geçtiğinde yeni bir uzaya geçer. Bu uzay 5 boyutlu uzaydır ama artık süpersimetrik proton veya süpersimetrik nötronlar parçalanarak kuarklarına ayrılmıştır. Ruhun toplam enerjisi, oluşan yeni parçacıkların enerjileri toplamıdır. Bu süreçte dalga titreşimi de artmaya devam eder. Süpersimetrik Kuarklar da henüz keşfetmediğimiz bir kuvvete ulaştığında, alt parçacıklarına ayrılır ve bu süreç sicimlere kadar sürer.
Şekil 2, Evrendeki bir ruhu ve, anti evrendeki ikizini temsil etmektedir. Her iki ruh, aynı süreçleri yaşayarak ayrı ayrı tekâmül eder. Her ikisi de, sicimlerine ayrıldığında birleşirler. Ruh tekâmül ettikçe kütlesi azalır dedik ama, sicim olduğunda da kütlesi vardır. Hem de ilk atom halindeki kütlesine sahip olmaya devam eder. Aslında süreç içinde ruhun kütlesi hiç azalmaz. Sadece aynı kütle çok fazla parçacık tarafından taşınır. Bir sicim olarak çok küçük bir kütleye sahip olur ama, o ruhu oluşturan tüm sicimlerin toplam kütlesi, ilk oluştukları atoma eşittir. Fakat tüm sicimler antisiyle birleşerek, tamamen enerjiye döner. Kütle yok olur ve ruh saf bilinç olarak, Kaynakla bir olur. İşte o zaman Kuran’da yazan “Bize döndürüleceksiniz” eylemi gerçekleşmiş olur.
Tüm bu süreç içinde bir yere kadar tekâmül, insanla olmaktadır. Hayvan bedenleriyle başlayan süreç, birinci gök katını geçer. İkinci gök katında ruh, insan bedenlerine enkarne olur. Ruh geçici sürelerle, farklı bedenleri kullanarak gelişir. Kıyametten sonra ise, artık açık tekâmül dönemi başlar.
Otomatik dönem dediğim süreç, 48 bin yıl kadar sürer. Ondan sonra yarı bilinçli dönem başlar ve oda 12 bin yıl kadar sürer. Bilinçli tekâmül süreci ise, 3997 yıl sürecektir. Bunun 3000 yılı süper insan dönemi ve geri kalan 997 yıl ise, bedensiz olacaktır. Kıyametten sonra, tekâmülün değerini anlayacak olduğumuz için, çok daha verimli olacaktır. Çünkü, tüm enerjimizi tekâmül etmeye ayıracağız. Oysa şimdi, tekâmül etmek gibi bir kaygımız yok. Fakat, yaşadığımız hayattaki zorluklar ve gelişmeler bizi tekâmül ettiriyor. Yani zoraki tekâmül ediyoruz. Onun için süreç bilinçli döneme göre çok daha yavaş olmaktadır.
Evrenimiz astral dünyanın yansımasıdır ya da hologramıdır. Astral düzeyde olan atomlar, dünyamıza da yansır. Fakat tekâmülle alt elemanlarına ayrılan atom, artık evrenimize yansımaz. Fakat kütle çekim etkisini hissederiz. İşte bilim insanlarının, karanlık madde dedikleri şey odur. Bu durumu başka yazılarımda da yazdım. Evren insanın tekâmül etmesinden kaynaklanan bir kütle kaybına uğramaktadır. Yani bizler Kaynakla bir olduğumuzda evrenden bir atomu eksiltiriz. Bu süreç bizden öncede devam ettiği için, uzun süredir evren, kütle kaybetmektedir. Arka plan fon ışımasına göre kozmik tarihin ilk yarısı sonunda kütle kaybı başlamış. Demek ki o zamana kadar evrende canlı oluşamamış. Canlının oluşumundan sonra, evrenin gittikçe yavaşlayan genişleme hızı, tersine dönerek gittikçe hızlanmış.
Seyfullah Demir
yaklaşık 5 yıl önce
Seyfullah bey yazılarınızı keyifle okuyorum, çok aydınlatıcı buluyorum, insanlar şartlanmış düşünce kalıplarını aşmak yerine onlara saplanarak yaşıyor, acı çekiyor, sonra da diyor neden bu haldeyiz, insan herşeyden önce bir ruh, bir bilinçtir, enerjidir, ve tüm ruhsal boyutlar içiçedir, üstelik de zaman, mekan, ve hatta ölüm kavramları tam anlamıyla illüzyondur, üstelik de hastalık tam anlamıyla şartlanmış düşünce kalıplarından kaynaklanır, kişiler ölmeden önce ölmeyi deneyimler ve gerçek ruhsal benliğine uyanırsa içindeki zehir de şifaya dönüşür, dna da değiştirebilir, imkansız diye bir şey yoktur, imkansız insanların üç boyutlu dünyaya saplanarak yaşamalarından kaynaklanır, kişiler uyanırsa öz kaynakla bir olur, herşey birdir, tektir, ayrılık da bir illüzyonik üç boyutlu düşünce kalıbıdır, dilerim uyuyanlar tez zamanda uyanır??
yaklaşık 5 yıl önce
Ben yasadigim deneyimler sonucu insan beyninin tamamen otomotik olduguna inaniyorum yani insanin sadece dusunebilen bir hayvandan farksiz olduguna ve kotu diye nitelendirdigimiz hicbir insanin aslinda bunu kendi hür iradesiyle yapmadigina inaniyorum
Yani demek istedigim insanin özgür iradesi yok ve bu gorusum butun dinleri çörütüyor
Eger oyleyse bunun tekamuldeki yeri nedir
yaklaşık 5 yıl önce
Mehmet Kardeşim, İnsanın davranışlarının hesaplanabilir olduğunu düşünüyorum. Hesaplanabilir olsa bile kararını kendi alt yapısına göre vermek durumunda. Bunu bir yapay zeka gibi düşünmek gerekir. Yemek yapmak için programlanan bir yapay zeka ona verilen malzemelerle programında olan yemekleri yapar ama eğer programına araştırma ve öğrenmeyi eklemişseniz o malzemelerle başka yemekler de yapmak isteyeceğini bilirsiniz. Hatta programında olmayan hangi yemek deneyimlerini yapmaya çalışacağını hesaplamanız mümkündür. Fakat bu o yapay zekanın kararlarını kendisinin verdiğini çürütmez… İnsanda tıpkı onun gibidir. Ona verilen altyapıyla “neyi nasıl yapacağı bilinir” ama bu onun özgür iradesini kullanmadığı anlamına gelmez. Yani ona direk emir verilerek iş yapmaz. Kendisi programındaki verileri kullanarak bir karara varır ama yeterli verisi ve matematiği olan bu kararı hesaplayabilir.
Robot üzerinden devam edersek, şöyle bir durum daha var. Diyelim ki o robotu fabrika ayarlarına geri döndürdük. Yine aynı malzemeleri verip yemek yapmasını istersek bir önceki durum aynen gerçekleşir. Yani her fabrika ayarlarına döndürdüğümüzde durum tekrar eder. Bazılarına göre bu özgür irade değildir. İnsanda buna benzer. Yeterli verisi olan varsa insanın özgür iradesiyle vereceği kararı hesaplayabilir.
İşte buna özgür irade demek doğru mu bilmiyorum. Zaten bilimsel verilere göre Özgür irade diye bir şey yok…. Fakat insan yaşadığı deneyimleriyle gelişmeye devam etmektedir. İster özgür irade var deyin, ister demeyin…
yaklaşık 5 yıl önce
Hocam cevabinizi cok iyi anladim ama dogustan bize bir altyapi veriliyor(bilgisayar donanimi gibi) ki bu da tamamen dogustan bize verilen genetik yapimiza bagli; ve yasadigimiz sure boyunca gordugumuz ve duydugumuz butun bilgiler bu donanima yukleniyor ve bunun sonucunda beynimiz neye karar verirse o davranista bulunuyor yani insan dedigimiz sosyal varliga hicbirsey kalmiyor.Tabi ne olursa olsun hicbir zaman yuzde yuz ozgur irade yoktur gibi bir kaniya(bugunku tip biliminin insanliga verdigi olanaklar dahilinde) varamayiz.Benim en cok merak ettigim sey budur: Ben yillardir psikolojik bir hastalik sebebiyle bir insanin hicbir sekilde tolere edemeyecegi bir aci cektim ve hala da cekiyorum ve kim bilir dunyadaki diger insanlar daha nasil acilarla mucadele ediyordur.Ve ister tekamul olsun ister tek ahiretli din inanci olsun gunun birinde bana ne mukafat verilirse verilsin benim tek istegim su olacaktir
Keske bu aciyi yasamasaydin herseyin cani ceheneme tanrinin da tekamulun de cennetin de cani cehenneme
Hic var olmamak varken bu kadar cekilen aciya cileye ne gerek vardi
Bilinc sahibi olmamak varken bu kadar cekilen aci niye,uyumak varken… Bu kadar muazzam bir tanri nasil olur da bu kadar aciya sebep olur
Bunun hakkinda ne dusunuyorsunuz
yaklaşık 5 yıl önce
Mehmet Kardeşim,
Benim bir akrabam; önce sapasağlam çocuğunun gözleri önünde eriyip ölmesi; sonra hiç dahil olmadığı bir sebepten silahla vurulması sonrası, tıpkı senin tepkine yakın tepki vermişti. Elbette büyük mükafatı görmeyince çekilen acılara değer olup olmadığını bilemiyorsun. Fakat inanın siz o acıları çekeceğinizi bilerek geldiniz. Mükafatın büyüklüğünün farkındaydınız. Fakat 40 tane huri olduğunu düşünmeyin. Bu öyle basit zevklerle anlaşılabilecek bir durum değildir.
Ben de ara ara kendime hiç var olmasaydım daha iyi olurdu diyorum ama böyle düşünmemizin sebebi yetersizliğimizdir. Yeteri kadar geliştiğimizde bu düşüncelerimizle dalga geçeceğiz…
yaklaşık 5 yıl önce
Hocam yeteri kadar gelistigimizde bu dusuncelerimiz dalga gececegiz derken bu dunyayi mi kastettiniz yoksa olumden sonrasini mi? Cunku bu dunyada oyle bir ihtimal gorunmuyor
Hastaligin beni surundurmekten baska yaptigi bisey yok
Gerci bu da var hastaliktan sonra herseyi sorgulamaya basladim dunya gorusum degisti
Hocam yillardir tedavi gormeme ragmen iyilesmedigim icin hic ama hic istemesem de intihar etme olasiligim bile var
Intiharin tekamuldeki yeri nedir cunku akli basinda olan hicbir insanoglu gercekten mecbur kalmadikca boyle bir seyi asla yapmaz
Saygilarimla…
yaklaşık 5 yıl önce
Yeteri kadar gelişmek için ne kadar zaman gerekir bilmem ama mutlaka ulaşacağımız bir seviyedir. Bu dünyada olması zor ama öte dünyada da tekamüle devam edeceğimiz için mutlaka ulaşacağız. Hatta çok daha ileri gideceğiz.
