Neden dünya denilen bu gezegendesin? Merak ediyorsan oku…
Kıyamete beş kala…
İki sabahtır yine, yoğun bir geç kalma duygusuyla uyanıyorum. Nereye geç kaldığımla ilgili bir fikrim yok ama içimde bir şeyleri yapmaya geç kalmak üzere olduğumu anlayabiliyorum. Bir rüya gördüğümden de pek emin değilim ama sanırım görmüş olmalıyım ki onun yansımasıyla uyanmışım. Hemen arkasından “kıyamet mi geç kalıyor, yoksa ben mi?” diye düşündüm. Yataktan kalkmadan önce kıyametle ilgili bir makale yazmam gerektiği düşüncelerimde şekillendi. Yataktan kalkmadan şablonunu bile oluşturmuştum ama sonra şablonu tamamen unuttum. Fakat yazmam gerektiğinde kelimelerin kendiliğinden geldiğini bildiğim için klavyenin başına geçtim.
Önce kıyamet kelimesinden ne anladığımı yazmalıyım. Çünkü kıyamet kelimesi yanlış anlaşılan bir kelime…
Kıyamet ne demektir: Çok yanlış bir tanımlamayla kıyamet hep dünyanın yok olmasıyla özdeşleşmiştir. Oysa kıyamet olduğunda dünyada kıyametten dolayı bir yaprak bile kımıldamayacaktır. Fakat insanların ruhları bedenlerini terk edecektir. Yani insanlık bedensiz yaşama geçecektir. Beni takip edenler, “bir bilgisayar programı içinde olduğumuz” düşüncesini savunduğumu bilir. Kıyamet bu ortamdan çıkma sürecidir. En kaba anlatımla, bilgisayarın fişini çektiklerinde kendimizi ruhumuzun asıl yaşadığı yerde bulmuş olacağız. İşte kıyamet bu kadar kısa bir süreçtir ama kıyamete giderken, içinden geçeceğimiz pek çok süreç olacaktır. Bu süreçlere pek çok yazımda değindim ama bu yazımda da değinmeyi düşünüyorum.
Neden, ille de kıyamet olması gerekir?
Makalelerimde evrenin oluşumunu yazdım. O yazılarımın alt yapısı tamamen bilimsel teorilerdir. Buradaki makalemden okuyarak daha geniş bilgi edinebilirsiniz.
Kısa bir özet yapmak gerekirse; Büyük Patlama anında oluşan sicimlerin oluşturduğu bir evren içinde yaşıyoruz. Evrenin genişlemesi ve soğuması yüzünden sicimler birleşerek yeni parçacıklara dönüşmesi zorunluluğu doğmuştur. İşte bu zorunluluk yedi katmanlı bir yapıyı oluşturdu. Bu zorunlu süreç içinde sicimlerde, atom şeklinde bir araya gelmişlerdir. Atom kuantum dünyasının en düşük enerjili parçacığıdır ve o dünyanın en altında yer alır.
Buraya kadar olan sistem Büyük Patlama sonrası kendiliğinden yürüyen bir sistemdi. Bundan sonrası için müdahale etmeden hiçbir şey olamaz. Bir müdahalenin yapılmakta olduğunu düşünüyorum. Çünkü astrale yığılan bu enerjiler tekrar geri, doğdukları kaynağa geri döneceklerdir. Bu geri dönme sürecinin bir yerlerinde kıyamet olayı yaşanması gerekiyor. Kıyamet tekâmül eden bilinçlerin, durumu kavramaya başlamaları noktasıdır.
Geri dönme sürecinin tekâmülle olduğunu yazılarımda okumuşsunuzdur. Yine yazılarımda Tekâmül sürecinin, ruhların bilinç kazanma süreci olduğunu okumuşsunuzdur. Fakat başlangıçta ruhların hiçbir zekâya sahip olmadığını düşünürsek ne kadar zor bir süreç olduğunu anlayabilirsiniz. Buradan detaylarını okumanız mümkündür.
