Neden dünya denilen bu gezegendesin? Merak ediyorsan oku…
Sümerli Ludingirra’nın anıları
Sayın Sümerolog Muazzez Çığ, yazdığı (bir Sümerlinin yazıtlarından oluşan) “Sümerli Ludingirra” isimli kitabında, güzel bilgiler derlemiş. Nippur kentinde yüksek tahsil yapmış Ludingirra isimli bir öğretmenin Sümerlerin unutulacağı kaygısıyla geleceğe bıraktığı 23 tabletin çözümlemesinden oluşan kitap, gerçekten ilginç bilgiler içermektedir.
Ludingirra, Akatlıların Sümer’i ele geçirdiği yıllarda yaşamış bir Sümerli. Akatlıların; Sümer gelenek, görenek, destan ve bilimini kendi dillerine çevirip, kendilerinin malıymış gibi yazmalarından rahatsızlık hisseden ve onu engellemeye çalışan biri. Okuduğum kitap onun yapmak istediğini liyakatla başarmış olduğunun delilidir.
Ludingirra’nın yazdığı ve elimizde olan 23 tane tablette; anılarını, geleneklerini veya eski destanlarını anlatmış. Belki tabletler çok daha fazladır ama biz şimdilik bunlarla yetineceğiz. Ludingirra’nın tabletlerinden benim edindiğim izlenim; pek çok konuda günümüz bilgileri ve kültürüyle yarışabilecek düzeyde olmalarıdır. Ludingirra, bu başarının Tanrıların eseri olduğunu sürekli belirtmiş ve minnetini belli etmiştir. Bu bilgilerden dikkatimi çekenleri maddeler halinde yazacağım:
1Tanrılar özellikle Enlil, çok önemli bir figür. Her şeyin planlayıcısı ve organizatörüdür. Hatta diğer tanrıları, Nippur’da bulunan tapınakta toplar ve önemli kararlar alırlardı. Onun için Enlil’i; “babamız yüce Enlil” olarak adlandırırlardı. Enlil’in önemi Ludingirra tarafından şöyle anlatılmaktadır:
[stextbox id=”grey”]“Enlil’siz ne kentler kurulur, ne yerleşmeler olurdu. Ne ahırlar,ne ağıllar yapılırdı; ne kral olur, ne rahip doğardı. Denizin balıkları kamışlığa yumurtlayamaz, kuşlar yuva yapamaz, bulutlar suyunu bırakamazdı. Nehirlerin kabaran suları taşmaz; bitkiler, ağaçlar büyüyemez; tarlalar tahıl ile dolmazdı.
Enlil babamızın büyüklüğünü, bizim için ne kadar değerli olduğunu, bilmem anlatabildim mi?”[/stextbox]
Aynı düşünce yapısı Amerikan yerlilerinde de mevcuttu. Teotihuakan Güneş Piramidi’nde şöyle bir duvar yazısına rastlıyoruz: [stextbox id=”grey”]“Quetzalcoatl (Tolteklerin beyaz tanrısı) insanların en yakın dostuydu. Uygarlığı, ateşin sırrını, madenin işlenmesini hep ona borçluyuz.”[/stextbox]
Tanrılar; çok önemli olmalarına rağmen, sınırsız, sorunsuz ve mutlak varlıklar olarak düşünülmezlerdi. Tanrıların tanımını Ludingirra şöyle yapmaktadır: [stextbox id=”grey”]“Bize göre; Tanrılarımız insanlardan üstün, ölümsüzdür; istediklerini yapabilirler; fakat yine de insanlar gibi sever, sevilir, üzülür, acı çeker, yaralanır, hastalanır, kızar, öç alır, hatta kendileri tarafından iyi sayılmayan suçlar işlerler.”[/stextbox]
Ludingirra, Sümerlilerin nereden geldiklerini kesin bilmediklerini fakat yazıcıların bazı yazdıklarında bu konuya biraz değindiklerini söyler. Bu söylenceye göre kuzey doğudan, dağlık bir ülkeden geldiklerini düşünür. Bir rivayete göreyse bir kısmının doğudan Dilmun denen bir ülkeden deniz yoluyla geldiklerini yazar.
Ludingirra bilim insanı olduğu için Sümerlerin kökenini aramış ama sağlıklı bir sonuca ulaşamamıştır. O sağlıklı ve bilimsel bir sonuca ulaşamamasına rağmen inançlarında kendi kökenleriyle ilgili bilgi vardır. Ludingirra inançlarını şöyle yazar:[stextbox id=”grey”] “Tanrılarımız, bu kentleri; yolları ve çeşitli kurumlarıyla yapıp hazırlamışlar. Sonra biz insanları yapıp ‘buyrun kentlerinize!’ demişler.” [/stextbox]Kendisi bu inanca pek inanmadığını da belirtmekten geri kalmamıştır. Fakat her şeyi tanrıların hazırladığı ve insanları yerleştirdiği düşüncesini pek çok yerde dile getirmiştir.
