Makaleyi buradan dinleyebilirsiniz…

Matrix: Eğer bir sıralama istenseydi, benim birinci sıraya koyacağım film açık ara Matrix olurdu. Bu film dünyaya bizimde bir Matrix’de yaşayabileceğimizi anlatan önemli bir yapıttır. Profesör Sinan Canan, eğer Matrix’i izlemeyen bir öğrencisi varsa, önce izlemesini sağlıyormuş. Çünkü onun sözle anlatması gereken çoğu şeyi film, görsele çeviriyor. Böylece anlaşılması kolaylaşıyor.

Sayın Canan’a göre Matrix: “Efsanevi Matrix filminde Morpheus’un Bay Anderson’a söylediği bu cümleler, sadece bir film repliğinden ibaret değil. Adına ‘gerçek’ dediğimiz her şey, aynen Morpheus’un Bay Anderson’a anlatmaya çalıştığı gibi aslında benzersiz beyinlerimizin ve zihinlerimizin, çevremizden alınan duyu verilerine verdiği yanıtlardan, bu verilere dayalı olarak yaptığı yorumlardan ibaret. Gerçek hakkında belki de kendimizden emin olarak söyleyebileceğimiz tek bir cümle var: Gerçeğin nasıl bir şey olduğunu kimse bilmiyor! Elbette dışarıda bizden bağımsız nesnel bir dünya var ve muhtemelen biz bir Matrix’te yaşamıyoruz; ama bu gerçek dünyanın neye benzediğini bilebilme imkânımız yok. Zira o dünyayı sadece ‘duyularımıza yansıyan ve beynimizin algılayabileceği’ kadarıyla tanıyabiliyoruz. Sınırlı duyularımız, kısıtlı zihinlerimiz ve gerçekliğe dair bilinç dışı ve köklü inançlarımız, bizim etrafımıza büyük oranda, zanlarımızdan kurulu bir dünya örüyor.

Her ne kadar Sayın Canan “dışarıda bizden bağımsız nesnel bir dünya var ve muhtemelen biz bir Matrix’te yaşamıyoruz” diyorsa da, inanmayın.

13.Kat: 1999 yapımı bir film. Hannon Fuller ve Douglas Hall milyarlarca dolar değerinde bir bilgisayar şirketinin sahibi. Şirketlerinin 13.katında bir bilgisayar programı oluşturmuşlar ve bu program bir simülasyon programı. Programa bağlanan kişiler, kendilerini 1937 yılında bir simülasyonun içinde buluyor. Beyin sinyalleri ile simülasyonun içerisinde birine transfer ediliyor.

Hannon Fuller öldürülüyor. Douglas Hall, Fullerin katilini bulmak için, ilk kez simülasyona bağlanıyor. Kendisini, John Ferguson isimli bir banka memuru olarak buluyor. Ferguson yaşadığı bu dünyayı kavrayabilmek için, etrafı dolaşıyor ve gördüklerinin gerçek bir dünyadan farklı olmadığını anlıyor. Filme kendini Fuller’in kızı olarak tanıtan Jane dahil oluyor. Jane sayesinde kendinin de, bir simülasyonda ve bir üst versiyondaki kullanıcısının kuklası olduğunu anlıyor. Bence filmin şok edici mesajı bu oluyor.

Film, simülasyonun içine girildiğinde her şeyi orada olunmasa dahi, beyinde sinirsel faaliyetler sayesinde hissediliyor olacağını söyler. Bu durum tıpkı bizim öte dünyadan, bu dünyadaki bir avatara bağlanarak deneyim yaşamamıza benzer bir durum. Ayrıca film; bu sistemin de bir üstünün olduğu ve bu katmanların yukarı doğru devam ettiğini göstermesi açısından önemlidir.

Truman Show: Doğumundan itibaren Truman bir adada, daha doğrusu sette yaşatılıyor. Kendisi hariç çevresindekilerin tümü; babası, karısı ve annesi dahil hepsi aktör. Çocukluktan itibaren set haline getirilen bir adada yaşayan Truman’ın hayatı, televizyonda naklen yayınlanmaktadır. Bu durumu tek bilmeyen Truman’dır ama, durumdan şüphelenmektedir.

Bizi ilgilendiren ise, içinde yaşadığımız dünyanın da aynı şekilde olması. Sadece bizim en az Truman kadar veriye sahip olmamıza rağmen, uyumaya devam ediyor oluşumuzdur. Truman’ın tek avantajı, onda olan ama bizde ölüm harici, bir çıkış kapısı olmamasıdır. Bana göre kapı vardır da, biz henüz bulamamışızdır.

Filmdeki bazı sahneler bizim durumumuzla benzerlik içerir. Truman’ın lise çağlarında sevdiği Lauren adındaki kız, ona gerçeği söylemeye çalışmış olmasına rağmen, sistem gerçeği görmemesi için elinden geleni yapmıştır. Gerçekte, biz de dinler aracılığıyla uyarılmamıza rağmen, sistem gerçeği görmememiz için elinden geleni yapar.

