Neden dünya denilen bu gezegendesin? Merak ediyorsan oku…
Zülkarneyn kimdir?
Kuran’da çok ilginç olan birkaç sure var ama bunlardan Kehf suresi gerçekten mucizeler içerir. Bana göre; Kuran’ın da en önemli konusu olan “geçmiş medeniyetlerden kalan kütüphaneler” hakkında bilgi vermesi onun mucizesidir. Buradaki yazımda kütüphaneler hakkında güzel bilgiler verdiğini yazmıştım. Bu yazımda ise yine aynı surede adı geçen önemli bir şahsiyet olan Zülkarneyn’i incelemek istiyorum. Fakat Zülkarneyn konusunu anlamak için, bu kütüphaneler konusunun da okunması gerekir. Çünkü Zülkarneyn denen şahsiyetin, bu kütüphanelerin açılması ve kapatılmasıyla direk ilgisi var.
Önce, Zülkarneyn ismini açıklamak gerekir. Çünkü Kuran kelimelere mucizevi anlamlar yükleyebilir. Zülkarneyn kelimesi de öyle bir kelimedir ve kişinin kimliği hakkında önemli ipuçları verir. Zülkarneyn, karn kelimesinin önüne ve arkasına gelen eklerden oluşur. Geçmişteki âlimler, Karn=boynuz olarak almışlar. Eğer karn kelimesini boynuz olarak alırsak karneyn çift boynuz olmuş oluyor. Zu takısı ise mülkiyet, sahip olma anlamını veriyor. Bu tanıma göre:
ZÜL-KARN-NEYN, çift boynuz sahibi olarak çevrilebilir. Fakat bu çok anlamlı bir şey olmuyor. Serhat Ahmet Tan bu konuyu incelemiş ve Karn kelimesinin Enam 6’da “devir” olarak kullandığını söylemektedir. Onun bu kelimeye verdiği anlamı doğru olarak görüyorum. Sadece o değil başkaları da bu anlamı kullanmıştır.
[stextbox id=”grey”]
ZU=Başından sonuna kadar
KARN: Canlı topluluklarının baştan sona medeniyet dönemleri.
EYN: Birbirine benzer, birbirini takip eden, birbirine zıt bir ikilik. (Serhat Ahmet Tan-Zülkarneyn sayfa 39)
[/stextbox]
Bu tanımlardan benim anladığım şu; birbirini takip eden iki devrin arasında var olan biri. Bu tanım benim teorilerimi tam destekleyen bir tanımdır. Eğer Atlantislilerle, bizim medeniyetlerimizi düşünürsek Atlantislilerden kalan bir görevli olduğunu görürüz. Önceki dönemin insanı ama sonraki dönemi de organize etmekle görevli. Yani hem kendi dönemini hem de sonraki dönemi organize etmekle görevli.
Sayın Eren Erdem’de aynı kelimeyi şöyle tanımlamaktadır. Tanımı burada bulabilirsiniz.
[stextbox id=”grey”]“Zülkarneyn bu manada “iki çağın sahibi” manasına gelir. Bu iki çağ tıpkı şöyledir; “Afrika’yı işgal eden Fransızlar ile ilkel bir kabilenin karşılaşması durumu.” Bu hususta, her iki koşulun da bilgisine vakıf olan, iki toplulukla da iletişim kurabilen “Zülkarneyn” olur.” [/stextbox]
Demek ki bu kişi, iki farklı devir arasında ki işleri organize edecektir. İşte önemli olan bu devirlerin ne olduğunu anlayabilmektir. Aslında biz bu devirleri biliyoruz. Bu blog, çağ değişimini araştıran bir bloktur. Özellikle “Uzaylılar mı? atlantisliler mi? yoksa melekler mi?” Adlı yazımda bu konuyu incelemekteyim. Bu çağ değişimiyle ilgili benzer anlatım Tevrat’ta da vardır. Linkini verdiğim yazımda da belirttiğim gibi:
[stextbox id=”warning”]İlâhi varlıkların insan kızlarıyla evlenip çocuk sahibi oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde Nefiller vardı. Bunlar eski çağ kahramanları, ünlü kişilerdi.[/stextbox]
Bu ayette: İlâhi varlıklar: Zülkarneyn ve arkadaşları. Atlantislilerden kalan görevliler.
Nefiller: Atlantislilerden, Altınçağ’ı yaşayanlar. Yani, tekâmülünü bitirememiş olanlar.
İnsan kızları: Genleriyle oynanıp geliştirilen Homo-Sapiens.
Ayette de belirttiği gibi Nefiller, eski çağ insanlarıdır. Dünya artık yeni bir türe, yani insana aittir.
Ayrıca Bakara 30 ayetinde bahsettiği ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım‘ sözündeki halife, insandır. Ayet; onun için insana halife demektedir. Çünkü halife “öncekinin ardılı”, “onun yerini dolduran” demektir. Yani Âdemoğlu, bu eski çağ insanlarının halefidir. Şimdi asıl konumuz olan, Zülkarneyn’in görevinin detaylarının anlatıldığı Kehf sûresini anlamaya çalışalım.[stextbox id=”warning”]
83: Bir de sana Zülkarneyn’den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.
[/stextbox]
Zülkarneyn kıssası; Bir senaryo ile, bize güzel bilgiler aktarma yolu olarak seçilmiştir. Kuran’ın sembolik dille yazıldığını söylemiştim. İşte Zülkarneyn’de bir sembol. Neyi sembolize ettiğini araştırmaya devam edelim. [stextbox id=”warning”]
- Gerçekten biz onu (zülkarneyn’i) yeryüzünde iktidar sahibi yaptık ve ona ulaşmak istediği her şeyi elde etmesinin bir yolunu verdik.
[/stextbox]
Zülkarneyn, Altınçağ’da olan görevlidir. Onun için hem teknolojik olarak hem de ruhsal yetenek açısından çok üstün biridir. Ayette, “verdik” kelimesinden bu insanın özel olarak görevlendirildiği ve yetkilendirildiği anlaşılmaktadır.
[stextbox id=”warning”]85. Derken o da bu yollardan birini tutup gitti.[/stextbox]
Elmalılı orijinal mealinde -Sonra da bir sebebi ta’kıb etti- şeklinde meallendirdi. Burada “sebeb” bir yol olarak düşünüldü ama yol dünyasal bir yol değildir. Daha çok öte dünyayla ilgili bir tanımdır. Buradaki anlam hedefe gidilen, hedefe tırmanılan manevi yol anlamındadır. Bilgiye ulaşma yolu gibi düşünülebilir. Fakat çok kolaylıkla ulaşılabilecek bilgi değildir. Ona ulaşmak için özel kişi olmak gerekir. Altınçağ görevlisi gibi…
[stextbox id=”warning”]
- Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: “Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın.”
