Neden dünya denilen bu gezegendesin? Merak ediyorsan oku…
Âdem’in cennetten kovuluş sembolizmi
İnsanın, bir ruh ve bir bedenden yaratıldığını söylemekteyim. Bu yapıyı en güzel şekilde, Kuran anlatır. Hatta diyebilirim ki, bu yapıyı bu kadar güzel anlatabilen, başka bir kaynak yoktur. Evet, bilim bedensel yönü çok daha muazzam anlatabilirken, ruhu yok sayar. Oysa Kuran, her iki yönü sembolik bir dille, muazzam bir şekilde tarifler. Yalnız, mevcut inançta, benim söylediğim anlatım yoktur. Onun için tefsirlere bakarak, beni test edemezsiniz.
Kuran’ın büyük bölümü sembol diliyle yazılmıştır. Benim çözebildiğim en önemli sembollerden, âdem ve şeytan sembollerini inceleyelim. Mevcut inanç Kuran'ın, tarih kitabı gibi bir şey olduğunu düşünür. Meselâ, Âdemin yaratılması olayını: “Allah, bir tarihler cennet denen bir yerde bir miktar çamuru alarak, bir insan yarattı ve insanlık onun sayesinde var oldu” diye düşünür. Biz ayetlerdeki sembolü düşünerek bu hikâyeye yeni bir bakış açısı getireceğiz.
[stextbox id="warning"]
Hicr 28-29 Ey Peygamber! Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla: "Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağım."
Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın."[/stextbox]
Adem, topraktan yani minerallerden oluşturulup, içine ruh üflenerek, kompoze olarak oluşturulmuştur. Ayetlere dikkat edilirse, ruh üflenmeden önce, beden yaratılmıştır. Âdem’in, Âdem olabilmesi için bedene ruhun üflenmesi şarttır. Yani sadece bedenden oluşan şeye, Âdem denmez. Bu yaratma işlemi için, ne kadar zaman geçtiğini ise: İnsan 1, Gerçek şu ki, insanın üzerinden, yaratılış amacına uygun hale gelene kadar, zaman olarak çok çok uzun bir süre gelip geçti” ayetinden anlayabiliyoruz. İnsan oluşumundan önce çok uzun müddet geçmiştir. Bunun sebebi ruh üflenebilecek bir varlığın oluşumu için, beklenmesi gerektiğindendir. Bugün insanın yapısına bakarak anlayabiliyoruz ki! insanı, insan yapan beyindeki serebral kortekstir. Beynin gelişim safhasını takip ettiğimizde, en dipte beyin sakı var. Buradan yürek atışı, soluma gibi temel biyolojik fonksiyonlar yönetilir. Onun üzerinde daha sonra gelişmiş olan bölge var. Burada sürüngen davranışları diyebileceğimiz davranışlar yer alır: saldırganlık, bölge sahiplenişi, sosyal hiyerarşi gibi. Onun da üzerinde memeli davranışları taşıyan limbik sistem var. Burada karmaşık duygular, yavrulara duyulan sevgi ve onları koruma içgüdüsü vardır. Nihayet en üstte “serebral korteks” bulunur. Burası en gelişmiş işlevleri üstlenmiştir. Analiz yeteneği, hayal gücü, matematik ve müziğin yaratıldığı yer burasıdır. Görüldüğü gibi insanın, insan olabilmesi için, beynin gelişimini tamamlaması gerekmektedir. Yani, İnsan 1 ayetinde bahsettiği, "çok çok uzun bir süre" bu zamanı anlatır.
Kısacası Âdem, inanılanın tersine, evrim sürecini beklemek zorundaydı. Geliştirilen primatın serebral korteksi yeterli gelişme seviyesine ulaştığında, ona ruh üflenebilmiştir. Üflenme olayıyla ruhun beyne bağlanabilmesini anlamalıyız. Ancak o zaman insan, insan fıtratına sahip olabilmiştir. Artık olayları değerlendirme ve yorumlama yetisine kavuşmuştur. Zira, insan ancak, bu yetiler sayesinde tekâmül edebilecektir. Birileri; İslam inancındaki “O, ol deyince oldurur, inancına ne oldu", diye itiraz edecektir. Aslında o başka bir makale konusudur. O konuyu "zamanın yapısı" adlı makaleden takip edebilirsiniz.
Hikâyenin devamını Araf süresinden takip edelim.
[stextbox id="warning"]
Araf 10-11 Sizi yeryüzünde yaşatıyor ve orada ihtiyacınız olan her şeyi de yaratıyoruz, buna rağmen siz, bunun karşılığını dosdoğru vermiyorsunuz.
Sizi kesinlikle Biz yarattık, sonra sizi yaratılış amacınıza uygun olarak şekle sokup düzenledik ve sonra meleklere: "Âdem’e itaat edin" dedik. İblis’in dışında hepsi itaat ettiler. O, itaat edenlerden olmadı.[/stextbox]
Ayetler insanın, dünyada yaşayabilmesi için, gerekli donanıma sahip olarak yaratıldığını anlatıyor. Yani aslında, cennet için yaratılması gereken varlık, öncelikle Yeryüzü için, yaratılmış gibi bir anlatım var. Sanki cennetten kovulacağı önceden bilinir gibidir...
Bu anlatımda itiraz edilecek, önemli bir husus var. Şeytan kim oluyor da Allah’ın içine kendi ruhundan üflediği bir varlığı, küçük görüyor. Burada bir mantık hatası yok mu? Âdem'in bedenine değil ama, içine üflenen şeye, saygı duyması gerekmez miydi? Bir melek olmasına rağmen, şeytan kendini Allah’tan üstün mü görüyor? Bu tür itirazları daha sonra tekrar dile getireceğiz.
İnsanın kompoze yapısından bahsettik. Bu yapıda ruh asıl, beden ise ruhun bağlanabildiği bir program parçacığıdır. Her iki yapının kendi içgüdüleri vardır. Ruh, sevgi ve vicdan güdülerine sahipken, geri kalan tüm güdüler bedenin yapısından gelir. Yani aslında beden oluşturulurken içine ego, üreme, annelik, kıskançlık, sahiplenme vb güdüler yerleştirilmiştir. Bu güdüler hayvanlarda da vardır. Sürüngenler memeli beyin bölümüne sahip olmadığı için, onların güdüleri daha sınırlıdır. Bir sürüngenin hayatta kalabilmesi için, gereken tüm donanımı vardır.
Memeli beyni çok daha kompleks olduğu için, güdüleri çok daha fazladır. Onun için daha komplike bir canlıdır. Sürüngen beynine sahip olduğu için, tüm sürüngen güdülerine sahip olması yanında, memeli güdülerine de sahiptir. Onun için annelik güdüsü vardır ve yavrularına bakar. Bu sayede yavru eğitilebilir. Yani memeli beyniyle öğrenme devreye girmiştir.
Kuran, ruhtan gelen güdülerin haricindeki güdülerin tümüne, şeytan ya da iblis der. Yani, sürüngen ve Memeli beyninin sahip olduğu güdülerin tümü, şeytan sembolizmi kapsamındadır.
Şeytan, diye adlandırdığım bu güdülerin amacı; zor şartlar içine bırakılan canlının, hayatta kalıp varlığını devam ettirebilmesidir. Zira, ruh ancak bu zor şartlarda gelişme gösterebilmektedir. Yani, ruhun gelişme gösterebilmesi, canlının şeytanıyla beraber dünyada yaşamasına bağlıdır. Şeytan onun o zor şartlar içinde hayatta kalıp, çoğalmasını sağlar. Çoğalmak ise, ruhun deneyimden deneyime geçebilmesi için gereken mekanizmadır. Çünkü, yeterli deneyimi aldığı zaman, yeni bir deneyime geçmesi gerekir ki, bunu ancak ölerek yapabilir. Ölüp, başka bir beden ve ortamda tekrar deneyime sokulur ve böylece sürekli gelişir.
