Makaleyi buradan dinleyebilirsiniz…

Geçmişten kalan pek çok şeye, bilim inandırıcı cevap vermekte zorlanmaktadır. Daha doğrusu, bilimin, insanlığın gelişimine çizdiği yöne, yani ilkelden gelişmişe doğru olmayan, pek çok veri, ya görmezden gelinmekte ya da kimseyi ikna etmeyen bir cevapla durum geçiştirilmektedir. Örneğin; bu gün bizler Kamboçya’daki Ankor kenti, ya da piramit gibi bir eser yapamazken, teknolojinin gelişmediği dönemde sırf bir kişinin ihtirasları sonucu yapıldığı düşünülmektedir. Hele Peru’da bulunan Sacsayhuaman ya da Machi Picchu’daki taş duvarları tüm teknolojimize rağmen, yapamayız.

Yanlış anlaşılmasın piramitleri, Ankor kentini ya da nemrut tümülüsünü yapamıyor oluşumuzun sebebi, çöpe atacağımız o kadar paramızın olmamasıdır. Bütün bu zenginliklerimize rağmen, o tür eserlere ayıracak paramız yok. Oysa kendilerini bakmakta sorun yaşayan, önceki insanların, bu işi yapmış olması çok gariptir. İşin içinde başka şeyler olduğu çok açıktır. Yani bilimin ortaya attığı gibi, “biri çıktı yaptı” açıklaması çok yavan kalmaktadır. O birileri, Sacsayhuaman’daki taşları, o şekilde kesip yerleştirebilecek bilgiyi ve teknolojiyi nereden aldı. Kendisi icat etmiş ise, teknoloji niye yok oldu. Tüm icatlar, gelişerek insanlığa mal olurken, o teknolojiler söz birliği yapmışçasına neden yok oldu.

İşte bu yazımda benzer bir durum olan Avrupa’daki mağara resimlerini ve onların yapıldığı boya teknolojisini inceleyeceğiz.

Avrupa’da bulunan Chauvet, Lascaux  ve Altamira mağarası resimleri gerçekten incelenmeye değer güzelliktedir. O mağaralardaki resimler günümüz sanatçılarının eserlerinin eşdeğeridir. Resimlerde gözüken manzaralar, öyle geri kalmış kültürlerin resimleri değildir. Çatal höyükte yapılan resimler, 9500 yıllık ama Chauvet mağarasındaki resimlerse 30-35 bin yıllıktır. Altamira mağarasında, yapılan kazılarda bulunan kemiklerde yapılan yaş belirlemesi, o mağaraların 22 000 ile 28 000 yıl önce kullanıldığı anlaşılmıştır. Fakat son zamanlarda resimler üzerinde yapılan araştırmalar, resimlerin 25-35 bin yıllık olduğunu gösterdi. Bunun sebebi resimleri yapanlarla, kemiklerin sahibinin aynı kişi olmamasıdır. Çok uzun süreler o mağara insanların kullanımına açık kalmış demektir. Şekil 1’de farklı dönemlerden resimleri yan yana koydum ki, aralarındaki bariz fark ortaya çıksın diye.

Sekil-041-500x3271

Şekil 1 Soldaki resimler sağdakilerden 30 bin yıl daha eskidir. Acaba hangisi daha modern?

 [stextbox id=”grey”]Irak’taki Şanidar mağarası da, dünyanın tarihine, farklı bir açıdan ışık tutmaktadır. Şanidar mağarasında bulunan çamur tabakasını inceleyen Ralph Solecki, ilginç sonuçlara vardı. Mağaranın 100 bin ile 13 bin yılları arasında, temiz bir kayıt sakladığını anladı. Bu kayıtların gösterdiği; insan kültürünün bir ilerleme değil, inişli çıkışlı bir süreç izlediğidir. Belirli bir standarttan başlayan kayıtlara göre, MÖ 27.000 ile MÖ 11.000 yılları arasında insan yaşamından hiç iz yok. İnsanlık 16 bin yıl boyunca o bölgeden –belki de dünyadan– ayrılmış. MÖ 11 bin yıllarından sonra “düşünen insan” yeni bir şevk ve izah edilemez bir biçimde daha yüksek bir kültürel seviye ile meydana çıkmıştır. Yani dünyada 100-29 bin yıl aralığında insan var ve 29-13 bin yılları arasında ise kimse yok ve sonra insan tekrar ortaya çıkmış.(Zecheria Sıtchin-12.Gezegen shf 18)[/stextbox]