Benim düşüncem ise Tanrılar Çatalhöyük’teki insanları yürüterek Sümer’e götürmüşlerdir. Orada onları organize ederek süper bir medeniyet kurmalarını sağlamışlardır. Kazma kürek işini insanlar yapmıştır ama kanalların nasıl yapılması gerektiğini Tanrılar hesaplayıp işi organize etmişlerdir. Ludingirra bu kanalların çok verimli olduğunu ve her tarafı bağ ve bahçelerin doldurduğunu, ne ekmişlerse tutmuş ve büyümüş olduğunu belirtmektedir.
Daha önce böyle bir yerin örneği olmadığına göre, insanların bu kadar başarılı olabilmesi beklenemez. Bu işe -her şeyi bilen- Tanrıların karıştığı kesindir. Yani Ludingirra’nın inanmak istemediği şey kısmen doğrudur. Aslında Ludingirra’nın inanmadığı şey Tanrıların insanları o anda yaratıp şehirlere dağıttığı düşüncesidir ki! Gerçekten haklıdır. Çünkü onlar yoktan yaratılmadı, göç ettirildi. Yoksa şehirleri Tanrıların kurduğunu pek çok yerde tekrarlamaktadır.
Sümerliler kendilerine “Karabaşlılar” derlerdi. Ludingirra mavi gözlü ve sarı saçlı bir insanın nasıl olabileceğini hayal dahi edemedi. Kendilerine karabaş derlerdi ama derileri kara değildi. Benim anladığım kadarıyla Türklere veya İtalyanlara benziyorlardı. Fakat başka ırkların da olduğunu biliyorlardı.
Bilim; çok önemsenen ve üzerinde önemle durulan bir konu idi. Özellikle Nippur kenti bu işte öncülük yapmaktaydı. Bilime verilen değeri Ludingirra’nın kendi satırlarından okuyalım: [stextbox id=”grey”]“Bilginlerin Nippur’da toplanmasıyla Nippur, bütün Sümer’de her türlü öğrenimin yapıldığı bir kent haline gelmiş. En iyi, en derin öğrenim yapmak isteyenler buraya koşuyor. Okullar için kitaplar burada yazılıp, kopyaları diğer kentlere gönderiliyor. Böylece her kentte temel eğitimin aynı düzeyde yapılması sağlanıyor.”[/stextbox]
Görüldüğü gibi okul kitapları yazılıyor ve eğitim eşitliği sağlanıyordu. Eğitime başlayanların eğitimlerinin ne kadar süreceğine kendileri karar veriyordu. Sadece okuma yazma öğrenip ayrılan olabileceği gibi, okuma yazmanın yanında matematik ve geometri öğrenip ayrılanlarda olabiliyordu. Fakat ayrılmayıp devam edenler üniversite ayarı bir eğitim almış oluyorlardı. Onlar pek çok bilgiyi okuyup tartışabiliyor ve Ludingirra gibi öğretmen olabiliyorlardı.
Her öğretmenin bilime katkısı olabiliyordu. Örneğin Ludingirra; atasözlerinin tümünün toplanmış olamayacağını düşünerek kendi öğrencilerine, ebeveynlerinden duydukları atasözlerini yazmalarını ödev vermiş ve kayda geçmemiş pek çok atasözünün kayda geçmesini sağlamıştır.
Okulda bulunan yönetim; hangi bilgilerin değerli olduğuna karar verip onları çoğaltarak diğer okullara göndermesi de bir gelenek olmuştu. Böylece hem bilgiler tek kaynakta toplanmıyor hem de eğitimin eşitliği sağlanıyordu. Gelenek olmuştu diyorum ama belki de bu Tanrıların emriydi. Çünkü bu konuda bir bilgi yok.
Sümerler dış düşmanlar tarafından işgal edilmeden önce şehir devletleri şeklinde varlığını sürdürmekteydi. O dönemlerde hiçbir şehir devleti kralı başka bir şehir devletini kendi kumandası altına almayı düşünmezdi. Barış içinde yaşarlardı. Önce Akadlılar daha sonra da başkaları bu geleneği bozdu. Böylece Sümer’in barış dolu geçmişi tarih sayfalarında kaldı.
Her şehrin ölçekli bir haritası bulunurdu. Nippur’un haritasında (şekil 1) Tapınakların, Parkın, Nehrin, kanalların, şehrin kapılarının, yolların ve surların yerleri gözükmektedir. Bir haritadan çok bir krokiye benzemektedir. İşin garibi fikri ortaya atan Ludingirra’nın çizdirdiği harita kazılarda bulunmuştur. Bu durum Ludingirra’nın gerçekten yaşayan bir insan olduğunun kanıtıdır.
Nippur’da Kraldan ayrı bir belediye başkanı (Ensi) vardı. Bu başkan daha çok temizlik ve imar işlerinden sorumluydu.
Değiş tokuş aracı olarak her şey kullanılıyordu ama Para diye adlandırabileceğimiz şeyin adı gümüş şekeldi. 1 mana ise 60 şekelden oluşmaktaydı. Ayrıca her yerde gümüş geçmezdi. Örneğin; birahanelerde sadece arpa vererek bira içebilirdiniz.