Kimseye çekemeyeceği yük yüklenmez. Fakat bilgisizlik intiharın bir çıkar yol olarak kullanılmasına sebep olabilir. İntiharı hiç tavsiye etmem, çünkü bu hayatınızda elde edeceğiniz tekamül seviyesine ulaşmanızı intihar ile keserseniz, eksik kalan kesim için mutlaka benzer şeyleri tekrar yaşarsınız…
yaklaşık 4 yıl önce
kainat ve içinde oluşan her şey haraket ve sürekli bir tekamül halinde bu bir yaratma şekli olabilir mi?..kısaca entropi bir yaratma şekli olabilir mi?.
Hareket halinde olduğu doğru. Ve Fizik bunun başka türlü olamayacağını ortaya koyuyor.
Sicim Kuramı özellikle çok iyi bir açıklama.
Kuantuma da oturuyor, parçacık fiziği ile de uyumlu.
Ama tekamül diye bir şey yok. Evren ve canlılık kaotiktir. Biz neredeyse sonsuz sayıdaki değişimlerin devam edebilenlere odaklanacak bir yapıda olduğumuz için bunu tekamül olarak görüyoruz.
Evrende değil gezegenler, yıldızlar; galaksiler dahi bir birleri ile çarpışabiliyorlar.
Bizim galaksimiz de 4.5 milyar yıl sonra gibi Andromeda ile çarpışacak.
Canlılık ta böyle. Şu ana kadar oluşmuş olan canlıların %99 undan fazlası yok oldu.
Doğanın, evrenin işleyiş mekanizması kaotiktir.
Kaosun sistemi düzensizlik anlamında değildir. Kaos Kuramı vardır.
Kaos denmesinin nedeni belirsizliktir.
Fizikteki kaos kuramının biyolojideki karşılığı ise evrim kuramıdır.
Mekanizmanın doğal seçilim kısmı evrenin işleyişi ile örtüşür.
Canlılıkta gen sonraki nesillere aktarılarak geleceği belirler.
Ama evren ölçeğinde ise döngü tekrarlanır.
Zaten bilim bir bütündür. Temeli fiziktir. Fizik kimyaya; Kimya da biyolojiye genişleyerek canlılık/bilinçşilik denilen FARKINDALIK denilen olguya dönüşür.
Her şeyin temeli Kuantum Fiziğidir. Boyutlardır. 11 boyuttur.
Varlığın planck hacmine/zamanına kadar olan kısımdaki maddenin bilinen halinin hüküm sürdüğü ortam BU DÜNYAdır.
Geri kalan 7 boyut ise, yani maddenin bilinen halinin dönüştüğü alan ise ÖTE DÜNYAdır basitçe
Ama her iki alan da FİZİK BİLİMİMİN ALANIDIR.
Burası SİCİM KURAMININ alanıdır.
Yani: Bilimin imkanlarını aşan bir olay, olgu yoktur.
Fizik bunu söyler. Matematik te.
Bu oluşumu ilahiyat ile delmek mümkün değildir.
yaklaşık 4 yıl önce
Değerli kardeşim konular hakkında bilgin olduğu belli. Değerlendirmelerin güzel ve bilimsel. Fakat beni tam doğru anlamadığın ortada. Zaten diğer makalelerimi okumadıysan bu da çok normal.
Bana göre beni anlamayıp yanlış değerlendirdiğin en önemli konu ilahiyat konusudur. Oysa benim için din konusu farklıdır. Ben dünya ve canlılığın tesadüflere bağlı olarak oluşamayacağını bunun bir plan dahilinde gerçekleşeceğini hatta bu planın, evrenin oluşumunda bile var olduğunu düşünüyorum. Örneğin canlılık büyük patlama şartlarının içine konulmuş bir olgudur. Değişimi evrim halletmiştir ama yaşamın temel taşları evrenin her yerine serpiştirilmiştir. Örneğin:
https://www.ntv.com.tr/turkiye/goktasi-uzerinde-yasam-izi,vePAo9hpB0Ojl1T3nYlh9A
https://gazetemanifesto.com/2016/uzaydaki-yasam-izi-turkiyede-bulundu-41010/ linklerinde yazdığı gibi yaşam uzayda olan bir argümandır.
Ayrıca bildiğim kadarıyla uzay boşluğunda yaşam için gereken pek çok molekül de bulunmaktadır. Demem o ki yaşam tesadüfen oluşmuş bir şey değil. Planlanmış bir süreç sonrası ortaya çıkmaktadır.
Durumu anlayabilmek için ilkini bu bilgilere bağladığım üç önerme ortaya koyalım.
1-Canlılık evrenin doğal süreçleri sonucu oluşan bir şeydir.
2-Termodinamiğin ikinci yasası ise “Evrende kendiliğinden gerçekleşen bütün süreçler evrenin entropisinde bir artışa yol açar” der.
3-Canlı organizmalar, Termodinamiğin İkinci Yasası’nın uygulamasını düzenli olarak ertelerler. Bu süreç, vücuttaki entropi seviyesini düşürüp çevremizin entropi seviyesini artırarak gerçekleşir. Canlılar, yaşam ortamlarından enerji alırlar, bu enerjiyi vücut fonksiyonlarını gerçekleştirmede kullanır ve ‘’harcanmış’’ entropiyi ortama geri salarlar.
Önce termodinamiğin ikinci yasasının oluşturduğu durumu anlayalım. Yasaya göre evrendeki tüm enerji evrenin her yerine dengeli ve eşit yayılacağını söyler. Şöyle düşünün bir bardak suya soğuk bir cisim koyduğumuzda, yeterli zaman sonra entropi gereği tüm su ve cismin ısısının eşitleneceğini biliriz. Bir bardak su kapalı sistem sayılır. Gerçi ortam ile de ısı alışverişi yapmaya devam eder ama biz sadece bardağı ele aldık.
Bu önermelerden “canlılık” entropinin doğal seyrine aykırı hareket eder. Çünkü enerjinin bir bölgede toplanmasını sağlar. Örneğin insan cansız maddelerden bir canlı oluşturup belli bir enerjiyi bünyesinde toplar. Ölünce toplanan enerji tekrar dağılır.
Sadece canlılık entropiyi bozmaz kütle çekim de entropiye ters hareket eder. Gazları bir nokta etrafında toplayarak uzaya yayılması gereken enerjiyi bir yıldıza dönüştürür.
Bu gibi durumlar nedeniyle, evrenin oluşum sürecinde sistemin bu şekilde oluşmasını sağlayabilmesinin açıklamasında “tesadüf” kelimesinin yetersiz kalacağını gösterir. Sanki bir plan program var gibi. Hem entropinin bir akışı olacak ama aynı zamanda kapalı sistemlerde bu entropinin akış yönünün tersine çalışabileceği durumlar olacak… Tesadüf olamayacak kadar gizemli bir durum.
Ha! Bu noktaya Tanrıyı yerleştirdiğimi düşünmeyin. Ben çok daha büyük bir plan içinde bu sürecin hayat bulduğu ve bizim de küçük bir işlev gördüğümüz yönündedir. İşte bu noktada din dediğimiz şeylerin yoldan çıkarılmış bilim olduğunu düşünüyorum.
Hep yazdığım gibi dinler insanlar için gereken argümanlar olmalarına rağmen ilahi değiller. Aklı kıt insanoğlunun belli bir yöne yönlendirilebilmesinin araçlarıdır. Özellikle http://seyfullahdemir.com/sumerlerden-modern-dunyaya-gelisim-sureci/ adlı makalemi okursanız bilimin kökeninin dinler sayesinde oluşturulduğunu anlayabilirsiniz. Tüm bilgi Yunan medeniyetine kadar dinler sayesinde aktarıldı. Yunandan sonra bilim dinden ayrıldı ve dinin amacı değişti, maneviyata döndü. Yunana kadar; yönetim, matematik, kazma, tarım, balık yetiştirme vb. ilgilenen din ondan sonra bu alanları bırakarak manevi alana yöneldi. Maddiyatla maneviyat birbirinden ayrıldı. Maddiyat bilime maneviyat dine dönüştü.
Günümüzde maddiyat yapısı gereği yaşamı açıkladığı için daha popüler oldu ve hayatın her alanını kapladı. Böylece maddiyat popülerleştikçe maneviyat köreldi. En manevi olması gereken doğu dinleri bile içleri boşalarak maddiyata doğru kaymaktadır.
Manevi alan ise hayata dokunamadığı için daha çok ahlakı düzenlemekte kullanıldı. Onda da pek başarılı olduğu söylenemez ama en azından inançlılar için bir miktar fayda sağlamıştır. Günümüzde cehennem korkusu pek önemsenmemesine rağmen geçmişte daha fazla dikkate alınırdı. Fakat dediğim gibi maneviyat insan hayatına pek dokunamadı ve tamamen hayali argümanlarla sınırlı kaldı.
Günümüzdeki din anlayışı sorgulanması gereken bir anlayıştır. Yunanlıların yaptığı devrim gibi yeni bir devrime ihtiyaç vardır. Fakat ben dinlerden daha çok kutsal kitapları dikkate alan biriyim. Kutsal kitapları da fizik kitabı gibi kullanmaktayım. Özellikle Kuran’ın sembolik dille yazıldığını ve güzel bilgiler içerdiğini düşünmekteyim. İsteyen ilgili makalelerimden gereken bilgileri okuyabilir. Özellikle http://seyfullahdemir.com/zulkarneynin-bize-biraktigi-sirlar/ linkindeki makalemi okumanızı öneririm.
Başta anlatmaya çalıştığım gibi evrenin tesadüfen oluşmaması gereğine tekrar dönelim. Eğer evren tesadüfen oluşmamış ise, ya da bir oluşturan varsa (kastettiğim tanrı değil, doğa, sistem yada her neyse) mutlaka bir amacı olmalı.
Benim gördüğüm, evrenin en değerli şeyini bilinci elde etmek amacı güdülmektedir. ( Bu sonuca varışımın hikayesi seyfullahdemir.com blokundaki makalelerimdir)
Diyelim ki bir güç var ve amacı: kendinde bulunan ama bilinçsiz olan enerjisini bilinçlendirmek olsun. İşte böyle bir amaç varsa bu amacım gerçekleştirilmesinin yolunu “tekâmül” olduğunu görmekteyim. Benim Tekâmülü tanımım farklıdır. Ben insanın IQ ve EQ zekâ artışlarının karşılığına tekâmül demekteyim. Yani olay ilahiyat değil tamamen fizik.
İlahiyat kısmına, geri zekalı insanın belli bir seviyeye çıkmasına kadar ona sunulan oyalanma oyuncağı demek mümkündür. Tabii ki ilahiyatın da insana bazı katkıları olmuştur. En azından geçmişte olmuştu. Günümüzde, ilahiyat kısmının katkısı çok köreldi.
