Neden dünya denilen bu gezegendesin? Merak ediyorsan oku…
Kuran’a göre insanın yaratılmasının gereği
Ben şunu merak ediyorum. Allah Adem’i yaratırken bu işi nasıl yaptığı sanılıyor. Örneğin;
[stextbox id=”warning”]Sad 71.72. Hani Rabbin meleklere demişti ki: “Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım. Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye kapanın.“[/stextbox]
Ayetleri nasıl tasavvur ediliyor. Bana öyle geliyor ki çoğu insan sanki gökten iki tane el uzandı, yerden çamur aldı ve âdemi yoğurarak oluşturdu gibi anlaşılıyor. Ya da Allah bir anda “ol” dedi ve Âdem oluverdi. Pek çok insan böyle düşünür ama ayette bu işlemin bir süreç içinde gerçekleştiği açıktır. Örneğin: Rab bu sözü söylerken henüz yaratma işlemi bitmemiş. Zaten yaratma işlemi bittiği zaman secde edilmesini istemektedir. Allah’ın, her şeyi “ol” diyerek yaratma mantığıyla bu durum çelişir. Yani aslında işler mevcut İslam inancının söylediği gibi gelişmez. Bu inanç, Kuran’a hâkim olmadığı halde neden İslam inancına hâkimdir bilmiyorum.
Bana göre Âdem’in yaratılması birkaç milyar yıl süren bir süreçtir. Önce mikroskobik yaşam oluşturuldu. Ona küçük küçük etkilerle evrimleştirilerek hayvan yaşamına gelindi. İşte âdemin yaratılmasıyla, primatlardan ayrılan ilk insansının oluşumu anlatılır. Kuran bir tarih kitabı değildir. Olaylar sembolik olarak verilir. Âdem’in de topraktan yaratılması hayvansal yaşamın oluşumunu temsil eder. Ve toprak ile kastedilen elementlerdir. Meleklerin ona secde etmeleriyse, ona yardım edebilmek için seferber olmalarını sembolleştirir. Şeytanın asi olması ise insanın kötülük duygularıyla örülü bir varlık olacağını sembolize eder. Şeytan, insanı etik olmayan şeylere yönlendireceği için makbul görülmez. Ve önemli bir ayrıntı ise şeytanın varlığını kıyamete kadar sürdürebilecek olmasıdır. Yani şeytani güdülerimiz sadece dünyada yaşadığımız süreçte geçerlidir. Kıyamette ise bu süreç sona erecek ve şeytan devreden çıkacaktır. Çünkü kıyamette dünyasal yaşam sona erecektir. Bedenden yani insanın hayvansal yönünden kaynaklanan kötülük duyguları (ego, haset, üreme, annelik v.s) kıyamette son bulacaktır.
Peki, neden ille de insanda kötülük duyguları olmalı. Çünkü melek olmanın yolu şeytan olmaktan geçiyor. Kuran’a göre insanın canavar olacağı belliyken, yine de yaratılmıştır. Sebebiyse gizlidir.
[stextbox id=”warning”]Bakara 30. Bir zamanlar Rabb’in meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. (Melekler): “A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz” dediler. (Rabb’in): “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” dedi.[/stextbox]
Görüldüğü gibi Rab, kötü bir varlık yaratılacaktır.
[stextbox id=”warning”]Ahzap 72. Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O gerçekten çok zalim ve çok cahildir.[/stextbox]
İnsanın yaratılması her ne sebepleyse çok önemli olmalı. Çünkü bu işi sadece insan yüklenebildi.
Bu işe sadece insan gönüllü oldu gibi bir anlatım var ama bunların sembolik anlatım olduğunu anlamalısınız. Yani, insanlar gönüllü olmadı. Anlatılmak istenen insanın ne kadar zor ve önemli bir görevi üstlendiğidir. Bu görev her neyse bizim yaratılma sebebimizdir. Üstelik Rab kötü bir varlık olmamızı bile sineye çekmek zorunda kalmıştır. Bu işi sırf kendine ibadet etsinler [tooltip layout=”classic” text=”Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” effect=”1″](Zariyat 56)[/tooltip] diye yapmadığı çok açıktır. Bu mantığın doğru olmadığı yaşadığımız dünyadan bile görülebilir. Çünkü dünyada Rabbe ibadet eden çok fazla insan yok. Amaç ibadet olsaydı bu rakamın çok daha yüksek olması gerekmez miydi? Yoksa Allah başarısız mı oldu?