Ruhun gelişmesine tekâmül diyoruz. Tekâmül konusunu Ruhun gelişimi adlı videodan izleyebilirsiniz.
Biz, hikâyemizi Kuran’dan takip etmeye devam edelim.
[stextbox id="warning"]
Hicr 30'dan 33'e Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.
Yalnız İblis hariç. O secde edenlerle beraber olmaktan çekinmişti.
Allah buyurdu ki: "Ey İblis! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber olmuyorsun?"
İblis şöyle dedi: "Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim."[/stextbox]
Ayetlerdeki iblis ile, insanın ego gibi hayvani duyularının kastedildiğini söylemiştik. Ayetlerde oluşturulan senaryoda iblisin isyanı, onun cennetten kovulmasını gerekli yapmıştır. Buradaki anlatım aslında zaten pozitif tekâmül edemeyecek olan insana, iblislik özellikleri verilerek dünya ortamına gönderilmesidir ki, aynı şeyi Âdem’in de meyveyi yemesi olayında görüyoruz. Aslında bu iki olay, tek olaydır. Yani Âdem’e iblis elbisesi giydirilerek dünyaya gönderilmiştir. Tek olay, iki ayrı senaryo ile süslenerek anlatılmaktadır. Yalnız iblisin ateşten ya da enerjiden oluştuğu bir tezat gibidir. Aslında iblis dediğimiz etkiler insanda olan elektrik akımıdır. Yani güdülerimizi oluşturan şeyler bir program parçasıdır ve programın çalışabilmesi için, elektrik akımı gereklidir. Aslında materyallerden yapılan beden de, bir program parçasıdır ama bizler madde bedeni görüyor olmamıza rağmen, iblisi göremeyiz. O bizim benliğimizin yapısı içindeki güdülerimizdir.
Araf 10 ve 11'de bahsettiği dünya yaşamına uygun yapı, içinde bulunduğunuz bedeniniz ve dünya ortamıdır. Bu iki yapı birbirine uyumludur. Örneğin; gözleriniz bir nesneden yansıyan ışığı alır, onu elektrik akımlarına çevirir ve beyniniz o elektrik akımlarını yorumlayarak anlamlandırır. Elbette beyninizin o ışınlara anlamlandırabilmesi için, o şeyler hakkında bir hafızası olmalıdır. Yani beyninizin önemli özelliklerinden biri olan, kıyas yapma özelliği sayesinde, yorum yapabilirsiniz. Daha önce bir masa görmüşseniz, masadan yansıyan ışınları, beyniniz tanır ve onun masa olduğuna hükmeder. Onun için çocukluktaki öğrenme çok önemlidir. Beyninizin anlam oluşturabilmesi, o bilgiler sayesinde olur. İşte memeli beyniyle devreye alınan bu öğrenme süreci, insan beyniyle tavan yapar.
Başka bir örnek ise, dokunma duyusudur. Bir sandalyeye oturduğunuzda, aslında sizin atomlarınızla sandalyenin atomları birbirine değmez. Çünkü kısa mesafede atomlar birbirini iter. Ve bu itiş o kadar güçlüdür ki ancak büyük yıldızların kendi içine çöküşlerinde bu kuvvet aşılabilir. Siz sandalyeye oturduğunuzu düşünürsünüz. Ve onu katı sanırsınız. Oysa bildiğimiz atom yapısı bir dalgadan ibarettir. Fakat bu itme kuvveti, iki dalganın birbirine karışmasını engellediği için, katı gibi algılanır. Böylece Araf 11 de "sizi yaratılış amacınıza uygun olarak şekle sokup düzenledik" derken neyi anlattığını anlamış oluruz. Bu süreçlerin de şıp diye olmadığını biliyoruz.
[stextbox id="warning"]
Hicr 36 - 37 İblis: "Rabbim! Öyle ise insanların ayağa kaldırılacakları güne kadar bana mühlet ver" dedi.
Allah buyurdu ki: "Sen mühlet verilenlerdensin."
[/stextbox]
İnsanın negatif tekâmüle maruz kalacağı süre kıyamete kadar olan süredir. Onun için şeytana, kıyamete kadar izin verilmiştir. Kıyametten sonra sistem değişeceği için iblis elbisesine gerek kalmayacaktır. Yani, negatif tekâmülün süresi kıyamette son bulacaktır. Aslında her öldüğümüzde, iblis elbisesini bırakıp gideriz. Fakat yeniden doğduğumuzda, tekrar giyeriz. İnsan için bu süreç, kıyamete kadar devam eder.
Yanlış anlaşılmasın, Negatif tekâmül derken kastım, kendimize hizmet ile tekâmül etmektir. Pozitif tekâmülde başkalarına hizmet edilir.
[stextbox id="warning"]
Hicr 39: İblis şöyle dedi: "Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!"[/stextbox]
Bizler o kadar yetersiz bilinç seviyesindeyiz ki, başkalarına hizmeti zül görürüz. Onun için bize, seviyemize uygun olan, kendimize hizmet ile tekâmül uygun görülmüştür. Bu sebeple, merkeze kendimizi koyar ve ona göre yaşarız. İşte dünyanın kötü olmasının ana sebebi budur. İçimizdeki bu iblis elbisesi sayesinde dünyada yaşamayı başaracak olmamıza rağmen, her şeyi kendi çıkarımıza göre düşüneceğimiz için, kötülük kol gezer olacaktır. Tıpkı bu gün dünyada olduğu gibi... Görüldüğü gibi şeytan bizi yoldan çıkarıp günaha gark etmiştir.
Şimdi Âdemin cennetten kovuluş hikâyesine bakalım.
[stextbox id="warning"] Araf 19 dan 21'e Ve ey Adem, zevcenle birlikte cennete yerleşin, dilediğiniz yerden yiyin şu ağaca yaklaşıp da zalimlerden olmayın!” dedi.
Derken şeytan, kendilerine örtülmüş olan ayıp yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi ve: “Rabbiniz size bu ağacı yalnızca birer melek olmamanız yahut ölümsüzlüğe kavuşmamanız için yasak etti.” dedi.
Ve onlara: “Elbette ben size öğüt verenlerdenim.” diye de yemin etti.
[/stextbox]
Daha öncede söylediğimiz gibi, şeytan ya da iblis; Âdem’in hayvansal dürtüleridir. Güdülerinden en güçlülerinden biri egosudur. Ego insana her şeyi yaptırma potansiyeli taşır. İnsanın, egosuna karşı koyması pek mümkün değildir. Onun için insan, dünya hayatına gönderilme senaryosu gereği cennetten kovulmuştur. Kısacası insan, hayvani yönünün farkına varmıştır. Giydiğimiz iblis elbisesi her zaman, kişinin çıkarına karar vermeye çalışır. Karşı tarafın lehine karar veren şey, ruhsal güdülerimizdir ve bu ikisi sürekli çatışır. Aslında karşı tarafın lehine değerlendirmeyi vicdan muhasebesi olarak görmemize rağmen, bunu oluşturan şey koşulsuz sevgidir. İnsan geliştikçe melek yönü, şeytan yönüne üstün gelmeye başlar. Bu üstünlüğün oranına göre iyi insan olur.