Bu sisteme maddiyatın katkısı gözle görülüyor ama sicim kuramından, karadeliğe, parçacık fiziğinden kuantuma kadar olan tüm teorilerin tekamül sistemindeki yerini http://seyfullahdemir.com/evren-hakkinda-fikir-jimnastigi/ adlı makalemden okuyabilirsiniz.
yaklaşık 6 yıl önce
Değerli büyüğüm
Umarım aşağıdaki gibi yorumlar şevkinizi kırmaz ve bizi aydınlatmaya devam edersiniz.
Ben İslam’a gönül vermiş takva sahibi yaşamış rüyalarımda mübarek peygamberleri görmüş aynı zamanda beden dışı deneyim yaşamış bir alt ve bir üst astral plana gitmiş bir kardeşinizim.Bunları bizzat yaşamayanlara yazınız ağır gelmiş olabilir henüz hazır değiller ama sonunda tüm bu basamakları çıkıp Allah’a kavuşmak her insanın kaderi..
yaklaşık 6 yıl önce
sevgili araştırmacı kuran sizin düşüncenizden çok daha büyüktür siz şu acizliğinizle kendinize göre dini kuranı ve Allahı yorumlayamazsın dediğin gibi şimdi benim yaptığım bir robot beni nasıl bilebilir hakkımda her şeyi dile getirebilir. islamda hüsnü zan vardır birşeyi araştırıken daima iyiye güzele yorarak araştırmalarınızı yapın çünkü nefis her zaman inkara yakın yaratılmış azgın bir düşmandır selametle kalın
yaklaşık 6 yıl önce
merhaba Seyfullah abicim yaşca benden büyüksünüz ozyudnen size abi diyorum çünkü doktor çocuğunuzda falan varmış bende 29 yaşındayım neyse şunu bilmenizi isterimki anlattığıniz şu tekamül zincirlemesi bana kalırsa Allah’ın İslam diye insanlara sunduğu bu dinin hiç bir yapısına ve temeline uymuyor ve zerre kadar sizin anlattıklarınıza inanmıyorum kısacasi bu dünya ya geldik yaşadik öldük ve bitii ilaa tekamül olcam diyorsansaniz cehennem dede tekâmüllunu tamamlıyabilirsiniz bence orada Uygun bı yer gerçi sizin sisteminizde cennetede cehenneme.gerek yok ama bizim sistemimizin ise olmazsa olmazlarından neyse vede şunu da belirtmeliyimki bu enkarne düşünceniz ve söyleminiz nedense karma öğretilerde Hindu felsefesinde ve sipirituel ruhçulukda aynı zamanda şamanların etkisinde kalan ve sonradan Müslüman olan Türklerlede ve tabiki tasavvuf dada var ve bunların hepside toplumların tarikatların İslami fobisi olanların tamamen kendi kalıplaşmış uydurdukları fikir ve ideolojileridir .bi sorum daha var neden şuna kadar hiç bir peygamber hiç bir Evliya kalıkipta reenkarnasyon ydaa tekamül var die bı söylemde bulunmamış çünkü onlar ödül ve ceza sisteminin olacağını bildiler ve bunu söylediler yada bir örnek de şöyle verim Allah Kuran’da !Ey inananlar biliniz ki dünya hayatı sizin için tohumlarınizi bırakacağıniz bi yeridir bu tohumlarınizi bereketli topraklara bırakın ki bir sonraki dünya hayatınızda en güzel şekilde filizlensin ve bir an önce anavataniniza dönüp bana kavuşmaya çalışın. şimdi soruyorum size böle bir ayet olsaydı bu ayet karışısinda dünya da kaosmu çıkacaktı yada herkes hayal kırıklıgimi yaşayacaktı ne olacaktida Allah bunu açıklayıcı ve bilinir şekilde bildirmedi ama Kuran’da birçok ayetinde çok açık bişekilde öldükten sonra tekrar dünya hayatına meyl etmek isteyecelerini fakat bunun sadece boş bir söz olduğunu bildirdi bence sizde bizlerle yuturukmak istenen bu hurafe düşüncenizden vazgeçin iyi günler.
yaklaşık 6 yıl önce
Seyfullah bey şimdi yazılariniz epeyce uzun bır kısmına kadar okuyabildim fakat gördüm kii kusura bakmayın ama baştan sona kadar aslı astarı olmayan bir düzine zırvalama açın kuranı kerimi gerçek manasıyla gerçek anlamıyla okuyun ozelikle insan ölümünü ele alan Duhan 59 ve saffat 29 ayetlerini iyice bı tartıp öyle konuşun derim dediklerinizin kuranla hiç bir bağdaşan tarafı yok şu durumda iki seçenek var ya Kur’an uydurulmuş kitap ve siz doğrusunuz yada kuran hakkın sözü ve siz uyduruyorsunuz . örneğin tekamül olayında verdiğiniz aytetler bakara30 Enbiya26.secde5ve diğer ayetler şimdi siz bu ayetleri tekamül sitemini destekler nitelikte olduğunu söylerken neye dayanarak yorum yapıyorusunuz yaşar Nuri gibi Süleyman Ateş gibi ayetlere anlam veriyorsaniz bişey diyemem tabi.
yaklaşık 6 yıl önce
Aslında uzun uzadıya yazacak çok şeyim var, ama kısaca anne babadan birşey olmadan küçüklüğümden beri dini konular halkında kendi araştırmalarım, felsefe ilgim ve nihayet ruhların yolculuğu kitabındaki sistemden etkilenmem beni bu bloğa getirdi. Çok önemli bir açmaz var sistemde, bütün o tekamülün sonunda kaynakla birleşince ne olacak? Aslında bizim biz olarak kendi benliğimiz ve tekamül etmiş bilincimizle yine de ayrı bir varlık şeklinde sonsuz yaşamamız lazım değil mi, yani ruh aslında bunu istemez mi, bütün o sistemin sonuma vardık diyelim ne olacak
yaklaşık 6 yıl önce
Elif hanım biz şu anda anne kanındaki bir bebeğin durumundayız. Tıpkı bebeğin anne karnını evren sanması gibi bizde burayı evren sanıyoruz. Kaynakla bir olmak demek doğmak demek. Doğduğumuzda ne olduğunu göreceğiz… Bu bir açmaz değil, bilgi yetersizliği…
Biz tüm insanlar hepimiz bir yapay zekanın kopyaları gibiyiz. Yani hepimiz tek varlığız. Birleştiğimizde bilinçlerimiz nasıl hissedecek bilmiyorum. Fakat çok daha muazzam bir durum olduğunu tahmin ediyorum.
Tüm sistem 20 levelli bir sistem kaynakla birleşme bittiğinde birinci leveli bitirmiş olacağız. Yani asıl yaşam o zaman başlayacak…
yaklaşık 7 yıl önce
Seyfullah Demir, hiç bir dine mensup değilsen Kur’an ayetleri sana neden bu kadar batıyor? Neden ayetleri kendi kafana göre yorumlayıp insanların zihinlerini bulandırmaya çalışıyorsun? Sen kimsin ve nesin ki İlahi bir kitabı kendi kafana göre yorumlayacaksın? Kim adına çalışıyorsun, sen bunları anlat, bırak masal anlatmayı. Kafan da, ”topladığım bilgiler” dediğin zırvalar da hiç bir kalıba girmiyor. Yeni bir mehdi misin yoksa? Hadi ordan be, akılsız herif!!!
yaklaşık 8 yıl önce
Ben haklı olduğunu asla düşünmüyorum Allah bize yalan söyleme, riyakar olma, zulme karşı çık, yardımlaş, adaletli ol diyor bunları yapsak bize ne kaybettirir?
yaklaşık 9 yıl önce
Kuranda anlatilan mecaz ve sembollerle neyin kastedildigi iyi anlasilmalidir..Günümüz dünyasinda bilimin ulastigi nokta ile Allah ismi ile ifade edilenin ne oldugunu iman disinda akil yollu inanilmasinin da önü acilmistir.yeterki insan dige kasdedilen bilinc varlik önyargilarindan kabullerinden nakil yollu ulasmis taklit ve sekilciliginden kurtulmalidir.
yaklaşık 9 yıl önce
Allah’tan geldik ,Allah’a gidecegiz peki suan nerdeyiz ?
yaklaşık 9 yıl önce
ilhan arsel turan dursun kimi kişiler bu soruyu sormuş ?? ve sende bu soruyu soruyorsun ve sorunun cevabını tefsir okuyarak giderebilirsin.internet sitelerinde zaten sorulan tartışılan ayetler var.sanıyorum tefsir okunursa bu durum geçer..
yaklaşık 9 yıl önce
allah herkesi yakacagini değil bir kısım kişileri yakacagini söylüyor.bir kısım kişiler ise allahtan yüz çevirenler olduğu belirtiliyor.tekamülü konsuyoz fakat internette dolaşan ateist yazarların sözleri ayetleri yorumlayis ve düşüncelerini yansıtıyon.insan oğlu bir arayış içindeyse bu arayış allaha ulaşma ve onu çok sevmekten kaynaklanmalıdır.ondan geldik ona gideriz..
yaklaşık 9 yıl önce
Eğer İslam’ın sıra yorumuna bakarsak aşağıdaki tablo ortaya çıkar.
Cennet veya cehenneme kimin gidip kimin gitmeyeceği önceden bellidir.
Bakara 6. Şu muhakkak ki inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir. Onlar inanmazlar.
Bakara 7. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde bir de perde vardır. Ve büyük azab onlaradır.
Cennete gideceklerin çok az olacağı bellidir.
isra 62 (Yine İblis) dedi ki: “Şu benden üstün kıldığını gördün mü? Yemin ederim ki, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, pek azı hariç, onun zürriyetini kendi buyruğum altına alacağım.”
İsra 63 Allah buyurdu ki: “Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezanız cehennemdir, hem de mükemmel bir ceza. ”
Allah cehennemi dolduracağına söz vermiştir. Onun için çok az kişiye hidayet vermiştir.
Secde 13 Eğer biz dilemiş olsaydık her nefse hidâyetini verirdik. Fakat benden: “Bütün insanlar ve cinlerden cehennemi elbette dolduracağım.” sözü hak olmuştur.
Ayrıca BİR HAYAT BOYU yanlış hayat yaşayan kişiye orantısız bir ceza vardır.
Bakara 39 İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır.
Bunları Ateistlerin dile getiriyor olması, hatalı olduklarını göstermez. Bizim de kafamızı kuma sokup, bu gibi durumları görmezden gelmemizi gerektirmez. Ben bu gibi durumların sadece yorumların hatalı yapılmasından geldiğini söylüyorum.
yaklaşık 7 yıl önce
Allah’ın ilim sıfatını biz tahayyül edemeyiz. O her şeyi bilir kul yapar. Kulda irade vardır. İyiyi ya da kötüyü seçmek ona kalmıştır. bir şeye karar kılmak senindir, kararı sen vereceksin. Eğer karar verme sana ait olmasaydı hayvandan farkın kalmazdı ve hesap da vermezdin. İradeni kullanacaksın ve kararını vereceksin.