Aslında Allah meleklerine “ben sizin bilmediklerinizi bilirim” diyerek insanın var olma sebebinin gizli olduğunu söyler. Daha önce dağlara sunulup ta onların kabul etmediği “ibadet etmek” olamaz. Çünkü Allah’a ibadet etmek, ne zordur, nede bunun için kötü olmak zorunluluğu vardır. Ayrıca dağlar seve seve ibadeti kabul ederdi. İbadet etsin diye bir bozguncu yaratmak ne kadar mantıklı ki! Zaten melekler o işi gönüllü yapıyor. Ve insanın ibadet etmeyeceğini bildikleri için itiraz etmişler. (Aslında bu olaylar yaşanmış olaylar değildir. Bu ayetler bize bilgi vermek için senaryolaştırılmıştır.)
İşte insanın kabul ettiği bu zor görevin anahtarı ruhumuzdur. Ruhun aynı zamanda bilinç olduğunu yazmıştım. Ve enerjiden oluştuğunu söylemiştim. Zor olan şey aklın olmadığı bu enerjiye bilinç kazandırmaktır. Bu gerçekten çok zor olan bir iştir ve bir zorba yaratmaya değecek kadar önemli bir sebeptir.
İşin zorluğunu şöyle anlatmaya çalışayım. Yapılan iş, yerdeki bir taşı akıllandırmakla eşdeğerdir. Gerçekten ruhumuz ve taşın ana yapısı aynı şeydir. Taş henüz bilinçlenme sürecine girmemiş enerjiden oluşur. Ruh ise bilinçlenme sürecine girmiş ve az bir yol almış enerjiden oluşur. Taşı oluşturan enerjide, bir gün gelecek ve bilinçlenme sürecine girecektir. Çünkü tüm evren, kaynağın bilinçsiz enerjisinden oluşmuştur ve bilinçlenmek için bu sürece sokulmuştur. Bu işlemi sadece bizler yapmıyoruz. Bizim gibi sayısız yaşam alanları oluşturulmuştur.
[tooltip layout=”classic” text=”Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O gerçekten çok zalim ve çok cahildir.” effect=”1″]Ahzap 72[/tooltip] ayetinde emanetin teklif edildiği gökler, yer ve dağlar boşuna seçilmemiştir. Zamanı geldiğinde onların hepsi bilinçlenme sürecinde yerlerini alacaktır. Kuran’da bu olay sembolleştirilerek anlatılmaktadır.
İnsanın ruhundan ve bedeninden gelen içgüdülerle yaşadığını diğer yazılarımda anlatmıştım. Vicdan ve sevgi haricindeki tüm içgüdüler hayvansal yönümüzdür. Yani bedenden kaynaklanır. Eğer hayvansal içgüdülerimiz olmasaydı insanoğlu dünyada yaşamaya devam edemezdi. Annelik, üreme, ego gibi duygular dünyada devam edebilmemizin anahtarlarıdır. Ruhtan gelen vicdan ve sevgi ise dünyada yaşamamızın devamını sağlamak yönünden engelleyici etkileri vardır. Melekler sadece sevgiden oluştukları için bizleri kötü olarak görmeleri normaldir. Onlar herhangi bir şey için birinin incitilmesini kabul edemezler. Her türlü fedakârlığı herkes için seve seve yapmaya hazırdırlar. Fakat kötülük diye gösterdiğim bu hayvanca içgüdülerimizin hepsi kötü değildir. Ayrıca insan geliştikçe ruhsal içgüdüleri ön plana çıkar ve iyi insan olma yolunda ilerler.
Bu sistemin tercih edilmesinin çok önemli bir gerekçesi vardır. Kuran, pek çok ayette önemle vurguladığı gibi ([tooltip layout=”classic” text=”Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi helâk etmeyi murad ediyorsa, zaten öğüt vermemin size bir faydası olmaz. Rabbiniz O’dur ve nihayet O’na döndürüleceksiniz.” effect=”1″]Hûd 34[/tooltip], [tooltip layout=”classic” text=”İşte O, Allah’tır. O’ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O’nundur, hüküm O’nundur. Ve ancak O’na döndürüleceksiniz.” effect=”1″]Kasas 70[/tooltip], [tooltip layout=”classic” text=”Allah ile birlikte başka bir tanrıya tapıp yalvarma! O’ndan başka tanrı yoktur. O’nun zatından başka her şey helak olacaktır. Hüküm O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.” effect=”1″]Kasas 88[/tooltip], [tooltip layout=”classic” text=”‘Siz Allah’ı bırakıp sadece birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, size rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. O’na kulluk edin. Ancak O’na döndürüleceksiniz.'” effect=”1″]Ankebût 17[/tooltip], [tooltip layout=”classic” text=”O, dilediğine azab eder, dilediğine rahmet eder. Ancak O’na döndürüleceksiniz.” effect=”1″]Ankebût 21[/tooltip], [tooltip layout=”classic” text=”O halde her şeyin mülkü ve tasarrufu (hükümranlığı) elinde bulunan Allah’ın şanı ne yücedir. Siz de yalnız O’na döndürüleceksiniz.” effect=”1″]Yâsîn 83[/tooltip], [tooltip layout=”classic” text=”Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın şanı yücedir. Kıyâmet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O’na döndürüleceksiniz.” effect=”1″]Zuhruf 85[/tooltip]) “O’na döndürüleceksiniz” ayetinin gereği için bu durum kaçınılmazdır. Burada kastedilen “O”, Kaynaktır. O’na dönmenin yolu ise tekâmüldür.