Büyük patlamada oluşturulan enerjinin (atomlar) zekâ kazanması için harika bir sistem planlandı. Bu sistemin en altını dünya dediğimiz içinde yaşadığımız görünen evren oluşturmaktadır. Ruh diye adlandırdığımız enerji (atom) önce hayvan bedenlerinde daha sonra da insan bedenlerinde eğitime sokuldu. Bilinçsiz bir ruhun bilinç kazanması için hayvan bedenlerinde 50 bin yıl yaşaması gerekmiştir. Hayvanlara sunulan zorlu yaşam şartları, ruhlarını etkileyerek bilinçlenmesine katkı yapmaktadır. Hayvan bedenleri, ruhları olmasa da hayatta kalabilecek şekilde dizayn edilmiştir. İnsan bedeni ise eğitilebilecek bir yapıdadır. Tüm bu süreçler öğrenme üzerine kuruludur. Ruhlar yaşadıkları olaylardan bilgi alır ve daha iyi şartlar için uğraşır. Çözüm bulma uğraşısı zekâyı artırır.
Ruhların dünyadaki sürecinde üç önemli nokta vardır. Bunlar Kalu Bela, Nuh Tufanı ve kıyamettir. Kalu Bela ruhların tekâmüle sokulma sürecinin başlangıç noktasıdır. Bu süreci Âdem’in yaratılması olarak biliyoruz. “Âdem” hem madde beden hem de ruh olarak yaratılma sürecinin adıdır. Beden için bir primat bedeni, ruh için atom enerjisi kullanıldı. Bu durum Kuran’da da güzel bir şekilde anlatılmaktadır. (Secde 9Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!)
Nuh Tufanı ise ruhun hayvan bedenlerinden insan bedenlerine geçtiği süreçtir. Ruh, belli bir zekâ seviyesine çıktığında eğitiminin hızlanması sağlanabilir. Bunun için daha kolay eğitilebileceği, yaratıcılığını kullanabileceği bir bedene transfer edilir. Kıyamet ise bedenli yaşamın sonudur. Artık ruhlar saf bilinç olarak yaşayabilecek seviyeye gelmiştir. Onun için içinde bulundukları ortamdan alınırlar.
Tüm bu süreçler Kalu Belada tekâmüle sokulan ruhların toplu olarak yaşadıkları süreçlerdir. Kıyamette tüm insanların toplu olarak yaşayacağı bir süreç olacaktır.
Kıyametin yakın olduğunu düşünmemin gerekçeleri çok güçlü değildir ama beni ikna etmişlerdir. Sizi ikna edip etmeyeceklerini bilmiyorum.
Elbette Materyalist düşünceye sahip birinin bu söylediklerimi kabul etmesi mümkün değildir. Çünkü onun için ölüm; yok oluştur. Ve dünya ancak fiziksel bir durum yaşarsa yok olacaktır. Yani eğer insan akılsızlık yapıp kendini yok etmezse gelişmeye devam edecektir.
Fakat şöyle bir durum var. İnsanlık her 10 yılda 3 puanlık bir zekâ artışı yaşamaktadır. Bunu çevremizde görüyor oluşumuzun yanında Flynn etkisinden de biliyoruz. Peki, bu artış nereye kadar yükselecektir. İnsanın zekâsı arttıkça bedeninin bir hapishane olduğunu daha iyi idrak etmektedir. Bu artış bir gün bilincin bedenleri terk etmesiyle sonuçlanabilir mi? İşte bu sorunun cevabı “evet”tir. Kıyameti hep dini bir kavram gibi görüyor olmamıza rağmen tamamen fiziksel bir gerçekliktir.