Şimdi buradaki soruyu şöyle de sorabiliriz Allah bizim cehenneme gideceğimizi bildiği halde bizi niye yarattı (bir ateistin bana sorusu) veya ikinci bir soru Allah şeytanın isyan edeceğini bildiği halde şeytanı niye yarattı hatta bu soru şöyle de devam eder. Allah şeytanı yaratıp haşa şeytani bir iş yapmıştır derler. Konuyla ilgili ayet;
Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler, Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.
Buradan da anlayacağımız gibi yalnız Allah değil aynı zamanda O’nun bilgilendirmesiyle melekler de insanın neler yapacağını biliyor. Burada Allah buna rağmen insanı yaratmasını “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” sözüyle cevap veriyor
Allah Adem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.
Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler.
Allah şöyle dedi: “Ey Adem! Onlara bunların isimlerini söyle.” Adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?” dedi.
Bu ayetlerden anladığımız kadarıyla Allah meleklere onlardan daha üstün olan bir varlık yaratacağını bildiriyor ve bu üstünlüğünün meleklerin Allah’ı gece gündüz tesbih etmesinden daha değerli olduğunu söylüyor. Peki, insanın meleklerden üstünlüğü ne?
Onun varoluşunun getirdiği iyilik ne ki şeytanın yaratılması ve bazı insanların cehenneme gitmesine değiyor?
Tabi ki insanın iyiyi ve doğruyu kendi iradesiyle seçmesi ve tevbe edebilmesidir. Şeytanın varlığı insana bir kötülük yaptırırken insanın aynı hatadan dönmesi ile şeytanın daha büyük bir iyilik oluşmasına sebep olduğunu görüyoruz. Burada Hz Hızır’la Hz Musa’nın kıssasını akla getirmeden olmaz. Delinen kayık kötü görünse de sonuçta doğurduğu iyiliğe değer bir eylem olarak ortaya çıkıyordu. Bu yüzden Allah’ın şeytanı yaratması iyiliğin ortaya çıkmasına vesile olmuş Allah yine iyilik yaratmıştır. Şeytanın kendi hür iradesi ile yaptığı zulüm de kendisinin sorumluluğunda kalmıştır. Şimdi bazı insanların cehenneme gitmesi meselesine gelince bu insanlar hür iradeleri ile seçimlerini yapmışlar ve şeytan gibi isyan edenlerden olmuşlardır. Onların varlığı şeytan gibi iyiliğin ortaya çıkmasına vesile olmuş ve iyi insanların insan olarak (melek olarak değil) doğruyu bulma erdemine kavuşmalarına sebep olmuşlardır. İkincisi insanlar hiç yaratılmasaydı denebilir. Kötü insanların kötülüğünden dolayı insanların yaratılmaması demek kötü insanların daha varolmadan iyi insanların varolmasına engel olmaları demek olurdu ki Allah böyle bir kötülüğe izin vermezdi. O halde yaratma eylemi bu kötülükten kurtulmak için her halde olumludur.
yaklaşık 5 yıl önce
peki cehenneme kimler gidecek?cennete gidecekleri az cok anladimda oeki cehennem?kimlerle dolacak?herkes tekamul ediyorsa neden cenet ve cehennemlikler nasil ayrilacak?
yaklaşık 5 yıl önce
Sevgi Kardeşim,
Cennete gidenler hariç tümü Cehenneme gidecek. Hatta cennetlikler de zamanı geldiğinde devşirilip cehenneme alınacak.
Herkes elbette tekamül ediyor ama hızları farklı. Daha doğrusu Cennet yada altınçağ, bizim gibi zorunlu ve kendine hizmet ile yapılan tekamüle girmesi gerekmeyenler içindir. Onlar bizim çekmek zorunda olduğumuz bu zorlu ve kötü dünyayı çekmek zorunda kalmazlar. Çünkü onlar bizlerden daha yetenekli olduğu için onlar başkasına hizmet ile tekamül ederler. Bizler ise o tür tekamülü ancak kıyametten sonra yapabileceğimiz için kıyamete kadar bu vahşi dünyada yaşamak zorundayız…
yaklaşık 9 yıl önce
allahın seytana göz yummasinin sebebi emsal karar teşkil etmek içindir.diğer yazımda vardı zaten.
yaklaşık 9 yıl önce
Pertev kardeşim,
Demek istiyorsun ki Allah insanları yakmaya karar verdi ama bir gerekçe lazımdı onun için şeytanı yarattı… Cehennemi insan ve cinlerle doldurmak yeminini (Hud 119) yerine getirebilmek için şeytanı görevlendirdi sanırım. İnsanlardan biri böyle bir şey yapsa, onun sadist olduğunu söylerdik…
Bu düşünce tarzı Allah’ı sadist gösteriyor ama hiç sorun görmüyor ve inanamaya devam ediyorsunuz…
İnsanoğlunun önemli bir özelliği inançlarındaki yanlış ve hataları görmezden gelmek ya da onları kamufle edecek farklı argümanlara inanmak… “Bu kadar insan yanlışa inanmıyor ya!” argümanı iyi bir gerekçe olarak kabul görüyor… Ya da “Bu kadar insan ne olursa bende olurum…“
yaklaşık 8 yıl önce
Şeytanın amacı aslında insanı yüceltmektir ama çoğu insan bunu anlayamaz şeytan gereksiz değildir. Onun olması insanın şeytan ile mücadelesi sonucu insanın Allah katında takvasını yükseltmektedir veyahut Alçaltmaktadır bunu insan seçer. İnsan şeytan ile mücadele ettiği için sürekli hayatın da bir uğraş içindedir onunla beraber yükselmeyi seçerse yükselir Allah katında şeytana uymayı seçerse Allah katında takvası düşer. Şimdi bir şirket kurduğumuzu düşünelim ve bu şirkette zorluklar çıkıyor ve siz bunlara rağmen uğraşıyorsunuz ve sonunda çok daha büyük bir şirketiniz veya şitketleriniz oluyor pes ederseniz kaybediyorsunuz. Şeytanın burdaki görevi size göredir siz ne isterseniz o olur. şimdi Cehennemde yanıyorsunuz die Allahı sadist bir yaratıcı olarak mı nitelendiriyorsunuz şimdi siz Allaha inanmıyorsunuz ve iyi bir insansınız normalde çok iyilik yapıyor ve hayatınızı düzgün bir biçimde yaşıyorsunuz peki bu yüzden cehennememi gideceksiniz ? malesef evet pekin yada neden şimdi bir şehirin tüm her yerine bomba döşediğimizi düşünelim ve bu bombaların tek bir ufak tuşa bağlı olduğunu varsayalım şimdi bitane çocuk o tuşa değdiği vakit suçlu sayılır mı ? çünkü şehir havaya uçtu deseki mahkeme de ben ne yaptım hakim bey sadece bir tuşa bastım mantıksız değil mi şimdi bunun Allah ile ne alakası var Allah bir insanın yaptığı ufak bir şeyi neden bu kadar önemli görsün ki ? Düşünün inanan insanlar Allaha ibadet ediyorlar ve onu zikrediyorlar sizde Allaha inanmıyorsunuz onun verdiği hayatı yaşıyorsunuz herşekilde istifade ediyorsunuz şmdi siz inanan insanlara adaletsizlik yaptınız mı ? evet neden çünkü onlar vakitlerini Allaha ayırırken siz ayırmadınız onlar Allahı zikrederken siz ise inanmıyorum dediniz hayvanlar bile Allahı ve tüm kainat Allahı tanırken siz tanımıyorum dediniz nankörlük etmediniz mi inanan insanlara karşı ve siz hala bundan bir ceza beklemiyor sadistlik olarak mı görüyorsunuz Allah ceza vermiyor burda yanlışın var 🙂 Allah adalet ediyor şimdi neden bir insan sonsuz cehenneme gider dünyada 1 insanı öldürdüğünde müebbet üstüne müebbet yiyen adamlar var siz inanmıyorum dediğiniz her saniye her dk her saat her ay her yıl Allahı inkar ediyorsunuz ve inanan insanlar ile bunu çarptığımızı düşünelim mi bir sizce ne kadar bir sonuç çıkar ortaya korkunç 🙂 dediğim gibi ceza yoktur adalet vardır .
yaklaşık 9 yıl önce
ilk sorularıma cevap vermemişsin sadece bir soruma cevap vermişsin .şeytanın cennete girmesi zaten tartışmalı bir konu bu konuyla ilgili ulemalar görüş bildirmiş sana aklına yatan görüşü kabul edersin ya da etmezsin orasını bilemem. Allah baştan şeytani neden yok etmedi ve insanlık şeytan çatışması oldu diyon. sorunun cevabı gayet basit.emsal oluşturabilecek bir karara verilmesi amacıyla her iki tarafa da görüşlerini sunabilmek için yeterince zaman tanıması içindir.şeytanın insanın nankör olduğunu zorluklar karşısında allaha isyan edip lanet edeceğini söyledi.allah şeytani yok etseydi olaya tanıklık edenlerin zihninde soru işareti olacaktı.allah bu yüzden ademin soyuna hayatta kalma fırsatı verdi ..
yaklaşık 9 yıl önce
Pertev kardeşim,
Önceki yorumunda Matrix ile ilişki kurmuşsun. Bazı kelimeler geçiyor diye ilişki kurmuşsun ama öyle bir ilişki dünyadaki her şeyle kurabilirsin. Pek çok fikir ve düşünceden etkilenmiş olmam gayet normaldır. Biri de melamilikten etkilendin, biri Musevilikten etkilendin diyebilir. Onun için sorunun net bir cevabı yok. En azından ben bilmiyorum.
Ruhun 21 gr geldiğiyle ilgili söylenti nette dolaşan şehir efsanesidir. Doktor olan oğluma bu tür bir deney yapmak istediğimi söyledim ama bana doğru sonuç vermeyeceğini anlatmıştı. Beni, ölümde bedenin ağırlığının değişiminin ruhtan çok başka sebeplerden olacağına ikna etti.
Şeytanın cennete girmesi konusunda ulemalar sadece gevelemişler. Ayrıca sorularım gayet açık “şeytan insan çatışması neden oldu?” diye sormuyorum. “Şeytan Adem’i kandırırken Allah ne yapıyordu?” diye soruyorum. İkisi aynı şey değil. Ayrıca da eğer mevcut inanca inanırsak bu soruların doğacağını söylüyorum. Yoksa, Kuran, tarih kitabı değilde bilgi veren bir kitap olarak bakıldığı sürece benim açımdan sorun yok…
yaklaşık 6 yıl önce
Şeytan ademi kandırmadı. Şeytan Havva anamıza yasak ağacın meyvasını güzel gösterdi. O da eşine iyi birşey yaptığını düşünerek elmayı koparak Hz. Ademe verdi. O da ısırdı ve bedelini cennetten birbirlerine düşman olarak indirildiler. ALLAH daha sonra Hz. Adem ve Havva anamızı bağışladı.