Bu iki paragraftaki bilgileri, şöyle açıklamak istiyorum. Başka yazılarımda yazdığım gibi ,Cro Magnonlar Atlantislilerdir. Atlantisliler bundan yaklaşık 25 bin yıl önce, dünyayı terk etmişlerdir. Onlar gitmeden önce, insan bedeninde dünyada 10-15 bin yıl kadar kaldılar. İşte Altamira ve Chauvet mağaralarındaki resimler onlara aittir. Modern insanın eşdeğeri olan Atlantislilerin mağaralarda ne işi var diye düşünmeyin, o resimleri yapanların hobisi olarak düşünmelisiniz. Bu gün bizim gençlerimiz, boş buldukları her duvara, grafiti çizmektedir. Onun gibi Atlantisli birileri de, bu resimleri çizmiş olmalıdır. Bu eserlerde kullanılan teknikler, söz konusu resmi yapan sanatçıların, çok derin bir kavrayışa, kavradıklarını etkileyici bir şekilde resmedebilme yeteneğine sahip olduklarını, yani sanatçıların çok üstün bir sanat anlayışına sahip olduğunu göstermektedir. Resimlerdeki gölgelemeler, perspektifin kullanımı ve zarif çizgiler, kabartmalarda ustaca yansıtılan derinlik hissi, kullanılan üslup ve boyama teknikleri, araştırmacıları şaşkınlığa düşürecek kalite ve üstünlüktedir. Hatta taşın çıkıntısı kullanılarak, resmin bütünlüğü sağlanmış ve harika yaratıcılık örneği sergilenmiştir.

Resimlerin kalitesi, günümüzün modern sanatçılarıyla aynıdır. Fakat yanlış anlaşılmasın, Afrika ya da Amerikan yerlileri bu resimlerin yanına yaklaşamaz. Bu resimler sadece eğitim almış modern sanatçıların yapabileceği resimlerdir. Ne hikmetse bu resimleri taş alet kullanan, en iyimser bir tahminle ok veya mızrak kullanabilen birilerinin yapmış olabileceğini kabul ediyoruz. Oysa günümüzde bir miktar eğittiğimiz yerliler bile, bu resimlerin yanına yaklaşamaz. Bırakın yerlileri, ciddi sanat eğitimi almayan, benim gibi birileri de, bu resimleri yapamaz. Yani bu durum tam bir açmazdır. Fakat geçmişte gelişmiş bir tür olduğunu kabul etmeyen insanlık, başka türlü bir çözüm oluşturamadığı için, bu çözümü zoraki kabul etmektedir.

Bana göre en büyük sorunlardan biri de çeşit çeşit renk boyaların yapılabileceğini düşünmektir. Toprak boyanın yapımını, linkini verdiğim internet  adresinden okuyabilirsiniz. Ben netten edindiğim bilgiyi özetleyeceğim.

Anadolu taş alet

Şekil 2 Taş devrine ait Anadolu’da bulunan aletler

Yurdumuzun çeşitli bölgelerinde farklı renkli topraklar bulunmaktadır. İstanbul’un Çamlıca toprağından kırmızı renginin değişik tonlarını bulabiliriz. Edirne’nin gri toprağı, Kastamonu Gövendere´nin siyah toprağı; Erzurum’un kahverengi, Göreme’nin beyaz ve kirli beyazı, Kütahya’nın aşı boyası yapılan kırmızı toprağı, Amasya’nın kırmızı gülbaharı, Kilis’in felhan denilen kırmızı toprağı, Sivas’ın koyu kahverengi toprağı, Alanya’nın sarı toprağı, Burdur’un sarı zırnığı vb. Bu topraklara su katıp karıştırılır ve bir süzgeçten geçirilir. Süzgeçteki kum, çakıl taşı kısmı atılıp kalan sularının renkleri alınarak çok güzel kaliteli boyalar elde edilir.