Yalnız, çevremizdeki insanların saf bilinç halinde yaşamak istediğini pek görmüyoruz. Belki çok az insan, bu durumu arzuluyor olabilir. Bunun nedeni, insanlığın bu süreci doğal olarak yaşayabileceği seviyeye henüz gelememiş olmasındandır. O zaman kıyametin yakın olduğunu düşünmem doğru değil, demektir. Fakat bildiğim bir mevzu daha var ki! Zaten erken hasat edileceğiz. Bunun nedeni “dünyayı seviyor” olmamıza rağmen çok kötü bir yer olmasıdır. İnsanın tekâmülü için zorunlu bir yaşamdır ama bizi eğitenler bu kötü ortamda en az kalacak şekilde işleri planladılar. (Dünyanın güzel olduğunu düşünenler, haksızlıkları, soygunları, adaletsizlikleri, çıkar savaşlarını düşünsün)
Bu durumu şu örnekle açıklamaya çalışayım. Bir memeli yavrusuyla bir insan yavrusu arasındaki farkı düşünün. Bir memeli yavrusu ile insan yavrusunu kıyasladığımızda, insan yavrusu anne karnında bir yıl daha kalması gerekir ki memeli yavrusu ile özdeş doğabilsin. O zaman da anatomik olarak annesini öldürmeden doğamaz. Yani insan yavrusu zamanından bir yıl erken doğar. Aradaki fark ebeveynlerinin bakımıyla telafi edilir.
İşte bizde, erken hasat edilip öte dünyada bakılmaya devam edeceğiz. Bedensiz yaşamda bizden önce, o yaşama geçmiş olanlar tarafından bakılıp kollanacağız. Yapmamız gerekenler için bize yol gösterecekler. Fakat dünyada bu yönlendirme durumu daha zordur. Ya Einstein‘de olduğu gibi sezgi ya da peygamberlerde olduğu gibi vahiy yöntemi kullanmaktadırlar. Fakat bu yönlendirmeler, tamamen insanlığın en uygun tekamülü yapabilmesi içindir. Yoksa amaç dünyadaki kötülüklerin dünyadan kaldırılması değildir. Kötülüklerin ortadan kalkması tamamen insanın sorumluluğundadır. Fakat insanda bulunan şeytani güdüleri (ego, üreme, sahiplenme vb.) olduğu sürece kötülükler dünyadan silinemez. Fakat bireysel olarak insanlık gittikçe daha iyiye doğru gitmektedir. Yine de kıyamet anında hazır olan pek az insan olacaktır. Onlar bir miktar bilgiye vakıf olacak ve diğerlerine yardım edecektir.
Kıyamet alametleri doğru olabilir mi?
Anlattığım sistem gerçek ise o zaman kıyametle ilgili bilgi ve deliller etrafımızda olmalıdır. Gördüğüm kadarıyla epey bilgi ve delil var.
Bilimsel deliller: Bunlar belli başlıcaları üç türdür.
- Bizden önce yaşamış ve nesli tükenmiş insan fosilleri ki o konudaki bilgileri buradan
- Bulunan milyonlarca yıllık teknolojik fosiller. Onlarla ilgili detaylı bilgiyi buradan ve buradan
- İnsanlığın yapamayacağı anıt eserler. Onları da buradan ve buradan okuyabilirsiniz.
Bilgi olarak ise direk olanlar ve dolaylı olanlar olarak iki bölümde inceleyebiliriz.
- Direk olanlar: Bunlar dünyadaki tüm inançlardaki kıyamet ve kurtarıcı inancıdır. Bilimsel bir kökeni olmamasına rağmen inanılmaz oranlarda taraftar bulurlar. En iyi bildiğim İslam inancındaki verileri incelediğim bu makaleden daha detaylı bilgi alabilirsiniz. Özellikle büyük alametlerin henüz gerçekleşmemiş olmasına rağmen çok ciddi birer veri olduklarını kabul ediyorum. İlk büyük alametin başlamasıyla kıyamet başlayacak. İlk büyük alamet dabbe veya yecüc-Mecücün çıkmasıdır ki bunlar birer yer altı kütüphanesini işaret ederler. Kütüphaneler hakkındaki bilgileri buradan okuyabilirsiniz.