Dualite prensibi vardır. İyi kötü, kadın erkek gibi. Biz birşeyi deneyimlerken zıddıyla öğreniriz yaşarız. Şeytan var ki mümin insan olabilelim. Kötü olmadan iyiyi nasıl anlayacağız hocam? Tekamül dediğiniz kavram ise insan-ı kamil seviyesine ulaşma sürecidir. Ayetlerin bir kısmını alıp kafanıza göre yorum yapıyorsunuz. Tüm ayeti alarak yorum yapmalısınız. İlahi adaleti anlamaya bizim idrakimiz yetmez. Bilim ve islam sentezi yapmıyorsunuz. Bilimle islamı ayrıştırıyorsunuz. İslam mantık, akıl dinidir. Öyle olmasaydı neden tekrarlanan ayetlerde “hala aklınızı kullanmayacak mısınız yahut öğüt almayacak mısınız” bunlar var? İslam bir bütündür. Bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmazlık olmaz.
yaklaşık 6 yıl önce
Seda Kardeşim,
Söylediklerin Kuran kaynaklı değil. “Meyveyi Havva anamız kopardı” diyorsun ama Kuran’da Havva ismi geçmez, hem de meyveyi beraber yediklerini söyler. Suçu birine vermez. Beni Kuran’dan istediğim ayetleri almakla suçluyorsun. Merak ettim Ademin cennetten kovuluş hikayesinde hangi ayetleri almadım. Bu söyleminizin tam anlatımı http://seyfullahdemir.com/ademin-cennetten-kovulus-sembolizmi/ makalesinden okuyabilirsiniz. Yorum yaptığınız makalenin anlatmak istediği başka. Onun için o konuyla ilgili ayetler alınmıştır…
Sizin savunduğunuz düşünce Tevrat’tan İslama girmiş düşüncedir. Kuran kaynaklı değildir…
Ayrıca hem ” İlahi adaleti anlamaya bizim idrakimiz yetmez.” hem de “hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız” diyorsunuz. Farkında mısınız bilmiyorum ama kendinizle çelişiyorsunuz. Eğer İlahi adalete bizim aklımız yetmez diyorsanız o zaman aklınızı kullanmanıza gerek yok. İnanırsınız biter… Bu sizin yolunuz olabilir ama ben Allah’ın bana verdiği aklı kullanıp doğruyu aramakla mükellefim…
yaklaşık 9 yıl önce
ana bilgisayar kelimesi matrikste geçiyor.bir etkilenme söz konusu mu ? ayrıca çocukça dediginiz yer allahın yaratma ozelligini göstermek icindir.insanın melek olması için tekâmül e gerek yoktur.allah melek olmamızı isteseydi melek olarak yaratırdı.şeytan adem ile havvayi melek olacaksınız diye kandırmadı mi ??her insan öldüğünde 21 gram hafifler zaten …
yaklaşık 9 yıl önce
Pertev kardeşim,
Kuran bir tarih kitabı değildir. Kuran, Allah’ın insanlara bilgi verme aracıdır. Onun için olayların bire bir yaşandığını düşünmemek gerekir. Eğer sürecin bilgi vermek değil de yaşanmış bir olay gibi düşünürseniz çok fazla soru işaretleri oluşur ve cevaplarını vermek için ancak gevelenir. (Cevap vermeye çalışanların yaptığı gibi)
Örneğin; Adem’in cennetten kovulması hikayesi:
Şeytan, Adem’e secde etmediği için cennetten kovulmuştu.
Peki cennette olmayan şeytan, cennetteki Adem’i nasıl kandırdı?
Allah’ın haberi olmadan cennete nasıl girdi?
Adem’i kandırırken yaptığı tüm işleri Allah’a çaktırmadan nasıl yaptı?
Eğer Allah’ın tüm o işlerden haberi yok ise “nasıl mutlak bir varlık olabilir?”
Eğer, haberi var ise, yani şeytanın bunları yapmasına göz yumduysa, insana garezi mi vardı?
Allah’ın haberi olmadan bir toz bile uçamaz ise; neden cennet varken dünya gibi kötü bir ortama gelmesine izin verdi?
İnsandan korkmayacağına göre araya şeytanı sokmasına ne gerek vardı? Direk “seni kovdum” diyemez miydi?
Diyelim ki Adem suçlu; peki, çocuklarının suçu ne? İşlenen suça iştirak etmemiş bizlerin suçlu muamelesi görüp cennetten kovulmuş olmamız tam bir adaletsizlik değil mi? Her koyun kendi bacağından asılır sözü bu durumda askıya alınmıştır. İnsanların ilk atasının hata bile olduğu belli olmayan bir suçu için tüm insanlık ceza çekmektedir… Elbette savunmak için bir şeyler söyleyecekler olacaktır ama dünyada çoğu insanın suç işleyerek cehenneme gideceği kesindir. Eğer o kişiler cennette kalsaydı asla suç işlemeyeceklerdi. O zaman da cehenneme gitmeyecektir. Dedeleri yüzünden suç işleme ve ceza görme durumuna geldiler. Yani bu gün cehenneme gidecek her insan, Adem’in bu hatası sonucu doğan durumdan kaynaklandığı için Adem’in vebali olmuş olur.
Bakara 30’da İnsanın yeryüzünde yaratılacağı ve bozgunculuk yapacağı belirtilmiş. Yani insanın kötü olacağı bile bile yaratılmış. Araf 17’de de buna şeytanın yardım edeceği ve pek çok insanın doğru yoldan sapacağı anlatılmış. Zaten Hud 119’da cehennemin doldurulacağına ant içilmiş. Demek ki tüm bu işler, aslında cehennemde bol bol insan yakmak için yapılıyor, sonucu çıkar.
Eğer tüm bu senaryolar olmasa; yani insanı direk dünyada yaratsaydı; Adem, itiraz edebilecek durumda bile değildi. Tüm bu açmazlar oluşmazdı. Demek ki “anlatmak istediği başka bir şeyler var”, diye düşünmek gerekir. İşte ben böyle durumları inceleye çalışan biriyim.
yaklaşık 5 yıl önce
Tek sıkıntı şeytanı ayrı bir varlık olarak görüyor olmamız mı acaba? Ben şeytan ve meleğin insanın kötü ve iyi tarafının olduğunu düşünüyorum.Yani şeytanda biziz melekte..Negatif ,pozitif düşünce ve davranışlar yani.Pozitif bir hayat yaşamak cennetindir.Negatif bir hayat ise cehennemindir.Dünyaya farklı hayat şartları altında geliriz.Bu farklılık belki karmik yaşantımızla ilgilidir.Seçimlerimizle avantaja ve dezavantaja döndürmek bizim elimizde çoğunlukla,sistem izin verdiği sürece..Ne kadar çok avantaja dönüştürürsek bir sonraki yaşamımız daha yumuşak geçişte olacak belki..En doğrusunu Allah bilir..
yaklaşık 5 yıl önce
güzel yorum olmuş.. cloud atlas filmi bunu anlatıyordu.
yaklaşık 9 yıl önce
–alıntı–
ABD’li bilim adamı Duncan MacDougalI, 1907 yılında yaptığı deneylerin sonucunda, ölüm anında insanların vücut ağırlıklarının tam 21 gram azaldığını ortaya koyup “Ruhun varlığını” kanıtladığını açıklamıştı. Kayıtlara göre, ABD’li uzman ölüm döşeğindeki hastaları, vücut ağırlıklarını hassas bir şekilde ölçebilen özel bir yatağa yerleştirdi. Deneyinde ağır tüberküloz hastalarını kullandı. Çünkü bu denekler ölürken fazla hareket etmeyerek, tartı sisteminin doğru ölçümler yapmasına olanak sağlıyordu. Ancak Dr. MacDougall sadece 6 hasta üzerinde bu deneyi gerçekleştirdi. Üstelik hastalardan ikisi son nefeslerini verirken, teknik arıza yaşandı ve ağırlıkları ölçülemedi. Diğer üç denek ölüm anında yaklaşık 21 gram “hafifledi”. Ama birkaç dakika içinde kiloları aynı düzeye çıktı. Son denek ise gerçekten kalbi durduğunda 21 gram “hafifledi”. Yani MacDougall, sadece 1 deneğin, ölüm anında “21 gram” verdiğini keşfetti.
-bu deney hakkında bir belgesel de izlemiştim, hassas tartı dediği pek de hassas değil bu arada-
yaklaşık 9 yıl önce
Doktor oğlumda bu deneye yapılan itirazların benzerini bana söylemişti. Ben onun anlatımından kütle kaybının ruhtan kaynaklandığını ölçmenin mümkün olamayacağını anladım. Ayrıca benim düşüncem madde olmayan bir şeyin kütlesinin de olmayacağı yönündedir. Yani ruhun kütlesi varsa bile o kadar küçük olmalıdır ki, ölçülemez… Ki ben, ruhun kütlesinin olup olmadığını araştırdığım dönemler, ruhun varlığının bu yolla kanıtlanacağına inanıyordum. Ve çok önemli bir delil olacağı için noter ve basın önünde bu işi yapmayı düşünmüştüm. (Oğlum Cerrahpaşa’daydı ve hemen her gün bir ölüm yaşanmaktaydı.)
yaklaşık 9 yıl önce
Güzel, ben sadece kuran diyenlerdenim. Şuanda zen ve budizim hakkında araştırma yapıyorum. Bana sorarsanız, eğer dinlerdeki kir tabakasini kaldırırsaniz bütün dinlerin hemen hemen aynı olduğunu görürsünüz. Ayrıca Edip Yüksel’i tanimanizi tavsiye ederim. Malum muddesir süresi onun uzmanlık alanı. Youtube de işinizi görür. Selametle kalın 🙂
yaklaşık 9 yıl önce
İnsanlar kendilerine göre kurallar oluşturmuş
hatta kendi dinini bile sorgulatmaz olmuş
doğru hep insan
ama aslında yanılanın ta kendisi de insan..
belki bir kere geldim belki on kere daha gelirim bilemem. ama bildiğim tek bir şey var o da “an” dır..
ne yaşadığın ve ne yaşattığınla gidersin.. hakkıyla yaşamalı ezmemeli kafi.. geri kalan tüm hayat yaşam umutlar hayaller özgürlükler para konum zevkler sefalar hiçbirşey sana ait değildir.. O ne derse o olmuştur gerisi boştur.. Bence en iyi ruh O’nu en çok anlamak isteyen olmalıdır.. Nefsimize esir olmayalım yeter..
yaklaşık 9 yıl önce
Merhaba Tekrar
Maide suresinin anlamını bir çok kez okuyorum. Yazılarınızdaki anlamı ise çok farklı geliyor. Kafir cehennem abdest gibi net olarak açıkça belirtilen tanımlar var. (sizin kafir tanımınız farklı idi) Zor bir sure valla zor 🙂 Neyse okumaya devam..
yaklaşık 9 yıl önce
Cep telefonumdan yazdığım için ayetin mealinde atladığım bir ibare olmuş. Düzeltmek isterim.
Maide 33
Allah ve elçisiyle mücadele edenlerin ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların karşılacağı durum ancak sertleşip dikleşmeleri,öncesinde ve sonrasında münakaşadan bölünmeleri,kıyıma yıkıma uğrayıp yeryüzünden silinmeleri olacaktır,bu onlar için dünyada itibarsızlık ve ahirette ise ızdırap ve acıdır.
yaklaşık 9 yıl önce
Ceza karşılık demektir, anladığımız anlamda eziyet vermek, cezalandırmak değildir.