Bu hikâyelerdeki mantık hatalarına da değinmek gerekir. Zira, sembolik anlatımın değeri daha iyi ortaya çıkacaktır. Birinci olarak şeytan, henüz âdem yaratılmadan önce itiraz ediyor. Olay daha proje aşamasındayken itirazda bulunuyor. Henüz ne Havva yaratılmış, ne de dünyaya gönderilmişler. Henüz, çocukları olacağı bile, belli değildir. Olay, “bir beşer yaratacağım, içine ruhumdan üflediğimde” sözüyle başlıyor ve şeytan hemen itiraz ediyor. Yani, şeytan kovulduğunda ortada ne Havva ne de çocukları vardır. Fakat ne hikmetse şeytan, tüm senaryoyu daha olmadan biliyor gibi, âdemin çocuklarını kastederek “hepsini mutlaka azdıracağım” diyebilmektedir. Bu durum senaryonun mantıksızlığını gösterir. Bu durumu açıklama için, ya zamansız bir ortamdan ya da şeytanın geleceği görebilme yeteneğinden bahsetmek gerekir. Her ikisi de hatalıdır. O mekânlarda; Hac 47 ayetinde söylediği gibi, “Rabbinin katında bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir” diyerek zamanın var olduğunu görebiliyoruz. Geleceği görme işi ise, hiç olamaz. Çünkü, şeytan geleceği görebilseydi, bir secde yüzünden, tüm geleceğini yakar mıydı? Yani, cezalandırılacağını bilmesi gerekirdi.
Aslında “cennette yasağın ne işi vardı?”, “kovulan şeytan, cennete nasıl girebilir?” ve en önemlisi “Allah’a sezdirmeden, şeytan bu işleri nasıl yapar?” gibi soruları sormadım bile. Tüm bu senaryo hatalarının sebebi, bu olayın yaşanmış bir vaka olmadığını anlatmak içindir. Bu olay tarihsel olarak yaşansaydı, bu şekilde yaşanamazdı. Bu senaryoyu yaşanmış vaka diye düşünmek, şeytanın Allah’a sezdirmeden cennete girebildiği ve karı kocayı kandırdığı anlamı taşır. Bu durumda Allah kandırılabilir ve her olayı göremeyen bir varlık haline gelir. Dediğim gibi, bu senaryo sadece bize bilgi vermek amaçlıdır.
Yapılmaya çalışılan şey, insan denen varlığın, tekâmül ederek bir üst level’a geçmesini sağlamaktır. İnsandaki iblis yapısı, kendini merkeze koyarak bir yaşam tasarlaması demektir. Bunun sebebi de tekâmülün kendine hizmet ile olmasıdır. Bunu sağlayacak olan iblis sayesinde, dünyada her türlü kötülük, kan, vahşet olacaktır. İnsanlar kendi çıkarları için başkalarına her türlü eziyeti yapacaktır. Yani iblis, tüm gücüyle çalışacaktır. Bakara 30 ayetinde meleklerin “Aa!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın…” diye itiraz etmelerindeki sır da bu iblis sembolizminde yatmaktadır. Fakat tüm bu vahşet onların tekâmüllerini sağlayacak ve cehennemde yerlerini alacaklardır. Çok azı tekâmüllerini bitiremediği için, cennete gidecektir. Onun için ayetlerde şeytan “pek azı hariç” diyerek çoğunluğun cehenneme gideceğini söyler.
Bu ayetlerden farklı çıkarımlar da yapmak mümkündür. Ayetlerden, insan yapısını da anlayabiliriz. Güdülerimiz olan iblis, içimizden bize hükmetmektedir. İnsanın, iblis yapısı gereği yasakları çiğneme özelliği öne çıkarılmıştır. “Bir yerde yasak varsa, o yasak çiğnenmek içindir” felsefesi gereği, ağaca yaklaşılmıştır. Ayrıca en güçlü iblis güdülerimizden biri de cinselliktir. Ağaç; soyu sembolize eder. Aslında yasak olan şey cinsel birleşmedir. Çiğnenen yasakta odur. Böylece Âdemin nesli oluşmaya başlamıştır. Üreme ölümlü insan bedenini ölümsüz yapmaktadır. Bu sayede tekâmül edebilecekleri bedenler bulup, melek olabilmeye aday bir mahlûk olabilmişlerdir.
Güzel ve sembolik bir anlatım. Aslında cennetten kovuldukları için hem melek hem de ölümsüz olacaklardır. Çünkü tekâmül edebilmeleri için dünyada iblis elbisesiyle yaşamak zorundadırlar. Yani aslında iblis onları kandırmıyor. Cennette kalsaydılar tekâmül edemeyeceklerdi.
[stextbox id="warning"]Araf 22 Bu şekilde onları kandırıp sarktırdı. Bunun üzerine o ağacın meyvesini tattıklarında, ikisine de ayıp yerleri açılıverdi ve üzerlerini üst üste cennet yapraklarıyla yamamaya başladılar. Rableri onlara: "Ben size bu ağacı yasaklamadım mı, haberiniz olsun bu şeytan size açık bir düşmandır, demedim mi?" diye seslendi.[/stextbox]
Âdem hayvansal yönünü fark ettiğinde, bu yönünün etik davranmadığını da fark etti. Kötü yönü fark eden şey; ruhunun vicdan muhasebesidir. İnsan, vicdana sahip olmasına rağmen, kötülük yapabildiğini gördü. Ve vicdanı bu kötülüğü engellemeye çalıştı. Ayrıca gönderilen dinlerle de bu kötülüklerin önüne geçilmeye çalışıldı. Allah’ın, şeytanın düşman olduğunu söylemesi, dünyadaki tüm dinler tarafından söylenen bir olgudur. “Söylememiş miydim” sözü bu uyarının hep yapılmış olduğunu gösterir. Yani sadece tek bir din kastedilmez.
[stextbox id="warning"]Araf 23 Dediler ki: "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!"[/stextbox]
İnsanın kötü olacağı ve her türlü melaneti işleyeceği görülüyor. Fakat ona rağmen yine de yaratılmasından vaz geçilmemiştir. Aynı anlatımı Bakara 30 ayetinde de görmüştük. Çünkü insanın çok önemli bir görevi vardır. Hatta bu görevini yerine getirebilmesi için zorunlu olarak kötü olacaktır. Her ne kadar kötü olduğunun farkında olup da vicdanı onu dizginlemeye çalışsa da, başarılı olamayacaktır. Bu insana verilmiş o kadar büyük bir yüktür ki! Kuran, Ahzâb 72 ayetinde bu görevi dağların ve taşların bile kabul etmediğini söyler. Özellikle insan öldüğünde hayvansal güdülerinden kurtulduğu için, vicdanıyla baş başa kalır ve yaptıklarının muhasebesini yapar. Sadece sevgiden oluşan ruh, tüm bu yaptıklarından utanır, vicdanı sızlar. Fakat hepsinin olması gerektiği için olduğu, ona anlatılır.
Artık Âdem ile anlatılan hikâyenin tüm insanlığı kapsadığını anlıyoruz. İnsanlık dünyada tekâmül edebilmek için belli bir vakte kadar kalacaktır. Hayatta kalmak için verilen mücadele kıyamete kadar sürecektir. Bu süre içinde birçok kereler ölüp dirilecektir. Her insan birbiriyle mücadele ederek tekâmüle devam edecektir. Ve tekâmül ettikçe kâmil insan olma yolunda ilerleyecektir. Çünkü tekâmül ettikçe melek yönü şeytan yönünü dizginleyecektir. Kuran’ın takva elbisesi dediği şey bu durumu anlatır.