Avatar: Film, Na’vi adlı bir halkın yaşadığı Pandora adlı gezegende geçiyor. Askeri bir şirket, bu gezegenin barındırdığı kaynakları sömürmek üzere “avatar” adlı bir program oluşturmuştur. Bu program ile insanlar genetik mühendislik sonucu, yarı insan yarı Na’vi haline getirilir ve misyoner olarak Pandora’ya gönderilirler. Yarı felçli bir savaş gazisi olan Jake Sully, kendilerine özgü dilleri ve kültürü olan, barış ve doğa ile örgülü bir çevrede yaşayan Na’vi halkının arasında şirket çıkarlarını savunması gerekirken, kendini Na’vileri savunurken bulur.

Filmin ilginç yapısı bilincin insan bedeninden Na’vi bedenine aktarılması görülebilir. Fakat bu yapı Matrix, 13.kat gibi pek çok filmde zaten işlenmiş bir konudur. Benim Avatar filmini buraya almamın sebebi: Pandora’nın doğa yapısı sebebiyledir. Yerlilerin doğayla uyum halinde yaşamaları ve Eyva dedikleri tanrıya benzer ama bizde tam karşılığı olmayan bir yapı. Tüm doğanın birbiriyle bağlı olması, dünyamızda olmayan bir yapı ama, aslında öte dünya dediğimiz yerin tam karşılığıdır. Gelişmemişliğimiz sebebiyle bu yapıyı kullanamıyoruz fakat, geleceğimiz aynen o yapıda olacak. Öte dünya dediğimiz yer, tüm bilinçlerin birbiriyle bağlı olduğu yerdir.

Ex Machina: Yapay zekanın gelişimini konu alan bir film. Oluşturulan bir yapay zekanın bir insan kadar gelişebileceğini ve zekâ olarak insandan farklı olmayacağını anlatan güzel bir film. Bu filmin ana teması “insanlar olarak biz de, bir yapay zekâ olabiliriz” düşüncesidir.

Lucy: Lucy erkek arkadaşı tarafından istemediği bir durum içine zorla sokulmuştur. Uyuşturucu dolu olan bir çanta Lucy’nin koluna erkek arkadaşı tarafından kelepçelenmiştir. Onun çanta içerisinde bulunan uyuşturuculardan haberi yoktur. Lucy, bu sayede uyuşturucu mafyasının eline düşer. Aynı anda Lucy bunları yaşarken, profesör ise insan beyni ile ilgili çalışmalarını anlatıyor olacaktır. İnsan beyninin yüzde oranlarına göre kullanımını çalışmalarıyla anlatmaya çalışır. Bu şekilde insan beyninin kullanımına dikkat çekiliyor. Film akmaya devam ederken, Lucy de istemeden taşıdığı çanta içindeki uyuşturucuya yüksek dozda maruz kalıyor ve beynini daha yüksek oranda kullanmaya başlıyor.

Aslında buradaki büyük sorun, insan beyninin bilmem kaçının kullanılması sorunudur. Çünkü bu tamamen bir şehir efsanesidir. İnsan beyni bölümlerden oluşur ve bu bölümlerin farklı görevleri var. Bu bölümler bedenin kullanımıyla ilgilidir. Yani görme farklı bir bölgede, duyma farklı bir bölgede değerlendirilir. Fakat insan bilincinin yükselmesinin maddesel anlatımı için, bu yöntem kullanılmıştır. Her ne kadar hatalı argüman üzerine kurulsa da film, gerçekten harika mesaj iletiyor. Maddesel bakıp da böyle bir mesaj, başka türlü nasıl verilebilirdi bilmiyorum.

Filmde uyuşturucuyla yükselen bilinç, gerçekte tekâmül sayesinde olmaktadır. Filmde; bilinç yükseldikçe insanın yeteneklerinin artması sayesinde, bedensiz bir yaşama doğru gidilmektedir. Bu durum benim makalelerimde, hayvan döneminden, arşı taşıyanlara kadar olan süreci temsil eder. Bedensiz yaşama geçiş, kaynağa dönüş ile özdeşleştirilmelidir. Normalde bizler kıyamet ile bedensiz yaşama geçiş yapacağız ama, kıyamet sürecin çok başında bir olaydır. Onun için filmin finaliyle kaynağa dönüşü özdeşleştirmek, daha doğrudur.

Soul: Öte dünya ile içinde bulunduğumuz dünya arasındaki geçişi anlatan harika bir animasyon. Müzisyen olmaya çalışan birinin, kapağı açık bir rögara düşerek ölmesiyle başlayan süreç, harika bir senaryo oluşturmuş. Kesinlikle insanlara ölüm öncesi ve sonrası yaşananları anlatmaya çalışan bir yapıt.

