Neden dünya denilen bu gezegendesin? Merak ediyorsan oku…
Bilinç, hafıza ve bilinçaltı nedir, nerededir?
Öncelikle videoyu dinlemenizi öneririm. Psikiyatrist Profesör Doktor Nevzat Tarhan; insanın oluşumunu anlatırken, insanın dünyasal olmayan şeylerden oluştuğunu söylemektedir. Ve bu dünyasal olmayan şeyin kuantum evrenle bir ilişkisinin olduğunu anlatmaktadır. Aynı şeyi Fizyolog Profesör Doktor Sinan Canan da söylemektedir. Beynin bir yerlerle bağlı olduğunu açıkça söylemektedirler.
Öncelikle Bilim tarafından kabul gören, Bilinç, bilinçaltı ve hafızanın basit tanımını yapmak gerekir.
Bilinç: insanın kendisini, çevresini ve olup biteni tanıma, algılama, kavrama, fark etme yetisi.
Hafıza: Bellek, bilgilerin depolandığı yer.
Bilinçaltı: İnsanda, bilinçdışı olmakla birlikte, kapsamında olanların istendiği zaman bilince çağrılabildiği zihin bölgesi; kişide, bilince inmeyen olayların geçtiği varsayılan iç.
İnsan bilinciyle farkındalığı oluşturur. Bunu yaparken çocukluğundan itibaren beynini eğitir. Yaşadığı her deneyimi hafızasında ve bilinçaltına kaydeder. Videodan da anlaşılacağı gibi, bu işi dalga örüntüleri halinde yapar ve hafızasına yerleştirdiği her şey, daha önce hafızaya yerleşenleri de etkiler, değiştirerek şekillendirir. Yani bu konuda, bilgisayarlardan çok farklı bir sistem ile çalışır. Hafızaya kayıt ile, bilinçaltına kayıt farklı şeylerdir. Hafızaya bilgisayardakine benzer şekilde bilgiler kaydedilir, oysa bilinçaltına yargılar kaydedilir. Örneğin hava cereyanına maruz kalarak hasta olmuşsanız, ya da bunu çevrenizden çokça duymuşsanız, bu bilgiyi hafızanıza kaydedersiniz. Ve bir hava cereyanına kapıldığınızda, hafızanızdaki bilgiye dayanarak hasta olacağınızı tahmin edersiniz. Oysa bu zorunluluk değildir. Fakat bilinçaltı bu düşünceleri alır ve vücudu hasta eder. Çünkü, bilinçaltınız sizin oluşturduğunuz bu yargıyı eyleme geçirme mekanizmasıdır. Aslında siz, cereyanda kaldığınızın farkında olmasanız da, hasta olursunuz. Bilinçaltı ona yüklenen işlemi yapar.
Tüm sistemin üzerine kurulu olduğu bilincin nasıl çalıştığını anlamak gerekir. Bilincin çalışmasını hafızayla birlikte düşünmeliyiz. Çünkü bilinç dediğimiz mekanizma karşılaştığı olaylar karşısında ne yapacağına karar verebilmek için, hafızaya bakar. Hafızada bulduğu bilgiler onun kararını şekillendirir.
Kendi yorumumu yapabilmek için, bir bilgisayar ile bilinci özdeşleştirerek, durumu anlatmaya çalışayım.
Bilgisayar yazılımı = Bilinç.
Bilgisayar hafızası (yani Disk)= Yakın hafıza.
İnternet bağlantısı= Uzak hafıza.
Bilgisayara bir soru sorduğumuzda, cevap için, yakın ve uzak hafızayı tarayıp, bize bir cevap oluşturduğunu düşünelim. İşte, bilinçte aynen öyle çalışır.
Yakın hafıza, bizim o hayatımızdaki, doğumumuzdan o ana kadar yaşadığımız tüm bilgileri içerir. Uzak hafıza ise o hayatımızdan önceki, yaşadığımız tüm diğer hayatlardaki bilgilerden oluşur. Kişinin bilinci, bu iki hafızadaki bilgileri kullanır ve o bilgiler ne kadar çoksa, o kadar zeki olur. Yakın hafızamızdaki bilgileri hatırlayabiliriz. Bilinçaltı yakın ve uzak hafızadaki bilgileri tarar ve arama işini, bilincin kontrolü dışında yapar, sonucu da bilince bildirir. Böylece bilinç ne yapacağını bilir. Bilinçaltının arama yaptığı konuda, her iki hafızada da bilgiler olabilir. Bilinç, bilgilerin bileşkesini kullanır. Fakat, biz uzak hafızayı hatırlamayız ama, daha etkindir.
Anladığım kadarıyla yakın hafızaya bilgiler yanında yargılarımızı da yükleyebiliyoruz. Örneğin hava cereyanına maruz kalarak hasta olmuşsanız, ya da bunu çevrenizden çokça duymuşsanız, bu bilgiyi yakın hafızanıza kaydedersiniz. Ve bir hava cereyanına kapıldığınızda, yakın hafızanızdaki bu bilgiye dayanarak hasta olacağınızı tahmin edersiniz. Oysa bu zorunluluk değildir. Fakat bilinçaltı bu düşünceleri alır ve vücudu hasta eder. Çünkü, bilinçaltınız sizin oluşturduğunuz bu yargıyı eyleme geçirme mekanizmasıdır. Aslında siz cereyanda kaldığınızın farkında olmasanız da, hasta olursunuz. Bilinçaltı ona hafızalardan yüklenen işlemi yapar. Fakat uzak hafızada yargı olmadığı için, o tür şeylerde yakın hafıza etkindir. Kişiler anlamasa da, çevre ve aile onlara pek çok yargı yükler. Onun için, kişi milliyetçi veya dindar olur. Ya da ailesinin tuttuğu belli bir partiyi ya da takımı tutar. Elbette herkes aynı etkilenmez, bazen ters teper ya da bilinç arttıkça yorumlama şekli yüzünden, tercihler farklılaşır.