İslam inancında kıyamet alametlerinden biri deccalın çıkmasıdır. Fakat yanlış değerlendirildiği için deccali bir kişilik olarak algılarlar. Oysa deccal yaşanan sistemin adıdır. Bu makaleyi okuyarak Deccal-İsa-Mehdi hakkında düşüncelerimi anlayabilirsiniz.
- Dolaylı olanlar: Kıyamet ile ilgili dolaylı pek çok veri var ama bana göre en ciddi veri, bilincin yükseliyor oluşudur. Çünkü bilinç içinde olduğu bedeni bir gün terk etmesi gerekir. Yukarıda da bahsettiğim bu durumu anlamak için öncelikle Flynn etkisini okumalısınız.
Tüm bu verileri birleştirdiğimizde hep bahsettiğim gibi dünyanın bir bilinç tarlası olduğunu anlayabiliyoruz.
Gelelim en önemli soruya…
Kıyamet ne zaman kopacak? Bu konuda sizden fazla bildiğim bir şey yok. Sadece yakında kopacağını söyleyebiliyorum ama bu yakın kelimesi ne kadar yakın ya da uzak bilemiyorum… Benim; kıyametin başladığına inanmam, ilk kütüphanenin açılmasıyla olacaktır. O zamana kadar bende herkes gibi normal hayatımı yaşamaya devam edeceğim.
NOT: Kalu Bela: Her insanın bedenine ruh bağlandığı zamandır ama bu yazıda “Ademoğullarının türünün ruhlarının, ilk oluşturuldukları zaman” anlamında kullanılmıştır.
Seyfullah DEMİR
yaklaşık 4 yıl önce
merhaba
kıyamet suresi hakkında düşüncelerinizi merak ettim özellikle 3 – İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? derken ne demek ister.
siz kıyamet sonrası bedensiz yaşanacağını ve cennetin tekamulu yetmeyenlerin yeri olduğunu belirtmiştiniz. halbuki bu sure biraz tersi gibi. yorumlarınızı rica ederim. çok farklı bir sure bu. ruh ve insan kavramı burda bir olarak yok. direkt insana yönelik yani fiziki bedensel yapıya dönük..
75-KIYAMET:
1 – Hayır, yemin ederim o kıyamet gününe.
2 – Yine hayır, yemin ederim o sürekli kendini kınayan nefse.
3 – İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor?
4 – Evet, bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.
5 – Fakat insan günahı devam ettirmek ister.
6 – O kıyamet günü ne zaman? diye sorar.
7 – Ne zaman ki o göz şimşek çakar,
8 – Ay tutulur,
9 – Güneş ve ay toplanır,
10 – İşte o gün insan, “kaçacak yer neresi?” der.
11 – Hayır, hayır, yok bir siper.
12 – O gün varılıp durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur.
13 – O gün insana, yapıp öne sürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir.
14 – Doğrusu insan kendi nefsini görür,
15 – Bir takım özürler ortaya atsa da.
16 – Onu hemen okumak için dilini depretme.
17 – Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir.
18 – O halde biz onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et.
19 – Sonra onu açıklamak da bize aittir.
20 – Hayır, siz peşin olanı (dünyayı) seviyorsunuz da
21 – Ahireti bırakıyorsunuz.
22 – Yüzler var ki o gün ışıl ışıl parlar.
23 – Rabbine bakar.
24 – Yüzler de var ki o gün asıktır.
25 – Anlar ki kendisine belkıran (bel kemiklerini kıran belalı bir iş) yapılır.
26 – Hayır hayır, ne zaman ki can köprücük kemiklerine dayanır,
27 – “Tedavi edebilecek kimdir?” denilir.
