Makaleyi buradan dinleyebilirsiniz…

İblis kelimesi (ا اِبْل۪يسَۜ) [tooltip layout=”box” text=”İşte o zaman meleklere demiştik ki: ‘Âdem(oğlu) için emre âmâde olun! İblis hariç, hepsi emre âmâde olmuştular. O (ise) emre karşı geldi, büyüklük tasladı ve nankörlerden oldu.” effect=”1″]Bakara 34[/tooltip], [tooltip layout=”box” text=”Doğrusu sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, ardından meleklere dedik ki: ‘Âdem(oğlu) lehine emre âmâde olun!” Hemen emre âmâde oldular, İblis hariç: o emre âmâde olanlar arasında yer almadı.” effect=”1″]Arâf 11[/tooltip], [tooltip layout=”box” text=”İblis müstesna: o (hizmete) âmâde olup yere kapananlarla birlikte hareket etmekten kaçındı.” effect=”1″]Hicr 31[/tooltip], [tooltip layout=”box” text=”Hani bir zamanlar meleklere ‘Âdem’e secde edin!’ demiştik de, İblis dışında tümü secde etmişti. O dedi ki: ‘Şimdi ben çamurdan var ettiğin birine secde edeceğim, öyle mi?'” effect=”1″]İsrâ 61[/tooltip], [tooltip layout=”box” text=”Hani bir zamanlar meleklere demiştik ki: ‘Âdem(oğlu) için emre âmâde olun!” İblis hariç hepsi emre âmâde olmuştu; o görünmeyen varlıklardan biriydi; sonuçta Rabbinin emrine karşı geldi. Şimdi onun size olan düşmanlığına rağmen, Beni bırakıp da onu ve onun soyunu evliyâ mı edineceksiniz? Zalimler lehine yapılan bu takas ne berbat bir takastır!” effect=”1″]Kehf 50[/tooltip], [tooltip layout=”box” text=”Hani meleklere ‘Âdem(oğlu) için emre âmâde olun!’ dediğimiz zaman, onların tümü hemen emre âmâde olmuştu; fakat sadece İblis yüz çevirmişti.” effect=”1″]Ta-ha 116 [/tooltip] ve [tooltip layout=”box” text=”İblis hariç: o büyüklük tasladı ve hakkı inkâr edenlerden oldu.” effect=”1″]Sâd 74[/tooltip] ayetlerinde geçer.

Şeytan kelimesi ise, 80 üzeri ayette geçtiği için, ayetleri almayacağım. İsteyen netten yararlanarak tüm ayetleri bulabilir. Benim için önemli olan soru, “İblis ile Şeytan, neden iki farklı kelime olarak kullanılır?”.

Öncelikle bakmamız gereken şey, İblis ile Şeytan’ın aynı şey olup olmadıkları. Araf 11’den 18’e ve Hicr 32’den 39’a kadar olan hikâyede İblisin kovulma hikâyesi var.

[stextbox id=”warning”]Araf 11. Doğrusu sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, ardından meleklere dedik ki: “Âdem(oğlu) lehine emre âmâde olun!” Hemen emre âmâde oldular, İblis hariç: o emre âmâde olanlar arasında yer almadı.

Araf 12. (Allah) sordu: “Sana emrettiğim zaman seni emre âmâde olmaktan alıkoyan neydi?” (İblis) cevap verdi: “Ben ondan üstünüm; (çünkü) beni ateşten yarattın, oysa onu balçıktan yarattın!”

Araf 13. (Allah): “Öyleyse in o bulunduğun yerden!” dedi, “Çünkü o (makamda) büyüklük taslamak senin haddine düşmez! Hadi, çık git artık! Çünkü sen aşağılık birisin!”

Araf 14. (İblis) dedi ki: “Yeniden diriliş gününe kadar bana süre tanı!”

Araf 15(Allah) “Sen zaten süre tanınmışlardan birisin!” buyurdu.