Hilaf ise çapraz gibi bir anlamı yoktur, Hilaf zaten türkçede de kullanırız
Hilafsız deriz,yani münakaşasız demektir.
Kesme olarak yanlış çevrilen kelime de parçalamak,bölünmek anlamındadır.
Asılmak diye çevrilen kelimenin asıl anlamı ise kıyıma uğramaktır,adı izi silinmedir.
Öldürülmeleri diye çevrilen kelimenin bir anlamı daha var,o da sertleşip, dikleşmek, kafa tutmak demektir.
Ve ayette geçen eller ve ayaklar ise öncesinde ve sonrasında anlamında olup
Öncesinde sonrasında münakaşadan parçalanıp bölünmeleri demektir
yaklaşık 9 yıl önce
Maide 33
Allah ve elçisiyle mücadele edenlerin karşılacağı durum ancak sertleşip dikleşmeleri, tartışma ve ihtilaftan parçalanmaları, kıyıma uğramaları ve yeryüzünden silinmeleri olacaktır,bu onlar için dünyada bir itibarsızlık ve ahirette de ızdırap ve acıdır.
yaklaşık 9 yıl önce
aslolan öldürmemekmiş , maide 33 firavuna refere ediyormuş. sadece bir gönderme ve kısas. keşke insanlar cımbızla seçmese.. Büyüksün ve Yücesin Rabbim..
Tâhâ 71: firavun dedi: “ben izin vermeden ona inandınız öyle mi? o size, büyüyü öğreten büyüğünüzdür. yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve yemin olsun sizi hurma ağaçlarına asacağım. o zaman iyice bileceksiniz, hangimizin azabı daha şiddetli ve sürekli.”
yaklaşık 9 yıl önce
öncelikle sizleri uzun zamandır sitede gormuyoruz seyfullah bey.. inş kısa zamanda geri döner ve fikirlerinizi paylaşırısnız. aşağıda yazdığım ayeti tekamul acısından degerlendırırmısnız.
YN öztürk çevirisi ile maide 33 : Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır.
yaklaşık 9 yıl önce
Merhaba Uğur Bey,
Uzun zamandır ilham gelmediği için yazı yazamıyorum. Belki de benim misyonum sona ermiştir. Bende sizin gibi beklenti içindeyim ama asla ben olayları hızlandıramıyorum.
yaklaşık 9 yıl önce
Aslında bir bakımdan şunu düşünüyorum. önceki yaşamımı bilmiyorum ve bana hatırlatılmıyor. Bence en önemlisi tek bir yaşamımız olduğunun düşündürülmesidir. daha öncesinin bu tekamül süresince önemi ortadan kalkıyor gibi. bundan sonra gelecek isek de bu yaşamın o yaşamda bir anlamı olmayacak. çünkü kazanımlar veya kayıplar yüklendiğinde neden ben diye sorgulanabilecektir. en güzeli bence plana uymak ve bu plan dahilinde akli melekelerimize sahip çıkıp kötü şeyler yapmamak. kendi ellerimizle seçmenin ne olduğunu tam anlayasamda bu düşünce tarzı ya da felsefesinin beni daha mutlu biri yaptığını söyleyebilirim. onda var bende yok yada o çok başarılı ben değil gibi cümlelerin anlamsız olduğunu görüp, tekamülde daha iyi yerlere gelmek gibi bir amaç edinmemiz gerektiğine inanıyorum. ister dünya zengini olun ister en yakışıklı en güzeli olun – tek önemli olan O’ dur ve O”nun bize verdiği sonsuzluk yolculuğunda olmaktır
yaklaşık 9 yıl önce
Bılgı paylasımlarınızı okumak ıstıyorum TESEKKURLER
yaklaşık 9 yıl önce
Nimoza kardeş açıklamalarınız için teşekkürler.
yaklaşık 9 yıl önce
Bir şey değil Adil bey,
Size kelime kelime açıklayayım.Çünkü cümledeki fiili bile ibaret kıldık,görevlendirdik,memur kıldık gibi anlamlara çevirmişler.
وَمَا جَعَلْنَا (yapmadık,kılmadık,etmedik.)
أَصْحَابَ النَّارِ (ateş halkını,ateş ehlini,)
إِلَّا مَلَائِكَةً (sadece melekler olarak)
Toparlarsak
(Biz ateş halkını meleklerden başkası yapmadık.)–
yaklaşık 9 yıl önce
Müddessir suresinde ateş (enerji) ehlini meleklerden başkası yapmadık diyerek cehennemin ne olduğunu gizli de olsa açıklamaktadır – Yukarıdaki cümle Nimoza rumuzlu arkadaş tarafından yazılmıştır. Nimoza’nın arapça bildiği ve doğru tercüme yaptığı kanısındayım. Ancak aynı Kur’an ayetinin aşağıda belirtildiği gibi 39 ayrı tercümesi var(Net’ten araştırılabilir). Bir kelimenin değişmesi takdir edersiniz ki anlamını da değiştirir. Hangisi doğrudur, nesil inanmamız gerekir. Nimoza kerdeşim cevaplarsa memnun olurum.Ve Biz, ateş ehlini (cehennem bekçilerini), meleklerden başkası kılmadık
Biz, cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık
Ve biz, cehennem memûrlarını, meleklerden tâyin ettik
Ve biz cehennem işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirdik
Biz cehennemin işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir
Nâr (ateş, tabiat cehennemi; enterik) Ashabı’nı ancak (on dokuz) melâike (66. Tahriym: 6) kıldık (ins ve cinn türü değil).
Biz cehennemde, infaz memurları olarak yalnızca sert ve haşin tabiatlı melekler yerleştirdik
Biz o ateşin bekçilerini ancak melekler(den) kıldık
Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık
Biz o ateşin muhafızlarını hep meleklerden ibaret kıldık
Ateş’in görevlilerini sadece meleklerden tayin ettik
Biz cehennemin bekçilerini sırf melekler kıldık
Cehennemin bekcilerini yalniz meleklerden kilmisizdir
Cehennem’de görev yapanları ancak meleklerden kıldık
Biz o cehennemin muhafızlarını hep meleklerden ibaret kıldık
Cehennemin bekçilerini yalnız meleklerden kılmışızdır
Biz cehennemin işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir
Biz ateşe bekçi olarak sadece melekleri atadık
Hem biz o ateşin muhafızlarını hep Melâike yaptık
Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık
: Biz o ateşin bekçi (lik) lerine meleklerden başkasını me’mur etmedik
(Biz) Cehennemin sâhiblerini (o zebânîleri) meleklerden başkası yapmadık
Çünkü yalnızca meleki güçleri (cehennem) ateşinin gözcüleri kıldık
Biz melekleri cehennemin muhafızları yaptık
Biz Cehennem görevlilerini meleklerden seçtik
Biz, cehennem yârânını hep melekler yaptık Y.N.Öztürk-Ümit Şimşek-Süleyman Ateş-Elmalılı-Diyanet vb 39 tercüme
yaklaşık 9 yıl önce
Sevgili Adil Münekkit
Kuran mealcileri tefsir(yorumlama) işine soyundukları için bugün bir çok anlama gelebilecek meal var.
Meal adı üstünde çeviri,tercümedir.Dolayısıyla kelimeyi birebir aynen çevirmek esas olmalıdır.
Bahis konusu ayette ne muhafız,ne bekçi,ne de görevli ve ne de koruyucu anlamına gelecek bir kelime mevcut değildir.
Ayette geçen Ashab kelimesi ; sohbetinde bulunan,dolayısıyla amaç ve gönül birliği yapmış kişi demektir.
Ashab’un Nar ise Ateşe izafeten tıpkı Ashabul Cennet tanımlamasında olduğu gibi orada yaşayıp birbirlerinin sohbetinde bulunan,konuşan,diyalog halinde olan,amaçları aynı olan topluluk demektir.Yani orasının halkı,ehli demektir.
Mesela Yasin suresinde Ashab’ul Karye (köy) geçer.Köy halkı,köy ehli demektir. Oradaki meale bir bakın derim.köy bekçileri yada köy muhafızları olarak mı çevirmişler? 🙂
yaklaşık 9 yıl önce
Çevirilerin öyle olmasının sebebi mevcut İslam anlayışına bu ayeti uyarlama uğraşısıdır. Meleklerin cehennemde olmasını anlamadıkları için onları görevliler yaparak işin içinden çıkmışlar… Yani Kuran’ı kendi inançlarına uyarlamışlar…
yaklaşık 9 yıl önce
Seyfullah bey oncelikle hem cok sasirdim hemde cok ilgimi cekti okudum we begendim benim solemek istedigim 37 yasindayim tekamul kelimesini we anlamini yeni ogrendim cehaletim icin bagislayin.bundan birbucuk yil once ewimde tek basimaydim we uyusturucu madde kullaniyodum;babam iflas etmis kismen kotulukler yapmis ama ozumde temiz sanssiz kimseden nefret edemiyen kimseye guwenmeyen buyumekle cocuklugun arafinda kalmis gibiydim kismen hala oyleyim.ogun olanlari kimseye anlatamiyorum cunku insanlara tuaf geliyo oturuyodum we cok siddetli bi flas patladi we gozumde biraktigi etki yaklasik 15 saniye we siddetli heryer flas beyazligindaydi o kisacik surecte cocuklugum hizla gozumun onunden gecti film gbi sanki filmi ileri sardilar we 17 yasimdaki yasadigim guzel zamanima geldiginde ise bi muddet o ani yasarken birden bilincim we hatta uyusturucunun bile etkisi gitmistiki.iste hersey sonra basladi sahip oldugum herseyi ogunden sonra zamanla kaybetmeye basladim kaybettiklerim tamamen manewi unsurlar arkadaslarim sewdiklerim kopegim akil almaz bi sekilde yanlizlastirildim sanki we elimden hic bisey gelmedi o gunden sonra uyusturucu maddede kullanmadim cunku korkmustum inanilmaz tesadufler deneyimler acilar korkular kaygilar 1,5 senedir benimle ozellikle ilk zamanlar simdi biraz daha iyiyim we kimseye bisey diyemiyorum etrafimda yani kisaca benim dunyamda mistik seyler oluyo sanki surekli sinaniyorum yaptigim hatalar tekrar tekrar karsima cikiyo kendimi duzeltiyorum daha once kirdigim insanlar yillar sonra tekrar karsima cikiyo daha once onemsemedigim herseyi onemsiyorum we deger weriyorum inanilmaz wicdan azaplari cekiyorum yasadigim her kotu olay gozumun onune we karsima cikiyo sanki bilerek ayni hatalari yapmamaya calisip dogru adam olmaya calisiyorum zannedersinki ben oldum kimse bana solemiyo cehennemimi burda suan yasiyorum..cok enteresan ruyalar goruyorum aklim bi yandan benimle oyunlar oynuyo allaha inancli bi insanim kendimce we dahada cok olmaya calisiyorum benim yolum sewgi yolu we sanki inadina karsima siddet iceren olaylar geliyo ornegin mutlulugum icin birini ezmem kawga etmem gerektigi gbi kiz arkadasimdan bile bu yuzden ayrildim.hep neden nicinler nasil olur ne kadar tesaduf imkansiz bu kadarida gbi celiskiler yasiyorum yanlis anlamayin psikolojik bi durumda belki soz konusu olabilir belki ama inanin ben kendimin doktoruyum degisimin icinde oldugumu biliyorum hissediyorum yasiyorum ama bu surec icinde dogru olucam diye sewdiklerimden wazgeciyorum biseyler yapmak istiyorum elimden hic bisey gelmiyo sanki biri benim hayatimin kumandasini eline almis istedigi gbi oynatiyo birbucuk senedir cok duzgun yasarken hayatimi nasil kontrol altina alamiyorum inanin hic anlamiyorum.ama sunu soliyebilirim bu surecte yasadigim her ne kadar olumsuz sey warsa bi okadarda kendimle manewi yonden cok gurur duydugum anlar zamanlarim oldu we halada oluyo kendime we hayatimada bicok sey kattiyo bu surec uzgunum bukadar uzun anlattim biliyorum psikolok weya kisisel gelisim uzmanim degilsiniz:))fakat sizce gelisen bu olumlu surec olumlu diyorum cunku positive bence bana kattigi manewi deger cok.buna tekamulun takendisidir diyebilirmisiniz?we ikinci sorum insan ne yapacagini kendisi secer dediniz tekamulu reddebilme insiyatifi warmidir insanin zira kisisel irade soz konusu?en onemli sorum ise kader alin yazisi tekamul ozgur irade bu kawramlar birbirine uzak olmamak ile birlikte tekamul sirasinda insan secimi yapar we ondan sorumludur dediniz eger kader weya alin yazisi dedigimiz olaylarda allah bize daha onceden bir yasam belirleyip ne olcagini we ne yapicagimizi herseyi hatta iyiyi weya kotuyu hangisini secicegimizi bile onceden biliyoken hatta cennetemi cehennememi gidecegimizi bile bilirken cunku kutsal kitaplar ole yaziyo insana sunulan ozgur iradenin kaderin alin yazisinin weya tekamulun gerekliligi ne olabilir bilim adami kimliginize soruyorum?