Yakın hafıza, insan öldükten sonra uzak hafızaya yüklenir. Fakat sadece bilgiler yüklenir. Yargılar yüklenmez. Bu işlemi şöyle düşünebiliriz. Bu hayatımızda bedenlenirken, bir cd alıp onu yaşantımız boyunca doldururuz. Öldükten sonra bu cd, Hard disk’imize eklenir. Böylece bilgi birikimimiz artar. Her hayat, Hard disk’imizi büyütür.
İnsanın, tıpkı bir bilgisayar hem de yavaş bir bilgisayar gibi çalıştığını gösteren bir yapısı var. Şu örnek, durumu daha kolay anlamanızı sağlar. Bir kaza anını düşünelim. İki aracın çarpıştığını ama, sürücülerin yara bile almadığı bir kaza hayal edin. İki sürücünün davranışları şöyle olabilir. Sürücülerden biri aracını durdurup, önce kendini kontrol eder. Araçtan çıkar diğer yolcu ve araçta yaralı var mı bakar. Olası tehlikeleri hesap eder. Tehlike varsa gelen araçları uyarmaya çalışır. Polis veya ambulansı arar. Diğer sürücü ise kaza anından itibaren kilitlenmiştir. Hatta, aracın frenlerine bile basmamıştır. Aracı kendiliğinden durmuştur. Aracın içinde sabit durmaktadır. Sorulara bile cevap vermez.
İşte, bu iki kişinin hafıza bilgilerindeki durum, bu insanların davranışını belirler. Birinci kişinin bilinci, benzer kazayı daha önce yaşamıştır. Onun için, hafızalarından ne yapması gerektiğini hemen öğrenir ve ona göre davranmaya başlar. İkinci kişi ise daha önce benzer kaza yaşamamıştır. Bilinçaltı, Hard Disk’te ve cd de bu olaya uygun bir durum aramaktadır. “İf” komutu uygun cevabı bulmaya çalışmaktadır. İşte İf komutu bu aramayı yaptığı süre içinde bilinç kapalıdır. İf komutu cevap bulursa, sistem bilincin emrine girer ve arama sonucuna göre bilinç karar verir ama, bulamazsa bu bilincin devreye girebilmesi, birkaç dakika sürer. Bir arkadaşım “Kaza yaptık ve ben karşı şoförün kaza tutanaklarını hazırlayıp, beni uyarmasına kadar, arada geçen zamanı hatırlamıyorum” demişti. İf komutu cevap oluşturmayınca, bilinç devreye girmedi. Sonra, karşı şoför tutanakla gelip, onu uyandırdı. Böylece bilinci devreye girdi. Uyandıktan sonra bile, diğer kişi gibi, çevre şartlarını değerlendirip, devreye girmesi söz konusu olmaz. Bu örnekten sistemin oldukça yavaş çalıştığını anlamaktayız.
İşte böyle süreçler, insanın öğrenmesi üzerinde önemli etkisi olduğu için, otobanda bir kaza olduğunda, karşı şeritte bile trafik sıkışır. Çünkü seyretme isteği insanların yazılımında var. O yazılım, kişilerde olayı izleme dürtüsü oluşturur.
En değerli öğrenme olayı, bizzat yaşamakla elde edilir. Çünkü tüm duyu organlarımızla işin içinde oluruz. Olaya kaç duyu organımızla dâhil olmuşsak, o kadar değerli olur. Sadece görmek ya da duymak da işe yarar ama, çok daha az etkili olur. Yani, insandaki duyu organları, sırf deneyimlerini hafızaya kayıt edebilmek içindir. Deneyim yaşanırken, olaya dahil olan duyu organlarının çokluğu, olayı daha iyi öğrenebilmeye yarar.
Bilinçaltı dediğimiz mekanizma, bizim asıl bilgimizi oluşturur. Onun için, adının bilinçüstü olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü
, bilinç orada olan bilgiler sayesinde seviyesini belirler ve zaten daha üst boyuttadır. Fakat ben yine de bilinçaltı demeye devam edeceğim.İnsan, bilinç-bilinçaltı ilişkisini çocukluktan itibaren oluşturur. Ve bu ilişki genellikle doğru bir şekilde oluşmaz. Çünkü insanlık böyle bir ilişkinin varlığından bile habersizdir. Haberli olanlar bile ilişkinin çalışma şeklini tam bilmediği için, doğru bir yol tavsiye edememiştir. Bu durum, son zamanlarda önem kazandığı için, bu konudaki bilgiler, yeni yeni değerlendirilmeye alınmaktadır. Aslında dünyanın çok büyük bir çoğunluğunun, bu konulardan haberi ve bilgisi olmadığı için, konu bireysel çabalarla sınırlıdır.
Çocukluktan itibaren çocuklara yaptığımız en büyük kötülük “sen yapamazsın”, “sen başaramazsın” yüklemesi yapmamızdır. Çocuk, bu sözü sürekli duyduğu için, kendi bilinçaltına yapamayacağı yüklemesini yapar. Böylece ilerde çok kolaylıkla başaracağı şeyleri bile, başaramaz duruma gelir.