Kuran’da tekâmül ve anlamını bu makalemden okuyabilirsiniz. Dünyada bedenlenen ruhlar tekâmül etmenin kıymetini ve önemini bilecek bilinç seviyesinde değildir. Onun için kendi istekleriyle tekâmül etmezler. İşte dünyada insana sunulan zorlu yaşam onun tekâmül etmesini sağlar. Zaten tekâmül bilincin yükselmesidir. Zorunlu tekâmül ise yeterli bilinç seviyesine kadar devam edecektir. Ondan sonrası için gönüllü tekâmül yapılacaktır. Bu tekâmül eşiği kıyamettir. Kıyametten sonra bilinçli tekâmüle devam edeceğiz. Ondan sonra Kaynakla bir olabileceğiz.
Kaynak tüm evren ya da gök katları dışındadır. Yani 11 boyutlu uzayda, zaman ve mekân dışındadır. Oysa YMT hem zaman hem de mekâna tabidir. Gerçi bizden farklı olarak çok boyutlu zaman içinde ama tek boyutlu mekânda yaşarlar ve zaman içinde serbestçe gezerler. Çok büyük güçleri vardır ama sınırsız değildir. Güçlerini, içinde yaşadıkları kanun ve kurallar kısıtlar. Gücünün büyüklüğü biz aciz insanlara öyle gözükür. İşte tüm sistemi planlayan Kaynak zamana tabi olmadığı için planlarını yaptığı anda karşılığı da aldı. Yani onun katında her şey olupbitti. Tüm evren anında tekâmül edip ona döndü. Onun için Kuran Kaynağı kastederek “O, ‘ol’ deyince olur” der.
Kuran, Kaynak ile YMT’ğu arasında ayrım yapmaz ama bu durum bir paradoks oluşturur. [tooltip layout=”classic” text=”Bir de senden acele azab istiyorlar. Elbette Allah sözünden caymaz. Bununla beraber Rabbinin katında birgün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir.” effect=”1″]Hac 47[/tooltip] ayetinden Rabbin katında zamanın –bizden farklı olsa da- geçtiğini anlıyoruz. Bu şöyle bir saçmalık oluşturur. Rab kendi yarattığı zaman içinde yaşamaktadır ve zamanın kısıtlamalarına maruz kalmaktadır. Nitekim âdemin yaratılmasında bu zamanın etkileri sebebiyle bir süreç yaşamak zorunda olduğunu anlamıştık. Bir gücün, kendi yarattığı zaman tarafından sınırlı olması söz konusu değildir. Oysa [tooltip layout=”classic” text=”Bir zamanlar Rabb’in meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti. (Melekler): ‘A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz’ dediler. (Rabb’in): ‘Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.’ dedi.” effect=”1″]Bakara 30’da[/tooltip] âdemin yaratılmasında bir zaman beklemek zorunda kalmıştır. Bu durum zamanı yaratanın Rab olmadığı anlamına gelir. Rab da bizim gibi Kaynağın koyduğu kanun ve kurallara tabidir. Onun avantajı sadece tekâmülde çok daha yukarda olmaktır. Bu durumu daha geniş bu makalemde işledim.