28 – Can çekişen bunun o ayrılık anı olduğunu anlar.
29 – Bacak bacağa dolaşır..
30 – İşte o gün sevk, ancak Rabbinedir.
31 – Fakat o, ne sadaka verdi, ne namaz kıldı.
32 – Fakat yalanladı ve döndü.
33 – Sonra da çalım sata sata ailesine gitti.
34 – Gerektir o bela sana, gerek.
35 – Evet, gerektir o bela sana gerek.
36 – İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır?
37 – O, dökülen erlik suyundan bir damla (sperm) değil miydi?
38 – Sonra bir aleka (embriyon) oldu da Rabbi onu biçime koydu, sonra şekil verdi.
39 – Ondan da iki cinsi; erkek ve dişiyi var etti.
40 – Peki, bunu yapanın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?
yaklaşık 1 yıl önce
seyfullah bey yukarıdaki ayet ve yorumum konusundaki düşüncelerinizi merak ediyorum
selamlar..
yaklaşık 1 yıl önce
Uğur Kardeşim,
Ayetlerde bir gariplik yok. Kuran’ın genel mantığına uygun. Kıyamet anı ve öncesi durumu anlatıyor. İnsanların inanmayacağını, şaşıracağını falan anlatıyor. Kıyamet sonrası için bir anlatım yok. Onun için insan bedenlidir… Neyi anlatmaya çalıştığınızı pek anlamadığım için doğru cevap verip veremediğimi bilmiyorum. Kastınız kıyamette diriliş ise onu zaten yazmıştım. Şu anda bile kıyamet kopabilir… Tek şartı daha önce enkarne olmuş her ruh şu anda dünyada olmalı. Eğer dünyadaysalar kıyamet kopabilir. Kuran için yeterlidir.
yaklaşık 5 yıl önce
Anlıyorum esas sonuç – kaynağa dönüş- için tek bir ruh bile kaybedilmeden her türlü olanak sistem tarafından planlanıyor ki buna en gelişmemiş ruhlar da dahil. Cevabınız için teşekkür ederim.
yaklaşık 5 yıl önce
Seyfullah Bey, öncelikle yazı için teşekkürler. Kıyamet yaklaşmasına rağmen bence insanların çoğu hala tekamül kelimesinden bile habersiz. Entropi artışıyla her yerde yükselen kötülükte bilincin ileriye mi geriye mi gittiğine emin değilim ama ileriye gidiyorsa bile dediğiniz gibi kıyamete kadar hazır olmayan ruhlar olacak. Bedensiz yaşamı arzulayanlar dahi belki tam olarak egodan veya başka kötücül güdülerden kurtulamamış olabilir. Bu erken hasat ürünleri ne olacak? Bir ara Altın Çağ şehrinde yaşayacaklarından bahsetmiştiniz bir yazınızda, şimdi de bedensiz olarak bakılmaya devam edecek yazdınız yanlış mı anlıyorum? Bu ayrım neye göre yapılacak ve sonuçta nispeten epey gelişmemiş ruhların akıbeti ne olacak?
yaklaşık 5 yıl önce
Can Kardeşim,
Demek ki yazıda ayrımı iyi belirtemedim. Şöyle düşünmek gerek. Belli yaşa gelen çocuk okula gider. Bazıları hazırdır. Evde okumayı ve sayıları öğrenmiştir. Bazısı okulda öğretmeni sayesinde öğrenir. Fakat eğer çocuk okuyamayacak kadar geri ise normal okula değil ona göre okula gönderilir. İşte şu anda insanlar aynen böyledir. Bazısı hazırdır. Her şeyi anlayabiliyor ama bunlar azdır. Çoğunluk eğitim alarak devam edecek. Fakat bazısı ne yapılırsa yapılsın orada yapamaz.