Araf 16. (Ve İblis) şöyle dedi: “Madem ki sen beni saptırdın, yemin olsun ki ben de senin dosdoğru yolunun üzerine oturup onlar için pusu kuracağım;

Araf 17. sonra da hem doğrudan ve açıktan, hem de dolaylı ve sinsice, hem sûret-i haktan görünerek hem de zaafları ve güdüleri kullanarak sokulacağım onlara: Ve Sen onların çoğunu, şükreden kimseler arasında bulmayacaksın.”

Araf 18. (Allah): “Aşağılanmış ve dışlanmış bir hâlde defol oradan!” dedi; “onlardan kim sana uyarsa, unutmayın ki cehennemi tıka basa sizlerle dolduracağım!”[/stextbox]

Şimdi de Ademin kovulma hikâyesine bakalım. Adem’in kovulma hikâyesi de, hem Bakara 34’ten 36’ya hem de Araf 19’dan 23’e olan ayetlerde anlatılmaktadır.

[stextbox id=”warning”] Araf 19. Ve (sana gelince) Ey Âdem! Sen ve eşin hasbahçede yerleşin, canınızın istediği her şeyden yiyin, ama sakın şu ağaca yaklaşayım demeyin: sonra zalimlerden olursunuz!

Araf 20. Bunun üzerine, şeytan onlara (o zamana değin) cinsellikleri hakkında henüz farkına varmadıkları şeyi ifşa etmek için fısıldadı ve “Rabbinizin sizi bu ağaçtan uzak tutması, başka değil, sadece siz (ondan yiyince) iki melek (gibi) olursunuz ya da ölümsüzleşirsiniz de ondandır” dedi.

Araf 21. Ve her ikisine yeminler etti: “İnanın ki ben, ikiniz için de kesinlikle samimi duygular besleyen biriyim.”

Araf 22. İşte böylece onları aldanışa sürükleyecek telkinlerde bulundu. Bunun üzerine onlar o ağaçtan tadar tatmaz cinselliklerini farkettiler ve başladılar has bahçenin yapraklarıyla üzerlerini örtmeye. Rableri de ikisine birden şöyle seslendi: “Ben ikinizi de o ağaçtan men etmemiş miydim? Ve ben ikinize ‘Kesinlikle şeytan sizin için apaçık bir düşmandır!’ dememiş miydim?”[/stextbox]

Ayetleri sanki bu iki varlığın aynı şey olduğunu söylüyor. Daha doğrusu Kuran’ın diğer ayetlerindeki anlatımlarla da birleştirdiğimizde bu izlenim elde edilir. “İblis secde etmediği için kovuldu. O da Ademi kandırıp, cennetten kovulmasını sağladı” gibi bir mantık çıkarılabilir. İblis kelimesi Âdeme secde edip etmemek konusu harici, başka yerde geçmez. İblis Ademe secde etmez ama, yine de kıyamete kadar doğru yol üzerinde durmak için, izin ister. Şeytan ise âdemi cennetten kovdurur. Sadece kovdurmaz, dünyadaki saptırma işinde yapılan her şey, şeytanın eseridir. İblisin bir dahli yok gözükür. Yani İblis doğru yol üzerinde oturacaktır ama doğru yol üzerinde oturduğunu gördüğümüz şey, şeytandır. Bu duruma göre şeytan ve İblis aynı şeydir denilebilir ama ben farklı bir pencereden bakacağım.

Ben insanın yapısında, iki farklı yapı görüyorum. Biri toprak olan kısmı, diğeri Allah’ın ruhu. Bunları kolayca ayırt etmek mümkündür. Biri madde beden, diğeri ruh ya da bilinçtir. Fakat insan bundan çok daha karmaşık bir varlıktır. Bu iki yapı harici görünmeyen ama hissedilen değişik daha başka yapıya da sahiptir. Örneğin çok fazla güdülere sahibiz. Psikoloji dediğimiz pek de ne olduğu bilinmeyen, bir yönümüz var. Yani insan tam bir muammadır.