Tam olarak gerçek yapının o şekilde olduğunu sanmıyorum ama, sistemin benzer bir şekilde olduğu kesin. Zaten bu tür filmlerin en önemli zorluğu, ruh dediğimiz yapının bir şekle sahip olmamasıdır. Ayrıca şekle sahip olmayan ruhun; vücut, eşya, ev, zemin gibi şeylere de ihtiyacı yoktur. İşte o tür şeyleri dünyada maddeye tabi olan insana anlatabilmenin, ciddi zorluğu var.  Aynı zorluk, Lucy filmi gibi, pek çok filmde de karşımıza çıkar.

Eternals: Evrenin oluşumunu çok farklı bir perspektifte inceleyen bir film. Fakat filmde, Sümerler zamanında tanrı Enki’nin insanlığa armağan ettiği[1] saban ve kazmanın da gündem olduğu bir senaryo var. Filmde, Celestials diye bir üst yaratıcının yarattığı gezegenlere koyduğu göksel varlıklar, oradaki bilinçli varlıkların yaşam enerjileriyle beslenip büyüdüğü teması işlenmektedir. Onun için gezegendeki zeki yaşamın çok hızlı bir şekilde çoğalması gerekir. Bunun için Celestials, vahşi Deviants’ları yarattı. Onların amacı; doğada evrimsel olarak oluşan etoburları yok etmekti. Fakat onlar da evrimleştiği için, sadece etoburları değil, insanları da yediklerinden, insanların çoğalmalarını engellediler. Hatasını düzeltmek için tanrı, Eternals denen robotları yarattı. Bu sefer, evrimleşmeyen ve tek amacı insanları yiyen Devians’ları yok etmek olan Eternals’ları dünyada görevlendirdi.

İşin kötüsü, göksel varlıklar doğduğunda, içinde büyüdüğü gezegeni yok eder. Eternals’lar ise bu durumdan habersiz insanlığa yardım etmeye çalışır. Onların teknoloji geliştirmelerini sağlarlar ama savaşlarına karışmamaları emrine de uyarlar. Sonra göksel varlığın doğmasının zamanının geldiğini ve dünyanın yok olacağını öğrenirler. Film bu minvalde gelişir.

Burada insanlığın çok hızlı olarak çoğalması durumu var. İnsanlığın çoğalmasını engelleyen Deviants’lar, günümüzdeki dünya hayatının zorlukları demektir. Eternals’lar o zorlukları yok ederek gelişimimizi hızlandırdı. Zaten filmde; Odin veya Gılgamış gibi isimler kullanılarak, pagan dinlerine vurgu yapılmış. Hatta Gılgamış’ın insanlığa buharlı motorun yapımını öğretmek istemesi, fakat insanlığın ancak avcı toplayıcı düzeyde olması sebebiyle, buna hazır olmadığı fikri, güzel bir anlatım olmuş. Gılgamış ondan sonra sabanı yaparak insanlığın yerleşik düzene geçişine vurgu yapılabilmiştir. Pagan tanrıları insanlığın gelişiminin lokomotifi olmuş ve gelişimlerini tavan yaptırmışlardır.

Filmde vurgu yapıldığı gibi Göksel varlıklara insan yetiştirmek vurgusu epey sarsıcı olsa da, insanlığın gerçek cevabı bilmemeleri gereği, böyle bir çözüm oluşturulmuştur. İnsanlığın asıl getirisinin bilinç geliştirmek olduğu anlaşılırsa, durum daha iyi anlaşılır.

Koruyuculardan Druig, insanları kontrol altına alıp, istediği gibi yönlendirebilmektedir. Druig bu yeteneğini kullanıp, savaşları engellemek ister ama, Celestials insanların gelişimine etki etmeyi yasaklamıştır. Bu filmde bir tezat oluşturur. Çünkü hem insanların hızla çoğalmaları istenir, hem de savaşların engellenmesi yasaklanmıştır. Onlara teknoloji vermişler ama bu yardımlar yüzünden, insanların birbirini öldürmesine de engel olamamışlar. Filmdeki bu tezat, insanların neden var olduğunun bilinmemesi yüzündendir. Tezat görmezden gelinmiştir. Oysa ben, neden böyle tezat içeren bir mesaj verildiğini anlayabiliyorum. Çünkü işin içine tekâmül sistemini sokmadan ancak böyle bir anlatımla eksik bir mesaj verilebilirdi. Hem insanların gelişmesi için yardım yapılmasına izin verilmeli hem de bunu yaparken birbirlerini öldürecek gelişmelere engel olunmaması gerekiyordu.

Sistem tekâmül üzerine çalışmaktadır. Tekâmül için hem gelişme hem de savaşlar çok önemlidir. Gelişme bilinç geliştirmek için farklı deneyimler yaşanmasını sağlarken, savaşlar insanların dünyada bir deneyimden başka bir deneyime atlamasını sağlar. Yani dünyada gereğinden fazla kalınmasını engeller. Bu durum, dünya hayatına gömülmüş insanoğluna, zamanı gelmeden anlatılamaz.

Bunlar gibi pek çok film daha var. İsteyen yorumlara kendi düşündüğü mesajları benim formatıma benzer şekilde bırakabilir.

Seyfullah Demir


[1] Samuel Noah Kramer Sümer Mitolojisi sayfa 118