Hafızanıza yaşadığınız şeyleri yüklersiniz ama, bilinçli olarak bilinçaltınıza yükleme yapmak o kadar kolay değildir. Özel olarak emek sarf etmek ve çalışmak gerekir. Size hayatımda yaşadığım bir örneği anlatarak, durumu daha iyi kavramanıza yardımcı olabilirim. Elbette burada bahsettiğim bilinçaltı, yakın hafızamızdaki bilgilerden oluşur. Oraya yargılarımızı yükleyebildiğimizi söylemiştik. Yoksa uzak hafızamıza, bilinçli bir müdahale söz konusu olamaz.
İnsanların sigarayı ne kadar zor bıraktığını bilirsiniz. Pek çoğu bırakmayı başaramaz. Bir yakınım defalarca denemesine rağmen, sigarayı bırakmayı bir türlü başaramadı. Ona farklı bir yöntem uygulamasını tavsiye ettim. Tavsiyem şöyleydi.
İleri bir tarihte (önerim 60-80 gün sonra) sigarayı bırakmaya odaklan.
Bu arada asla sigarayı bırakmak ya da azaltmak gibi bir çabaya girme.
Her gün geri sayım yap. Örneğin; “sigarayı bırakmama 59 gün kaldı…”, “sigarayı bırakmama 58 gün kaldı…” şeklinde.
Önemli bir şey de, asla “59 gün sonra sigarayı bırakacağım” şeklinde bir yükleme yapılmamalıdır. Çünkü “yapacağım” kelimesi gelecekte gerçekleşecek bir eylemdir. Bilinçaltı için, gelecek hiçbir zaman gelmez, o hep gelecekte olur. Onun için, “yapacağım” kelimesinin kullanılmamasına özen gösterilmelidir.
Geri sayım, her gün veya her an aklınızda olmalı. Fakat en önemli an sabah uyandığınız andır. Sabah yeni uyandığınızda bilinç ile bilinçaltı arasındaki yollar çok daha açıktır. O anda hemen bu düşünceleri aklınızdan geçirmelisiniz. Fakat kahvaltı yaparken, araba kullanırken, yürürken veya dinlenirken, geri sayım düşüncesini tekrarlamalısınız. Bu işlem bilinçaltına bilgi yükleme işlevini görür ve nikotin, vücut için, bir ihtiyaç olmaktan çıkarılmış olur.
Bu tavsiyeme uyan yakınım, sigarayı 40’ıncı gün civarlarında bıraktı. Yakınımın en hoşuna giden yönü, daha önce sigarayı bırakma teşebbüsünde geçirdiği travmaların hiçbirini geçirmemesiydi. Sigarayı bırakma eylemine vücudu ters tepki vermedi. Genelde insanlar sigarayı bıraktıklarında sinirli ve asabi olurlar. Yanlarında sigaradan dahi bahsedilmesinden hoşlanmazlar. Oysa, bu yöntemle bıraktığınızda vücudunuzun oluşturduğu en aşırı tepki, “bir şeylerin eksik olduğu hissi” oluyor. Bazısı bu hissi yenmek için, bir şeyler yemeyi seçer. Bu da yapılmaması gereken bir durumdur. Oysa 15-30 gün içinde geçecek olan bu hissi dikkate almadan, günlük rutin yaşantınızı tekrarlamalısınız.
Videoda Psikiyatrist Profesör Nevzat Tarhan’ın bilincin kuantum evrenle ilişkide olduğu yönünde beyanı, Fizyolog Profesör Sinan Canan’ın da desteklediği görülmektedir. Ayrıca hafızanın da et bedenin dışında bir yerlerde olduğunu düşünmesi önemli ipuçlarıdır. Bu durumu ben şöyle yorumluyorum. Başka yazılarımda da yazdığım gibi, insanın ruhunun öte dünyada olduğunu, bir kopyasının (yani astral bedeni) oluşturularak, insan bedeniyle irtibata geçirildiğini düşünüyorum. Astral bedenin kuantum evrenden, bedeni kumanda ettiği kanısındayım. Bu kanıya varmamın sebebi, ölüme yakın deneyim yaşayanların, vücutlarıyla irtibatları kesildiğinde, kendilerini astral bedenle, astral düzeyde bulmuş olmalarıdır. Sonra, bir tünel ve çekilme hissiyle, frekans seviyelerinin bulunduğu kata giderler.
Astral kelimesi, bilimsel olarak onu karşılayacak bir karşılığı olmadığı için, seçilmiş bir kelimedir. Kuantum evrenlerin en altıdır. Öte dünya dediğimiz kuantum evrenin başladığı yerdir. Yapısı düşünceden etkilenen bir yapıdadır. Astral düzeyi anlatabilmek için, şöyle bir örnek kullanmak iyi olacaktır. Eğer bir bardaktaki suyu sıfır dereceye indirirseniz, buz kristalleri oluşmaya başlar ama, bardakta buzdan çok su olur. Eğer, bardaktaki suyu -5 ˚C’den sıfır dereceye getirirseniz, bu seferde sudan çok buz olduğunu görürsünüz. Yani hangi yönden gittiğinize bağlı olarak, suyun durumu farklı görünecektir. İşte astralde tıpkı öyledir. Eğer dünyadan gidiyorsanız daha çok dünyasal argümanlar görürsünüz. Yok, öte dünyadan geliniyorsa, bu sefer öte dünyasal argümanlar görünür.