- O da demişti ki: “Kim haksızlık ederse muhakkak ona azab edeceğiz; Sonra Rabbine geri döndürülecek, O da onu görülmemiş bir azabla cezalandırır.”
- “Amma her kim de iman edip iyi bir iş yaparsa, buna da en güzel mükâfat vardır. Biz ona dünyada kolaylık gösterir zor işlere koşmayız.”
[/stextbox]
Kuran’da güneş kelimesinin bilgi anlamında olduğunu düşünmekteyim. Güneşin battığı yer, bilginin gizlendiği yer anlamındadır. Burada güneş, bilgiyi sembolize ediyor. Aslında buradaki bilgiyle kastedilen, bahsettiğim kütüphanelerdir. Bu bilgiler, insanlığın gerçek bilgileridir. Bu bilgiler yaratılışın tüm sırlarını içerirler. Hem dini hem de bilimsel yönden insanlığın ulaşabileceği en üst seviyedeki bilgilerdir. Fakat bu bilgileri anlayabilmek için insanlığın belli bir bilinç seviyesine gelmesi gerekir. Onun için bu bilgiler belli bir düzeye gelene kadar gizlenir. İnsanlık henüz bu bilgileri özümseyecek seviyeye yeni yeni geliyor. Onun için bilgilerin açılma zamanları yakındır.
İki tane kütüphanenin olduğunu yazmıştım. Bunlardan biri Budistlerin yaşadığı Tibet’te, diğeriyse Mısır’da. Tibet’te olanı, Budist rahiplerinden birilerinin bildiğini düşünüyorum. Mısır’daki kütüphaneden kimsenin haberi yoktur sanırım. “Zülkarneyn’in bize bıraktığı sırlar” adlı makalede, Kehf sûresinde uyuyan yedi gencin, bu kütüphanelerdeki bilgileri sembolize ettiğini yazmıştım. O zaman bu kütüphaneler 300 yıldır hiç açılmamış demektir. Benim Kehf 25 ayetinden anladığım şudur. Bu kütüphaneleri 300 yıl sonra birileri açacak ama onlarda, dünyaya duyurmak için dokuz yıl daha bekleyecek. Bunun nedenini “Neden Sur’a, iki kere üflenir?” adlı makalemde anlatmaya çalıştım. Kuran bu kütüphanelerin açılmasını “Sur’a üflenme” metaforu arkasına gizlemiştir. Kuran, ilk sura üflendiğinde, insanlığın ölüm sarhoşluğuna girecek olduğunu söylemektedir. Bu çok büyük karmaşalara sebep olabilecek bir durumdur. İşte bu dokuz yıl; Zülkarneyn’in, insanların bu travmayı sorunsuz atlatabilmesi için yapması gerekenleri öğrenip, uygulama süresidir.
Ayetlerdeki cezalandırma; cehennemi, mükâfatlandırma cenneti anlatır ki buda semboliktir. Cehennem ruhun yaşam alanıdır. Onun için yanmaz. Cennet ise bedenin yaşam alanıdır. Gördüğünüz gibi Zülkarney’in ilk yolculuğunda bulduğu kavim bizleriz. Ceza mükâfat sistemiyle tekâmül etmeye devam ediyoruz. Ayetlerdeki ceza ve mükâfat, öğretilerimizin anlatımıdır. Öğretilerin içinde en büyük yeri dinler oluşturur. Yani bizler kıyamete kadar inanç sistemleriyle yönlendirileceğiz demektir.
[stextbox id=”warning”]
- Sonra Zülkarneyn yine bir yol tuttu.
- Nihayet güneşin doğduğu yere vardığında, güneşin kendilerini ondan koruyacak bir siper yapmadığımız bir kavim üzerine doğmakta olduğunu gördü.
[/stextbox]
Zülkarneyn ikinci yolculuğunu güneşten korunmayan birilerine yaptı. Güneş bilgi olduğu için bu kavmin, kütüphanelerdeki bilgilere vakıf olduğunu anlayabiliyoruz. Zülkarneyn ikinci yolculuğunu, insanlara kütüphaneleri açmak için ya da o bilgilere vakıf bir sistem kurmak için yapmıştır. Bu sistem makro felsefe mantığıyla yönetilen bir dünya demektir. Bu yer, tekâmülü yetmeyenlerin yaşayacağı Altınçağ dönemidir.
[stextbox id=”warning”]
- İşte Zülkarneyn’in kudret ve saltanatı böyleydi. Ve biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık.
[/stextbox]
Zülkarneyn’in bu konularda bilgi sahibi bir kişi olduğu ve yaratılış sırrına vakıf olduğu, ayrıca bu işin kutsal mekânlarca programlandığı anlaşılmaktadır. Zülkarneyn’in Kuran’a göre mehdi makalemdeki hadid gibi görüşü keskin birinin olduğu anlaşılmaktadır. “Bilgimizle kuşatmıştık” ile “Ona hidayet verdik” aynı anlamdadır. Bu kişi aynı zamanda Sebe 10 ayetinde belirtildiği “demirin yumuşatıldığı” kişidir.
[stextbox id=”warning”] 92. Sonra yine bir yol tuttu.
- Nihayet iki settin arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamayan bir kavim bulmuştu.
[/stextbox]
Zülkarneyn’in ilk yolculuğunda bilgiler gömülmüştü. İkinci yolculuğunda bu bilgileri açmıştı. Üçüncü yolculuğundaysa, aptal boyutunda birileriyle karşılaştı. Zülkarneyn’i bizden önceki türün Mesih’i olarak görürsek: ayette belirtilen aptallar, bizdik. Bizim Homo Sapiens olduğumuz dönemdi. Burada ki iki set, bir çağın bitip diğerinin başladığı zamandır. Bu dönem; hem Nefiller, hem de Sapiensler yani insan kızları dönemidir.
[stextbox id=”warning”]
- Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc bu yerde fesat çıkarıyorlar. Onun için, bizimle onlar arasında bir sed yapman şartıyla sana bir vergi versek olur mu?”
- Dedi ki: “Rabbimin bana vermiş olduğu servet ve saltanat, sizin vereceğiniz şeyden daha hayırlıdır. Bana maddî yardımda bulunun da sizinle onların arasına en sağlam seddi yapayım.