Doğadan alınan toprak, büyük bir havanda dövülmelidir. Pudra haline gelen toprak iki üç litrelik kavanoza aktarılır. Üzerine su doldurulur. Üstüne çıkan ot veya yabancı maddeler atılır. Dipteki tortuyu almadan üstteki renkli su bir başka kavanoza alınır. Tekrar su doldurulup, karıştırılır. Bu işlem 10-15 defa tekrarlanır. Elde ettiğimiz boyaların üstteki dinlenmiş suları kavanozlardan çekilip atılır. Dipteki boyalara öd ayarı yapılarak ezmeye gerek kalmadan kullanılır. Bu elde ettiğimiz toprak boya ayrıca aşı olarak da kullanılabilir. Daha farklı katkı maddeleri de katılarak istenilen renk, toprak boya yapılmış olunur.

Boya yapımı biraz değişiklik göstermekle birlikte, yaklaşık bu şekildedir. Görüldüğü gibi boya yapmak bir bilgi ve plan gerektirir. Bu bilginin bir anda ortaya çıkabileceği düşünülemez. Yani zaman içinde yavaş yavaş boya yapımı olgunlaşmalıdır. Bu süreç içinde de bilginin aktarılması gerekir. Peki, karnını doyurmaktan başka bir derdi olmayan, taş devri insanı boya yapma sürecini niye öğrensin. Boya yenebilecek bir malzeme olsa bunu başarmış olmaları düşünülebilir. İkinci bir mevzuda sanatçı tüm renkleri çok çeşitli yerlerden toplamak zorundadır. Bir bölgede ancak bir ya da iki çeşit toprak olmuş olabilir. Türkiye’de olsaydı bu kişinin bu resimleri yapabilme imkânı yoktu. Görüldüğü gibi o kadar geniş coğrafyayı yürüyerek dolaşamazdı. Aynı durumun Avrupa’da araştırılması yapıldı mı bilmiyorum. Zaten, bildiğim kadarıyla, mağaralarda kullanılan boyalar, sanayi üretimi boyalara daha yakındır. Fakat yine de, elde edilmesi en kolay boya üzerinden süreci anlatıyorum ki, ne kadar muazzam bir iş çıkardıklarını anlayabilelim.

Boyaların kalitesi günümüz boyalarıyla eşdeğerdir. Gerçi günümüz boyaları 30-35 bin yıl yaşar mı bilmiyorum. Onların ki bozulmadan günümüze kadar gelmiş ve ne kadar daha dayanacakları ise belli değil. Taş devri insanının bu kadar işleri başarıyor olmasına rağmen şekil 2′deki aletleri kullanıyor olmasıyla nasıl bağdaştıracağız. Üstelik bu aletlerin tarihi 10-15 bin yıl öncesine ait.

Daha önce ilkelden moder ne doğru gelişimi kabul eden insanlık; bu resimlerin bulunmasıyla her şeyi değiştirmek zorunda kalmıştır. Chauvet mağarası keşfi, bütün dünyada tarihöncesi sanatla ilgili bilinen, neredeyse her şeyi altüst etti. Mağaradaki, mamut, gergedan ve aslan gibi tehlikeli hayvanların çizimleri, bu dönem sanatında önceden kabul edilen, insanların çoğunlukla avladıkları hayvanları çizdiği varsayımını değiştirdi. Bu mağaranın keşfinden önce, Üst Paleolitik sanatın yavaş yavaş, aşamalı olarak sembolikten naturaliste doğru geliştiği sanılıyordu. Üst Paleolitik Çağ’ın neredeyse en başlarına tarihlenen bu mağaradaki çizimlerin, çoğunun oldukça naturalist bir üslupla çizilmiş olması, bu varsayımı da değiştirdi. Chauvet, tarihöncesi sanatla ilgili sanılan pek çok şeyin, aslında öyle olmadığını gösterdi ve bu konuda ne kadar az şey bildiğimizi anladık.