Kızlar, genellikle okula gönderilmez ama aydın aileler kızlarını okula gönderirdi. Örneğin; Ludingirra’nın eşi okuma yazma biliyordu. Okula 6 yaşında başlanırdı.
Bir erkek yasal olarak tek kadınla evlenebilir ama cariye sistemi olduğu için cariye alabilirdi. Örneğin Ludingirra eşi öldükten sonra tekrar evlenmemiş ama kölesiyle seks ihtiyacını gidermiştir.
Evlenmeler yazıya geçirilerek onaylanmak zorundaydı ama bir kadın isterse evlenmeden yaşama hakkına sahipti. Bir kadın, “İstediğim erkekle istediğim gibi yaşayacağım” derse ona kimse karışamazdı. Fakat evlenen kadının bakire olması tercih edilen bir durumdu.
Sümerliler arasında başlık parası yoktu. Ama diğer halklar arasında vardı. Ludingirra bunu yazılarında şöyle dile getirmektedir: [stextbox id=”grey”]“Eğer bir akad kızı ile evlenmeye kalksaydım, onlar kızı satar gibi bir başlık parası isterlerdi. Bizde böyle ilkel bir gelenek yoktur. Hatta Navartum’un babası, çeyizine ek olarak gümüş bile vermiştir.”[/stextbox]
Kadın erkek arasında eşitlik var. Hatta bu durum bazı durumlarda kadının lehinedir. Ludingirra’nın babasına, mektup yazdırmak isteyen biri, karısının onu evden attığından bahsetmektedir. Başka bir kadınla evlenme tehdidiyle, karısının gözünü korkutmak için, mektup yazdırmak istemiştir.
Ülke içinde posta hizmetlerini gören postacılar vardı. Postacıların, güzergâhlarında barınabilecekleri yerler yapılmıştı. Böylece posta hizmeti aksamadan yürütülebiliyordu
Bizim tarih dersinden öğrendiğimiz ilk kanunların Hammurabi tarafından yazıldığı yönündedir ama Ludingirra; Sümer’in kuruluşundan itibaren kanunların var olduğunu ima etmektedir. Elbette pek çok kral kanun yazmıştır. Örneğin: Bu satırları yazdığım günlerde; Hammurabi’den önce yaşamış, Ur-Nammu denen bir kralın yayınladığı kanun tabletleri çözümlemişti. Araştırmalar ilerledikçe ilk dönemlere kadar gidilecektir ama benim için önemli olan kanunlar başkadır.
Ben, Sümer’i Sümer yapan asıl kanunların tanrılar tarafından yazılıp tapınaklarda saklandığını düşünmekteyim. Bu kanunlar tanrısal öğretiler şeklinde saklanmaktaydı. Ve benim düşünceme göre kelime anlamı olarak tercümesi yapılamayan me’ler bu kanunları içeriyordu.
Uygarlığın yapıtaşları bu me’lerdir. Me’lerin ne olduğu çok açık değil. Onun için kelime aynen alınmış. Fakat Ludingirra onların ne olabileceğiyle ilgili ipuçları vermiş. Onları merak edeceğimizi düşünerek şöyle açıklamış: [stextbox id=”grey”]“Tanrısallık, rahiplik, prens rahipliği, sihir rahipliği, içki kurbanı rahipliği, çobanlık, krallık, kraliçelik, yüce taht, süresiz taç, soylu kılıç, karar verme, yargılama, doğruluk, soyluluk, kutsal ölçü, kahramanlık, yeraltına gitme, yeraltından çıkma, hançer ve kılıç, tahta işçiliği, bakır işçiliği, kuyumculuk, dericilik, kamış işçiliği, bina yapma, yazı yazma sanatı, dikkat gücü, güzel konuşma, açık konuşma, iltifatlı konuşma, namusluluk, fahişelik, dinsel fahişelik, sevişme sanatı, fallusu öpme, saçları salıverme, saçları toplama, kara ve renkli giysiler, müzik aletleri, şarkı söyleme, öneri, kalbi yatıştırma, aile topluluğu, yaratıcılık, nezaket, hainlik, yağmacılık, güvenli yerde oturma, korku, dehşet, sıcak kömürü yığma, ateşlendirme…”[/stextbox]
Öyle sanıyorum ki me’ler önem sırasına göre dizilmiştir. Önce tanrısal özellikler, ardından krallık özellikleri, ardından yöneticilik özellikleri ardından maneviyat ve maddi dünyanın düzeni olarak sıralanmış.