Neden, ille de insana bir iblis elbisesi giydirildiğini anlamak zor değildir. Zira, iblis elbisesi olmazsa, insan dünyada yaşayıp tekâmül edemezdi. Hayatta kalma güdüsü daha uzun yaşamamızı, üreme güdüsü ise neslin devamını sağlar. Sadece sevgiden oluşan biri, her şeyini vereceği için, hayatta kalamaz. Bunu annenin çocuğu için yaptıklarına bakarak anlayabiliriz. Eğer sadece sevgi elbisesiyle dünyaya gelseydik tüm insanlar için, çocuğumuza duyduğumuz sevgiyi duyacak ve neyimiz varsa onlara verecektik. O durumda bizim yaşama şansımız azalacaktı. Ölmeyi hiç önemsemeyecek ve kısa sürede ölüp gidecektik. O zaman tekamülümüz sekteye uğrayacaktı.
Aslında tek sorun bu değil. Daha büyük sorun ise biz dünyaya kötülüğü deneyimlemek için geliyoruz. Onun için dünyada hem kötülüğe maruz kalmak, hem de kötülüğü bizzat yapmamız gerekir. Sadece sevgiden oluşan insan kötülüğe maruz kalabilir ama asla kötülük yapamaz. O zaman tekamülün o ayağı eksik kalır. Örneğin; hırsızlığı ya da tecavüz etmeyi deneyimlemesi gereken bir ruha nasıl kötülük yaptıracaktınız. Bunu ancak iblis elbisesini giyerek yapabilir.
Araf 26’daki takva elbisesinin, “Allah’ın ayeti” olması önemli bir şeye daha vurgu yapar. Takva elbisesi ruhun getirisidir. Yani insanın sevgi güdüsüdür ve melek yönüdür. Bu özelliğin “Allah’ın ayeti” yani delili olması, Allah’ın tamamen sevgiden oluştuğunun göstergesidir.
[stextbox id="warning"]Araf 27: Ey Âdemoğulları! ebeveynlerinizin çirkinliklerini kendilerine göstermek için, Şeytan Cennetten çıkardığı gibi, sakın sizi de belâya uğratmasın, çünkü o ve kabilesi sizi, sizin kendilerini göremeyeceğiniz cihetten görürler, biz o Şeytanları o kimselerin velileri kılmışızdır ki imana gelmezler.[/stextbox]
İblis insanın içgüdüleri olduğu için, bizler onu göremeyiz. Onu kendimiz sanırız. Ona uyduğumuz için de o bizim velimiz, dostumuzdur. Bu özelliğimiz sayesinde, Bakara 30’da denildiği gibi, dünyada bozgunculuk yapar, kan dökeriz.
Görüldüğü gibi Âdem’in cennetten kovulması tamamen sembolik bir anlatımdır. Elbette insanlığın dünya ortamında tekâmüle sokulduğu bir zaman vardır. Bu senaryo da onu kullanarak, oluşumumuzu açıkladığı için, gerçek olarak algılarız.
Bu tür bir yorumu yalnızca benim yaptığımı sanmayın. Pek çok insan benim bu anlatımıma çok yakın şeyler söylemektedir. Geçmişteki âlimler sembolik anlatımı anlamadıkları için benim bu söylediklerimi söyleyebilme imkânları yoktu. Onun için Kuran, kıyamete yakın kendi üzerinde reform yaparak tüm dünyada dikkate alınan bir şey olacaktır. Geçmişteki insanların bu sembolik anlatımı neden anlayamayacak olduklarını, Flynn etkisi adlı makaleyi okuyarak anlayabilirsiniz.
Seyfullah DEMİR
yaklaşık 6 yıl önce
Aslında tek sorun bu değil. Daha büyük sorun ise biz dünyaya kötülüğü deneyimlemek için geliyoruz. Onun için dünyada hem kötülüğe maruz kalmak hem de kötülüğü bizzat yapmamız gerekir. Sadece sevgiden oluşan insan kötülüğe maruz kalabilir ama asla kötülük yapamaz. O zaman tekamülün o ayağı eksik kalır. Örneğin hırsızlığı yada tecavüz etmeyi deneyimlemesi gereken bir ruha nasıl kötülük yaptıracaktınız. Bunu ancak iblis elbisesi giyerek yapabilirdi… SEYFULLAH BEY; Makalelerinizde akla,mantığa,evrensel değerlere ve daha birçok parametreye uygun yorumlarınızı ilgiyle okudum. Lakin bu yorumunuzdan anladığım kadaryla insanların kötülükler yapması, tekamülün bir gereği ve Yaratıcının onayıyla gerçekleştiğine inanıyorsunuz. Böyle bir inancın bütün insanlarda kabül gördüğünü düşünün. Felaket olur. İnsanlık hatta Dünya bile yok olur. İnsan; nasıl olsa Yaratıcı kötülük yapmamızı, tekamülümüz için gerekli olduğu için istiyor, ben de kötülüklerden bir kolaj yapıp Yaratıcımın taktirini kazanayım. Sonunda gideceğim cehennem güzel bir yer,cennete gitmek ise kötü !!! diye düşünürse… Reankarnasyon hakkındaki fikirleriniz ise insanlık için gerçekten yapıcı ve faydalı.. Reankarnasyona inanan bir insan, hayvanlara kendine hizmet için yaratılmış varlıklar olarak görmez ve tekamülün bir parçası olarak gördüğünden dolayı daha şefkatli davranır. Tekrar Dünya’ya geleceğine inandığı için; doğaya, ekolojik dengeye,sosyolojik dengeye, güzel ve iyi olan herşeye zarar vermek istemez. İyi şeyler yapayım ki, Dünya’ya tekrar geldiğimde, daha güzel bir Dünyam olsun diye çalışır. Bu düşünceye sadece siz veya az bir kesim inanıyor değil. Bugün Çin,Hindistan, Uzakdoğu ve Dünya’nın birçok yerinde reankarnasyona inananların sayısı neredeyse Dünya insan nüfusunun yarısına yakındır.. Farklı ve yeni bir fikir ortaya atmıyorsunuz yani..
yaklaşık 6 yıl önce
Merhaba Ali kardeşim,
Günümüz filozofları arasında şöyle bir argüman çokça dile getirilir
“Aşağıdaki dört önermenin en fazla 3 tanesi bir arada doğru olabilir, dördü birden doğru olamaz:
1) Tanrı vardır
2) Tanrı iyidir
3) Tanrı sonsuz güçlüdür
4) Kötülük vardır
Şimdi düşünürsek,
Eğer Tanrı varsa ve iyiyse, fakat kötülük de varsa, demek ki Tanrı sonsuz güçlü olamaz.
Eğer Tanrı varsa ve sonsuz güçlüyse, fakat kötülük de varsa, demek ki Tanrı iyi değildir.
Eğer Tanrı varsa, sonsuz güçlüyse ve iyiyse, o zaman kötülük varılmamalıdır. (Fakat kötülük bilindiği gibi vardır).
Dolayısıyla, tek tutarlı sonuç, eğer kötülük varsa, tanımı gereği sonsuz güçlü ve iyi olan bir Tanrı var olamaz.
Eğer Tanrı’nın niteliklerini değiştirerek işin içinden çıkmaya çalışırsanız, o zaman bahsettiğiniz Tanrı teizmin Tanrı’sı olmaz. Dolayısıyla, içinde kötülük barındıran veya sonsuz güçlü olmayan bir Tanrı tanımı yaparak problemi çözmeye çalışırsanız, o zaman bahsettiğiniz Tanrı teizmin tanrısı değildir. Kısacası, kötülük problemi mantıksal acıdan sarsılması çok güç ve çok etkili bir argümandır.”