Aslında gelişimin olması gerektiği yönü, tahmin ediyoruz. Elde ettiğimiz birçok veri de tahminlerimize uyuyor ama arada böyle çıbanbaşları, her şeyi altüst ediyor. Aynı sorunu fosillerde de yaşıyoruz. Kendimizi tek tür olmaktan çıkardığımız an, her şeyi daha iyi anlayacağız. Ana mantığı bilmeyen insanoğlu, ilelebet dünyada yaşayacak sanıyor. Oysa, bu dünya eğitim görülen bir okuldur. Bizler her öldüğümüzde bir sınıf geçeriz. Ve tüm sınıfları geçtiğimizde okulumuzu bitirmiş olacağız. İşte o zamana “kıyamet” ya da “zamanın sonu” denmektedir.

Bu çerçeveden baktığımızda, o mağara resimlerinin bizden önceki son tür olan, Cro Magnon’lara ya da daha çok bilinen ismiyle, Atlantislilere ait olduğunu anlamış oluruz. O zaman, neden resim sanatı inişli çıkışlı bir seyir izlediği anlaşılır olur. Demek ki sanat, inişli çıkışlı seyir izlemiyor. Tamda olması gerektiği gibi seyrediyor. Tıpkı Ralph Solecki’nin sonuçları gibi. Şimdi de onun bulduklarını yorumlayalım.

Cro-Magnon’lar Neandertaller’dan gelişmiş bir türdür. Haliyle Modern olan Cro Magnon’ların mağaralarda yaşaması beklenmez. Onun için mağaralarda yaşayanların Neandertal olduğunu düşünerek yorum yapmalıyız. Ben Atlantislilerin dünyada var olduğu süreyi, şöyle düşünüyorum. Bundan 84 bin yıl önce, ilk Atlantisli Âdem oluştu ve 24 bin yıl öncede, dünyayı terk ettiler. Yani, Cro-Magnon’ların neslinin 24 bin yıl önce tükenmesi gerekir. Aynı mantıkla baktığımızda  36 bin yıl önce de Neandertal’ların nesli tükenmelidir. 36 bin yıl önce Atlantisliler Nuh tufanlarını yaşayarak Neandertal’lıktan Cro-Magnon’luğa geçmiş olmalılar. Neandertal’lar mağaralarda yaşamış olabilir. Fakat Cro Magnonlar ise ilk yıllarda bir miktar kullanmış olabilir. Onun için Solecki’nin verileri de çok makul ve mantıklıdır. 36 bin yıl önce tamamen modernleşen Cro magnon artık, mağaralarda biraz daha yaşamış ve sonrası modern yaşama geçmiştir. 24 bin yıl önce de dünyayı terk etmiştir. 12 bin yıl önceyse insan devreye girmiştir. Böylece Neandertaller’dan miras kalan mağara, insan tarafından da bir miktar kullanılmıştır. Yukarda Ralph Solecki’nin bulgularına göre de, 100-29 bin yılları arasında mağara kullanılmış, 29 ile 13 bin yılları arası kullanılmamış. Sonra tekrar kullanıma devam etmiş. Benim yorumum önceki kullanım döneminde, Neandertal’ler, sonrasında insan devreye girmiştir.

Bir sorunda şudur. 30 bin yıl önce bu resimleri çizen sanatçı çizdiği tüm hayvanları görmüş olmalıdır. Hem de uzaktan birkaç kere görerek bu kadar detaylı resimler çizemezdi. Sanatçı bu hayvanların hepsini çok iyi bir şekilde tanıyordu. Günümüzde bir sanatçı, televizyonlarda veya hayvanat bahçelerinde, bu tür hayvanları görebilir. Ya da Afrika’da safariye çıkarak bu açığı kapayabilir. Peki, ilkel insan bu açığı nasıl kapayacaktı.

Sekil-06

Şekil 3 El görüntüsünü elinde sprey boya olan herkes yapabilir. Acaba sprey boya 30 bin yıl önce hangi markette satılıyordu?