İşte hazır olanlar diğerlerine yardımcı olacak. Fakat asıl öte dünyadaki rehberlerimiz bizi eğitecek. (Bunu okuldaki öğretmenlerimiz olarak düşünün)
Öte dünyada yaşayamayacak olan özürlü diyebileceğimiz az bir kesim (300 milyon kadar) altınçağı yaşayacak. Fakat yanlış anlaşılmasın ruhta özür olmaz. Geri olmalarının sebebi, onlar açık tekamül edebilecek kapasiteye sahip olmalarıdır. Bu kapasite nedeniyle bizimle “yarı bilinçli dönem”e sokulmazlar. Onlar altınçağda açık tekamül ederler. Onlar bizim gibi savaş ve haksızlıklara uğramadan bizim için ütopya olan ortamda tekamül edecekler. Bizim on bin yılda bitirdiğimiz dönemi 1000 yılda bitirecekler. Fakat o ruhlar altınçağda açık tekamül edebilmek için bile, belli bir seviye bilince sahip olmalıdır. Onun için bir miktar bizimle beraber tekamül ederler. Altınçağda yaşayabilecek olgunluğa geldiklerinde bizim ortamımızda daha bedenlenmezler.
Her ruh aynı seviyede olmaz. Onun için altınçağda tekamül edecek her ruh o ortamda yaşayabilecek seviyeye gelene kadar bizimle tekamül ettirilir dedik. İşte bu seviyeler her ruhta farklılık gösterir. Onun için 4 kademe altınçağ şehri oluşturulacak. Kuran’ın dediği 4 cennet (Rahman 46-62) bu şehirlerdir ve bazısı devşirmeye daha (Rahman 54) yakın olacak.
Altınçağda tekamül edebilecek olanlar bana göre bizden daha şanslı ve daha özellikli ruhlardır. Özellikle “yarı bilinçli döneme” en az giren en alt cennete yerleşenler en şanslılardır. Çünkü bizim gibi haksızlıklarla, ölümle ve savaşlarla hemen hiç tanışmadan altınçağ sonunda bizim seviyemizde tekamüle ulaşmış olacaklar ve onlar öte dünyada bizden daha hızlı tekamül edeceklerdir. Ayrıca çok büyük çoğunluğu tekamül için bin yıl beklemeyecektir. Onlar bizim kıyamette ulaştığımız seviyeye ulaştıkları anda devşirilecekler. Bazısı 500 yılda devşirilebilir ama son ruh bin yıl sonra devşirilecektir.
Özellikle belirtmeliyim ki birbirinden üstün ruh yoktur. Çünkü kaynakla bir olunurken tüm ruhlar yaklaşık aynı seviyede olacaktır. Hızlı tekamül eden ruhlar tekamül için daha az, diğerleri daha çok emek harcayacaktır. Sonuçta hepsi aynı seviyeye gelip kaynağa gidecektir.