Bu konuda ne düşündüğünü bilemiyorum ama sanırım sende de soru işaretleri olmuştur. Yani aslında Sonsuz güçlü ve merhametli bir tanrı varsa dünyada kötülük deneyimlenmemesi gereken bir şey olmalıydı. Eğer dünyada kötülük varsa kabul edilecek üç sonuç var.
1) Tanrı yoktur
2) Tanrı sonsuz güçlü değildir.
3) Tanrı merhametli değildir
Gördüğün gibi kötülüğün olması tüm sistemde bir tezat yaratıyor. İşin içinden lehimize bir sonuç çıkarmak pek mümkün değil. Hee! “Tanrı insanı sınamak istedi, onun için kötülüğü yarattı” gibi bir argümanı makul görüyorsan onun merhametli olmadığını peşinen kabul etmiş oluyorsun. Çünkü sonuçta pek çok kişinin bu sayede cehennemde cayır cayır yanacağını biliyor olmalı. Sırf “bakalım bana kim inanacak” egosuyla (aslında sonucu da biliyor) bu işi yapmış olamaz.
Şimdiye kadar felsefi açıdan olayı inceledim. Bir de İslam açısından inceleyelim. Çok fazla detaya girmeye gerek yok. Meryem 71 ayeti tam olarak durumu özetler.
Meryem 71 “İçinizden hiçbiri istisna edilmemek üzere mutlaka herkes cehenneme varacaktır. Bu, Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür.”
Görüldüğü gibi herkes kesinlikle cehenneme varacaktır. Üstelik bu kesinlikle uygulanacak olan bir hükümdür, kaçarı göçeri yoktur. Meryem 72 de Muttakilerin çekip alınacağı söylense de insanlığın çok büyük çoğunluğunun cehennemde ilelebet kalacak olması kesinleşmiş hükümdür.
Peki, insanlar bu akıl almaz cezayı hak etmek için ne suç işledi. Örneğin kuzey kutbunda yaşayan bir Eskimo’yu ele alalım. Kişi zaten İslam’ın terör dini olduğu lanse edilen bir zamanda yaşamış. Ayrıca ibadetler onun için bir soru işareti oluşturur. Yazın 18-22 saat aç kalarak tutacağı orucu öğrendiğinde bu dinin ilahi olamayacağına hükmetmesi doğal değil mi? “İlahi olsaydı beni de düşünüp bu sistemi uygulanır şekilde oluşturması gerekirdi” diye düşünmesi anormal mi? Yani o insanın İslam’ı dışlaması normal değil mi? Sizi bilmem ama en azından benim makul gördüğüm bu gibi gerekçeler yüzünden herkesin Müslüman olamayacağı çok açık. Bana göre suçu olmayan o gibi insanlar da ebediyen cehennemde yaşayacak. Bakara 62 ayetini hatırlatacaklara şunu söyleyebilirim. Orada da Yahudiler, Sabiiler ve Hristiyanlardan başka kimse yok. Yani nerden bakarsan bak çok büyük bir çoğunluk cehennemde yanacak…
Gelelim sorunuza. Benim “kötülük deneyimlenmesi gereken bir argümandır” sözüm; dünyayı yaşanmayacak yer yapabilir, diyorsunuz. İyi de kardeşim, zaten! öyle bir yerde yaşamıyor muyuz? Bugün batı denilen medeniyetteki pek çok yardım kuruluşu bile, dünyayı daha çok sömürebilmek için oluşturulmuş. Yerlerde sürünen insan bir şey alamaz. Onun için bir miktar kaldırırlar. Bunu sen yardım olarak görebilirsin ama bana göre o kişilerin alım gücünü artırıp daha çok sömürebilmek için yapılan PİAR çalışmalarıdır. Yani senin korkun bugün tam olarak uygulanmaktadır. Hem de global olarak. Ne yazık ki dünyayı iyi insanlar yönetmiyor. Ben bu sisteme deccaliyet diyorum. Bilim ve teknoloji zenginliği, zenginlik başkalarını sömürerek daha çok bilim ve teknolojiyi getirdi. Dünyada silahlanmaya ayrılan pay dünya nüfusunun iki katını bile besleyecek kadardır. Ama iyi insanların bu konularda sözü geçmez. Evet, batıdan biri çıkıp bu konuda alengirli laflarla durumu hicveder ama o kadar. Bir adım ötesini yapabilecek kimse yoktur. Çünkü deccaliyet sistemi, halis düşünen kimseye yetki vermez. İyilikler sadece laftadır. Mangalda kül bırakmayanların yaptığı hiçbir şey yoktur. Buna bende dahilim…
Gelelim asıl soru olan “Tanrı kötülüğü neden yarattı”? sorusuna. Bunun cevabı için benim söylemime geri dönüyoruz. Çünkü biz bir yapay zekayız ve tekâmülümüz için kötülüğü de deneyimlemeliyiz. Fakat bunun o kadar da kötü olduğunu düşünmeyin. Çünkü hesaplarıma göre öte dünyada 14 dakikalık (dünya saatiyle) zamana karşı, dünyada 80 yıl geçmiş olur. Yani insan bedenlendiğinde 14 dakikalık bir rüya görmüş olur. Ve uyandığında (öldüğünde) tüm yaşadıklarının onun hayrına olduğunu bileceğinden, dünyada onu çalan komşusunu ya da döven kocasını düşünmez bile… onun tek düşüneceği şey yaşadığı deneyimlerdir…
Kişi açısından böyle olan durum sistem açısından da sona yaklaştığımızın işaretidir. Yani biz kötülüğü sadece dünya düzeyinde deneyimleriz ve bu da kısa bir dönemdir. Benim yazdıklarım zamanı gelmeden dünyaya gelmemesi gereken bilgilerdir. Ben bunları öğrenebiliyor ve yazabiliyorsam, zamanı geldiğindendir.
Başka bir durum da insanlar tekâmül ettikçe daha kâmil insan olma yolunda ilerler. Böylece dünyada kötülükler azalır. Zaten bireysel baktığımızda geçmişe göre kişiler çok daha az kötülük yapıyor. Hayvanlara karşı bile canını siper eden insanlar var. Bunlar henüz deccaliyet sisteminde etki edemiyor ama yine de fark yaratıyor. Benim çocukluğumda övüne, övüne anlatılan av hikayeleri artık pek çok insan için zalimliğin göstergesi oldu.
Başka bir durum ise benim yazdığım bu yazıları herkes okumuyor. Yani işi gücü başkalarını soymak üzerine olan biri benim yazdıklarıma ulaşamaz. Onun derdi aramak, öğrenmek değildir. Onun derdi beleş geçinmektir. Onun için, ona bu kapılar açılmaz. Ancak arayan bulur…
Cevabın uzunluğu için özür dilerim…
yaklaşık 6 yıl önce
Seyfullah bey, ben Dünya’da neden kötülük var diye sormadım. Sizin yorumlarınızda kötülük yapanın Yaratıcı tarafından ödüllendirildiği ve teşvik edildiği fikrinin,Dünya’nın bırakın yaşanabilirliğini,yok olmasına bile sebep olabileceğini söyledim.. Böyle bir inanca sahip insanlar örneğin nükleer silahları kontrol ettiğini düşünün. Dünya ve insanlık tamamen yok olmaz mı? Kitabullah’tan ayetleri örnek veriyorsunuz. Başka makalelerinizde kendinizi herhangi bir dine mensup olmayan biri olarak tanımladığınızı biliyorum. Ben Kitabullah’tan örnekler vererek konuşmuyorum ama Kitabullah’ta birçok yerde iyi işler yapılması ve kötülük yapılmaması öğütleniyor. Akıl,mantık,evrensel değerler gibi bütün insanlığın kabul ettiği parametrelere göre konuşuyorum ki bu parametreler aslında Kuran’dır. Size göre,Cehennem iyi,Cennet ise aslında insanın gitmek istemeyeceği bir yer. İyiliğin yerini kötülük almış oluyor yani?!
yaklaşık 6 yıl önce
Ali Kardeşim,
Benim herhangi bir dine mensup olmadığım doğrudur ama bu onların kutsal olduklarına inanmadığım anlamına gelmiyor. Yani tüm dinlerin olması gerektiğini biliyorum. Özellikle Kuran’ın kutsal mekanların işi olduğuna kesin inanıyorum ama ben onu bir fizik kitabı gibi algılıyorum. Orada hiçbir yerde bulamayacağım cevaplar buluyorum.