Ludingirra, ismini yazdığı me’lerin, var olan tüm me’lerin bir kısmı olduğunu da özellikle belirtmiştir. Benim anladığım me’ler bir çeşit kullanma kılavuzu niteliğindedir. Adı geçen konularda etraflı bilgiler veren ve yapılması ile yapılmaması gerekenleri anlatan bir kılavuz olmalı. Anladığım kadarıyla Tanrıların hazırladığı bu kılavuzlar hayatın tüm yönlerini kumanda ediyordu. Onun içinde Sümer medeniyeti çok ileri ve modern bir medeniyet olabilmiştir. Me’lerde bulunan talimatları tanrı buyruğu olarak uygulayan Sümerliler; modern bir medeniyet görünümü çizebilmişlerdir. Zaman içinde Tanrıların insanlardan uzaklaşması yüzünden bu değerler insanlar tarafından suiistimal edilmiştir. Böylece insanlık gittikçe bozulmuştur. Ludingirra zamanında bu bozulmalar başlamış ve bu bozulmalardan çok yakınmıştır.
Sümerolog Samuel Noah Kramer Tarih Sümer’de Başlar isimli kitabında me’leri şöyle tanımlamaktadır. [stextbox id=”grey”]“Genelde bu, yaratan tanrılar tarafından yapılan planlara göre sonsuza dek işler halde tutma amacıyla her bir kozmik varlık ve kültürel görüngü için kararlaştırılmış kurallar ve düzenlemeler kümesini gösterir gibidir.” [/stextbox]Görüldüğü gibi, Sayın Kramer de, benim yaptığım tanıma benzer bir açıklama yapmıştır.
Bu me’leri elinde bulunduranlar, gücüde ellerinde bulundurdukları için onlara sahip olmak önemliydi. Çünkü direk tanrılardan gelmekteydiler ve onların talimatlarıydılar. Önemleri; sadece, tanrıların elinden çıkmış bir nesne olmaktan gelmiyordu. İçlerinde medeniyeti oluşturacak bilgiler saklıydı. Anladığım kadarıyla, silah yapımından, bina yapımına; yargılamadan, sevişmeye; müzikten, sanata; giyimden, ateş yakmaya kadar pek çok şey me’lerde tanımlanarak anlatılmıştı.
Me’lerden “fallusu öpme” me’sinin günümüzde Yunanistan’ın Tyrnavos kentinde hâlâ daha gündemde olması beni epey şaşırttı. O zamanki haliyle mi yoksa değişip mi devam ettiği konusunda bir fikrim yok. Fakat öyle sanıyorum ki, her şeyi istismar eden insanoğlu onu da istismar etmiştir.
Sümerlerde, günümüzde karşılığı olmayan; dinsel fahişelik diye bir kurum vardı. İnanna’nın tapınağındaki rahibeler seks için gelen erkeklerin seks ihtiyaçlarını karşılarmış. Fakat her gelen kişinin içeri alındığı sanılmasın. Öncelikle ailesinin yapılan törenlere katılması ve tapınağa yeterli bağışı yapması gerekir. Gerekli bağışı yaptığı kanıtlanan kişiler rahibelerle beraber olma hakkına sahipti. Bunun için Ludingirra bir yıl boyunca tapınağa yaptıkları bağışların tabletlerini (yani makbuzlarını) getirip tapınaktakilerle karşılaştırılıp bu hakkı elde edebilmişti. Ayrıca hangi rahibenin isteğe cevap vereceği rahibeler tarafından kararlaştırılıyordu. Rahibeler doğum kontrol ilacı ile korunuyor ve hamile kalmıyordu.
Şehre ilk defa gelen kişiler veya törenlere katılmayanlar bu haktan yararlanamazdı. Onun için, onlar sokak fahişelerinin olduğu yere gidip para karşılığı seks yaparlardı. Günümüzde olduğu gibi, sadece kadınlar değil, eşcinsellerde para karşılığı seks yapardı.
Akatlılar Sümerlilerden öğrendiklerini Akatçaya çevirip yeniden yazmışlardır ama bunu yaparken Tanrı isimlerini de değiştirerek kendi tanrılarıyla yaşanmış olay gibi görünmesini sağlamışlardır. Bu durumdan Ludingirra şöyle yakınmaktadır: [stextbox id=”grey”]“Bu Yeni Yıl törenlerimize de yabancılar hemen sahip çıktılar. Bizim değil onlarınmış gibi, Tanrıçamızın adını İştar, Tanrımızın adını da Tammuz şeklinde değiştirerek, buna sarıldılar. Başka ülkelerde yaşayan soydaşlarına da öğrettiler. Böylece sınırlarımızı aşarak her tarafa yayılmaya başladı bu tören. Bilinmez belki bundan yüzlerce yıl sonraya kadar etkileri sürer de kimse, kimden ve nereden kaynaklandığını bilemez ve anlayamaz. Ne yazık, ne acı değil mi?”[/stextbox]
Ludingirra çok ileri görüşlü birisiymiş. Bu gün Nevruzun, ya da daha önemlisi dinlerdeki pek çok şeyin kaynağını kaç kişi biliyor?
Ludingirra kızına müzik aleti almış ve müzik dersi aldırmıştı. Kızının evde eğitim görmesini istemişti. Müzik eğitiminin yapılabilmesi için nota işaretlerinin olduğu görülmektedir.