Şöyle düşünün ilkel toplum içinde kendiliğinden süper bir yeteneğe sahip bir insan doğuyor. Bu kişi aynı zamanda o dönem Avrupa’da yaşayıp yaşamadığı çok bilinmeyen hayvanları da görebiliyor ve mağara duvarına çiziyor. Yemek bulmakta sorun yaşayan insan, ne hikmetse günümüz boyaları kalitesinde boyayı da keşfediyor. 30 bin yıldır boya bozulmadan günümüze kadar gelebilmiş. Ve bizler bu olmayacak şartları olmuş gibi kabul edip, doğru kabul ediyoruz.

Şekil 3’de kullanılan 4 rengi yapabilmek için Türkiye’de epey yer gezmek gerekir.

Siyah için Kastamonu Gövendere’den,

Kırmızı için İstanbul Çamlıca’dan,

Beyaz için Göreme’den,

Sarı için Alanya’dan toprak almak gerek. Peki, bu toprakları elde etmek yeterli mi? Kesinlikle hayır. Boya yapımını bilmek gerekir. İçine başka yardımcı maddelerde katarak kullanılacak hale getirmek gerek. 35.000 yıl önceki ressam bu kadar farklı topraklardan boya elde etmeyi nereden öğrendi. Bu işlem bir bilgi birikimi gerektirir. Bu bilgileri biriktirebilen insanların taş aletler kullanıyor olmaları, biraz garip değil mi?

Ben Karadeniz’in bir orman köyünde büyüdüm ve eğer evcil hayvanlarla kuşları saymazsak canlı kanlı gördüğüm yabani hayvan sayısı çok azdır. Oysa çevremizde birçok yabani hayvanın olduğunu biliyorum. Ben görmesem de gören çok insan vardı. Benim resmini yapabilecek kadar yakından gördüğüm üç yabani hayvan olmuştur. Diğerlerini çok uzaktan ve kısa sürelerle gördüm. Zaten bir yabani hayvan durup kendisini seyretmenize izin vermez. Ayrıca 30 bin yıl önce ne inek nede at evcil hayvan değildi. Yani onlarda birer yabani hayvandı. Sanatçımız bu işe o kadar merak sarmış olmalı ki gizlice bu hayvanları gözetleyerek hafızasına yüklemiş ve sonrada mağaralarda resimlerini yapmış olmalıdır. Elbette bir sanatçı gözüyle bakma şansım yok ama, gözünün önünden bir kere uzaktan geçen bir hayvanı da yapamayacağı açıktır. Bizdeki gibi o insanların; ansiklopedilerinde ya da nette her istediği hayvanın resminin olmayacağı aşikârdır. Fakat av yaptıkları için avladıkları hayvanları tanıma şansları vardır. Ama aslanın bu kategoriye giremeyeceği aşikârdır. Öyle sanıyorum ki! Avrupa’da aslanın varlığı, bu mağara duvarlarındaki resimlerin sebebiyle kabul edilmiş olabilir. Eğer tek delil bu resimlerse, o dönemlerde  Avupa’da aslan ve gergedanın yaşamadığını söyleyebiliriz. Çünkü bu hayvanları çizenler zaten tv veya netten nasıl göründüklerini öğrenmişlerdi. Ayrıca o dönemlerde Avrupa’da buzul çağı yaşanmaktaydı. O hayvanların çoğu o şartlarda yaşayamazdı.

altamira

Şekil 4 Chauvet mağarası ressamı gölgelendirmeyi ve resme derinlik hissi verebilmeyi nereden öğrendi?

Başka bir teoriye göre, 35 bin yıl önce insan Avrupa’ya yeni yeni yerleşmekteydi. Çünkü Avrupa’da bulunan taş aletler 35 bin yıl önce, çok büyük bir artış göstermiştir. Afrika’dan çıkıp, Avrupa’ya gelen insanın, hemen bu resimleri yapabildiğini düşünmek, çok mantıklı değildir. Öyle olsaydı, bu resim sanatının öncüllerinin, Afrika ve geçilen yollarda da olması gerekirdi. Oysa Avrupa’da birkaç mağarada olan bu sanat, ne Anadolu’da ne de Afrika’da yoktur. Oysa bu resimler Homo Sapiens’in,  başyapıtı olarak düşünülmektedir. Hatta bazıları tarafından, ilkel insanın, günümüz insanı gibi düşündüğünü gösteren delil olarak kullanılmaktadır. Richard Leakey’in İnsanın Kökeni adlı kitabından bir paragraf. (Sayfa 104–105)