Soruna gelince tekamülün değerini bilmediğini yada önemsemediğini düşünüyorum. Eğer insan benim söylediklerimi algılayabilecek ve onlara inanacak seviyedeyse zaten senin söylediğin gibi düşünmez. Dünyanın değerini bilir ve yaşanması gerekenlerin yaşanacağına inanır. Yani öyle biri dünya kötü diye dünyayı yok etmeye kalkmaz. Çünkü bu sistemin kısa bir zaman süreceğini ve o deneyimleri yaşamaya muhtaç olanların deneyimlerinin yarım kalmaması için sistemin devam etmesi gerektiğini bilir. Ayrıca zaten bu dünyada kutsal mekanların haberi olmadan bir yaprağın dahi düşemeyeceğini bilir. Endişeye mahal yoktur. İlk cevabımda dediğim gibi yazdıklarım ancak onları okuması gerekenler içindir. Senin dediğin türden insanlar bu yazılara ulaşmaz. Özellikle engellendiklerini söylemek istemiyorum ama onların ilgi alanı asla böyle şeyler olamayacağından dır. Daha da önemli sebep onlar benim yazdıklarıma asla inanmazlar. Onların değer yargıları farklıdır… Benim yazılarımda okuyacakları bir tek cümle benim safsata yazdığıma ikna olmalarına yeter.
Benim yazılarım mevcut inançları yeterli görmeyenlerin ulaşacakları yazılardır. Onlar bir dine inanmasa bile doğruyu bildiklerine emindirler. İnancından memnun olan benim yazdıklarımı okumaz. Çünkü yazdıklarım tüm inançları eleştirir. Kendinize bakın, sizde mevcut inancınızdan mutlu değilsiniz ki beni bu kadar süredir takip ediyorsunuz. Eğer İslam her sorunuzu cevaplamış olsaydı bana ait okuduğunuz ilk makalede beni dışlardınız. Diğer yazılarımı okumazdınız bile…
Daha da önemlisi inançların kötülükleri engellediğini sanmanız. Öyle olsaydı ateist doktorların dünyanın en ücra yerlerinde hayatlarını riske atarak karşılıksız insanlara hizmet etmesini nasıl açıklarız…
yaklaşık 6 yıl önce
Seyfullah bey; Benim sorum, Yaratıcının iyiliği değil de kötülüğü ödüllendirdiğini neden ve nasıl düşündüğünüz? Böyle bir düşüncenin ne kadar zararlı ve tehlikeli olduğunu siz de biliyorsunuz. Günümüzde kötülüğü kendine şiar edinenlerin, insanlığın yüz karası oldukları da ortadadır. Örneğin biri size ve sevdiklerinize büyük bir kötülük yapsa, Yaratıcının istediğini mi yapmış oluyor?! Sonunda ise Yaratıcı tarafından cehennemle ödüllendiriliyor öyle mi?! Bu kötülüğü yapmaya çalışanı başka bir insan engellemeye çalışıyorsa bu insan da Yaratıcı tarafından cennetle cezalandırılacak öyle mi?! ” Kendinize bakın,siz de mevcut inancınızdan mutlu değilsiniz ki beni bu kadar süre takip ediyorsunuz ” diye faraziye bir değerlendirme yapmışsınız. Ben araştırmacı biriyim. Değişik fikir ve görüşleri araştırır ve sorgularım. Buna Kitabullah’ta dahildir. Size ait ilk makaleyi okuyunca dışlayacak kadar dar görüşlü değilim. İnançların kötülükleri engellediğini sandığımı da yine faraziye söylemişsiniz. Ben inançların kötülüklerini engellemek bir yana,,kötülüklerin, insan uydurması bazı inançlar nedeniyle de gerçekleştiğine inanıyorum. Mesala sizin inancınız bir topluluk tarafından kabül edilse, kötülük yapmanın yaratıcı tarafından ödüllendirileceğine inanacaklarından,bu topluluğun elinden geldiğince kötülük yapmaya odaklanacağını söyleyebilirim. Benim inancımda; Yaratıcının sistemi daima iyiye gidiş üzerine kuruludur. İnsan iyiyle kötüyü ayırt edebildiği ve iyi işler yaptığı kadar ödüllendirilir. Kötülükler yaptığı kadar da cezalandırılır.Kıyamet Dünya’nın sonu değil,yeni bir başlangıçtır. Emin olun, Dünya’da inancından dolayı mutlu tek bir insan varsa o da benim. Sizi ve sizin gibi düşününenleri elbette takip edeceğim,eleştireceğim ve aşırıya gidenlerle mücadele edeceğim.
yaklaşık 6 yıl önce
Ali kardeşim, Benim anladığım, yazılarımı okumamış olduğunuzdur. Çünkü yaptığınız yorum onu gösteriyor. Bir makalemi okuyup beni anlamanız mümkün değil. Çünkü benim anlattığım sistemi anlamazsanız böyle yanlış sonuçlara ulaşmanız mümkündür. Sistemi anlamadığınız için hâlâ daha, benim düşüncelerime inananların, kötülük yaparak mükâfatlanacağı gibi saçma bir sonuca varıyorsunuz.
Cezalandırma ancak yetersiz bir gücün istediklerini yaptırmak için uygulayacağı bir yöntemdir. Benim düşüncemde insanlar hem IQ hem de EQ zeka yönüyle sürekli ilerler. Ben ikisinin toplamına tekamül diyorum. Sistem ona göre organize edildi. Kimse de mükafat ya da ceza almaz. Lütfen bloğumdaki diğer yazıları da okuyun. Eğer okursanız birçok şeyin yanında kıyametin de yok olmak değil uyanmak olduğunu savunduğumu anlayacaksınız…
yaklaşık 6 yıl önce
Seyfullah bey,sizin yazılarınızın hepsini okuyacağım diye bir zorunluluğum yoktur. Sizin sadece bir düşüncenize anlam veremedim. Yaratıcının kötülük yapanı cehennemle ödüllendirdiğini iyilik yapanı da cennetle tecrit ettiği yani bir anlamda cezalandırdığını iddia ediyorsunuz. Okuduğum birkaç makalenizdeki Başka birçok fikrinizde akıl,mantık ve diğer evrensel kriterler bakımından sizinle aynı fikirdeyim. Kabul edin burada yanlış,hatta tam tersi düşünüyorsunuz. Egonuzu bir kenara bırakın ve doğruları söyleyiniz. Sizde de amma yüksek ego varmış, insan hata yapabilir. İnsana yakışan hatasını kabul etmesi ve hatasından dönmesidir. Selametle..