- “Bana, demir kütleleri getirin.” Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit: “Ateş yakıp körükleyin” dedi. Demiri bir ateş koru haline getirince. “Bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim” dedi.
- Artık Ye’cüc ve Me’cüc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler.
[/stextbox]
Ayetten anladığım, o dönem insanları yani bizim aptal versiyonumuz olan Sapiensler bu bilgilere vakıf olursa, ciddi problemlere sebep olacaktır. Birincisi; bu bilgiler, kendine hizmet ile tekâmül etmesi gereken insanın, bencil yapısına karşı bir yapıda olduğu için tekamüllerine zarar verecek niteliktedir. İkincisi; insanlık bu bilgilerden haberdar olarak gelişirse zaman içinde onları yozlaştıracak, küçümseyecek böylece gözden düşürecektir. Ve en önemlisi kıyamette yapmaları gereken ölüm sarhoşluğu gibi etkileri yapamayacaklardır. Onun için bilgiler gizlenmiştir. Kapılarına mühür vurulmuştur. Tâ ki! âdemoğullarının Mesih’inin gelişine kadar.
Düz mantıkla baktığımızda: Zülkarneyn demirden bir sığınak yapıp üzerini ziftle kapladı. Demir sağlamlık, zift ise paslanmayı önlemek için olmalı” diye düşünebiliriz. Fakat buradaki kelimelerde ince sırlar var. Ayette demir kütleler diye çevrilen “zubere el hadîdi” kelimesi bana göre “sırlı bilgiler içeren kitap” demektir. Zebur’un kitap olduğunu biliyoruz. Hadid ise Kuran’a göre mehdi adlı makalede açıkladığım gibi, uyanmış kişiye verilen ünvandır. Buradan “uyanmak için gereken bilgiler” olduğu anlamı çıkıyor. “Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit” ayetinde ise iki kütüphanedeki bilgilerin denkleştirdiği anlamı taşıyor. Yani Tibet ve Mısırdaki kütüphanelerdeki bilgilere, son insan türünün bilgileri de eklendikten sonra, kapatılmıştır. Bu bildiğimiz bir yeraltı kütüphanesidir. Biri Mısır’dadır, diğeri Tibet’tedir. Yecüc Mecüc Tibet’teki kütüphanenin ismidir. Mısır’daki Dabbe olarak anılır. Fakat her ikisi de aynı görevliler tarafından oluşturulmuştur. Bu süreçte Altınçağ insanları bilgilere sorunsuz ulaşırken, sadece yeni türün ulaşması engellenmiştir. Altınçağ insanlarına açılan bilgilere diğer insanların ulaşımı belli bir zamana kadar engellenmiştir.
Hanok’un kitabına göre, Tibet’teki kütüphane her türlü su baskınına karşı korunaklıdır. Mısır’dakiyse her türlü ateşe karşı korunaklıdır. Sanırım dünyada olabilecek en büyük tsunami felaketi veya göktaşı düşmesine karşın, mutlaka biri ayakta kalacak şekilde yapılmışlardır.
[stextbox id=”warning”]
- Zülkarneyn dedi ki: “Bu Rabbimin bir lütfudur. Rabbimin vaadi geldiği vakit de onu dümdüz yapacaktır. Rabbimin vaadi de haktır. [/stextbox]
“Bu Rabbimin bir lütfudur.” Yani bu rab bilgisidir. İnsanların bir süreliğine bilmemeleri gereken bilgidir. Ve zamanı geldiğinde insanlara açılacaktır. Bu sistemin gereğidir ve mutlaka gerçekleşecektir.
[stextbox id=”warning”] 99. Biz o gün (kıyamet günü) onları bırakıvermişizdir. Dalgalar halinde birbirlerine girerler, Sûr’a da üfürülmüştür. Böylece onların hepsini bir araya toplamışızdır. [/stextbox]
Kıyamet günü geldiğinde bu bilgiler insanlığa duyurulacaktır. O gün sura üflenmiş olacaktır. Bu bilgiler insanlıkta öyle büyük bir etki yapacaktır ki! insanlık dalgaların birbirine karıştığı gibi karışacaktır. Başka ayette de ‘Sana dağlardan soruyorlar. De ki: “Rabbim onları un-ufak edecektir.” “Yerlerini bomboş, dümdüz bırakacaktır.” “Yerlerinde bir eğrilik de bir yumruluk da görmeyeceksin.” diyerek kıyametin önemine vurgu yapmaktadır. Buradaki dağlar, inançları sembolize eder ve hepsinin kıyamette dümdüz olup, aynı gerçek bilgiye döneceğini anlıyoruz. Dağlardan birini Hıristiyanlık birini Müslümanlık birini ateizm vb şeklinde düşünmek gerekir. Bu durum başka ayetlerde de vurgulanır.
[stextbox id=”warning”]Zilzâl 1’den 5’e: Arz o yaman sarsıntı ile sarsıldığı, Yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı, Ve insan: “Ona ne oluyor?” dediği zaman. O gün yer, Rabbinin ona vahyetmesiyle haberlerini anlatacaktır.[/stextbox]
Ayetlerde arzın sarsıntısını, deprem olarak alırlar ama aslında buradaki sarsıntı insanların “ne oluyor” diyecekleri afallama sarsıntısıdır. Yerin dışarı atacağı şeyde kütüphanelerdeki bilgilerdir. Zamanı geldiğinde Zülkarneyn’in kapattığı kütüphane açılacak ve gayb bilgilerini Arz’a sunacaktır.
Zülkarneyn; Atlantislilerle, Âdemoğulları arasında vazifelendirilmiş görevlidir. Bugün biz, onun halefini bekliyoruz. Müslümanlar Mehdi, Hıristiyan ve Museviler Mesih, diğerleri kurtarıcı olarak beklemektedirler. Mesih de tıpkı Zülkarneyn gibi iki dönem arasında görev yapacaktır ama yalnız olmayacaktır. Onun yardımcıları vardır. Zülkarneyn ayetiyle Hadid 25 ayetindeki demir aynı kişidir. Hadid 25 de peygamber özelliklerine sahip ve insanlığa büyük faydalar sağlayan ve demir olarak nitelenen kişi Mesih’dir. Fakat o bizim beklediğimiz Mesih’dir. Bir ekip kurarak insanlığı kıyamete taşıyacaktır. Zülkarneyn, Atlantislileri kıyamete hazırlamış ve bizim önümüzü açmıştır. Ayetlerde yardımcılardan bahsetmez ama onun da yardımcıları vardı. Hatta o yardımcıların bir kısmını tanıyoruz bile. Pagan tanrıları olarak tanıdığımız; Enlil, Enki, Ra, Hathor, Tzacol, Marduk, Zeus, Apollon vb bu insanlardı. Uzun yıllar insanlara medeniyeti öğretip görevlerini tamamlamış ve öte dünyaya çekilmişlerdir. Zülkarneyn’in üçüncü yolculuğunu yaptığı geri zekâlı bizleri yetiştirdiler ve kıyamete hazırladılar. Artık görevi yeni ekibin almasına az kaldı. Her ekibin üç önemli görevi vardır. (Zülkarneyn’in üç yolculuğu gibi.)