Ruhlar dünyada bedenlenirken, tüm enerjileriyle bedenlenmezler. En iyi tekâmülü yapacakları oranla bedenlenirler. Bunu belirleyen şey ise, daha çok hangi yönde tekâmül etmeleri gerektiğidir. Eğer kişi IQ yönüyle tekâmül etmesi gerekiyorsa, ruhunun büyük bir kısmıyla, bedenlenmesi gerekir. Ruhunun %75 ile 95 enerjisini alarak, bedenlenmelidir. Öte dünyada kalan kısmı %5 ile 25 aralığında olacaktır. Eğer EQ yönüyle tekâmül edilmesi gerekirse ruhunun %50 ile 75 enerjisiyle bedenlenecektir. Bu demektir ki! ruhun epey bir kısmı öte dünyada kalmıştır. Bu yapının dünya anlayışımızda önemli yeri vardır.
Diyelim ki! kişi %95 oranında ruhla bedenlendi, bu kişi düşünce yapısı olarak ateist bir yapıda olacaktır. Çünkü öte dünyada kalan kısmı %5 olacağı için, kişiye pek bir etkisi olmayacaktır. Yani manevi yönü hemen hiç olmayacaktır. Gördüğüne ya da mantığına yatana inanacak, manevi yönü hurafe diye adlandıracaktır. Kişi %50 ruh gücüyle bedenlenirse, öte dünyada kalan kısmı %50 olacağından kişiye etkisi yarı yarıya olacaktır. Bu kişi Budist yapısında olacak ve ruhun varlığını bilecektir. Çünkü hayatında yaşayacağı çok fazla şey, ona ruhun varlığını gösterecektir. Yaşadıklarını ispatlayamayacak ama, kendisini ikna etmeye yetecektir. Tüm insanlar, tahmin ettiğim bu değerler arasında bir aralıkta bedenlenmek durumundadır. Ne kadar çok ruh enerjisi varsa, o kadar maddeye, tersi oranında, maneviyata eğilim olacaktır.
Bu gerekçeyle bir ateist ile, bir Budist’in, bedenlenme yaşam enerjilerinin farklı olduğunu anlayabiliriz. Bir ateist daha büyük yaşam enerjisiyle bedenlenir. Çünkü manevi yönü çok zayıf kalması gerekir. Bunun için, ruhun etkisi minimum olmalıdır. Oysa, bir Budist yaşam enerjisi az olmasına rağmen, ruhun katkısını muazzam hisseder. Bizim gibi olanlar da, aralara serpiştirilmiştir. Fakat ateiste bile ruhun muazzam katkısı vardır ama, onun varlığını hissedebilecek olaylar yaşayamaz. Onun içinde ruha inanmaz. Oysa Budist, ruhun varlığına inanmaz, onun varlığını bilir. Ateiste ruhun katkısı sadece bilinçaltı olarak etkir. Budist’e bilinçaltından daha çok, bilinçli katkı sağlar. Ben de ateist tarafa daha yakın bir yapıdayım. Onun için, bilinçli ruhun katkısını pek yaşamıyorum. Yaşayan insanlar, ne dediğimi daha iyi anlayacaktır.
Toplumları oluşturanlar genelde aynı seviyede yaşam enerjisiyle bedenlenenlerden oluşturulur. İnançlar da bu yaşam enerjisini karşılayacak şekilde dizayn edilmiştir. Eğer kişinin ihtiyacı EQ yönüyle gelişme ise, düşük enerjiyle Budist bir ortamda doğar. Zaten bedenlenmeden önce, Budist olması ona öğretilmiştir. Doğduktan sonra ruhu onu kolaylıkla yönlendirir. Çeşitli vizyonlar ve rüyalar görür. Oysa bir ateist asla o tür bir deneyim yaşamaz. Böylece dünyada belli bölgelerde belli inançlar taraftar bulur. Fakat ateistler her toplumda olabilir. Çünkü onlar belli bir inanca yönlendirilmez. Yönlendirilmedikleri için, de diğerlerinin yaşadıkları şeyleri yaşamazlar. Yaşamadıkları için, diğerlerini yalan söyleyen birileri olarak görürler. Yanlış anlaşılmasın, ateistleri haklı çıkaran olaylar hep vardır. Düşük enerjiyle bedenlenen kişilerin yaptığı en büyük hata, küçük bir fenomen yaşadığında kendini seçilmiş veya özel sanmasıdır. Dikkat ederseniz bu güne kadar, kendini mehdi ilan eden herkes, bu tür, bir veya birkaç vaka yaşamıştır.
Ruh bedenlenirken, en son ulaştığı tekâmül seviyesi kopyalanarak bir cd gibi hazırlanır. Ruhun IQ ve EQ seviyesi korunur ama, en küçük bir bilgi olmayan cd dünyaya gönderilir. Onun için, her doğan çocuk belli bir zekâ seviyesinde ama, sıfır bilgiyle doğar. Fakat bilgi olmayınca hiçbir önemi olmaz. Onun için, çocuk olarak doğar ve sürekli öğreniriz. Tek öğrenme yöntemi deneme ve taklittir. Eğer öğrenilecek şeyler zamanında olmazsa, o şey eksik kalır. Örneğin belli bir yaşa kadar görmeyen çocuk, daha sonra tedavi edilse bile, görme işlemini gerçekleştiremez. Ya da yabani hayvanların yanında büyüyen çocuklar bazı şeyleri asla öğrenemez. Zamanı geçtiği için, beynin o bölümü körelir. Böylece o bölüm bir daha aktive olamıyor. Hafıza da astral bedendedir. Ölümden sonra elde ettiği tüm bilgi, öte dünyada olan kısma yüklenerek, biraz daha tekâmül edilmiş olur.