Ben, içimizde olan güdülerin iki kaynağı olduğunu düşünüyorum. Bu kaynaklar ruh, yani bilinç ve madde bedendir. Diğer yazılarımda da yazdığım gibi, sevgi ve vicdan ruhumuzdan gelir. Bunların harici tüm güdülerimiz madde bedenden gelir. Bunlar, sürüngen ve memeli beynin bize kattığı şeylerdir ve onlar sayesinde dünyada yaşar ve neslimizi sürdürürüz. İşte bu hayvani yönümüze ben şeytani güdüler diyorum. Yani üreme, kin, annelik, sahiplenme, ego vb güdülerimiz şeytanımızdır. Bizi dünyada yaşatan meziyetlerimiz yanında, bizi kötü yapan şeyler de, bu güdülerimizdir. Özellikle kin, sahiplenme ve ego, sadece kendimizi merkezde tutan güdülerimizdir. Onun için çevre ile olan ilişkilerde, tek taraflı karar verme eğiliminde olurlar. Vicdan ve sevgi, karşı tarafı düşündüğü için, durumu dengelemeye çalışır.

Burada önemli bir detaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. İblisin nereden kovulduğunu bilmiyoruz. İblis ile şeytanı tek varlık yaptığımızda onun cennetten kovulduğuna hükmediyoruz. Oysa İblisi ayrı bir varlık olarak alırsak, kovulduğu yer neresidir, bilmiyoruz. İşte ben, [tooltip layout=”box” text=”Ki biz insanı en güzel bir biçimde yarattık” effect=”1″]Tin 4[/tooltip] ayetinde dediği, “en güzel şekilde yaratıldığı yer” neresiyse, oradan kovulduğunu düşünüyorum. Benim görüşüm, orası 7 gök katının içinde, olması gereken mertebedir. Yani yaratılışın başladığı yer, 7 gök katının en altı olan astral düzeydir ama, insan olmayı hak etmiş olanlar için, bu yer 2.gök katının ilk başıdır. Çünkü ruhlar ilk insan bedenlerine, o noktaya geldiklerinde, enkarne olmaya başlar. Bu da tekâmül sistemi içinde küçük bir bölümdür. Bu kısım, yani insan dönemi, Nuh tufanıyla başlar ve kıyametle son bulur.  Bu konuyu daha detaylı “Ruhun gelişebilmesi için oluşturulan sistem” adlı makaleden okunabilir.

İnsan bedeninin cennette yaratıldığı kesindir ama, ruhun yeri belirsizdir. Çünkü [tooltip layout=”box” text=”Ki biz insanı en güzel bir biçimde yarattık” effect=”1″]Tin 4[/tooltip] ayetinin kastettiği yeri, kesin olarak bilmiyoruz.  Fakat “aşağıların aşağısında” yaşadığımızdan orasını biliyoruz. Ademin de topraktan yani maddeden yapılması sebebiyle, cennetinde, dünyada olduğunu anlayabiliyoruz. O zaman [tooltip layout=”box” text=”Ki biz insanı en güzel bir biçimde yarattık” effect=”1″]Tin 4[/tooltip] ayetinde bahsedilen yer, öte dünya olmalıdır. Çünkü, ölümle gideceğimiz yerden gelmiş olmamız, mantıklıdır. Yani aşağıların aşağısına atılan şey ile cennetten kovulan şey, aynı şey değildir. Biri madde beden, diğeri kovulan iblis. İblis, insanın içine üflenen ruhu değil, onun bir kopyasıdır.

Durumu özetlemek gerekirse: Öte dünyada yaratılan ruh, dünyadaki bedenlerde tekâmüle sokulur. Kuran bu bedenlere beşer, içine üflenen şeye iblis der. İblis ruhun bir kopyasıdır. Fakat iblis oluşturulurken zekâ seviyesi aynen alınır ama, hafıza sıfırlanır. Yani ruhun zekâ yönüyle kopyası olmasına rağmen, hafıza konusunda hiçbir bilgi yüklenmez. Bu yapıya bugüne kadar ben, astral beden diyordum, şimdi anlıyorum ki, Kuran İblis diyor. İblisin dünyada hayatta kalabilmesi için, ona çokça güdüler yüklenir. Bu güdüler hayvanlarda da olduğu için, hep madde bedenden geldiğini düşünüyordum ama, şimdi iblis yapısından da gelmiş olabileceği gibi bir sonuca da varabiliyorum. Çünkü bir insanın güneşin batışından aldığı zevki