Bizler ve YMT zamana tabi olduğumuz için bu süreci yaşamaya devam ediyoruz. Bu iş İncepsion filmindeki gibi gerçekleşmektedir. Orada bir araç köprüden suya düşene kadar geçecek sürede, içinde uyuyan insanlar (atıyorum) 1 saat yaşayacaklar. Eğer rüya gören insan, rüya içinde rüya görürse bu zaman 4 saate çıkmaktadır. Sonuçta araba köprüden suya düşene kadar geçen birkaç saniyelik olayda rüya içinde olan insanın kolundaki saat, bir saat ilerlemiş olacak. Rüya içinde rüya görenin saati dört saat geçirmiş olacak. İşte tüm bu sistemi yaratan kaynak katında hiç zaman geçmezken öte dünyada 1 gün bizde ise 1000 yıl geçmektedir. Onun için ol deyince her şey olup bitmiş olur ama her şey kanun ve kurallar içinde olur. Bu düzende mucizevi oluşumlara yer yoktur.
Kuran 1400 yıl önce yazılmıştır. O zamandan beri insanlık gelişti. Kuran’ı yazdıran güç insanın gelişim sürecini iyi bilmektedir. Kuran sembolik dille yazılmıştır. Gelişmemiş insan soyut olayları değerlendiremez. Onları somuta indirgemek zorundadır. Onun için Kuran’ın 1400 yıl önce söylediği ile günümüzde söylediği çok başkadır. Ben çözebildiğim sembolleri bu sitede yazmaktayım. 1400 yıl önce soyut bir kelime olan “salat” kelimesini anlayamayan insana peygamber onu somutlaştırarak “namaz” şekline çevirmiştir. Böylece ritüel ibadet şekilleri doğmuştur. Aslında bu durum insanlığın varoluşundan beri süregelen bir durumdur. İnsanlar ancak somut bazı şeyler yaparak tanrının rızasını alacağına inanmışlardır. Oysa bu Tanrının değil insanların ihtiyacıdır. Yani insan yaptığı bazı şeylerle tanrıya karşı alacaklı pozisyonuna döneceğine, böylece ondan bazı şeyler isteme hakkına kavuşacağına inanmaktadır. Bana göre salat, “hakkıyla yaşamak” anlamındadır.
Kuran bu güne kadar insanlığa öğüt olamadı. Fakat [tooltip layout=”classic” text=”‘O Kur’ân, bütün âlemler için bir zikir, bir öğüttür. Herhalde onun haberini bir zaman sonra bileceksiniz.'” effect=”1″]Sad 87-88[/tooltip] ayetinde “bütün âlemler için bir zikir bir öğüt” olacağını söylemektedir. Bu sürecin kıyamete yakın gerçekleşeceğini tahmin ediyorum. Ve bunu sembolik yazılımının çözülmesi sayesinde olacağını düşünüyorum.
Mucize kavramına da değinmek istiyorum. Sistemin içinde mucize diye bir şey yoktur. Fakat neyin mucize olduğu konusu önemlidir. Örneğin Hıristiyanların Fatıma olayı gibi -üç çocuğa görünen melek gibi- olayları ya da mucizevi iyileşmeleri mucize olarak görüyorsak, bana göre o olaylara sistem cevaz veriyor ve mucize değillerdir.
Olayı şöyle anlatmaya çalışayım. Eğer bir gurup yağmur duasına çıkar ve o gün yağmur yağarsa o bir mucize değildir. Çünkü içinde yaşadığımız sistem bu tür şeylere cevaz verir. İçinde yaşadığımız evren düşünceden etkilenir. Çok fazla etkilenmese de bir miktar etkilenir. Bu etki sizin ne kadar çok istemenizle, ya da ne kadar çok kişi ile istemenizle paraleldir. Fakat sistem yine de bulut yokken yağmur yağdırmaz. Evrenin şartları değişir, rüzgârlar bulutları yönlendirir ve istenen yere yağmur yağar. Bunu YMT gerçekleştirmez. Bu tamamen düşüncelerin gerçekleştirdiği bir şeydir. İşte bunu bilen kutsal mekânlar dua sistemini dinlere koymuşlardır. İstisnasız tüm dinlerde dua mekanizması vardır. Tanrıya dua edilir ama duanızı ya da bedduanızı Tanrı duyarak cevap vermez. Sistem sizin isteme oranınıza göre duanızı gerçekleştirir. Bu konuyu ilk kitabımda “üstbilinçaltı” başlığı altında inceledim. İsteyen blokta yayınladığım kitabımdan okuyabilir.