İşte dinler; dua mekanizmasını, bilinçaltını harekete geçirme mekanizması olarak kullanır. Genelde duaların gerçekleşeceğine inanç az olduğu için, bu mekanizma verimli çalışmaz. Yine de özellikle toplu yapılan dualar dünyanın gittikçe daha iyi bir yer olmasına yardım eder. Fakat, dualar dünyanın gidişatını değiştirecek yöndeyse, uygulanmaz. Öyle bir müdahaleye izin verilmez. Onun için “gâvurların kahrolmasını” istemek yerine kendimizin daha iyi şartlara sahip olma yönünde dua daha çok işe yarayabilir. Ama, dediğim gibi, eğer gelecekte sefilleri oynayacaksanız, sizin duanız da hiç işe yaramaz. Aslında dua hiç işe yaramaz değildir. Sefilleri oynayacak olsanız da şartlarınızı, bir nebze daha iyiye doğru çevirme imkânınız var. Duanın işe yaramayacağı insan gurubu çok değildir. Çoğunluk geleceğini daha iyiye doğru çevirebilir.
Bu durum rehber ruh ile karıştırılmamalıdır. Rehber ruh, insana dışarıdan yardım eder. Onun katkısı bilinçli yapılan bir katkıdır. Örneğin; kişi tabiiyetine ters önemli bir dönüm noktası yaşayacak ise, bu etkiyi ruhu ona yaptıramaz. İşte o durumda, rehber ruh devreye girerek o durumu gerçekleştirir. Buna şöyle bir örnek vererek açıklamaya çalışayım. Zengin biri, eğer mağduriyeti yaşaması gerekiyorsa yanlış kararlar vererek, iflas etmesi sağlanabilir. Kendi başına iflasa gidecek süreçteki kararları almayabilir. Çünkü zarar çekeceğini bilir. Oysa ona etki ederek o yanlış kararları alması sağlandığında, iflas eder. Böylece tekâmülde yaşaması gereken önemli bir süreci, yaşamış olur. Kişi daha sonra o aptalca kararları nasıl aldığına şaşırır.
Seyfullah DEMİR
yaklaşık 5 yıl önce
Bilinç altı insan vucudunun neresindedir? Hocamız tarafından bize sorulan bir soru yazınızdan belirli bir yeri olmadığını anladım fakat hocaya sunmak için daha kapsamlı bir açıklamaya ihtiyaç duyuyorum bana yardımcı olurmusunuz ?
yaklaşık 6 yıl önce
Seyfulllah Bey, neden % 95 ruhla bedenlenen kişi ateist olsun. Bu şart mı? Deist ya da Panteist de olabilir, Marx gibi. Tanrı var mı, yok mu, bilmiyoruz. Ama bir yaratıcı var. Buna panteistler doğa adını verir. Deistler de oluşumu başlatan ve bir daha açığa çıkmayan, hatta peygamberler bile göndermeyen varlık olarak görürler. Ateizm inkar demektir, başta yaratıcıyı inkar eder. Ama bir yaratıcı, yani var eden mevcut. Ayrıca ruh ne demektir. Arapçada ve İbranice ruh çaşitli anlamlarda kullanılır. Rüzgar, esinti, Kutsal kitap, vahiy getiren Cibril, güzel koku, atıl, motivasyan ve aktive etmek gibi. İbranicede ruh ruah olarak geçer. Kuran bunu Yahudilerden almış, ruh yapmıştır. Görüyoruz ki, ruh demek rahatlık, ve serinlik, harekete sevkeden enerji demektir. İnsan ölür. Ama bu insanın illa öbür dünyaya gitmesi gerekmez. Ölüm bir yok olmadır. Zaten dinler bilhassa Kuran, “Ölüden diriyi çıkarır, sonra onu öldürür, yeniden diriltir” der. Bu tür ayetler çoktur. Yani dinler yaşam öncesini ve sonrasını ölüm olarak görür. Cennet kelimesi de cenin kelimesinden gelir. Bu ölen insanın bir başka insan olarak, ama hafızası sıfırlanmış olarak dünyaya gelmesi demektir. Yazanız okudum. Çoğu bakımdan anlaşıyoruz, doğru bilgiler. Tek anlaşamadığımız nokta ateizm ve ruh konusunda.
yaklaşık 6 yıl önce
Merhaba Fahrettin Bey,
Aslında anlatmaya çalıştığım şey, “bedenlenen kişinin ruh enerjisinin miktarı onun inançlarını şekillendirir” ana fikriydi. Tanrı kavramına çok takılmayın. Çünkü tanrı demeyip aynı kavrama doğa ya da yaratıcı demeniz durumu değiştirmez ama öte dünyanın varlığına inanıp inanmamak çok şeyi değiştirir. Kavramların ya da kelimelerin önemi yok. Ateist sözünü kullanmam, onların öte dünya kavramına inanmamaları yüzündendir. Siz nasıl isterseniz kategorileştirebilirsiniz.
Anlatmaya çalıştığım en önemli şey ruhunun enerjisinin en yükseğiyle bedenlenen kişi maneviyata -dolayısıyla öte dünyanın varlığına- inanmaz. Ruh enerjisi azaldıkça öte dünya inançlarında yer bulmaya başlar. Deist olan öte dünyanın varlığına inanmıyorsa ateist kategorisindedir. Sözcük dağarcığımızda benim anlatmaya çalıştığım şeyi karşılayacak bir sınıflandırma olmadığı için anlatmakta zorluk çekiyorum…
Bir Budistin inancıyla bir ateistin inançlarını karşılaştırın. Budistler öte dünyanın var olduğunu bilir, ateist ise olmadığını… Diğer tüm inançlar bu ikisi arasına serpiştirilmiştir…
yaklaşık 6 yıl önce
Hafıza fiziksel değil ise kaza sonrası beyinde hasar nedeniyle hafıza kaybı yaşanması ?