yaklaşık 4 yıl önce
Bu dönemde yaşayan insanlar tekrar bedenlenecekler mi ? nereden anlayabiliriz ? erken hasat nasıl yapılıyor ? tüm bu bilgilere nereden ulaşıyorsunuz ? bende bilgimi arttırmaya çalışıyorum…
yaklaşık 4 yıl önce
Oğuzhan Kardeşim,
Tüm makalelerimi eskiden yeniye doğru okumalısınız. Bilimle ilişkili değilseniz bilimsel makaleleri atlayabilirsiniz. O zaman tüm sorularınızın cevabını alırsınız. Yoksa aldığınız her cevap, başka soru doğuracaktır. Ayrıca sorduğunuz soruların tek cümlelik cevabı yok. Her biri birer makale gerektirir…
Makalelerimin toplamı bir kitap kadardır. Bir kitap okuduğunuzu düşünün…
yaklaşık 4 yıl önce
3-4 gündür makalelerinizi okumaktayım, gerçekten hiç okumadığım kadar okudum, bu konuyla ilgili başka sitelere girdiğimde illa da bir şirk barındırdığından bahsediyorlar bu tasavvufi düşüncenin, diyorlar ki Allah’ın bu sürecin içerisinde olması küfürmüş hakaretmiş ? ama ayetlere baktığımız kadarıyla bu sürecin tamamını kontrol eden yöneten ve her şeyi bilen biri varsa o da buna dahildir ? bunun neresi küfür ? şirk koşmak yanlış mı anlaşılıyor diyorum…
bir ALINTI yapmak istiyorum…
ALLAH: ALEMLER-EVRENLER VE İNSANLARI YARATTI
Alemlerin Rabb’i olan Sonsuz Yüce Allah; alemleri-evrenleri, yaratmayı düşündü ve yarattı. Sonsuzluğu kaplayan ve yaratılmış hiçbir enerjiye benzemeyen sonsuz “Latif Nuru”nun “sonsuz ince bir nur noktası”ndan bir “ol” emriyle; “büyük patlama”yla; “alemler”i yarattı. Allah, bu sonsuzluğu kaplayan, sonsuz ince “Nur Noktası”ndan, sayısız evrenler yaratmaya ve yok etmeye kadirdir. Allah’ın Işığı, elbette O’nun yarattığı-yaratılmış hiçbir ışığa benzemez. “O’nun Işığı”nın yansıması olan “Nuru” da, yaratılmış hiçbir “ışık yansıması”na benzemez. Allah’ın Nuru, bizzat var olan Işığı değil; ışığının bir yansımasıdır. Tasavvuf felsefecilerinin en önemli yanılgılarından birisi de; “O’nun Işığı” ile “Nuru” arasındaki farkı kavrayamamak; yaratılmış her şeyi, “O’nun Işığı”nın yahut Kendisi’nin bir yansıması-parçası olarak görmektir. Gerçekte yaratılmış her şey; O’nun bizatihi Kendisi’nin yahut Işığı’nın değil, “Işığı”nın “yansıması” olan “Nuru”nun türevleridir. Allah, “Işığı”yla, “Nuru”nun farkını kavramamız için bize Güneş’i ve Ay’ı misal vermektedir:
Alıntı:
“O(Allah) ki Güneş’i ziya-ışık(foton), Ay’ı nur kıldı..”
[YUNUS(10)/5]
Ay’ın ışığı; Güneş ışığının bir yansımasıdır. Yani Allah’ın Nuru, O’nun Işığı’nın bir yansımasıdır. Ve her şeyi; alemleri, bu yansımadan yarattı. Bu fark çok önemlidir. Bunları en iyi bilen İblis, insanların, Allah’a ortak koşması; kendilerini Allah’a ortak etmesi için her türlü “mantık hileleri”ne baş vurmakta; ya sonsuz yüce ve yarattığı hiçbir şeye benzemeyen “Tek Tanrı”yı çoğaltmakta; ya da insanları tanrılaştırıp; yüce ve benzersiz olan “Tek Tanrı”nın cüzleri yapmaktadır. İslam’ı bozmak için geliştirdiği en sinsi yöntem ise İslam’a, “tasavvuf felsefesi” yoluyla “şirk kanalları” açmaktır.
Başlangıçta sadece ve sadece Sonsuz Yüce Allah vardı. Allah, sonsuzluğu kaplamış bulunan Nuru’ndan, önce melekleri-ruhları yarattı, daha sonra maddenin ruhu olan “melekut”u yarattı. Daha sonra da bu, Rabb’ine bağlı “bilinçli melekut”tan, “büyük patlama”yla, evrenleri-alemleri yarattı. Arkasından Güneş sisteminde, “kendisine köle olsunlar” diye cinleri ve insanları yarattı. Tüm bu yaratmalar; “Nuru’nun türevleri” olarak yukarıdan aşağıya hiyerarşik bir sıraya ve boyuta sahiptirler. Tüm yaratılmışlar, sonlu boyutludurlar. En üst boyutta yer alan Başmelekler’den, aşağıya doğru “hiyerarşik boyut sıralaması” vardır.