Balık avcılığı denetim altına alınmış ve aşırı avlanma engellenmiştir. Balıkçıların bağlı olduğu bir lonca oluşturmuşlar ve başına “baba” adında bir denetleyici koymuşlardı. Hatta bu lonca balık fiyatlarını da belirleme yetkisine sahiptir. Ayrıca her şehre balık avlama yerleri tahsis edilmiş ve karışıklık engellenmiştir.
Görüldüğü gibi ilk sivil toplum örgütü de Sümerlere aittir.
Her şehrin mahkeme sistemi vardı ama, o mahkemelerde karara bağlanamayan bazı vakalar, Yüksek mahkeme tarafından karara bağlanmaktaydı. Yüksek mahkemenin kararı itiraz edilemez ve kesindi. Bu yüksek mahkeme bir Yargıç ve etrafında yardımcılarından oluşmaktaydı. Yardımcılar halktan birileri oluyordu. Örneğin; bahçıvan veya tapınak görevlisi gibi…
Temizlik için odun külü ve yağ kullanılarak sabun yapmışlardı. Suyla köpüren sabunla kirler temizlenebiliyordu.
Kentte herkesin yararlanabildiği bir park bulunmaktaydı. Nippur kentindeki parkın adı Şaurugişsar’dır. (Şekil 1’de 5 numaralı alan).
Öğretmenlerin maaşları öğrenciler tarafından karşılanmaktaydı. Fakat ille de zenginlerin çocuklarını okutacağı düşünülmemeli çünkü Ludingirra hem çalışıp hem okuyanların da olduğunu yazmıştır. Demek ki ücretler makul seviyelerdeydi.
Sümerlerde kader inancı vardır. İnançlarına göre; herkesin ne kadar yaşayacağı, yaşadığı sürece başından geçecek olaylar, insan daha doğmadan tuğlalarına ( yani kayıt defterine) yazılmıştır.
Sümer zamanında, krallar; başına buyruk hareket edemezlerdi. Bir konu hakkında karar almak için, halk içinden seçilen yaşlılar ve gençlerden oluşan iki ayrı meclise sormaları gerekiyordu. Akadlılar zamanında bu gelenek ortadan kaldırıldı. Yozlaşmanın ilk göstergesi olarak görülebilir.
Başka bir yozlaşma göstergesi ise Lagaş’ta hiç oğlu olmayan kralın yerine damatların kral oluşu gösterilebilir. Çünkü erkek egemen topluma geçişin başladığının göstergesi olmuştur. Bu durum Ludingirra’yı çok şaşırtmıştı. Tepkisini şöyle dile getirmişti: [stextbox id=”grey”]“Eskiden kraliçelerimiz varken, neden kızlar kraliçe olmamış bilemiyorum.” [/stextbox]Çünkü onun için kral ile kraliçe eşit değerdeydi, yöneticinin ille de erkek olmasını anlayamadı.
Evlerde birçok oda, mutfak ve tuvalet bulunmaktaydı. Fakat pencerelerde cam yoktu. Zaten hava sıcak olduğu için pek ihtiyaç da yoktu. Tuvaletlerde pislikler künklerde toplanır ve uygun bir yöntemle zararsız hale getirilirdi.
Odaların bazısının tabanı kamıştan hasırla, bazısı tuğlayla kaplıydı. Duvarlar sıvalı ve beyaz boyalıydı.
Evlerde masa, sandalye, karyola ve yatak gibi ev gereçleri kullanılmaktaydı. Hatta karyolanın süslemeli başlığı bile bulunmaktaydı.
Kilden, bakırdan, bronzdan yapılmış kaplar; sazlardan, kamıştan örülmüş sepetler; tahılları, yiyecekleri korumak için küpler, çanaklar, testiler; balta, kürek, kazma, sapan gibi gereçler bulunmaktaydı. İnanın 4000 yıl sonra benim doğduğum köyde bundan daha fazlası yoktu. Plastik henüz icat edilmediği için, kap kaçağımız ya bakırdan veya alüminyumdan yada ağaçtan olurdu…
Kazma ile Sapanı Enlil’in yaptığına inanılır ve onlara özel önem atfedilirdi. Gerçekten de kazma ve sapan tarımsal ürünlerin varlığının delilidir. Sümer’in muazzam bir medeniyet olmasının en büyük anahtarı me’lerdir ama, sanırım ardından bu iki gereç gelir. Sanayileşmeye kadar bu ikisi dünyanın en önemli ili gereciydi. Hâlâ daha önemleri devam etmektedir. Özellikle kazma, bir parçacık toprağı olan hemen her evde bulunur.
Nippur’un haritası: (Haritanın orijinali tablet üzerinde bulunmaktadır)
Şekil 1 Nippur şehri haritası.