yaklaşık 6 yıl önce
Enver bey,
Hafıza fiziksel değil ama hafızanın bedenle bağlantısı fiziksel. Yani hafızanın bağlı olduğu beyin hücreleri öldüğünde bağlantı hasar görüyor. Hasarın büyüklüğü hafıza kaybının büyüklüğünü belirliyor.
yaklaşık 6 yıl önce
s a seyfullah bey makalenizi gerçekten açıklayıcı ve aydınlatıcı buldugumu belirtmek isterim size iki sorum olacak beden yarı ruh ile tamamlanmış ise inançlı ve o yönde kazanımlar elde edecegini umuyor eger beden %95 ruh ile tamamlanmış ise diger taraftan kalan fazla bir bilgi olmadıgı için yaratılışını ve amacını sorgulayarak inanç kavramı bireyselleştiriyor sorum şu bazen rüyalarımda gördügüm sahneleri eksiksiz yaşıyorum bu eminim bir çogumuza olmuştur yaratılış amacı ve kadere inancımı artırıyor inançsız olan birinin bunları göremediginimi düşünüyorsunuz? ikinci sorum bizim inacımıza göre kaderimizin yazılı oldugu bilinmekte acaba ruhen yaşanmış hayatlara verecegimiz kararların hakim oldunu ve bunda yaratıcı ALLAH CC nün sınavına tabi tutuldugumuzu düşünmemiz yanlışmı olur. saygılar
yaklaşık 6 yıl önce
Merhaba Mustafa kardeşim,
Eğer rüyada gördüğünüzü yaşıyorsanız bu sizin ruhsal olarak öte tarafta epey ruhunuzun enerjisinden kaldığını gösterir. Ateist biri bu durumu asla yaşamaz. Onlar freud rüyaları görür. Mesaj taşıyan rüya görmezler. Onun içinde iç sesleriyle değil mantıkla hareket ederler.
Kader konusuna gelince yaşanmış bir hayatı yaşamayız. Planlanmış bir hayatı yaşarız. Yani ilk defa bu hayatımızı yaşıyoruz ama vereceğimiz her karar bilindiği için geleceğimiz, vereceğimiz kararlar bilindiğinden ona göre şekillenir. Yani eğer hayatında bir yolculuk yapmışsan bu bilindiği için yeni hayatında başına gelen her şey yeni gittiğin yerin şartlarına göre planlanır. Ama sen o olayları ilk defa yaşarsın. Buradaki tek nokta ne yapacağını bildiklerinden sanki yaşanmış bir şeyi tekrar yaşıyormuşsun gibi anlaşılıyor… Evet insanların kaderi yazılıdır ama o kader o kişinin özgür iradesiyle verdiği kararlar çerçevesinde çizilmiştir…
Müslümanlık anlayışında dünyanın sınav dünyası olduğu söylenir ama bu gerçeği tam yansıtmaz. Bunun sebebi tekamülün gizli olmasıdır. İnsanların dünya hayatının amacı tekamüldür. tekamül ile kastım. IQ, EQ zeka yönüyle gelişmektir. Bunun içinde kötülükler de dahildir. Hem yapmak hemde bize yapılması gerekir. Çünkü en önemli şey tecrübedir. Zeka gelişimini sağlayan en önemli şey deneyimdir…
yaklaşık 6 yıl önce
S a Tekrar merhaba seyfullah bey size bir kaç sorum daha olacak sizce bedende sıkışan ruh ile seyahat mümkünmü? mümkünse kontrol edilebilirmi ? Edebilirsek boyutlar arası geçmiş yada gelecege gitmek mümkünmüdür ? görüşlerinizi merak ediyorum . Cevabınız hayal gücün çok kuvvetlide olabilir sorun degil 🙂
yaklaşık 6 yıl önce
Mustafa Kardeşim,
Sizce bedende sıkışan ruh ile seyahat mümkün mü? diye sormuşsun. Ruhsal seyahat dünyamızdaki seyahatle özdeş değildir. Dünyamızda bir yerden bir yer gidersin ve giderken aradaki yerleri de görürsün. Oysa ruh dünyasında seyahat yoktur. Ruhun algısı vardır. Yani içinde bulunduğu ortamı algılar. Eğer başka bir yeri görmek isterseniz anında orayı algılamaya başlarsınız. Yani oraya ulaşmak için bir süre geçmez ve arada kalan yerlerde yoktur. Yani ruh dünyasında tüm mekan tek yerdedir. Görmek istediğin yeri algılarsın. Dünyada da astral seyahat yaşayanlar benzer durum yaşamalıdır. Ben astral seyahati başaran biri değilim. Onun için tam doğru cevabı bilemiyorum…
Boyutlar arası geçmiş yada geleceğe gitmek mümkün müdür? Benim anladığım kadarıyla hem zaman içinde, hem mekan içinde hem de gök katlarına doğru seyahat yapılabilir. Gök katlarına doğru yapılan astral seyahata örnek peygamberin miraca çıkmasıdır. Fakat o yönün doğal sınırı vardır. En çok kendi ruhunun ulaştığı frekans seviyesine özdeş gök katına kadar çıkabilirsin. Daha ileri gidemezsin.