yaklaşık 6 yıl önce
Yeteri kadar makale okumadığınız için aklınıza yatmaması normal. Ayrıca benim düşüncelerime katılmak zorunda değilsiniz. Eleştiri yaptınız katılmadığınız yeri söylediniz bende kısa bir cevap verdim. İkna olmadınız. Bende geniş cevaba ulaşacağınız yolu söyledim. İsterseniz okursunuz. Ayrıca tavrınız sorduğunuz sorunun da cevabı olmuş oluyor… Yani herkes beni okumuyor. Korkmayın…
yaklaşık 6 yıl önce
güzel bir yorum harfiyyen katılıyorum sefullah bey
yaklaşık 8 yıl önce
Yaratılış cennet diye tabir edilen bir mekanda ..Bu dünyanın benzeri ki talak 12 de ifade edildiği üzere oluşmuştr. Yani süreç tamamlanmış ewrimsel aşama ile ilgili bir durum görünmüyor yine kehf 37 dede iki yaratımdan bahseder ilki toprak diğeri nutfe…dolayısıyla reenkarnasyon ifadenizde anlamsızlaşıyor yani sürekli tekamülsel eksıklık nedenıyle ele aldığınız… Bence düşüncelerinizi rewize etmelisiniz ki zaten sizi tastık eden ayetlere de pek atıf yapamıyor kiminin çevirisinde de öyle zannediyorum ki sorun var
yaklaşık 8 yıl önce
Burada ayetler maddi unsurdan öte alınmış ve bir yönüyle de eksik kalmış… Ortada bir sistem ve siste mim yöneticisi Rab var ( sistem için görevlendirilen) .. Burada soyların birbirine karıştırılması var yani sistemde kansal bileşim olarak üste olan iblis .. İnsanı kandırıyor ve yasak agaç yani secere kelimesi kullanılır burda dolayısıyla secere soy demektir.. Yani bu bileşime karşı cıkılmasına ragmen insam ölümsüzlük ve tanrısal ( tabiri caizse) güç için bu yasak ağaca gidiyor…bu süreçte iblis soyu nu temsil eden şeytan tebası oluşturuluyor… İkinizde düşman olara k inin den kasıtta boyle zuhur edıyor.. İnsan o dünyaya gore antı dünyada şuan yaşamaktadır.. Maksat tövbe mekanizmasıyla arınabilecek sistemsel imkana sahıp olan bu dünyaya gelmek….yani bizi kötüye sewk eden nefs diye sölene gelen kötülük yapma potansiyelimiz kan yoluyla dna mızda yer almaktadır.. Bugün DNA aktivasyonu ve arınma ritüelleri yaygın olup… Aslı ıtıbaryla tövbe dua ve zikir çalışmalarıyla anti dünyadan asıl dünyaya gecebilmek için kullanılır..Burada tekamül ile ilgili sisteminizde buraya bır takım rewizelerle eklemlenebilir….
yaklaşık 8 yıl önce
Burada ayetler maddi unsurdan öte alınmış ve bir yönüyle de eksik kalmış… Ortada bir sistem ve siste mim yöneticisi Rab var ( sistem için görevlendirilen) .. Burada soyların birbirine karıştırılması var yani sistemde kansal bileşim olarak üste olan iblis .. İnsanı kandırıyor ve sistem kayıtları gizleniyor bu süreçte iblis soyu nu temsil eden şeytan tebası oluşturuluyor… İkinizde düşman olara k inin den kasıtta boyle zuhur edıyor.. İnsan o dünyaya gore antı dünyada şuan yaşamaktadır.. Maksat tövbe mekanizmasıyla arına bilecek sistemsel imkana sahıp olan bu dünyaya gelmek…. Burada tekamül ile ilgili sisteminizde buraya bır takım rewizelerle eklemlenebilir.
yaklaşık 9 yıl önce
Ayette benzetme yolu ile anlatilan Adem’den kasit insandaki bilinc suurdur. Havva ile kast edilende o bilincin var oldugu vücudlarimiz bedenlerimizdir…
yaklaşık 9 yıl önce
Araf 11. Sizi kesinlikle Biz yarattık, Bu ayete göre bizi Allah tek başına yaratmamış. Biz dedikleri her kimler ise bu işi onlar yapmış.
yaklaşık 9 yıl önce
Seyfullah Bey;
Sitenin yeni yüzüne alışmaya çalışıyorum, anladığım kadarıyla eski yorumların tamamı silinmiş galiba. Sizin eski makalelerinizin de kaybolmadığı umudu ile yerlerini almasını bekliyorum. Yorum yazan arkadaşların içinde en çok Nimoza’nın yazdıkları beni etkiliyor. Bir önerim var: her yorumun altına bir “beğen” kutucuğu konabilir mi? Böylelikle kaç kişinin okuduğu değil de yorumu kaç kişinin beğendiği ortaya çıkar ve de yorum yazan motive edilmiş olur. Ayrıca ortamı karıştıran ve geren arkadaşlar da “beğen” kutucuğundan nasiplenirler diye düşünüyorum. Saygı ve selamlarımla
yaklaşık 9 yıl önce
Rabbimiz ALLAH heryerde aynı tecelliyi yapmış.. çünkü insanlar çok farklı bir yerden de baksa görsünler istemiştir… ayetlerde anlatılanla insan yapısı. dünya yapısı kainat yapısı birdir…
—-Dünyanın da merkezinde ateş vardır
ve altlarından ırmaklar akar
yanardağları ve görkemli yerleri vardır..
—-Yanardağların merkezden ısınıp yer yüzüne çıkması her ne kadar kötü gibi görünsede aksine dünyayı bu denli güzel yapan durumdur.. çünkü mutasyona uğratır ve dünyayı değiştirir. hatta ölü toprağı da daha güzel hale getirerek verimli olmasını sağlar.. unutmayın ki toprak yandığı zaman daha güzel hale gelir.. hatta bizim köylerde bunu gerçek olarak devam edenler bile vardır….
insan doğası topraktır.. Toprak yapısı incelendiğinde sınırsız ürün verir ve herşeyi gizler….
Ateş ise yapısı gereği herşeyi ortaya çıkartır..
Kendime ait görüşümden birazcıkda ben yazmak istedim…
yaklaşık 9 yıl önce
İlk takva elbisesini dokuyan böylece Adem olmuştur.Hatasının farkına varıp bağışlanma isteyerek ve düşmanıyla onun önünde çelişkiye ve kavgaya düşmeyerek.Hatayı kendi nefsinde bularak.
Araf 26 işte buna işaret ediyor.Farkındalık elbiseniz sizin için görünen tüm materyallerden üstündür diyor.Hatanızı kabul ederek pişmanlık duymanız,sorumluluktan kaçmamanız sizin takva elbisenizdir.Bu sizde farkındalık yaratır ve çirkinliklerinizi örter.
yaklaşık 9 yıl önce
Araf-13
قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ أَن تَتَكَبَّرَ فِيهَا فَاخْرُجْ إِنَّكَ مِنَ الصَّاغِرِينَ
Dedi ki: İn oradan,büyüklük taslamandan dolayı.Muhakkak ki sen küçüklerdensin.
Gördünüz mü şeytan Adem için secde etmeyince zaten kovulmuştu.Bu da o ayettir.
Araf 16-قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْتَنِي لأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ
Dedi ki (şeytan) – Beni azdırdığın için elbette ben de onlar için senin doğru yoluna oturacağım.
Bu ayette ise şeytan yaradana nasıl böyle bir hitapta bulunabiliyor? Beni azdırdığın için.