Bana göre ibadetler bile sırf bu sistemi insanlar kullanabilsin diye oluşturulmuştur. Hiç kimse durup dururken dua etmez ama namaz kılan hemen herkes, dua eder. İnsanın görevini yerine getirip kendini dua edebilmek hakkına sahip görebilmesi için ibadet etmesi gerekir. Başka türlü bu sistem devreye girmiyor. Bizler ibadetleri şekilciliğe döktüğümüz için bu sistemi de pek çalıştıramıyoruz. Fakat yine de bir miktar çalıştığı kesindir. Sistemin çalışmasını engelleyen en büyük şey ne söylendiğinin anlaşılmamasıdır. Oysa kişi söylediğini zihninde imajine etmelidir. En büyük etki o zaman oluşacaktır. Yatırlardan ya da Muskalardan fayda görenler bu sistemi çalıştırabilenlerdir. Yani yatır ya da Muska kimseye fayda etmez, düşünceler eder. Fakat yanlış anlaşılmasın başkasının haberi olmazsa bile siz ona dua ederseniz o fayda görebilir. Amerika’da yapılan bir araştırmada dua edilen hastaların, diğerlerine göre daha çabuk iyileştiği gözlendi. Üstelik hasta, kendine dua edildiğini bilmediği halde… Yani düşünceler evrenin şartlarını değiştirir. İyi ya da kötü yönde… Sadece düşünecek beyin gerekir.
Seyfullah DEMİR
yaklaşık 5 yıl önce
ymt açılımı nedir acaba?
yaklaşık 5 yıl önce
Yüksek Melekler Topluluğu
yaklaşık 6 yıl önce
Merhabalar Seyfullah Bey,
Fırsat buldukça yazılarınızı okuyorum ve çok beğeniyorum. Benim spiritüel yolculuğum başladığımdan beri bende kendi çapımda araştırmalar yapıyorum ve En çok iç sesimi dinlemeye özen gösteriyorum. Önceye kıyaslayacak olursak Kuranı Kerimi çok daha iyi anlayarak okuyabiliyorum. Bütün bu yazdıklarınız ve araştırmalarınız eminimki baya zaman almıştır. Ellerinize sağlık !!
En’am Süresinin 38. Ayetin deki ayrıntıyı gözden kaçırdım. O ayetteki detay ruhun bilinçlenmesi açıklamasında çok önemli bir ayrıntı ve aynı zamanda gözden kaçabilecek kadar küçük fakat mesaj çok net duruyor.
Benim kafamı karıştıran tek şey var. Kendi yaşadıklarımdan bir örnek vermek istiyorum.
Benim EGO’nun ölümü, uyanış veya yeniden doğuş anında; Önce medya aracılığı ile toplumsal savaşları, mutsuzluklar,haksızlıklAr,yemeklerin ve sebzelerin gmo ile zehirlenmesi,hayvanlara yapılan eziyetler, topraksız güneşsiz gibi yerlerde hapis edilerek beslenmesi be sonra öldürülmesi, dünya bankalarının hileleri, çocuklara istekleri dışı sünnet edilmesi,özellikle vücudun ve o derinin anatomisi, işlevi bilinmeden erkek çocuklarımızın en yararlı, vücutlarına (bir darbe)ait bir parçalarının kendilerine sorulmadan alınıp Kesilmesi!!! İnsanlar o alınan cildin görevini bilseler araştırsalar..
119 Nisa Suresi/ ” Yemin olsun, onları saptıracağım, onları kuruntulara/hurafelere/anlamını bilmeden okumaya mutlaka iteceğim. Onlara mutlaka emir vereceğim de davarların kulaklarını yaracaklar; onlara muhakkak emredeceğim de Allah’ın yaratışıni/ yarattıklarını değiştirecekler.” Kim Allah’ın berisinden şeytanı Veli edinirse açık bir hüsrana kesinlikle yuvarlanmış olacaktır.
Ağaçların ve sebzelerin kimyasal ilaçlanmalarından dolayı çiçeklerden polemi alsn arıların hastalanması ve arı neslinin azalışı.. İnsanların kafes gibi apartman dairelerinde, iş yerlerinde topraklanmadan zaman geçirmesi, küçük çocukların yeterince dışarıda oyun oynamamasından dolayı okulda ve evde sürekli aktif olması ve bunun nedenlerinin yeterince araştırılmadan çocuklara ilaç verilmesi…
Benim farkında olmadığım bir yönlendirme şekliyle bu sayfalarda tek tek gezdirildim…
Sonuç olarak bütün bu gerçeklerle yüzleştikten sonra içsel çöküş başladı.. Bana göre Hayattayken öldüm!
Dibe çökmüş bir şekilde Allahım bu dünyada bütün bu kötülükler bu olanlar neden? Diye sorduktan sonra zaten olanlar oldu…
Bana telapatik olarak şöyle bir mesaj gelmişti.