Tüm astral seyahatlar için izin gerektiğini düşünüyorum. Seyahat yapacak kişinin hayat tecrübelerine ters etki edecekse, rehber ruhu tarafından seyahat yapması engellenir. Onun için astral seyahat çok yapılabilen bir seyahat durumu değildir. Çok az kişi onu başarır ve herkesin kolaylıkla yapabileceğini düşünürler. Bazıları da seyahati başarmasına karşılık bazı yerlere veya bazı zamanlara gitmesine izin verilmez. Dediğim gibi başarabilmek tamamen hayat çizginizle ilgilidir. Hayat çizginizde astral seyahat yoksa başarmanız mümkün değildir.
yaklaşık 6 yıl önce
Seyfullah bey astral seyahat hakkında küçük çaplı bir araştırma yapmıştım bunun gerçekligini anlamak tecrübe gerektirdigini düşünüyorum fakat bu seyahatin var oldugunu varsayarak geçmiş yada gelecege geçiş yapmak için zamanı yok saymak dogru bir tabir olurmu bilmem fakat ışık hızı ve ötesine ulaşabilecek olan ruh ile zamanda ileri yada geri sıçrayış mümkün gibi geliyor bana. Aslında bu merakım geçen günlerde zamanda yolculuk hakkında belgesel izlemiştim bunun ruh ile mümkün olacagını olursa bu şekilde olabilecegini kurgulamıştım ve bu konuda sizinde düşüncelerinizi almak istedim saygılar
yaklaşık 7 yıl önce
Selam ederim . Bu düsüncelere nasil ulastiginiz merak ediyorum. Kutsal Kitaplarin hepsine inandiktan sonrami ? inanc konusunda büyük degisimler yasadiniz mi?
yaklaşık 7 yıl önce
Aslında hangisi önce hangisi sonra bilmiyorum ama 2007’den sonra muazzam bilgilere ulaştım ve olağanüstü bir değişime uğradım…
yaklaşık 7 yıl önce
Merhaba;
Ruhun bedene bağlantısı ile ilgili bir şey söylemek istiyorum.
Açık ve net söylüyorum. Ruhun bedene bağlantısı yok. Ruhu bilinç olarak değerlendirirseniz zaten bağlantı aramanın yanlışlığını göreceksiniz. Bir kere bilinç dediğimiz şey tüm her şeyi, dünyayı algıladığımız farkında olduğumuz şey.
Siz kalkıp dünyayı algıladığımız bilinci yani benliğimizi bedene bağlamaya çalışıyorsunuz. Olacak iş mi? Zaten bu beden de dahil her şey bizim algımızda olan şeyler değil mi? Yani 5 duyumuzdan gelen sinyalleri algılayan bilincin yani ruhun bu dünyada olduğunu kanıtlayacak başka bir şey var mı? Bu duyular kandırıldığında (görüntü, işitme, koku alma, dokunma duyuları kandırıldığında ) örneğin x gezegeninde olduğunuz algılatılırsa yada szin bir insan değilde bir bitki olduğunuz algılatılırsa ruhu nereye bağlayacaksınız merak ediyorum?
yaklaşık 7 yıl önce
Değerli kardeşim,
Eğer söylediklerini doğru anladıysam, bende senin gibi düşünüyorum. Bağlantı dediğim şey şu anda içinde yaşadığımız sistemin ruha algılanılış sistemidir. Bizler bir bedene sahip olduğumuzu düşündüğümüzden bir bağlantı olmalı diye düşünüyoruz. Oysa içinde yaşadığımız şey bir illüzyondan ibaret. Yani bilincimiz olmayan bir dünyada yaşadığımızı algılıyor. Fakat bu durumu kendini bedenden ibaret sanan bir varlığa bir şekilde anlatmak gerekir…
Ben bu durumu anlatabilmek için bir bilgisayar oyununu örnek veriyorum. Diyelim ki Mario oynuyorsunuz. Mario ilerledikçe sahne değişir. Diyelim ki bir level atladınız. Geçtiğiniz level nerededir. O levelde geçtiğiniz yerler sizin bilgisayarınızın içinde mi? Onlar sadece bilgi olarak vardır. Görüntü olarak yoklar. İşte ancak ekrana gelen bilgi şekle bürünür. Bilinçte öyledir. Ona verilen bilgiyi işler. O andaki bilgi neyse görüntüye o gelir… İşte o andaki bilgi dünya gibi bir sistemi içeriyorsa onu görür ve yaşarsınız…
yaklaşık 7 yıl önce
Merhaba Seyfullah Bey,
aslında yazı için değil bazı yorumlar için yazmıştım.
yaklaşık 7 yıl önce
Merhaba Seyfullah bey bilinçaltının beşinci boyutla bağlantısı nedir. Birde 3 ,5,7 madde boyutları çiftlerse kuantum manevi boyutlarlamı alakalıdır bu konudaki düşünceniz nedir teşekkürler
yaklaşık 7 yıl önce
http://seyfullahdemir.com/ruhun-gelisebilmesi-icin-olusturulan-duzen/
http://seyfullahdemir.com/ruh-ile-ote-dunyanin-yapisal-uyumu/
makaleleri okumalısnız…
yaklaşık 7 yıl önce
Sizi tebrik ediyorum,bu yazınızı ancak kısmen insanlar anlayabilir, ancak tanrıyı arayan biri yazınızdan haz alır lTevrat,incil,kur-an defalarca okudum.yaratıcimi merak ediyorum. insanları,hayvan davranışlarını,yaklaşık 17 senedir.gözlemliyorum .57 yaşındayım. Tek öğrendiğim şey, insan bilgi ve iyilikle dünyada çok şeye ulaşabiliyor..size rüyamı anlatmak istiyorum. Sağanak Yağmurda ıslanmıştım, gündüz öğlen vakti eve dönünce üstümü degistirdim salonda koltukta televizyon seyrederken içim geçti ve uyku bastırdı .(normalde gündüz asla uzanmam ve uyumam )Rahat edemeyince yatağa gitmeye karar verdim.gidip yattım.birde baktım salondayım,nasıl yani?yatağa gitmistim diye düşünürken salonun ortasında eğilmiş yalınayak ayaklarima bakarak duruyordum.