yaklaşık 9 yıl önce
Murat Kardeşim,
Size planlanan hayatı yaşıyorsunuz. Karşınıza çıkan olumlu yada olumsuz her şey sizin daha iyi tekamül edebilmeniz için sizin karşınıza çıkarıldı. Oluşan her olaya kendi özgür iradenizle tepki oluşturdunuz. Oluşturduğunuz tepki sizin tekamül seviyenize paralel bir tepki olmuştur. Ve siz bedenlenmeden önce yaşayacağınız her olayı biliyordunuz. Bilmediğiniz şey o olaylara vereceğiniz tepkidir. Çünkü bir olayı yaşamadan önce vereceğiniz tepkiyi tahmin edebilirsiniz ama bu her zaman tutmayabilir. Siz vereceğiniz tepkiyi bilmiyor olabilirsiniz ama sizin rehber ruhunuz vereceğiniz tepkiyi tam olarak bilir. Böylece vereceğiniz kararlara uygun geleceğinizi planlar.
Bir olayın rehber ruhunuz tarafından biliniyor olması sizin tekamülünüze katkısı yoktur. Siz o olayı deneyimlemediğiniz sürece size katkısı olmaz. Onun için dünya hayatı organize edilmektedir. Biz özgür irademizle tekamül etmemeyi seçemeyiz. Çünkü etrafımızda olan olayları biz kontrol edemeyiz. Örneğin bir hırsız sizi soyduğunda siz bir deneyim yaşamış olursunuz. O deneyimi engellemek için o hırsızın engellenmesi gerekir. Engellemek sizin elinizde olmadığı için tekamülünüz sizin insafınıza bırakılmamıştır. Fakat tekamülün artması ancak öldükten sonra olur. Bu durum şuna benzer. Ruhumuzun bir harddisc olduğunu düşün. Her hayatımızda boş bir cd alıp bedenleniriz. Hayatımız boyunca yaşadığımız her şey o cd ye kaydedilir. (Amel defteri) Öldüğümüzde bu cd harddiscimize eklenir. Böylece tekamülümüz artmış olur. Bir daha bedenlendiğimizde daha yüksek tekamül ile bedenlenmiş oluruz.
Ceza ve mükafat sistemi yoktur. Ceza ve mükafat sistemi gizlenen ruh konusunun açıklarını kapamak için konulmuştur. Ruh konusu gizlenmesinin de bir gereği vardır. Bu durumu şöyle açıklayabilirim. Tekamülün iki ana kolu vardır. Biri matematik zeka dediğimiz IQ, diğeri sosyal zeka dediğimiz EQ. (Kamil insan olma yönü) İşte insanlar dünyada bu iki yönü artırmak için yaşarlar. Fakat yaşantıları ve inançları bu olayla direk ilgilidir. Onun için bu süreci sürdürebilmek için çeşitli inançlar oluşturulmuştur. Eğer inanç manevi yönü yok sayıyorsa kişi; IQ yönüyle tekamül ediyor demektir. Yok manevi yönü her şey yapıyorsa EQ yönüyle tekamül ediyor demektir. Fakat dünyada çoğu inanç her ikisine de cevaz verir. Eğer bir sıralama yapmak gerekirse Ateizm, Musevilik, Hristiyanlık, Müslümanlık, Hinduizm, Budizm şeklinde sıralanabilir. Ateizm sadece IQ, Budizm ise EQ yönüyle tekamül etmemizi sağlar. Diğer tüm inançlar arada bir durumdadır. Müslümanlık tam ortadadır.
Görüldüğü gibi doğu dinlerinde yeniden doğuş inancı vardır ve caza mükafat sistemi yoktur. Müslümanlık, Hristiyanlık ve Musevilikte tek hayat vardır. haliyle ceza sistemi olmak zorundadır. Başka türlü adaleti tesis etmek mümkün değildir. Aslında biraz derin düşündüğünde de tek hayatta adaleti tesis edemezsin. Ama o konuya girmeyeceğim. Ateizmde de tek hayat vardır ama onlar tekamülde belli bir seviyede oldukları için ceza ile korkutulmalarına gerek yoktur. Bu durum yanlış anlaşılmasın. “Dindarlar ille de geri kalmışlardan oluşur” demek doğru değildir. Kişinin en verimli hayatı nerede yaşayacaksa o mihval üzere bedenlenir. Yani tekamülde ileri biride dindar olabilir. Çünkü hayat planları neyse onu yaşamak zorundadır. Bir dine inanması gerekiyorsa o dinin tüm saçmalıklarını göz ardı ederek kendini ikna eder ve o dine inanır. Çünkü ruhu ancak o zaman ferahlar. Suyun çatlağını bulması gibi inancını bulacaktır…
Maneviyata inanan insanın maddi yöne önem vermesi pek mümkün değildir. Onun için bir Budist bir buluş yapmaz. Dünyasal şeylerle ilgilenmez. Budizm hakkında yazılan kitaplar bile batılılar tarafından yazılmıştır. Hindistan ve Çin devlet politikası olarak dünyasal değerlere önem vermeye çalışarak kalkınmada bir ivme yakalayabilmişlerdir. Türkiye’de Atatürk ülkenin maddi yöne gitmesini sağlayarak kalkınmasında bir atılım yaptırabilmiştir. Dünya değerlerine önem veren batı, dünyanın teknolojide öncüsü olmuştur.
Musevilik varolduğundan beri hep dünyasal değerlere önem vermiş bir inanç sistemidir. Onun için dünyanın en büyük bilim insanları ve zenginleri Yahudi kökenlidir. Hristiyanlık ise Reform ve Rönesans hareketleriyle maneviyattan çıkıp maddiyata dönmüştür. Böylece bilime ve maddiyata ikinci sırada değer vermişlerdir. Son yıllarda iletişimin kolaylaşması sayesinde dünyanın genelinde inançlar birbiri içine girmektedir. bazısının içi boşalıyor, bazısı değişime uğruyor…
yaklaşık 9 yıl önce
ZÜMER 42 – Allah, ölmekte olan canları alır, ölmeyenleri de uykularında (bedenlerinden alıp kendilerinden geçirir); sonra ölümüne hükmettiğini yanında tutar, ötekilerini de belli bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.
Bu konudaki düşüncelerinizi merak ettim. Ölüme hükmedilenleri yanında tutuyor. Etmediklerini salıyor.
yaklaşık 9 yıl önce
okuduğum kadarı ile (belkide yanlış anlamış olabilirim) kıyametten sonra yeniden bedenlenme söz konusu bilinç ile. peki dünyaya çok kez farklı bedenlerde gelen biri hangi bedeni ile orada olacak ve neden ? yada ruh bilinç kazanıp bir bedene ihtiyacı olmayacak mı? tesekkurler
yaklaşık 9 yıl önce
Kıyamet sonrası bedenlenme yok. Saf bilinç olarak yaşayacağız. Yalnız altınçağı yaşayacak olanlar son bedenleriyle devam edecek. Altınçağda ölüm olmayacak ve herkes düşünce gücünü kullanabileceği için bedenlerine hükmedecekler.
yaklaşık 9 yıl önce
o zaman şunu düşünebiliriz bir kişi yaptığı tüm kötülüklerinin karşılığını kurandada geçtiği gibi cehennem evresinden geçerek görecek. tabi orada ebedi kalacaklara da değinilmiş o ayrı.. evet, tekamul onemlı bır konu ama sanırım kuranın ve sistemin anlaşılması belki bir besyuz yılımızı alacak. gunumuzde bu konusulan konuya sorgulamadan reddeden ve hukum koyan ındanlar var. halbukı ben Allahın sorgulayan beyınlerın varlıgının onemını on plana cıkardıgını dusunuorum. sorularım olacaktır sormak ısterım sonrasında tesekkurler
yaklaşık 9 yıl önce
Cehennem zaten ruhun gittiği kendi yuvasıdır.Enerji ortamıdır.
Müddessir suresinde ateş (enerji) ehlini meleklerden başkası yapmadık diyerek cehennemin ne olduğunu gizli de olsa açıklamaktadır.