Birinci görevleri insanlığı kıyamete hazırlamak ve bu süreçte herkesi bilgilendirmek… Böylece insanların bu süreci sorunsuz atlatmalarını sağlamak. Bu Zülkarney’nin birinci yolculuğuna denk gelir.
İkinci görevi, kıyametten sonra tekâmülleri yetmeyenlerin yaşayacakları ortamları oluşturmak… Yani, Altınçağ şehirlerini kurup organize etmek. Orada makro felsefe mantığını yerleştirip insanların açık tekâmül etmelerini sağlamak. O insanlara, yaratılışın tüm sırlarının açık olacağı bir düzen kurmak. Bizden öncekilerin Altınçağ şehirlerinden ikisini tahmin edebiliyorum. Ama dört tane olmaları gerekir. Biri Petra ile Baalbek diğeriyse Ankor kentidir. Fakat Kuran dört adet cennetten bahseder. Yani Mesih dört tane şehir kuracaktır. O zaman, Zülkarneyn’in de dört şehir kurmuş olması gerekir. Tekâmülünü tamamlayamayanların tekâmül seviyeleri farklılık gösterecektir. Bazılarının tekâmülü, daha önde olacaktır. İşte, Kuran bu önde olanlar için “devşirmesi yakındır” tanımı yapmıştır. Bu dönem bin yıl sürecektir ama devşirmesi yakın olanlar çok daha erken bir üst boyuta alınacaktır. Zaten büyük bir ihtimalle devşirmesi yakın olanların yaşadığı şehirler erken boşaldığı için bize kadar gelemediler. Bu da Zülkarneyn’in ikinci yolculuğuna denk gelir.
Altınçağ döneminde insanlık açık tekâmül edecek ve geçinmek için çalışmayacaktır. İnsanlığın asıl meşgalesini sanatsal faaliyetler oluşturacaktır. Ankor kentinin bir sanat şaheseri olduğunu biliyoruz. Baalbek’te de benzer bir yapı var ama daha az görkemlidir. Sanırım Baalbek’tekilerin sanatsal faaliyetlerinin meyvesi Petra’dır.
Üçüncü görevleriyse bizden sonraki türün gelişmesini organize etmek olacaktır. Asıl görevleri bu olacak ve çok zaman alacaktır. Fakat görevliler bedenlerine hükmedecekleri için istedikleri kadar uzun yaşama yeteneğine sahip olacaklardır. Sümerlerin krallarının da, uzun seneler yaşadığını biliyoruz. Bu süreçte şempanzelerin hem genleriyle hem de ruhsal tekâmülleriyle uğraşacaklardır. Şempanzeler yaklaşık 15 bin yıl sonra Nuh tufanını yaşayarak, insan görünümüne kavuşacaklardır. Hatırlarsanız, Nuh’un babası oğlunun tanrı oğullarına benzemesi yüzünden karısından şüphelenmişti. Nuh’un insan görünümüne kavuşması ile insansı görünümünde olan babasından çok tanrı oğullarına benzemesini sağlamıştı. Böylece baba şüphelenmiş ve bu işi sormak için kendi babasını Enok’a göndermişti. Sonuçta Nuh’un yeni türün babası olduğunu öğrenmiş ve işi kabullenmek zorunda kalmıştı.
Görüldüğü gibi tek Nuh ya da tek Âdem yoktur. Dünyadan ne kadar tür geçmiş ise, o kadar da Âdem vardır. Fakat Nuh’lar daha çoktur. Çünkü her ırkın kendi Nuh’u vardır. Yani, dünyada ne kadar ırk varsa hepsinin Nuh’u ayrıdır. Ayrıca Âdem ve Nuh kelimeleri de semboldür. Âdem; insanlığı, Nuh; ırkları sembolize eder.
İbn’ül Arabi, Fütühat-ı Mekkiyye’sinde pek çok Âdem’in olduğunu biraz masalsı bir hikâye ile anlatır.
Yukarıdaki ayetlere göre Zülkarneyn’in de bir sembolik anlatımla Mesih’i anlattığını görebiliyoruz. Ben de ilk yolculuğuna çıkacak olan Mesih’i bekliyorum.
Seyfullah DEMİR
yaklaşık 4 yıl önce
Dr strange adlı film karakterinin bahsettiğiniz tibet kütüphanesine gitmesi , Thor filminde buz adamlar :https://www.facebook.com/benzersiz.illuminati.arsivi/photos/a.498754633539807/1676605859088006/?type=3&theater&__tn__=%2Cg Paylaşımda yecüc mecücün koordinatları var gitmek istersen git. Nefiller melekler atlantisler gibi bir çok konuda aşırıya kaçmışsınız.(Düzeltin onları!) Allah(c.c) kimi sevmez ? …….ya kaçanları
yaklaşık 6 yıl önce
Zulkarneyn türklere gelen peygamber olma ihtimali var mi hocam
yaklaşık 6 yıl önce
Hayır, Yazıda kim olduğunu yazdım…
yaklaşık 7 yıl önce
Siktir git lan g…t.kibirlisin.hem de çok.yok benim düşüncemi destekliyor yok şôyle yok böyle.bir yerden okumuş kendini müfessir zannediyor.ahmak herif.
yaklaşık 7 yıl önce
Genelde böyle yorumları görmezden gelirim. Tipik ergen davranışı olarak görür ve önemsemem. Çünkü yorumu yapan kişi netin sağladığı gizliliğin ardına sığınıp içindeki isyan duygularını dışa vurur. Bunu da herkes gibi gençliğin verdiği –olmayan- özgüvene bağlarım.
Bu konudaki durumu anlamak için üniversitedeki mühendisliğe giriş dersinin hocasının anlattığı bir anekdotu anlatacağım.