- Nippur şehrinin adı EN.LİL.Kİ, anlamı “Tanrı Enlil’in yeri”
- Kur tapınağı, Tanrı Enlil’in
- ur tapınağı, Tanrıça Enlil’in
- Anniginna yeri (Ne olduğu anlaşılamadı)
- Nippur’un merkez parkı
- Eşmah (Yüce tapınak)
- Fırat Nehri
- İdnunbirdu kanalı
- İdşauru kanalı
- Seks bakımndan kirli kapı
- mah (Yüce kapı)
- Gula (Çok Büyük Kapı)
- Nanna (Ay Tanrısı Nanna Kapısı)
- Urug (Uruk kapısı)
- Negal Kapısı
- Kuzeybatı suru
- Güneydoğu suru
Bir Sümer atasözü “Mademki biliyorsun, neden öğretmiyorsun?” der. Bilip de bize öğretenlere teşekkür ederim. Özellikle Ludingirra’ya (Gölgeleri kıvansın) ve Muazzez Hanım kişiliğinde tüm Sümerologlara minnetlerimi sunarım…
Seyfullah Demir
NOT: “Gölgeleri kıvansın” Sümerlerin ölenler için kullandığı iyi dilek…
Kaynaklar
1-SUMERLİ LUDİNGİRRA Geçmişe Dönük Bilimkurgu-Muazzez İlmiye Çiğ-Kaynak Yayınları
2-Tarih Sümer’de Başlar-Samuel Noah Kramer-Kabalcı Yayıncılık
yaklaşık 5 yıl önce
Merhaba Seyfullah Bey,
Benim bir sorum olacaktı;
“ Anılarında birçok ritüelden bahseden Ludüngirra, “Tufan olayını da anlatmaktadır. Ludüngirra’nın anlattığı “Tufan” mitolojisiyle Kur’an’ı Kerim’de bahsi geçen Tufan olayını karşılaştırınız?” denmiş proje ödevimde bana bu soruyu çözmemde yardım edebilir misiniz? Teşekkür ederim
yaklaşık 5 yıl önce
Ludingirra’nın Yaşam öyküsü Tablet 9
İlk 8 kraldan sonra ülkemizde öyle bir tufan felaketi olmuş ki, her şeyi silip süpürmüş. Anlatıldığına göre, nedense Tanrılarımız yarattıkları insanları yeryüzünden yok etmeye karar vermişler. O sırada Şuruppak kentinde son derece iyi kalpli. Tanrı korkusu bilen, Tanrıların bildirilerini alabilen Ziusudra adlı bir kral varmış. Bizim Bilgelik Tanrımız saygın Enki, Tanrıların insanları yok etme kararına çok üzülmüş; ama onları tek başına bundan caydıramayacağını anlayınca, Kral Ziusudra’ya bir duvar arkasından, bir tufan olacağını fısıldamış ve hemen verdiği ölçülere göre bir gemi yapıp içine alabildiği kadar insanı ve hayvanı sokmasını önermiş. Kral, Tanrının tarifine göre çok büyük bir gemi yapmış, insanları ve hayvanları içine sokup kapısını kapadığı anda, bir fırtınanın patlaması ile birlikte gökten sanki denizler gibi yağmur boşanıvermiş. Bir anda her şey, her yer sular altında kalmış. Buna karşılık kralın gemisi su yüzünde salına salına dolaşmaya başlamış. Bu, bardaktan boşanırcasına yağan yağmur tam 7 gün 7 gece durmadan sürmüş. Yedinci gün Güneş Tanrımız Utu ışıklar saçarak gökyüzünde ortaya çıkmış. Yağmur dinmiş, sular çekilmeye, yer ısınmaya başlamış.
Ziusudra, ortalığın yatıştığını görünce, koca gemiden çıkıp Güneş Tanrımız Utu, Gök Tanrımız An ve Hava Tanrımız Enlil’in önlerinde yere kapanıyor, onlar için kurbanlar kesiyor. Onun bu saygısına karşı Tanrılarımız da ona, Tanrı gibi ölümsüz bir yaşam vererek güneşin doğduğu yerdeki Tanrılar Bahçesi’ne gönderiyorlar. Tufan gelip geçtikten sonra ülkemize yeniden krallık iniyor ve ilk krallık Kiş kentinde başlıyor. Bu kentte tam 23 kral 24.510 yıl 3 ay ve 3,5 gün krallık yapıyor. Buna göre bir kral 1000 yıldan fazla yaşamış demektir. Doğrusunu isterseniz buna inanmak çok zor geliyor bana. O zamanlar henüz yazıyı icat etmemiş atalarımız. Bu sayılar ve kral adları ağızdan ağza binlerce yıl sonraya ulaşırken belki arada birçok kral adı unutuldu……
Sümerlerde Tufanın nedeni?
Ludingirra’nın yaşam öyküsünde açıkça bahsedilmiyor ama Tufan kararını tanrılar meclisi vermiştir. Nedeni de Tanrılardan Enlil’in insanların mutluluğunu çekememesidir. Daha sonra babilliler dönemine ait bir tablette Ea’nın (Enlil) insanların sevişme seslerinden rahatsız olması bu kararın alınmasına sebep olmuştur diye anlatılır.