buy kamagra 100mg

, bedensel bir yapı pek açıklayamaz. Fakat yine de kesin bir ayrım yapmamız mümkün değildir. Çünkü babama benzeyen huylarımı, ancak genetikle açıklamak mümkün olur. Bu demektir ki İblis ve madde beden, bizim yapımızı oluşturur. Yani şeytan bu iki yapıdan gelen güdülerimizdir. Ve İblis yapısı kıyamete kadar bizi dünyaya bağlayan yapının adıdır.

İnsan öldüğünde sadece vicdan ve sevgi güdüsünü beraberinde götürür. Zaten ruh kopyalanırken bu güdüleri ve zekâ seviyesi iblise yüklenir. Ölünce de onlarla ve artı olarak yaşadığı deneyimlerle geri döner. O deneyimler öte dünyada ruhunun hafızasına eklenir. Böylece olayları değerlendirme becerisi biraz daha artar. Yani daha zeki olur.

Şeytanın insanoğlunu cennetten kovdurması hikâyesi ise başka bir hikayedir. Size önce tarihsel bir senaryo oluşturayım. Durumu daha kolay kavrarsınız.

Bundan 60-70 bin yıl önce, birileri, Afrika’da oluşturulan bir hayvanat bahçesinde, bir primat türü geliştirdi. Bu tür, daha önce var olan bir primat türünden, genetik olarak farklılaştırılarak geliştirildi. Hatta o işi yapan insanlar, primat ile kendi genlerini kullanarak, insana daha yakın ama yine de primat olan, yeni bir tür oluşturdular. Bu tür nüfus bakımından 2000 kişiye ulaşınca, hayvanat bahçesinden çıkarılarak doğaya bırakıldı. Fakat o primatlar, ekmek elden su gölden olan hayvanat bahçesini bırakmak istemediler. Kendilerini güvende hissettikleri yere, geri dönmeye çalıştılar.

Şimdi bu hikâyenin gerçekliğini hem bilim hem de kadim kaynaklarımızdan test etmeye çalışalım.

Size iki ayrı çalışmanın sonuçlarını sunacağım. İlki linkini aşağıda verdiğim ve Mitokontriyal DNA’yı baz alan çalışma. Bu çalışmaya göre insan türü yaklaşık 70 bin yıl önce Afrika’da neredeyse yok oluyordu[1]. Dünya nüfusu 2.000 kişiye kadar düşmüştü.

İkinci çalışma ise; yine linkini aşağıda verdiğim ve Y kromozomunu baz alan bir çalışma. Bu çalışmaya göre, ilk Âdem, bundan 60 bin yıl önce yaşamış[2]. Yani bugün var olan her insanın ortak atası, o tarihte, Afrika’nın oralarda bir yerde yaşamış.  

Bu iki çalışmaya göre insanlık, 60-70 bin yıl önce Afrika’nın bir bölgesinde bulunan 2000 kişinin torunlarıdır. Her iki çalışma da insanlığın bu tarihte başlamadığı konusunda emindir. Yani onlara göre bu zaman insan için, bir darboğazdır. Onlardan önce, çok daha uzun zamanlar, insanlar Afrika’da var olmaya devam etmiştir.

Elbette insanlığın başlangıcını bu tarihe koymaları pek mümkün olamazdı. Çünkü 300 bin yaşındaki sapiens fosilini yok sayamazlardı. Ya da anneden kızına geçen mitokontriyal DNA’nın 130 bin yıl gibi farklı bir tarihi göstermesini, görmezden gelemezlerdi. Elbette bilimi bu sonuçlara iten önemli etmenler var. Örneğin evrimin hızı, çok ciddi sorun oluşturur. Aslında ilk ademi 300 bin yaşına çıkarsalar bile, evrimin hızı konusunda sorunlar devam eder. Ayrıca başka bir sorun da “bizden önce gelişmiş tür yoktu” kabulüdür. Bu bilgiler yüzünden bilimin, insanın gelişimini yüzbinlerce yıllara, hatta milyonlu yıllara çıkarma isteği anlaşılabilirdir.