Sorgulamayanlar için Kur’an zaten o bilgiye kalpleri mühürlü olanlar demektedir.
yaklaşık 9 yıl önce
Yorumunuz için çok teşekkürler..
sadece kafamı kuracalayan bazı sorulara halen yanıt bulamadım. daha öncekı hayatlarımda kotuydum belkı ama hatırlamıorum. ya da tam tersi.. bu beni biraz açmaza sürüklüyor açıkçası. kotu yada ıyı olmayı ben secebılıorum sonucta ama hatırlamadıgım seyden nasıl sorumlu olacagım ? ıkıncı husus ise bu dunyada cok cok berbat seyler yapmıs bırının basarıya ulastırılma sansının verılmesı. kişisel olarak bunu pek kabullenemedım ama konuyu daha cok dusunecegım. belkı bazılarına bu sans verılmıyor da olabılır. doğrusunu O bilir.. ama katıldıgım nokta madem tek bır hayat var niye gelısıyor olusumuz. bır yerlerde dunyaya gelen ruhlara ya sıfırdan yada yenıden bırseyler yuklendıgı.. versıyon yukseltılıor buna eminim 🙂
yaklaşık 9 yıl önce
Uğur kardeşim,
Amaç tekamül ise ve başka yol yok ise bazı şeyleri sineye çekmek gerekir. Fakat şuna emin olabilirsin, öldüğünde kimsenin cezalandırılmasını istemeyeceksin. Kötülüklerin cezasız kalmasını kabul edemeyişimizin sebebi şeytani yönümüzdür. İnsan, ruhsal ve hayvansal güdülerinin toplamından oluşur. Ruhsal güdü sevgi, hayvansal güdü ego vb. yönümüzü oluşturur. Hayvansal yönümüz egoisttir. En öne kendini alır. Onun için başkalarının mükafat almasını değilde kendinin mükafat almasını ister. Dünyada çok az insan yaptıklarının kötü olduğunu kabul eder. Hırsızlık yapan yada rüşvet alan bile kendini haklı görecek argümanlar üretir. Tavuğumuza kış diyen komşumuzu öldürdüğümüzde bile kendimizi haklı buluyoruz. “O da tavuğumu kovalamasaydı” savunması yapabiliyoruz. Yani kendimize reva görmediğimiz cezayı başkalarına rahatlıkla reva görebiliyoruz. Öyle ki tavuğa kış dediği için öldürülen kişinin “tavuğa kış dediği için” cezalandırılacağını, onu öldüren kişi ise kendisinin cezalandırılmayacağını düşünür.
Değerli kardeşim kimsenin cezalandırılmasına gerek yoktur. Eğer cennete gitmek insanların “rey”ine sunuluyor olsaydı inan tek kişi cennete gidemezdi. Peygamber bile ateist yada diğer dinler tarafından cehennemlik görülecekti.
Kimse kimsenin levelini yükseltemez. her kişi her deneyimi teke tek yaşamak zorundadır.
yaklaşık 9 yıl önce
Merhaba Uğur bey
Sorularınızı okudum.
Sorgulamanız gayet güzel.
Ben size elimden geldiği kadar şunu söylemek isterim ; öldümüz zaman yaşarken yaptığımız her şey ruha yüklenir.Kuranda isra suresinde biz her insanın boynuna kuşunu (yaptıklarını) dolarız ayeti var.Ruh da elde ettiği bu yükleme sonucuna göre bir sonraki hayatının seçimlerini yapar.Dolayısıyla hatırlamamak bizim için daha iyi bir durum çünkü eski defterleri karıştırarak yol alamayabiliriz ve zaten yüklemesi yapılmış bitmiş bir durum.
İyi ve kötü tanımlaması bu dünya gerçekleriyle örtüşen bir durum.Aslında size iyi gelen bir durum başkasına da kötü gelebilir.Net bir çizgisi de yok zaten.Kuran da belki sevdiğiniz şeyler sizin için zararlıdır ve belki sevmediğiniz şeyler sizin için faydalıdır diyerek iyi ve kötü tanımlamasının bizim yargılarımızla oluştuğunu ima eder.
Tekamülde iyi kötü tanımı yoktur onun yerine kendine hizmet ve başkalarına hizmet tanımı vardır.Olaya bu açıdan bakılırsa anlaşılacaktır.
İyi günler..
yaklaşık 9 yıl önce
öncelikle düşüncelerini ve teorileriniz mantıklı tebrikler.. islam inancında yer alan bir çok bilgiyi aktarmıssınız bizlere. yalnız bir sorum olacak. örneğin dünyaya gelen kötülük yapan hatta cinayetler ve daha kötüsünü işleyen bir kimse nasıl tekamul eder ? bole bırı tekrar guzrl bır hayat yasamak ıcın dunyaya gelırse haksızlık olmazmı sizce? yada tersını dusunelım onlarca yuzlerce ıyılık yapmıs bırı ınanclı bırı tekrar geldıgınde ya cok cok kotu bırı olursa?
yaklaşık 9 yıl önce
Uğur kardeşim,
Tekamül yaşadığımız şeylerin toplamıdır. Yani her hayatın iyisi ve kötüsü ile oluşan deneyimler tekamülü oluşturur. Şöyle düşün şu anda iyi olan insan geçmiş yaşamlarının çoğunda kötü insandı. Gelişe gelişe ruhunun sevgi ve vicdan yönü öne çıktı ve iyi insan oldu. Şimdi kötü olanlar da sonraki deneyimlerinde iyi olmayı başaracaklar. Yani bu bir süreç… Amaç dünyaya gelmek değildir, amaç tekamül etmektir. Dünya hayatı kendine hizmet ile tekamül etme yeridir. Kendimize hizmet ettiğimiz için başkalarının hakkını kolaylıkla gasp edebiliyoruz. Etik bir yol olmamasına rağmen insan için biçilmiş kaftandır.
Yaptığım hesaba göre dünyada 60-80 yıl yaşamış biri öte dünyada 10-15 dakika bir rüya görmüş oluyor. Öldüğünde rüyadan uyanıyor ve yaptığı kötülüklerden dolayı vicdan azabı çekiyor. Fakat o kötülükleri deneyimlemesi gerektiğini biliyor. Fakat biliyor oluşu, vicdan azabı çekmesini engellemiyor. Sadece travma yaşamayacak seviyeye indiriyor.
yaklaşık 9 yıl önce
Seyfullah bey,
Yazılarınız için çok teşekkür ederim. Hayatımın dönüm noktası oldu sitenizi keşfetmem. Benim merak ettiğim ;
neden şu anda yaşadığım hayatı hatırlıyorum da daha önce yaşadığım hayatlarımı hatırlamıyorum. Bilincinde
olduğumuz hayatın bir anlamı , özelliği var mı? Ya da yaşayacağımız hayatları seçerken bunu da mı seçiyoruz?
Saygılar,
yaklaşık 9 yıl önce
Olgun Bey, Önceki hayatlarımızı hatırlamamamızın önemli 2 nedeni var. Birincisi her hayatımız kendine özeldir. Alacağımız deneyimler önceki hayatımızla bağlı değildir. Oradaki tecrübelerimizi kullanmamalıyız.
İkincisi ve önemlisi eğer önceki hayatını hatırlasan ve o zaman zengin biri isen o zamanki servetini geri istersin. Bu durum hem karışıklığa sebep olur hemde zaten sen artık çok farklı deneyimler yaşamalısın. O servetin sana engel olabilir… Sadece servetini geri istemezsin çocuklarını yada eşini istersin… Bu durum dünyayı içinden çıkılmaz hallere sokar… Oysa eşin bir başkasıyla deneyim yaşayacak ve servetin çocuklarının yaşam deneyimi için kullanılacak…
yaklaşık 9 yıl önce
Seyfullah bey, çok haklısınız bunu daha önce de yazdığınızı hatırlıyorum. Ben yanlış sordum sanırım, demek istediğim önce ki hayatları hatırlamak değildi örn. şimdiye kadar 10 hayat yaşadıysam bunlardan birinde Orta Asya’da çiftçi birinde kuzeyde balıkçı ya da bir Kızılderili isem o hayatlarımdan biri değil de neden bu hayatımı hatırlıyorum , yani bilincindeyim ?
Saygılar,
yaklaşık 7 yıl önce
merhaba Seyfullah bey 3 yıl önce tekamül ile ilgili yazdığınız yazıyi okudumda sormak istedim tekamül serüveniniz nasıl gidiyor .
yaklaşık 7 yıl önce
Kadir kardeşim yazıyı okusaydınız “Önceki hayatında elde edilen kazanımlar berzah hayatında ruha yüklenir.” cümlesini de okurdunuz…
yaklaşık 9 yıl önce
Tebrik ederek söze başlamak gerekir. Tam anlamıyla öğretici ve ‘tekamül’e erdiren bir yazı olmuş. Neye nasıl inandığınızdan ziyade fikrinizi açıklarken tarafları kirletmeme gayretiniz dikkate değer. Kuran, içeriği saklı ayetlerin olduğunu ve bunların anlaşılmasının bilimsel yaklaşımlarla mümkün olacağını “…aklını kullanan toplumlar için deliller vardır” ayetleriyle açıkça işaret ederken inancı düşünmeden yaşamak eblehlik sayılır. Gene de Sıdkı Baba isim zatın söylediği şu sözü de fikirlerden uzak tutmamak gerekir: Aşığa ayandır gizli esrarın.
yaklaşık 9 yıl önce
Çekim yasası bazen korku enerjisiyle istenmedik sonuçlar doğurabiliyor, ben de IQ’mun düşmesinden ciddi anlamda korktuğumdan zihnim bir anda eski berraklığını kaybetti, konuda önerebileceğiniz bir şey var mı?
yaklaşık 9 yıl önce
Reenkarnasyona inananlardan mısınız yazınızdan onu anladım. Hemde Hint Reenkarnasyonu.
Berzah Hayatı yada Alemi açıklamanız safsata olmuş.
Bilimle berzah alemini nasıl test ettiniz.Bu sonuca çabuk vardınız Seyfullah Demir.
yaklaşık 9 yıl önce
Bu yoruma cevap verilsin diye yazılmadığı için cevap veremiyorum. Kişi kendi inançlarını dile getirmiş. Saygı duymaktan başka yapacak bir şey yok… Çok bilmişlerden biri daha… Ne yazık ki insanımızın doğal hastalığı. Okumadan fikir sahibi olunuyor. Arkadaş hem makalelerimi okumuyor hemde benim hakkımda bolca fikri var…
yaklaşık 9 yıl önce
merhaba
dün akşam tekamül kelimesinin adını aratırken yazınınza denk geldim.size tavsiyem bir kamili mürşide bağlanmanız . daha hızlı yol almanız için
yaklaşık 9 yıl önce
dilkciwan kardeşimin tavsiyesi: “Mürşide bağlan, daha hızlı yol alırsın.”
🙂
Keşke! mürşit olabilecek biri olsaydı…
yaklaşık 9 yıl önce
yeni görebildim mesajınızı. sizi yönlendirebilirim kamili mürşid için zaten siz vird okuyacaksınız tavsiye edilen size ne ise. başka bir şey yok rüyalarınız mesajlanmaya başlayacak ona göre anlarsınız ne derecede olduğunuzu.
yaklaşık 8 yıl önce
Dilkcivan oncelikle ruya ile biticek bi is degil o kastettiginiz eger bir sey olacaksa bunu gunluk hayatinizdada yasarsiniz aklinizda olan bir soruya bir konusmada cevap bulabilir yasayip hissedebilir farkina varabilir siniz vird ten once siz ilk itikadin ne demek oldugunuda arastirin cemaatinizin itikadini tarafsiz bi sekilde vicdanen bi yorumlayin sonra tekrar dusunun