Üniversiteye yeni başlamışız, hepimizde bir hava… nasıl olmasın çevremde çok az kişinin başardığı bir işi başarmışız. Üniversitede okuyoruz ve mühendis olacağız. Havamız yerinde… Bu durumu hocamız da anladı… Demek ki farkında değiliz ama tüm söz ve davranışlarımıza yansıtıyoruz… Uzatmayayım… Hocamız ikinci derste…
“Çocuklar; kendinizi şu anda dünyanın en önemli insanı olduğunuzu düşündüğünüzü biliyorum. Siz şu anda kendinizi ordinaryüs profesör falan sanıyorsunuz. İkinci sınıfa geçtiğinizde prof. olacaksınız üçüncü sınıfta yardımcı doçent son sınıfta araştırma görevlisi sanacaksınız. Ne zaman bir işe başlarsınız aslında bir b.k olmadığınızı göreceksiniz.”
Hocamızın söylediklerini hepimiz adım adım yaşadık.
Bu yorumu yazan arkadaşımız da insanların ezici çoğunluğu gibi “bilgisi olmadan” “fikri olanlardan” biri… Normalde bu tür sözleri karşısındaki birine asla söyleyemez ama netin gizliliği sayesinde aslan kesilmiş. Kasım kasım geriniyordur. “Nasıl ağzının payını verdim diye”… Sanırım kibirli olmamı söylemesinin sebebi teorilere sahip çıkışımdandır.
Neyse gençliğe fazla yüklenmemek gerekir. Bu bir dönemdir, gelip geçer. Fakat bu anlayışın arkasındaki mantığı eleştirmek istiyorum. Çünkü kendisinin bir şey üretmediği halde başkalarını acımasızca eleştirip heveslerini kıran insanların varlığı çok kötü. Bir yazıyı ya da işi beğenmiyor olabilirsiniz ama bu tür bir eleştiri çok acımasız. Varsayalım bu tefsirleri ben bir yerlerden aşırdım. -Ki araştırmalar öyle yapılır- O tefsirleri okudum araştırdım ve farklı bir bakış açısı getirdim. En azından bu bir saygıyı hak etmez mi? Eğer eleştiriyi yapan kişi “tefsirleri falan kitap ya da adresten araklamışın” deseydi oda saygıyı hak ederdi. Çünkü bir emek sergilemiş olduğunu anlayacaktım. Oysa bu kişinin mantığı şu?
“Türkiye’den kendine özgü ve dünyada daha önce duyulmamış bir fikir çıkmaz” mantığıdır. Sırf bu mantık yüzünden benim fikirleri bir yerlerden almış olduğumu sanıyor. Bu arkadaşa tavsiyem şu! Eğer yazılarımdaki mantığı, benden önce dünyada yayınlamış bir yazı, kitap, makalede bulursa, özür dileyip ellerinden öpeceğim… (Anladığım kadarıyla İngilizcesi gayet iyi…)
(NOT: Teorilerin bana ait olması yüzünden sahip çıkmam gerekir. Okuyucu soracağı her soruyu bana yöneltmelidir. Muhatabı benim. Bir dönem de bilimsel makalelerimdeki “bana göre” sözünü bir arkadaşımız eleştirmişti. Fakat eğer sahip çıkmazsam konudan uzak olanlar bu durumu bilimin ulaştığı son durum olarak yorumlamak durumunda kalabilirdi. O arkadaşımız bana hak verdi. Bu durum beni kibirli gösterdiği konusunda bende hem fikirim ama durumu anlatabilecek başka yol bulamadım. Kibirli gözükmekten dolayı özür dilerim.”
yaklaşık 6 yıl önce
Hocam sana katılıyorum Zülkarneyn hakkındaki bilgiler tamamen mantıklı geldi araştırmalarında başarılar dilerim bizleri aydınlattığın için teşekkür ederim
yaklaşık 8 yıl önce
Selamünaleyküm.
Seddin teknolojisi günümüzde de kullanılıyor.
1000 derecede kor haline getirilen demir tozları erimiş bakırla kaplanarak çok sert sanayi malzemeleri yapılıyor.
yaklaşık 8 yıl önce
http://www.raptureforums.com/rapturealert/signsofhis%20coming.cfm
yaklaşık 9 yıl önce
Merhaba
Bugun bir haber okudum. rusyada yavru bir kutup ayısının ağzına dinamit yedirip patlattılar ve can çekişmesini kameraya aldılar. İzlemedim ve okurken şoka girdim.
Şimdi bunu yapan bir insan nasıl olurda cennet veya cehenneme gider ? Belki ego ve kin meselesinden bahsedeceksiniz ama sonuçta yargı varsa ve bir olgunlaşmadan bahsediyorsak eğer, ortada bambaşka bir şey olması gerekir.
Kuranı kerim bize iyiliği temel alan insanların cennete diğerlerinin de cehenneme gideceğinden bahseder. Sembolik olsada olmasa da Tekamül konusuna yüzde yüz katılmakla beraber, cehennem bir olgunlaşma yeri ise iyilik yapanların yeteri kadar olgunlaştığını söyleyebiliriz. Bunun tam terside doğrudur.
Daha nice işkenceci sadist ruhlu insanlar var.. ne olacak bunların hali. ? ya da neden varlar böyleleri ? Haklssnız belki cennet cehennem kimsenin tekelinde değil ancak bu tip uç konular için yaratıcının bir yolu bir ceza (yada adına ne derseniz) yöntemi olmalıdır.
Eğer enkarne olarak bu haldelerse hala vay vay diyorum…
Bir de son bir soru ; Şu an iyiyim ya da olgunum, bir sonraki gelişimiz olursa eğer kötü olacak mıyız ?
Ellerimizle yaptıklarımız yüzünden herşey ancak bana göre bu açmazı daha detaylı tartışmamız gerektiğini düşünüyorum
Teşekkürler
Uğur
yaklaşık 9 yıl önce
Uğur kardeşim,
Bir ayı yavrusunun öldürülmesini kabul edemezken, Allah’ın bunun milyarlarca mislini yapmasını mazur görme eğilimindesin. O kişiler ayıyı öldürdüklerinde acısı biter oysa cehennemde deriler yenilenerek acı sürekli kılınmıştır. İnsana yakıştıramadığın vahşeti sonsuz merhametli olan Allah’a yakıştırma eğilimindesin.
Olaylara farklı pencereden bakmazsan durumu anlayamazsın. Dünyada yaşanan her şey -iyi yada kötü- deneyimdir. O ayıyı öldürmek de ayının o şekilde ölmesi de bir deneyimdir. İnsan tekamül ettikçe böyle şeyleri insanlık dışı görmeye başlar.