Kafamı kaldirdigimda Karşımda duran yeşil berjerde kendimle karşılaştım..dehşete kapıldım.ölmüş gibi koltuğa yığilmıştım.bir ayaklarına burda duran ben e birde koltuktaki ben e bakıyordum,bir anda daha ölmemeliyim yapacaklarim bitmedi diye aklımdan geçirdim ,can havliyle ellerimi gidip diger ben in parmaklarına geçirip kenetledim.şiddetli bir şekilde koltuktaki ben î sarsiyordum, yavaş yavaş koltuktaki bedenim canlanmaya başladı.o canlandıkça ayakta duran diğer bedenim yok olmaya başlıyordu.ayaktaki beden diğer bedene tam geçtiği anda uyandım ve uzun süre rüyanın etkisinden kurtulamadım. Saygılar nurgül
yaklaşık 7 yıl önce
Nurgül Hanım,
Sanırım bilinçli yada bilinçsiz aradığınız bir sorunuza cevap verilmiş.
yaklaşık 8 yıl önce
Merhaba.
Kurandaki kalple ilgili ayetler(Kuranın kalbe indirilmesi,kalbin yumuşaması), ruh bilinci yani bilinç altı ile ilgilidir.İslam alimi İmam Gazali kalbin, ruhun mekanı olduğunu yazar.
yaklaşık 8 yıl önce
Peki bunlara göre dualarımız nasıl olmalı?Allah’ım sen bizlere iyilik ver gibi mi?Yoksa Allah’ım sen bize iyilik verdin gibi mi?Hangisi olmalı eğer ki dualarda da bilinçaltını uyarıyorsak şimdiki zamanı mı kullanmalıyız?
yaklaşık 8 yıl önce
Dualar yalvarır gibi değilde kesinlik içermeli. Karşınızda tanrı olduğunu düşünürseniz, emir kipi kullanamazsınız; oysa emir kipi daha etkilidir. İsteklerinizi kelime olarak değil de düşünce şeklinde iletmelisiniz. “Bana bir çocuk nasip et” yerine “bir çocuk istiyorum” demek daha etkilidir. Ayrıca çocuğunuzu sevdiğinizi onunla oynadığınızı hayal edin… Yani istekleri kelimeler şeklinde değil yaşanmış sahneler olarak düşünmek ve çok tekrar etmek gerçekleşmesine yardım eder.
Dikkat edilmesi gereken bir durum şudur, sizin isteğinizin başkasının isteğiyle çakışmaması gerekir. Eğer çakışırsa birbirini nötralize edebilirler. Dinlerin toplu duaları bu sebeple pek gerçekleşmez. Müslümanlar kendilerinin başarılı başkalarının başarısız olmasını diler. Fakat bunu diğer dinlerde aynen ister. Oysa dualara tüm insanlığı koyabilseydik çok daha güzel dünyada yaşamamız mümkündü.
Yazıda da belirttiğim gibi gelecek vurgusu çok hatalı bir istek şeklidir.
yaklaşık 8 yıl önce
Can Seyfullah,
Rehber ruhla ilgili bir deneyimim oldu. Bu konuyla özel olarak ilgiliyim. Fakat ne internette ne de kitaplarda tatmin edici bir şeye rastlayamadım. Bu konuda beni aydınlatırsanız sevinirim. Teşekkürler.
yaklaşık 9 yıl önce
Seyfullah bey sizce gördüğümüz lucid rüyalar bilinçaltıyla mı ilgili bu konuyla ilgili görüşlerinizi paylaşabilirmisiniz .Paylaşim ve emekleriniz için teşekkürler.
yaklaşık 9 yıl önce
İki farklı rüya olduğunu düşünüyorum. Birincisi Freud’un bahsettiği sıradan rüyalar. İkincisi haberci rüyalar. Sıradan rüyaların önemi yoktur. Haberci rüyalar ise kişiye bilgi vermek amaçlıdır. Genelde rüya kişiyi ciddi etkiler ve uyandığında yaptığı yorum en doğru yorumdur. Genellikle rüyadaki bilgi sembolik dille anlatılır…
yaklaşık 9 yıl önce
merhaba seyfullah dayı makaleleriniz çok değişik okuması zevkli ben nette daha önceden yaratıcının anladığım kadarıyla biliçaltı olduğuyla ilgili bir şey okumuştum sonsuz potansiyale sahip ve insanın istediği her şeyi yapabilmesine olanak sağlıyor aklıma geldi paylaşıyım dedim
yaklaşık 9 yıl önce
Seyfullah bey,
Sitenizi uzun zamandır takip ediyorum. Yazılarınızın tamamını okudum. Ruhun bedene belirli yüzdelerde bağlanması olayını Bedri Ruhselman’nın yayınladığı, sizin de yorum yaptığınız, kitapta da bahsediyor. Benim bu belirli yüzdelere bağlanmadan anladığım; gelişmiş bir ruh kendisine kolay gelebilecek bir probleme tüm enerjisi ile değil de kısıtlı bir enerjisi ile cevap vererek kendisi için daha geliştirici bir ortam yarattığını düşünüyorum. Sanki ünlü bir satranç ustasının aynı anda onlarca kişiyle oynaması veya güçsüz bir kişiyle güresen bir insanın tek kolla güreşmesi gibi. Teşekkür ederim.