 [stextbox id=”grey”]“Ama değişim en nihayet geldiğinde, baş döndürücüydü; belki de, ardındaki gerçeğe karşı gözümüzü kör edebilecek denli baş döndürücü. Yaklaşık 35.000 yıl önce Avrupa‘da insanlar özenle işlenmiş taş bıçaklardan en mükemmel şekilde aletler yapmaya başladılar. Kemik ve boynuz ilk kez, alet yapımında hammadde olarak kullanıldı. Alet kutularında artık kaba giysilerin şekillendirilmesi, oyma ve yontma aletlerini de içeren yüzü aşkın alet yer alıyordu. Alet ilk kez sanat eserine dönüştü: Sözgelimi, boynuz mızrak atıcıları hayvan oymalarıyla süsleniyordu. Fosil kalıntılarında görülen boncuk ve süsler, yeni bir beden süsleme uygulamasının başladığını gösteriyor. Ve -en kışkırtıcısı da- derin mağaraların duvarlarındaki resimler, bizimkine benzer olduğunu hemen fark edeceğimiz bir zihinsel dünyaya işaret ediyor. Durağanlaşmanın egemen olduğu önceki dönemlerin tersine, kültürün özünü artık yenilik oluşturmaya başladı ve değişim yüz binlerce yıl yerine, binlerce yılla ölçülmeye başlandı. Üst Paleolitik Devrimi adı verilen bu kolektif arkeolojik işaret, modern insan zihninin çalışmasına dair, kuşku götürmez bir kanıttır.”[/stextbox]

Sekil-021

Şekil 5 Bu görüntü sanki alıştırma yapan bir ressamdan kalmış gibi… (Chauvet mağarası)

Leakey’in altını çizerek, mağara resimlerini, taş ve kemik aletler kullananların yaptığını vurgulaması çaresizliğin göstergesidir. 35 bin yıl önce bu kadar modern resim yapan Sapiens nasıl oluyor da 2500 yıl önce, Yarımburgaz’da kargacık burgacık resimler yapıyor. Neden çok daha iyi bildiğimiz yakın tarihimizde bu denli güzel resimler yok. 9000 yıllık Çatalhöyük resimlerine bakın. Ne derinlik ne gölgelendirmeden eser yok. 35 bin yıl önceki gelişmiş resim sanatı neden kayboldu. Daha doğrusu nasıl ortaya çıktı ve bir daha görülmedi; ta ki, modern insan; sanatı geliştirene kadar… Bu kadar gelişmiş sanatın özel yetenekli bir sanatçı tarafından yapıldığı ve sonra da yok olduğu düşüncesi, ancak başka cevabı olmayanlar tarafından, kabul gören bir açıklama şeklidir. Aslında bu resimler farklı zamanlarda, farklı mağaralarda görüldüğü için, tek bir süper yetenek yerine birkaç süper yetenekten bahsetmek gerekir. Ve bu farklı mağaralar arasında bağ yok. Hem sanatsal olarak hem de aralarındaki o kadar süre ve mesafe sebebiyle ilişki kurulamaz. Yani öyle bir çözüm gerçeklerin bizi zorladığı bir çözümdür.