Ayrıca ölüm ve yaşam tekamül için olmazsa olmazlardır. Yani yaşam neyse ölümde odur. Ölümü yok oluş olarak görüyoruz. Ayrıca yaşama içgüdüsü yüzünden ölümü kötü gördüğümüz için öldürülmeyi dünyanın en büyük suçu sayıyoruz. Eğer kişi öldüğünde yakınlarını göreceğini kesin bilse, ölüm o kadar kötü gelmez…
yaklaşık 9 yıl önce
merhaba..
öncelikle çok teşekkürler yanıtınız için. aslında evet haklsıınız, ama sadece insanın bu ve benzeri kötülükler yapabilmesi vicdanıma aykırı geliyor.
peki cehennem ehlini hep aykırılıklar yapanların ve zulmedenlerin oluşturacağı yazılı kuranda. neden bu şekilde yaklaşımda bulunuyor ? yani iylik edenleri cehenneme atacağını söylememekle beraber tüm ayetlerde üzerine basa basa tam tersini ifade ediyor. ve tabiki genel kanı olarak insanlar iylerin cennete kötülerin cehenneme gideceğini anlıyor. tekamüle kesinlikle katılıyorum tabi ama bazı sorularımın yanıtını hala arıyorum. ruh deneyim ediyor bunu da anlıyorum ama bir de bazı yazılarınızda senaryoyu bizim seçtiğimizi söylrmiştiniz. buna biraz ayrıntılı değinirseniz sevinirim.
teşekkürler
ugur
yaklaşık 9 yıl önce
Cehennem ve cennet birer semboldür. Ve İslam belli bir seviye insanın tekamülüne yardım içindir. Yazılarımda dinlerin neden var olduklarını yazdım. Cennet ve cehennemin sembolizmini de yazdım. Uzun oldukları için oradan okumanızı isteyeceğim. Makale başlıklarına bakarak istediğini bulacağını umuyorum.
İnsanlar bedenlenirken yaşayacakları hayatı seçerler. Kendileri programlayabilecek seviyede olmadıkları için onlara bir kaç yaşam örneği sunulur. Ruh onları simülasyon makinesi gibi bir şeyde deneyimler. İsterse tamamen içine girer isterse sadece seyreder. Fakat ruh seçimi yaparken bilinci açıktır. Her şeyi bilir ve hatırlar. Gerçek deneyime girdiği zaman ise her şeyi unutur. Tüm süreci ilk defa yaşıyormuş gibi yaşar. İşte önemli olan bu durumlarda verdiği kararlardır. Verdiği kararlar ruhun özgür iradesiyledir. Yani kişinin cüzi iradesi kendisine aittir. Fakat vereceği kararlar bilindiği için olaydan sonraki hayatı o vereceği karara göre dizayn edildiğinden planlar harici bir durum yaşanmaz. Zaten ruhun bazen uymasının zor olacağı kararlar varsa onlarda dışarıdan yardım edilir. Örneğin bir iş adama çok aptalca bir kararla iflasa sürüklenmeli. Karar aptalca olduğu için iş adamı bu kararı vermez, işte o durumlarda rehber ruhu ona etki eder ve o kararı vermesini sağlar. Böylece varlıktan yokluğa düşerek değişik bir deneyim yaşamış olur…
İyi olanlarda kötü olanlarda tekamül için önemli deneyimlerdir. Kuran’ın dediği gibi neyin bizim için daha hayırlı olduğunu biz bilemeyiz. İflas eden işadamına göre şer yaşamıştır ama aslında tekamülde önemli bir aşama katetmiştir…
Dikkatinizi dünyadaki beslenme düzenine çekmek isterim. Bu beslenme düzeni vahşeti doğuruyor. Dünyadaki besinin et kısmını hayvanlar oluşturuyor. Çoğunlukla da yavrular. Bir aslanı ceylanın yavrusunu yedi diye suçlayabilir miyiz? İnsanda bu düzenin bir parçası yiyecek piramitinin en üstündedir. Ayı yavrusunun öldürülmesine tepki gösteriyoruz ama marketten bir tavuk alıp afiyetle yiyoruz. Sanki tavuğun canı ayının canından daha kıymetsiz. Kısacası anlatmaya çalıştığım şey sistem ölüm üzerine kurulduğu için ölümü, vahşet olarak görmemek gerekir. Fakat insan tekamül ettikçe bu sisteme itirazı yükseliyor. Önce ayı yavrusuna itiraz eden sonra tavuğa itiraz etmeye başlayacak. Fakat insanın bu seviyelere gelebilmesi için ayı yavrusunu patlatmalıdır. Bu işin yolu budur. Başka yol olur muydu bilmiyorum? ama bize sunulan yol bu.
yaklaşık 9 yıl önce
Cevabınız için teşekkür ederim. Konu üzerinde araştırıyorum sayenizde. Yalnız son bir sorum olacak.;
“”İnsanlar bedenlenirken yaşayacakları hayatı seçerler. Kendileri programlayabilecek seviyede olmadıkları için onlara bir kaç yaşam örneği sunulur.”” dediniz.
O zaman ruha sadece bir iki birbirine yakın opsiyon sunuluyor olmalı. Çünkü örneğin birine siz BRAD PITT gibi birinin mi hayatımı ya da açlıktan ölen yada öldürülen birinin mi hayatını seç derseniz seçimi belli olurdu. tabi çok uç bir soru ama bence bu noktada ruhlar arasında da ister istemez tekamül açısından ciddi bir yarış oluyor denebilir.
Teşekkürler
Ugur
yaklaşık 9 yıl önce
Uğur kardeşim,
Ruhlar tekamül etmek için bedenlenmeye zoraki razı olurlar. Ruhlar için dünya hayatı tam bir adaletsizliktir. Dünyada kaos ve keşmekeş içine düşeceklerini bilirler ama Tekamül için (ilerideki ruhlara özenirler onun için tekamül etmeye can atarlar) bedenlenmek zorunda olduklarını bilirler. Üstelik 80 yıllık dünya hayatı 14 dakikalık bir rüya gibidir. Getirisi çok olduğu için bedenlenerek acılar çekmeye razı olurlar.