Eğer “bizden önce gelişmiş tür vardı” düşüncesi kabul edildiğinde, bilimin bu bulguları çok anlamlı hale gelir. Bundan 60-70 bin yıl önce insanlığın oluşturulduğu anlaşılır olur. Yani yukarıda anlattığım hikâye olası bir senaryoya dönüşür. İşte oradaki görevlilerin kendi genlerini de kullanarak insan evrimini ışık hızı denebilecek bir seviyeye çıkardıklarını anlamak gerekir. Böylece bulunan eski fosillerin, insan değil önceki akıllı türe ait olduğu anlaşılır. Ayrıca mitokontriyal DNA’nın daha eski tarihleri göstermesi de mantıklıdır. Çünkü o DNA insan öncesi dönemi de içine alabilir. Fakat Y kromozomu, görevlilerin ilk genetik müdahalesini belirleyen tarihi verecektir. Böylece insanlığı ilk oluşturan âdem, genetik olarak ayrılmış olacaktır. İşte bu tarihte iblis ile madde beden buluşarak âdemoğlu oluşturulmuş ve tekâmül başlamıştır.

Yukardaki hikâyede hayvanat bahçesinden kovulanların geri gelmek istediklerini ama, gelmemeleri gerektiğini anlayabiliyoruz. İşte Tevrat tamda bu hikâyeden bahseder.

[stextbox id=”warning”]Yaratılış 3: 24 Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi.[/stextbox]

Bu ayete göre, kameralarla, can yakan lazerler, cennet denen yeri koruyarak, kovulanların geri gelmesini engellemiştir.

Ben, Kuran’ın sembolik anlatımını çözmeye başladığımdan beri, kendime “Neden hem iblis, hem de şeytan diye iki tanımlama var?” diye sorup durdum.  Ve şeytan sembolünü epey önce çözebilmeme rağmen, İblis sembolünü yeni çözebildim.

Şeytan sembolü kolay çözülecek yapıdadır. [tooltip layout=”box” text=”Ama inanan kimselerle karşılaştıklarında ‘Biz iman ettik’ derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, ‘Biz sizinle beraberiz, biz (onlarla) sadece alay ediyoruz’ derler.” effect=”1″]Bakara 14[/tooltip] ayeti epey ipucu verir. Ayette söylenen “şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında” sözünü, “yalnız kaldıklarında” olarak düşündüğümüzde, şeytan direk ortaya çıkmış olur. Şeytan bizim içimizdeki güdülerdir.

Daha önce “İnsanlar ve cinlerin yapısının kökeni” adlı makalede, sistemi anlamam vesilesiyle, insanlarla cinlerin aynı şey olduğuna hükmetmiştim. Orada, farklı bir mantıkla bu sonuca varmıştım. Cinleri, ölmüşlerimiz olarak tanımlamıştım. Haliyle bizim de öldüğümüzde cin yapısına bürüneceğimizi anlatmıştım. Fakat bahsettiğim cin yapısı, öte dünyada olan ruhumuzu içermez. Sadece astral düzeyde sıkışmış olan ruhları içerir diye düşünüyordum. İblis sembolü tam olarak buna karşılık gelir. Yani astral düzeye hiçbir ruh inemez ama, astral beden sayesinde orada kalabilir. Ölüme Yakın Deneyim yaşayanların anlattığı şey, iblisin yaşadıklarıdır. İblisin ruha aktarımı, öte dünyada, berzah hayatında gerçekleşir. Aslında gözümün önünde duran bu durumu, bu kadar geç fark etmem, garip bir durum olmuştur. Epey daha önce İblisin, astral bedeni temsil ettiğini çözebilmem gerekirdi.

Seyfullah Demir

Mealler, Mustafa İslamoğlu mealinden alınmıştır.

[1] https://www.israel21c.org/israeli-study-shows-early-humans-neared-extinction/

[2] http://seyfullahdemir.com/spencer-wells-insanlik-icin-bir-soyagaci-olusturuyor/