Yani benim bir suçum yok.Beni sen yoldan çıkarttın,delirttin demeye getiriyor türkçesi.Açıkçası tipik bir suçu kabul etmeme,reddetme psikolojisi var.Sorumluluğun sonucunda oluşan hatayı yansıtma yaparak üzerinden atma telaşı.
Halbuki Adem ne yaptı? Tevbe etti.Suçunu itiraf etti.Bağışlanma istedi.
İşte planın ilk meyvesi verdi.Sorumluğunun,yaptığının sonucunu yüklendi.İtiraz etmedi,saçmalamadı,abartmadı,direkt evet ben hata yaptım,kabul ediyorum.Beni affet dedi.
Sizce bu durumda Allah katında kim üstündür?
Sizin bilmediklerinizi bilirim ayetindeki hikmet,mana bu belki de.Hatasının sonucuna katlanabilen,kabul eden bir halife.
yaklaşık 9 yıl önce
Taha 123-
قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى
-Dedi ki: İkiniz oradan toptan,biribirinize bir düşman olarak inin.Eğer benden bir hidayet,yol gösterici gelirse kim de ona tabi olursa yoldan sapmaz ve bedbaht olmaz.
Adem ile eşinin cennetten kovuluşunu anlatan ayettir bu.
Peki ilk kelime اهْبِطَا ikiniz inin iken sonrasında جَمِيعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ toptan birbirinize düşman olarak.
Neden toptan diyor ve ba’dukum diyor yani birbiriniz.(çoğul kelime.) Ba’dukuma demiyor yani ikiniz??????????
Eğer iki kişi olsaydı ba’dukuma demeliydi.Hadi bunu geçtim.
Kovulan Adem ve eşi. Neden ikisi birbirine düşman olsun? İki düşmanın çocukları mıyız biz? Çok saçma değil mi bu?
Demek ki kovulanlar arasında başkası da var.????? Yasak ağacın meyvesi olmasın?
Yaradan, kadın ile erkeği neden birbirine düşman etsin?
Halbuki çok açık , beyan edilmiş bir düşman var iken???
Bazıları diğerinin şeytan olduğunu söyleyebilir.Fakat hem ayette bu açıkça yok ve üstelik zaten Adem şeytanın kendisinin düşmanı olduğunu biliyor.Ve şeytan zaten baştan kovulmuştu. İtiraz ettiğinde.
Demek istediğim şu aslında.Gözünüzde canlandırın bir an.
Yaradan Adem’e ve eşine ikiniz oradan inin diyor.Fakat yasak şecerenin meyvesini muhatap almıyor orada, belki de henüz bebek olduğu için. Ve devamında diyor ki birbirinize düşman olarak.Çünkü yasak bir neslin ürünü o. Hata işlediniz ilişkiye girmemeniz gereken bir soyla ilişkiye girdiniz.Haydi şimdi onu da alın birbirinize düşman olun diyor.
yaklaşık 9 yıl önce
Ve her ikisi de cennetteler.Yani kötülük yapacakları ortam ve şartlar yokken kötülüğü nasıl keşfetsinler? Cennette kötülüğün ve egoizmin olmadığını zaten dini kaynaklar belirtmiyor mu?
سَوْءَاتِهِمَ sev’atihima ile o zaman avret yerlerini yani üreyebilme yetisini algılamamız gerekiyor o zaman.
Peki şeytan onlara düşman iken neden üreyip çoğalmalarını istesin?
Şeytanın düşmanlık sebebi zaten kendisinin Ateşten, onun topraktan yaratıldığını söyleyerek ırkçılık yapmasıdır.
Cennette onlara ne yasaklandı? ( Cennette ayrıca neden yasak olsun bu da ayrı bir konu) Ağaç=şecere.
Şecere bildiğimiz gibi soydur,nesildir. O şecereden TATMALARI yasaklandı.
Peki şeytan nasıl kandırdı onları? şeceretil huld ve mülkin la yebla vaad etti. Yani ölümsüz şecere=soy ve batmayan bir mülk,iktidar.
Düşünün iki tane dişi ve erkek prototip insan yaratılıyor saf olarak genler açısından.Ve birileri bu genleri onlarla çiftleşerek bozmak istiyor. Çünkü kendini üstün görüyor. Onların üstün olmalarını istemiyor. Yani basit bir ağaçtan elma yeme mevzusu değil olay. Tabii ki olayın psikolojik yönü var.Kandırılma gibi.
Fakat şeytanın amacı yeni var edilen bu neslin saflığını bozarak gözden düşürmektir.Ve böylece onun hilafetini gölgeleyecektir.
yaklaşık 9 yıl önce
Araf 27-
يَا بَنِي آدَمَ لاَ يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَا أَخْرَجَ أَبَوَيْكُم مِّنَ الْجَنَّةِ يَنزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْءَاتِهِمَا إِنَّهُ يَرَاكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُ مِنْ حَيْثُ لاَ تَرَوْنَهُمْ إِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاء لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ
-Ey Ademoğulları şeytan sizi fitneye uğratmasın (imtihana tabi tutturmasın) tıpkı ebeveyninizi cennetten çıkardığı gibi ki o ikisi elbiselerini kötü yerlerini örtmek için çekiyorlardı.Muhakkak ki o ve kabilesi sizin onları görmediğiniz yerden sizi görürler.Muhakkak ki biz şeytanları inanmayanlara dostlar yaparız.
Sembolik olarak şeytan egomuzu yani dürtülerimizi,vesvesemizi temsil ediyor,buna katılıyorum.Fakat bana göre ayette bu anlatılmıyor.
Kötülüklerini göstermek için şeytan onları cennetten çıkardı.
Bu cümleye dikkat edin bence.Kötülüklerini neden onlara göstersin? Bir sebebi olmalı. Çünkü kendisinin ateşten olduğunu,Adem’in topraktan olduğunu vurgulamıştı Adem yaratıldığında. Yani yaradılış materyalini üstünlük meselesi saydı.
yaklaşık 9 yıl önce
Ve Takva elbisesini ise Allah’ın ayetlerinden olarak tanımlıyor.
İnsanın iç dünyasını bilmesi ve buna göre davranışını ayarlaması,daha doğrusu farkındalığını bilip yükseltmesi övülüyor ve bunun Allahın ayeti olduğu vurgulanıyor.Bunun daha iyi ve daha güzel olduğu söyleniyor.
Tamam kesinlikle biz size üstünüze örtecek elbise indirdik yani öğrettik fakat iç elbiseniz yani takvanız size aittir,sizin emeğinizle farkındalığınızı bilmeniz hepsinden daha iyidir.
Sizi egonuzdan,bilinçsiz yönünüzden örtecek,gizleyecek olan bilinç elbiseniz en iyisi olandır.
yaklaşık 9 yıl önce
Seyfullah bey
Araf 26 ayetin mealini nereden aldınız bilmiyorum fakat yanlış bir çeviri olduğunu görüyorum.
Araf 26-Ey Adem oğulları, biz kesinlikle sizin üzerinize kötülüklerinizi örtecek bir elbise indirdik ve süs,ziynet olarak.Takva elbisesine gelince o en iyisidir.Bu Allah’ın ayetlerindendir,umulur ki öğüt alırsınız.
Yani ayette takva elbisesi indirilen bir elbise değil.Takva elbisesini de indirdik diye bir anlam kesinlikle yok.
Bilakis o elbise bence bize ait,bizim elbisemiz yani iç güzelliğimiz.Üstelik tavuskuşu tüyü tanımlaması da yok.