Hiçbir varlık, bir “alt boyut”tan, “üst boyut”a çıkma yeteneğine sahip değildir. İnsanlar da; Allah’ın yükseltmesi hariç, bir “alt boyut”tan “üst boyut”a yükselemezler. Cin olamazlar, melek olamazlar, haşa Tanrı hiç olamazlar. Böyle olacağı yalanının kaynağı İblis’tir. Önce Adem’i kandırarak, cennetten kaydırdı. Şimdi de insanlığı, bu yaldızlı yalanla kandırarak, cehenneme sürüklemektedir. İblis, insanoğlunun atasına bakın nasıl “melek boyutu”nu vadediyor ve aldatıyor:
Alıntı:
Örtülü olan edep yerlerini açığa çıkarmak için şeytan, o ikisine vesvese verdi. (Şeytan) dedi ki: “Rabb’iniz, şu ağaçtan sizi yasaklamıyor, ancak iki melek olursunuz yahut ebedi (cennette) kalıcı olursunuz diye yasaklıyor.”
(Şeytan) o ikisine yemin etti ki: “Muhakkak ben size nasihat edenlerdenim.”
[ARAF(7)/20-21]
“Tasavvuf Felsefesi”ndeki “Allah’a seyru suluk”, “enel hak”, “ben O’yum” vs. benzeri sözler, İblis kökenli azim iftiralardır. İnsan, değil Tanrı boyutuna çıkmak, melek olamaz, bir üst boyuta çıkamaz. Hiçbir zaman “tam-hatasız” anlamında kamil olamaz, “mutlak kamil olan Allah”tır. Tüm peygamberler ve gerçek Allah dostları, hatalı-kusurlu ve eksiktirler ve mutlak kamil olan Allah’ın rahmetine muhtaçtırlar.
Araf 20-21 ayetleri hakkında bir makaleniz var mı Seyfullah Bey ?
İlgi ve bilgileriniz için teşekkürler….
yaklaşık 4 yıl önce
http://davidicke-turkce.blogspot.com.tr/2012/12/gercekin-titresimleri-ix.html#more
Tekrar Merhaba…David Icke’de aynı konulardan bahsediyor, ilginizi çeker diye düşündüm…
yaklaşık 4 yıl önce
Oğuzcan kardeşim,
O yazının çoğuna katılmıyorum. yok gezegen etkisi, yok foton kuşağı… hele frekansın bunlara bağlanması konusunda çok farklı düşünüyorum. Bana göre ruhumuzun frekansının artışı (yazıda beden ve ruh ayrımı yapılmamış) haricinde elle tutulur doğru bir bilgi yok. Nitekim 2012’deki öngörüsü de benim öngörüm gibi fos çıktı.
Elbette ona karşı da bir savunma geliştirdiler… Neymiş… Aslında insanlar uyanmaya başlamış mış. Fakat çevreme bakıyorum da bir avuç insandan fazlasını göremiyorum…
Ruhun frekansının (Tekamül) arttığını bende savunuyorum ama bunun sebebi dış etkiler (gezegenler yada foton kuşağı) değil, tamamen insanın kendi performansıdır. Yaşadığı hayatları onun tekamülünü dolayısıyla da frekansını artırır…
yaklaşık 4 yıl önce
Bende sizinle aynı görüşteyim, gezegen ve foton kuşaklarının tekamüle etkisi biraz abes kaçmmış gibi, bedenle yaşamanın bir manası olmuyor bu düşünceye göre veya ne bileyim bunca zamandır olmuyor muydu bu kuşaklarla frekans farklılıkları ? neden 2012 ?…evet insanlar uyanmaya başladı söylentileri dışarıya baktığımda geçerliliğini kaybediyor malesef, umarım bu yüzyılda gerçekleşir uyanma olayı, teşekkürler…