Düşündüğünün tam tersine rahat hayatlar tercih edilmez. Çünkü getirileri çok azdır. Öyle hayatları genelde tekamülde geri olanlar tercih eder. Geri ruhlar şan şöhreti severler. Fakat zorlu bir hayatın getirisini birkaç rahat hayat bile karşılamaz. Fakat yine de planları üst ruhlar hazırladığı için seçimde rahat hayat seçeneği olmayabilir. Ve sunulan hayatlar yaklaşık aynı tekamül seviyesini karşılayacak düzeydedir. Ruhun o anda en çok ihtiyacına cevap verecek şekilde programlanmışlardır. Daha önce yaşadığınız deneyimleri deneyimlemenize izin verilmez. Çünkü tekrar deneyim demek, süreyi gereksiz harcamak demektir. Gerçi, zaman sorunu yoktur ama üst ruhlar, ruhlara dünya hayatlarını en az kullandırmak isterler. Onlarda dünya hayatından hoşlanmazlar ama sanırım başka alternatifleri yoktur. Dünya hayatının sevilmemesi yüzünden tabiri caiz ise erken doğumla insanları hasat ederler. Aslında dünyada bir miktar daha kalmamız gerekir ama kalan süreyi öte dünyada küvezde geçireceğiz. Bunu derken tüm insanlardan bahsetmiyorum. Bir kısmı normal doğum sürecinde doğacak ama asıl çoğunluk erken doğacak. İşte insanların kıyamet için erkendir dediklerine ben bu yüzden itiraz ediyorum. Normal süreç olarak erkendir ama erken doğum için insanlık hazırdır. Öte dünyada normal doğmuş olanlara çok iş düşecek. Diğerlerinin küvezden çıkması için çalışacaklar…
Tekamül etme isteği aynı zamanda ruhun bir güdüsüdür. Yani sadece üst ruhlara özendikleri için tekamül etmek istemezler. Bunu şöyle düşünmek gerekir. Bir insan yemek yemeyerek ölümüne sebep olabilir ama yemek yememek onun normal davranışı değildir. İşte bir ruhta tekamül etmek istemezse tekamülünü engelleyebilir ama bu onun doğal davranışı değildir.
yaklaşık 8 yıl önce
Seyfullah Bey;
Dünya ve Ötesi adlı kitabınızda kıyamet sürecinin başladığından söz etmişsiniz hatta tarih bile vermişsiniz 2007 olarak, biz şu an uyanma sürecindeysek Mehdi’yi mi bekliyoruz ? Dünya ona mı hazırlanıyor ?
yaklaşık 8 yıl önce
Mehdiyet 2007’den kıyamet zamanı ve sonrasını da (altınçağ) kapsar. Deccaliyet zaten uzun zamandır yaşıyoruz. Biz şimdi hem deccaliyeti hem mehdiyeti yaşıyoruz. Fakat kesin ayrım İsa dönemiyle gelecek. Çünkü o zaman deccaliyet kesin olarak çökecek. İsa dönemi diğer dönemlere göre biraz daha kısa sürecek. İsa dönemi kıyametle sona erecek. Hazır olanlar bir üst boyuta alınacak. Diğerleri altın çağ ile mehdiyeti yaşamaya devam edecek…
Bu süreçte kişilerin yapacakları şeyler olacaktır ama bir mehdi olacak mı bilmiyorum. Hadislere göre olacak. Benim tahminim ise bir ekip olacağı ve belki onların başında bir yol göstericisi olacaktır.
Fakat elinde kılıcıyla ortalığı kasıp kavuran her orduyu yenen bir şahıs beklemeyin. Kıyamet savaşları gerçek bilgi ile deccaliyet arasında bilgi savaşları olacaktır. Sadece materyalizm ile değil, dinler ile de savaşıp ortadan kaldıracaktır…
Benim için bilimde süper açılımlar yapıldığı zaman kıyamet süreci aşikar işlemeye başlamış demektir. Bilim bu güne kadar ulaştığı bilgide, zirve yapacaktır. Böylece onu tüm dünya ciddiye almak zorunda kalacaktır. Ve bu bilim dinsel konuları da içerecek ve gerçek bilgiye doğru hızla gidilecektir.
yaklaşık 8 yıl önce
Ben Mehdiyeti yaşadığımızın farkında bile değildim, eğer süreç içerisinde yüzüyorsak belli bir zamandır İsa’nın gelişi çok yakın değil mi bu düşünceye göre ? Bu yüzyılda gelecek demektir benim anladığım kadarıyla süreç başladıysa, yani 2019 ! Müdessir suresinden de yola çıkarak İsa’nın geleceği tarih değil mi sizcede bütün parçalaarı birleştirdiğimizde…
https://www.youtube.com/watch?v=f44UXdWkbhY
yaklaşık 8 yıl önce
Zaman konusunda bir bilgim yok ama yakın olacağını bende düşünüyorum.
yaklaşık 9 yıl önce
kötülerin cezalandırılacağı bir cehennem yoksa eğer iyilik yapmak neye yarar o zaman sonuçta iyiler cehenneme kötülerde mükafat gibi altınçağa ulaşacaklar
yaklaşık 9 yıl önce
Güler hanım,
Durum öyle değil. Cehennem ruhun yaşayacağı yerdir. Ruh enerji olduğu için ona uygun yaşam yeri cehennemdir. Ayrıca kötülük diye tanımladığın her şey ruh için deneyimlenmesi gereken bir olaydır. Cennet ise iyilerin değil gelişemeyenlerin gideceği yerdir. Makalelerimi okumaya devam ederseniz gerekçeleriyle durumu anlayabileceğinizi düşünüyorum.
yaklaşık 9 yıl önce
ama Kur-an’da kötülük yapanın cehenneme (olgunlaşmak için) iyilik yapanların cennete(ödül için) gideceği anlatılır. Yazarın yazılarından anladığım kadarıyla kötülük olgunlaşma süreci ve yeri altınçağ yani cennet olarak yaşamaya devam edecek ama onlarda tekamülü tamamlayınca cehenneme gidecek öyle değil mi?
Altınçağı yaşamak cehenneme gitmekten daha iyi değil mi? Peki Cehennemde zebaniler, ateş vs. olacak bu bizi olgunlaştırır mı?İnsan içten içe yaratıcısına kin gütmez mi? tabi biz dünyevi düşünüyoruz. Öte alemde anlayış daha farklı olabilir.
yaklaşık 9 yıl önce
Bir katil hiç bir zaman dünya hayatında yaptığından pişman olmaz ki çünkü o dünyaya gelirken acıma duygusundan yoksun dünyaya gelir dolayısı ile o lgunlaşmaya ulaşamaz
peki cehennemde bizi ne bekliyor olacak bize anlatılanlar pek de güzel değil ben olgunlaşmamayı hep kötülük apmayı tercih edeceğim yoksa
yaklaşık 9 yıl önce
Güler Kardeşim,
Olgunlaşmak yani tekamül dünyada yaşanmaz, ölümden sonra öte dünyada o hayatında yaşadıkların ruhuna yüklendiğinde gerçekleşir.
yaklaşık 9 yıl önce
seyfullah bey;
sizce tekrar bedenlenmeyecek olan ruhların durumu ne olacak? yani kıyamete kadar sayısız bir bedenlenme varmı ? yoksa nasıl bir durum sözkonusu ?
tesekkurler
yaklaşık 9 yıl önce
Uğur Kardeşim,
Kalu Belada yaratılan ruhlar kıyamete kadar bedenlenecek. Tekrar bedenlenmeyecek ruh olmaz. Süreç kıyamette bitecek…
Kıyamet anında ölüp dirilme olmayacak ama kalu belada yaratılan her ruh kıyamette dünyada bedenli olacak. Ruhların ulaştıkları seviye frekans olarak gözükecek. Frekansları yeterli seviyeye ulaşmış olanlar öte dünyada bedensiz yaşamayı başaracak olduğu için kıyamette bedenlerinden kurtulup öte dünyaya gidecek.