Allah bir Işık(Nur) Biz bu Işığın (Nurun) bir parçasıyız!
Allah (iç sesin) yapma dedi! Sen dinlemedin!Seçme özgürlüğün var!!!
Nerdeyse bu mesajlardan bir kaç dakika sonra EGO’m bana göre aklımız bir nevi şeytan! Beni tekrar hayata bağlamak için yada olanları normalmiş gibi göstermek için ” yaşadıklarını öğrenmen için bu yaşadıkların şarttı diye yorumladı!!
Kurandaki Enam 43’ün düşüncemi onayladığını düşünüyorum. ” Hiç olmasa kendilerine baskılarımız geldiği zaman olsun, yalvarmalı değillermiydi?
Fakat kalpleri katılaştı ve şeytan(akıl,ego) yaptiklarini kendilerine guzel gösterdi.
Bu konudaki düşüncelerinizi yazılarınızdan dolayı bir nevi ne olacağını tahmin edebiliyorum.
Fakat Tekamül için dünyadaki bütün olumsuzluklar şartmı? Bizler Tanrıya kaynağa yaklaştıkça biz farkında olmadan bir şekilde aklımızın oyununamı geliyoruz?
Ego’ nun görevi bizi her ne şekilde olursa olsun doğru yada yanlış yöntemlerle bir şekilde hayatta tutmak değilmi?
yaklaşık 6 yıl önce
Merhaba Tijen kardeşim,
Her insanın uyanma şekli farklıdır. Bir bilgi birine açılımlar yaparken başkası için anlamsızdır. Senin yolunda sana özeldir. Ben sizi anlıyorum ama başkaları için pek anlamlı olmaz. Yani senin yaşadıkların sadece senin için çizilmiş bir yol ve yaşanam gereken bir yoldur.
Biz şu anda, yani dünya hayatında kötülüğü deneyimliyoruz. Fakat gördüğün gibi kötülüğüm deneyimlememize rağmen yine de insanlar için dünya hayatı güzel bir hayattır. Kimse ölmeye yanaşmıyor. Yani kötülüğü bile makul görebileceğimiz şekilde organize edildik. Elbette tekamül arttıkça kötülükleri görüp, karşı durmaya başladık. Aslında dünyada kötülük artmıyor. Aksine azalıyor ama insanların görüp karşı çıkması ve iletişimin fazla olması gündemde durmalarını sağlıyor.
yaklaşık 7 yıl önce
Merhaba Seyfullah Bey
Bilinçlenme süreci benim de üzerinde kafa yorduğum bir konu, insanin yaratilis suresince bu süreçten geçtiği aşikar, fakat bilinc dedigimiz sey yalnizca evrimsel surec sonucunda olusabilecek belli bir biyolojik altyapi, yani gelismis bir beyin gerektirmez mi? Dag ve tas tanim geregi cansiz varliklardir ve biyolojik yapilari olamaz. O halde dagin tasin bilinclenme ihtimalinin olmasiyla ne kasdediyorsunuz?
yaklaşık 7 yıl önce
Merhaba Kerem Bey
Biyolojik olsun olmasın tüm şeyler enerjidir. Bilinç geliştiren şeyde enerjidir. Yani şimdi dağ yada taş olan enerji zamanı geldiğinde tekamül sürecine sokulacaktır…
yaklaşık 8 yıl önce
Onun nakş-ı hayâlinden
Cihân bir zerre olmuştur
Nazar etsen o zerreden
Görünmez lâkin illâ hû
HACI BAYRAM VELİ
yaklaşık 8 yıl önce
Selamlar,
Yazılarınızı dikkatle okumaya ve anlamaya çalışıyorum. Bu yazınızda rabbin insanı yaratma sürecinden ve bunu yapmadan önce de melekler ile olan istişaresinden bahsetmişsiniz. Daha önceki yazılarınızda da meleklerin tekamül etmiş ruhlar olduğunu savunuyordunuz.
Şimdi anlaysmadığım melekler insan olarak bedenlenmeden başka bir yolla mı tekamül ettiler?