Aslında şekil 2’de görülen el resmi de bariz bir işarettir. Bu resmin yapılabilmesine oluşturulan çözüm; ağza alınan toz boyanın, püskürtülerek yapıldığı şeklindedir. Bana göre, Altamira mağarasında iki ressam var. Biri çocuk biri büyük olan iki kişi baba oğul olabilir. Elinde sprey boya olan biri, sanatçı olması gerekmez, o el resmini çok kolaylıkla yapar. Ayrıca yanında olan daireler ve dinozor da aynı sprey boyanın ürünüdür. Zorlama bir açıklamayla ağızdan püskürtülmesiyle olduğunu söylemek çaresizliktendir. Yoksa geçmişte gelişmiş bir medeniyetin varlığı bilinseydi, her şey yerli yerine otururdu. Böyle zorlama açıklamalara gerek kalmazdı. Ben, bir pi pet ile suyu püskürtmeye çalıştım. Ağız içinde basınç oluşturamadığım için suyu püskürtme şeklinde değil de hortumdan çıkan su gibi fışkırttım. Bu sefer çok daha ince bir pi pet seçtim. Elimle ucunu tıkayıp ağzımda bir basınç oluşturdum ve birden elimi çektim. Oluşan basınç birden boşaldığı için, ilk etapta fışkırma gibi bir durum olsa da devamı gelmediği için asla el resmini yapamadım. Yani 35 bin yıl önceki ressamın elinde, benim marketten satın aldığım sprey boya gibi bir şey olmak zorundaydı.

Şekil 3 ve şekil 4’de görülen tekrarlı at ve aslan başı kompozisyonunun benzerini, oğlumun yaptığı bir çalışmada da görmüştüm. Oğlum, çizgi film karakterlerinden birinin çizimini öğrenmek için bir kâğıt üzerinde, tıpkı bu resimlere benzer bir kompozisyon oluşturmuştu. Acaba bu resimleri yapan kişi benim oğlum gibi, resim çizmeyi öğrenmeye çalışan birimiydi. Biliyoruz ki günümüzde grafiti çizme meraklısı bir sürü insan var. Onlarda boş buldukları duvarlara sprey boyalarla benzer şeyler çizmektedirler. Bu sanatçı da boş bulduğu mağara duvarında resim çalışması yapmış olabilir mi? Kendini geliştirmek için, mağarayı kullanmıştır. Resimlerin çok yakın görüntüsünü, Lascaux mağarasının resimlerinin paylaşıldığı, kendi linkinden görmek mümkündür. Görüleceği gibi sanatçı, boyayı mağara duvarına püskürtmek zorundadır. Yoksa taşın girinti ve çıkıntılarına boya ulaşmaz. Zaten şeklin dışına taşan boyadan kesinlikle püskürtülerek yapıldığı görülmektedir. Mağara duvarı o kadar girintili ve çıkıntılıdır ki kesinlikle fırçayla bir resim yapılamaz.

Sekil-40

Şekil 6 Bu grafitide çizilen insan figürleri insana benzemez ama biz soyut anlamıyla onları anlayabiliyoruz.

Sahra çölü hariç başka yerlerde, ya insan figürü hiç kullanılmamış ya da insan çok değişik bir şekilde resmedilmiştir. Tıpkı günümüz sanatçılarının grafitilerde kullandığı gibi soyut figürler kullanılmıştır. Oysa Flinn etkisine göre, günümüzde bile, pek çok kişi soyut düşünmeyi başaramaz.   1900’lerde soyut düşünen insan sayısı çok sınırlıyken, 30 bin yıl önce birilerinin olma olasılığı, yok denecek kadar azdır.

Seyfullah Demir

lascaux11

Tarih öncesinde çok az insan resmi var. Onlarda görüldüğü gibi insana çok benzemez.

Chauvetkarisik1

On binlerce yıllık resimler sanki günümüz sanatçıları tarafından yapılmış gibi kaliteli.

bizon1

Soldakiler günümüz sanatçılarının boya yıpranmasını ortadan kaldırdıklarında oluşan görüntü. Sağda ise Altamira mağarasındaki asılları. 

Chauvetmamut

Chauvet mağarası Mamut resmi (32 bin yıllık)

eldinozor

Üstte olan görüntüyü spey boya ile ben bir kaya yüzeyine yaptım. Alttakilerle arasında fark var mı? (Eller mağarası (10 bin yıllık)

Miyatrsanat3

Osmanlı zamanında yapılmış bir miyatür. Perspektif görüntüsünü oluşturamamışlar.

 

Boya akması, ressamların sprey boya kullandıklarının göstergesi (Chauvet mağarası 32 bin yıllık)