Yeterli olmayanlar dünyada altınçağı yaşayacaklar. Onlar bizim gibi zor ve adaletsiz şartlara sokulmayacak. Geçinmek için çalışmak zorunda olunmayan bir sistemde sadece tekamül için yaşayacaklar.
Günümüzde tekamül açısından eksik kalanlar gerekirse tekrar bedenlenirken orta çağda doğdurulabilir. Yani öte dünyada zaman sorunu yoktur. Öte dünyadan tüm zamanlara gidilebilir.
Altınçağda tekamül edecek olanlar bizim tabi olduğumuz bu adaletsiz ve zorlu şartları kaldıramayan ruhlar olacaktır. Yani onlar dünyada tekamül etmekte zorlanacakları için onlara uygun şartlar oluşturulacaktır. Zaten çok az bir ruh olacak ve en sonu 1000 yılda tekamülünü tamamlamış olacaktır.
Kuranda yeniden doğuş inancı müteşabihtir. Pek çok ayette ikinci dirilmeyi kıyametteki dirilme olarak algılarız. Aslında dünyada yaşayan herkes önceki hayatını bilmediği için tek bir kişi gibi düşünülmeli. Çünkü ne önceki ne de sonraki hayatlarını hatırlamaz. Ama kıyamet anında tüm hayatlarını hatırlayacak. Yani bu gün ölen bir kişi bundan sonra kaç kere daha dünyaya gelse hepsini başka biri gibi düşünmek gerekir. Bu gün ölen kişi bu hayatını kıyamette hatırlayacak. Böylece Kuran’ın dediği gibi kabirde kısa bir süre kalmış gibi olacağız. Yüz kere bedenlenen kişi kıyamette yüz ayrı kişinin kendisi olduğunu anlayacak.
yaklaşık 9 yıl önce
seyfullah bey
öncelikle yorumlarınız için teşekkürler. gerçekten farklı ve bilimin ışığında anlatımlar.. özellikle tekamülü yetmeyenlerin farklı zamanlarda doğdurılabilmesi.. kuranda mutlaka bir açıklaması da olduğuna inanıyorum. yalnız halen tarihte yaşanmış bir olaya veya zamana nasıl doğulabileceği inancı benim sınırlarımı zorluyor 🙂 Yaratıcının zamandan münezzeh olmasıyla açıklamak istesemde çok ilginç ve karmaşık bir konu.
geçenlerde tamda bunu dşünüyordum. ne önceki ne de sonrasının aslında bir önemi yok. sahnedeyiz , tek bir oyun bile olsa en iyisini oynamak gerekiyor. etrafımı son günlerde sürekli inceler oldum. öyle roller varki nasıl şükretmeliyim yada neden şükretmeliyimi bile cevaplayamaz oldum. yoldaki evsizler, savaşlardaki durum bir yandan zengin ve ukala kişilikler, egosu yüksek patronlar.. bana bir ben varmışım ve geri kalan herkesin figüran olduğu izlenimini veriyor. onların yerinde de olsam aynısı olurdu belki ama bilmiyorum dediğim gibi zor konular.. düşünmeye devam.. saygılar..
yaklaşık 9 yıl önce
Uğur Kardeşim,
Zaman kafanı karıştırmasın. Zamanda gezebilen bir güç herşeyi istediği gibi planlama gücüne de sahiptir. Şöyle düşün bu gün ölmüş biri geçmişe gidilip senin kardeşin olarak hatta senden büyük bir ağabey yada abla olarak bile doğabilir. Çünkü Annenle babanın evlendiği zaman gidilir. Sen henüz doğmamışsın. Annen doğum yapar ve sonra senin zamanın geldiğinde sen de doğarsın.
Fakat bu işler anlık planlanmaz. Gali belada ruhlar yaratıldığında tüm planlar yapılmış ve bitmiştir. Hangi ruh; hangi sıra ile, hangi zamanda, nerelerde doğacak bellidir. Onun için karışıklık olmaz. Bizleri planlayanlar için bilinmeyen, tartışmalı yada muallakta bir durum yoktur. Sadece planlar uygulanır. Her şey istendiği gibi gelişir.
Bu dünya düzeni aynen dediğin gibi kişi odaklıdır. Sadece sen ve şimdi vardır. Geçmiş yaşanmış ve bitmiştir. Gelecek ise (bizim için) bilinmez. Onun için an ve sen varsın. Gerisi teferruattır ve bu herkes için geçerlidir. Elbette insan olmanın gereği toplumsal bir görevimiz var ama onların hepsi tekamül için ortam oluşturmadan öteye gitmez… Kişilerin yaşadığı her şey sadece onun tekamülü içindir.
yaklaşık 8 yıl önce
Tekamül nelerle sağlanabilir ? tekamülü sağlayan şey nedir tam olarak ? doğru bilgi mi lazım yoksa dediğiniz gibi dünya hayatında hep acı mı çekicez ? eğer olay bilinçlenmekse, yaşadıklarımız bizde nasıl bilinç oluşturuyor ? yani o saf bilinç dediğimiz şeye nasıl ulaşılır ?
yaklaşık 8 yıl önce
En iyi tekamülü yapman için sana bir hayat planlandı ve onu yaşıyorsun. Daha başka bir şey yapman gerekmez. Acı çekmek tekamülü hızlandırdığı için tercih edilir.
Saf bilinç dediğim şey senin bedensiz halindir. Öldüğünde yada kıyamette ulaşacaksın…
yaklaşık 9 yıl önce
http://www.ahmedhulusi.org/yazi/kuran-mucizesidir-yasadigimiz-altin-cag.htm