Kuran’a göre Tufanın nedeni?
“Andolsun ki Nuhu kavmine gönderdik te, onların arasında bin seneden elli yıl eksik kaldı. Onlar zalim kimseler iken nihayet tufan onları yakaladı. Fakat Nuh’u ve gemi halkını kurtardık. Ve bu hadiseyi âlemler için bir ibret kıldık” (Ankebut: 14-15)
Görüldüğü gibi sebepler aynı gibi. Nedenler çok açık yazılmasa da genel kanı insanlığın yoldan çıkmış olması tufanın sebebidir. Kuran’da da, Sümerlerde de sebep bu olabilir.
Sümer’de Tufanın oluş şekli… SÜMER MİTOLOJİSİ sayfa 174
Enki, dindar, tanrı korkusu olan alçakgönüllü kral Ziusudra’ya tanrıların korkunç kararını bildirir ve çok büyük bir gemi yapıp kendisini kurtarmasını salık verir. Geminin yapılışını ayrıntılarıyla anlatan uzun pasaj kayıptır; metnimiz yeniden başladığında tufanın anlatılmasının ortasına gelinmiştir:
Olağanüstü kuvvetli bütün fırtınalar, bir olup saldırdı,
Tufan yeryüzünü kapladı,
Yedi gün, yedi gece boyunca,
Tufan ülkeyi kasıp kavurdu,
Koca gemi azametli sulara çarpıp dururken,
Işığını yere göğe saçan Utu çıktı.
Ziusudra koca geminin bir penceresini açtı,
Kral Ziusudra,
Utu’nun önünde yerlere kapandı,
Bir öküz kesti kral, bir koyun kesti.
Burada yine büyük bir parça kırık; metnimiz yeniden okunur hale geldiğinde, Ziusudra’nın ölümsüzleştirilmesini betimler:
Kral Ziusudra,
An ve Enlil’in önünde yerlere kapandı;
Ona tanrılarınki gibi bir hayat verdiler,
Tanrılarınki gibi ebedi soluğu onun için yere indirdiler.
İnsanın ve …nin adının koruyucusunu,
Geçiş dağında, Dilmun dağında, güneşin doğduğu yere
Onlar (An ve Enlil) yerleştirdiler.
Şiirin kalanı okunamamaktadır.
Daha sonraki versiyon ise şöyle özetlenebilir.
Bâbillilere ait en tam sayılan tufan hikâyesi, Gılgamış destanında bulunur. Destanla ilgili eldeki metin, Asurbanipal Kütüphanesi’nden gelmektedir ve çok eski orijinal metinlerin kopyasıdır. Destan, 12 tablete yazılmıştır. Tufansa, on birinci tablettedir.
Gılgamış Destanı’nda bu Tufan’ın oluş şekli ve Tufan’ın nedenleri arasında Tanrıça İştar(İnanna)gösterilmektedir. Tufan’ı başlatan Tanrıça İştar ile Bel’dir. Gılgamış ise Tufan’dan kurtulmuş olan ve sağ kaldığını öğrendiği Utnapiştim’i bulmak istemektedir.
Uruk şehrinin kralı Gılgamış, dostu Engidu’nun ölümü üzerine onu tekrar hayata döndürmek amacıyla tufandan kurtulup ölümsüzlüğe eren Utnapiştim’i bulup kendisinden ölümsüzlüğün sırrını öğrenmek ister. Utnapiştim ona tufan olayını anlatır. Utnapiştim, Fırat kenarındaki Şuruppak şehrinin kralıdır. İnsanoğlunun aşırı (bazı çevirmenler “aşırı sevişme gürültüsü” şeklinde çevirmektedir) gürültüsünden rahatsız olan tanrılar, insan soyunu tufanla yok etmek isterler; fakat Tanrı Ea, Utnapiştim’i haberdar eder ve ailesiyle birlikte belli sayıda hayvanı kurtarmak için bir gemi yapmasını söyler.
Geminin eni boyuna eşit olacaktır. Hemen işe koyulurlar, Alt ve üst güverteleri yedi, ambarı dokuz bölmeye ayrılmıştır. 7. günde geminin yapımı tamamlanır. Utnapiştim gümüşünü, altınını, ailesini, kırların evcil ve yabani hayvanlarının hepsini gemiye alır. Tûfan, sel gibi yağan bir yağmurla başlar ve bu yağmur, 6 gün, 7 gece sürer. Adeta göklerin vanaları açılır, yerin bentleri yıkılır, sonunda her yeri su kaplar. 7. gün fırtına diner ve gemi Nissir dağına oturur. Aynı gün Utnapiştim bir güvercin, sonra bir kırlangıç gönderir, fakat kuşlar geri döner. Nihayet bir karga gönderir, karga geri dönmez. Bunun üzerine Utnapiştim, Nissir dağı üzerindeki gemiden iner ve tanrılara kurban sunar.