Ayrıca melekler daha insanın yaratılmamış olmasına rağmen yeryüzünde bozgunculuk yaratacaklarını nereden biliyorlardı?
yaklaşık 8 yıl önce
Ahmet Bey,
Melekler bizden önce dünyada yaşamış insanlardan oluşmuştur. Kuran meleklerin ikram olunmuş (tekamül etmiş) kul olduğunu açıkça söyler. Ayrıca Kuran’ı bir tarih kitabı olarak düşünmemelisin. Orada yazanlar sembolik dille bilgilerin insanlara aktarım şeklidir. Yani melekler elbette insanın bozguncu olacağını bilirler (çünkü kendileri de aynı süreci yaşadı) ama bunu gerçekleşmiş bir diyalog olarak almamalısın. Bu Kuran’ın bize bilgi aktarma yöntemidir. Kullandığı dildir.
yaklaşık 8 yıl önce
https://www.youtube.com/watch?v=3iDK-PamTzo adresinde konuya açıklık getiren Bayraktar Bayraklı hocanın açıklamaları var. isterseniz izleyin.
yaklaşık 8 yıl önce
Bayraklı hoca olaya güzel girmiş ama epey eksik kalmış. Gerçi Halife öncekinin yerine gelen demektir. Onun için zaten başka delil aramaya gerek yoktu.
Olayı tam anlayabilmek için meleklerin ne olduğuna bakmamız gerek. Bu konuda Enbiyâ / 26 Böyle iken dediler ki: “Rahmân çocuk edindi.” Allah bundan münezzehtir. Doğrusu melekler (Allah’ın çocukları değil.) ikram olunmuş kullardır. diyerek bir zaman önce insan olduklarını anlatmaktadır.
Bazı alimler bu ayette söylenen Kulların insanı kastetmediğini söyler. Fakat bu doğru değildir. Çünkü ayette kullar olarak kullanılan kelime Kuran’da birde Araf 194 ayetinde kullanılmaktadır. Orada “Allah’ı bırakıp taptıklarınız da tıpkı sizin gibi kullardır.” diyerek tamamen insanlardan bahsettiğini söylemektedir. Üstelik bu ayette bahsettiği kullar münafıklardır. Kuran’da iki yerde geçen bu عِبَادٌ kelimesinin google çevirisindeki kelime anlamı Ayçiçeğidir. Fakat biz Araf 194 ayeti sayesinde bu kelimenin anlamının İNSAN olduğunu anlıyoruz. Üstelik bu insan seçilmiş yada özel insan değil. Sıradan insan…
Buradan anlıyoruz ki! İNSAN -münafık da olsa- zamanı geldiğinde tekamül ederek (ikram olunarak) melek olacaktır…
yaklaşık 8 yıl önce
Seyfullah Bey,
Cevabınız için teşekkür ederim, öncelikle ben bu diyoloğun bize çok çarpıcı bilgiler verdiğini o yüzden de gerçekleşmemiş sadece kurgu olabilecek bir diyalog olmadığını düşünüyorum, bu diyalog bize tekamülün olduğunu ve bu çaba için insana ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor.
Ama çözemediğim bu diyaloğun tarafları kimler? Bu sorunun cevabını sizin yazdıklarınızı yoğurarak bulamıyorum. Bu alem ve öteki alem içerisindeki hiyerarşik sıralama, tekamül sürecinin gidişatındaki zaman süreci, birçok kavram kargaşasına yol açıyor benim zihnimde.
Sizin hiyerarşik sıralamanız benim anladığım kadarıyla kaynak / ymt (veya arşı taşıyanlar) / Allah (yazılımın adı) şeklinde gidiyor. (Ki aslında hepsi aynı şeyin tezahürleri)
Bu hiyerarşik düzende hangi gruplar arasında bu diyoloğu yapabilir?
yaklaşık 8 yıl önce
Ahmet Bey,
Dünyasal anlamda bir hiyerarşik düzen yoktur. Kaynak planları daha doğrusu yazılımı yaptı. İçindeki her şey o yazılımın gereğini yerine getiriyor. Her şey YMT, melekler, cin, insan yada yazılım hepsi kendi programına uyar. Yazılım, insan yada cinler kayıtsız şartsız programa uyar ama YMT yada melekler daha serbesttir. Onların durumu kısmen gönüllülük rızasına bağlıdır. Fakat biraz zorunlu gönüllülük gibi. Şu örnek daha iyi anlaşılmasını sağlar. Bir insan yemek yemeyerek ölümüne sebep olabilir ama bu durum onun tabiyetine terstir. İşte meleklerde isteseler tekamül etmezler ama bu onların tabiyetine terstir. Onlar tekamül etmek için can atarlar…
Onun için hiyerarşik sıralama yoktur ama vakıf olunan bilgi seviyesine göre hareket edilir. İnsan ve cinler gerçek bilgiye vakıf olmadıkları için onların hayatları planlanır. Gerçi verdikleri kararlarda özgürdürler ama başlarına gelecek olaylar onlara sorulmadan dizayn edilir. Onlar için en iyi hayat planlanır. Bu işi de melekler yada ymt yapar. Onlarda bu işi kendi tekamülleri için yapar. Çünkü pozitif tekamülün en önemli ayağı başkasına hizmet iledir. İşte başkalarına hizmet ederek kendi tekamüllerini sağlarlar.
İlle bir sıralama yapmak gerekirse bu bilincin artış yönünde olur. En yüksek bilinç en üstte olur. Fakat bu yönetme ergi şeklinde değil hizmet ergi şeklinde düşünülmelidir. Yani bir emir komuta durumu yoktur.
Ayrıca melek ve yukarısı için bir diyalog yoktur. Herkes ana programa bağlıdır. Herkes o ortak bilinçten bilgiyi alır ve kendi deneyimlerini de oraya yükler.
(Bahsettiğin diyalog ile neyi kastettiğini anlamadım. Kuran’daki diyalogtan bahsediyorsan onun gerçekleşmiş bir olay olmadığını yazdım…)
yaklaşık 7 yıl önce
Seyfullah bey, melekler daha önce dünyada yaşamış iseler, Adem tekrar yaratılana kadar dünyada yaşama aramı verilmişti ? Tün insanlar tekamül e ulaşıp melek mi olmuşlardı? Bu yüzden mi tanrı meleklere tekrardan insan yaratacağını söyledi? Burada bir çelişki var sanırım. cevap verirseniz sevinirim.
yaklaşık 7 yıl önce
Levent bey,
Bu gün dünyada bizler yaşıyoruz. Kıyametten sonra melek statüsüne geçeceğiz. Kıyametten sonra başkaları dünyada halife olacak. Geleceğin halifeleri şimdi hayvan bedenlerinde eğitim görüyorlar. Bunu;
En’âm / 38 Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır, sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar. ayetinden anlıyorum.
Ayette bahsedilen yürüyen ve uçan hayvan olarak memeli ve kuşları anlıyorum. Eğer dikkat ederseniz pek çok hayvanın rüya gördüğünü bilirsiniz. Rüya ruhun bir getirisidir. Yani Ayette bahsettiği “sizin gibi ümmet” ve “Rableri huzurunda toplanma” işini yapabilmek için ruh taşımaları gerekir. Bizden sonra o ruhlar insan bedenlerine sokularak dünyaya halife yapılacaklar. Onlarda bizim gibi bozguncu ve kan dökücü olacaklar…
yaklaşık 8 yıl önce
Burada yaratılışla ilgili evrimsel bir sürecin olduğunu ifade ediyordunuz .. Uzun süre üzerinde düşündüğüm bi sistem ancak eksık kalan parçalar mevcut . araf süresi ne göre baktığımız zaman orta yaratılmış bir prototipten bahsedılıyor yani adem ve havva ve secde bekleniyor burada secde bu yeni varlığın Kabulü…dolayısıyla evrımsel surecın muhal olduğu acıktır..
yaklaşık 8 yıl önce
Farklı bir bakış ama… Rab kavramı konusunda yanıldığızı
Düşünüyorum..çünkü rab ve Allah aynı şey degıldır.. Kuran sıradan bir ifadeler örgüsü kullanmaz rab la ifade edilen.. Aşkın varlık olan Allahı ifade etmz kaldıkı melek veya iblis ile karşılıklı konuşup hatta iblis ile münakaşaya giren bir Yaratıcı pek te olası görünmüyor…
yaklaşık 9 yıl önce
Kuranda RAB dige ifade edilen aslinda kafatasimizin icinde tasidigimiz BEYNiMiZ dir.. Tabi gözümüzün algiladadigi et parcasi degil atom alti boyutundaki kuantum potansiyel dir..
yaklaşık 9 yıl önce
Yazilarinizi okudum. Çoğunu begendim. Eksik kalan seyler oldugunu düşündüm. Beni arastirmaya sevk etti. Oncelikle Rab’in da zamana tabi oldugunu soylemeniz ihlas suresi ile celismekte. Halbuki kur’an dan ayetlerle aciklamissiniz cogu konuyu. Fatiha’ nin besmele nin Ayet-el kürsi’nin anlamindan hareketle de bazi bilgiler aciklayabilirsiniz. Merakla bekleyecegim. Birbaska yazinizda dinin emirlerinin cok basite indirgendigini düşündüm arastirdigimda daha derin manalar buldum.