Kuran’a göre Tufanın oluş şekli:
“Nuh’a şöyle vahyolundu: “Toplumundan, daha önce inanmış olanlar dışında hiç kimse iman etmeyecektir. Artık onların yaptıkları yüzünden tasalanıp durma. Vahyimize bağlı olarak gözlerimizin önünde gemiyi yap. Ve zulmedenler hakkında benimle karşılıklı laf edip durma. Onlar, mutlaka boğulacaklardır.” HÛD 36-37.
“Gemiyi yapıyordu. Toplumundan herhangi bir grup yanından geçtikçe onunla alay ediyorlardı. Dedi ki Nuh: “Bizimle alay ediyorsanız, biz de sizinle alay edeceğiz. Tıpkı sizin eğlendiğiniz gibi.” HÛD 38.
“Nihayet emrimiz gelip de tandır kaynayınca şöyle seslendik: “Yükle içine her birinden ikişer çift ve aleyhinde hüküm verilen hariç olmak üzere aileni, bir de iman etmiş olanları.” Ama Nuh’la birlikte çok az bir kısmı iman etmişti. Nuh dedi: “Binin içine! Onun akıp gitmesi de demir atması da Allah’ın adıyladır. Benim Rabbim elbette ki Gafur’dur, Rahim’dir”. HÛD 40-41.
“Gemi onları, dağlar gibi dalgalar üstünden yürütüp götürüyordu. Nuh onlardan ayrı bir yerde duran oğluna seslendi: “Oğulcuğum, bizimle beraber bin, kafirlerle beraber olma. Oğlu cevap verdi: “Bir dağa sığınacağım, beni sudan korur.” Nuh dedi: “Allah’ın merhamet ettiği dışında hiç kimse için Allah’ın kararından kurtaracak yoktur.” Ve ikisi arasına dalga girdi de o, boğulanlar arasına katıldı.” HÛD 42- 43.
“Bu arada Nuh, Rabbine yakardı da dedi ki: “Rabbim, oğlum benim ailemdendi! Senin vaadin elbette haktır. Sen, hakimlerin, hükmü en güzel verenisin.” HÛD 45
“Allah buyurdu: “Ey Nuh! O, senin ailenden değildi. Yaptığı, iyi olmayan bir işti. Hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Cahillerden olmaman hususunda seni uyarırım.” HÛD 46.
yaklaşık 5 yıl önce
İlmiye hocanın kitabı, Ludin Girra’nın tabletlerinden değildir. Ludin Girra’ya ait sadece bir tablet vardır. O da şiir tableti. Ludin Girra anılarını yazmamıştır ve öğretmen değildir. İlmiye hocanın adını verdiği kitabının hayali kahramanıdır. Kitabı baştan sona İlmiye hoca kurgulamıştır
Sümerler hakkında yaptığı 50 yıllık çalışmalarının özeti olarak bu kitabı yazmıştır
yaklaşık 5 yıl önce
Akın Kardeşim,
Evet İlmiye hanım biraz bilim kurgu yapmıştır ama sizin dediğiniz gibi sırf kurgu değildir. 23 tabletin hepsi mevcuttur. Eğer kitabın önsözünü okursanız ne kadar gerçeğe uyduğunu anlarsınız… Bilimsel bir çalışmada kaynak olarak almak doğru olmaz. Çünkü İlmiye hanım tabletlerde yazanları kendi tahmin ettiği şekilde süslemiştir. Yani tabletlerin birebir çevirisi değildir. Tecrübesiyle biraz kurgu katmıştır. Fakat benim gibi Sümer yaşantısını merak edenler için süper bir kaynaktır… İçinde biraz kurgu var diye yanlış düşünmemek lazım. Çünkü o kurguyu yapan kişi ömrünü Sümer tabletleri içinde geçirmiştir. Öyle biri sadece kurgu yapsa bile yine de değerlidir.
yaklaşık 8 yıl önce
Sümerlerin türkçe konuştuğunu hangi kaynaktan aldınız Seyfullah Bey ?
yaklaşık 8 yıl önce
SÜMERLERİN TÜRKÇE KONUŞTUĞUNU MU YAZMIŞIM?
yaklaşık 8 yıl önce
Pardon, onu arkadaş yazmış Sümerlerin Hz.İdris soyundan olabileceğini söylemiş birde, ben sizin kaynaktan söz ediyor diye okudum, bir programda dinlemiş, kusura bakmayın…
yaklaşık 8 yıl önce
Seyfullah Bey;
Voynich el yazması hakkında fikirlerinizi merak ediyorum, bu yazınızı henüz tam okumadım fakat taş tabletler diyince aklım direk oraya gitti, Mehdi’ye işaret eden yönleri var mıdır acaba ?
http://www.frmtr.com/garip-olaylar/3401687-dunyanin-en-buyuk-sirri-voynich-el-yazmasinin-sifresi-kiyametin-parsomeni.html
Bilgileri başka arkadaşlarlada paylaşıyorum sizi referans verdim soranlara…teşekkürler bilgiler için…
yaklaşık 8 yıl önce
El yazmalarından haberim yok.